Gerçeğin kurmacadan daha ürkütücü olduğunu sıkça duyarız. Bu düşünce, özellikle gerçek hikayelere dayanan korku filmleriyle daha da anlam kazanıyor. Korku filmleri zaten korkutucu bir doğaya sahip, ancak “gerçek bir hikayeye dayanıyor” etiketi taşıyanlar, izleyicilerde derin bir tedirginlik hissi uyandırıyor. Ekranda bir sosyopat seri katilin gerçek olaylardan esinlenerek hareket ettiğini düşünmek, en deneyimli korku filmi hayranlarını bile dehşete düşürebilir. Eğer cesaretiniz varsa, gerçek hikayelere dayanan korku filmleri ve hikayelerine bir göz atalım… İşte korku filmlerine ilham olan gerçek hikayeler…
1. The Conjuring
Korku filmlerine ilham olan gerçek hikayeler listemize başlıyoruz. 2013 yapımı The Conjuring ve 2015 yapımı The Conjuring 2, gerçek hayatta yaşanan dehşet verici olaylara dayanıyor. Bu olaylar, gerçek hayatta da yalnızca Hollywood senaristlerinin yarattığı kurgular gibi korkutucu ve ürkütücü. Film serisi, Ed ve Lorraine Warren’ın yaşadığı korkunç deneyimlere dayanıyor. Ed, kendini demonolog olarak tanımlayan biri, eşi Lorraine ise kocasının karşılaştığı iblislerle iletişim kurabildiğini iddia eden bir medyum. Gerçekten de, bu listedeki birçok korku filmi, Warren’ların yaşadığı olaylardan ilham aldı.
Warren çifti, 1952 yılında New England Psişik Araştırma Derneği’ni kurarak pek çok korkunç olaya tanıklık ettiler. Bu olaylardan biri, Perron ailesinin 1971’de Rhode Island’da taşındıkları 14 odalı bir çiftlik evinde yaşandı. Aile, evin geçmişini öğrenene kadar garip sesler, tuhaf kokular ve kaybolan eşyalarla karşılaştı. İddialara göre, ev sekiz nesildir aynı aileye aitti ve birçok aile üyesi şüpheli koşullarda hayatını kaybetmişti. Bu durumu daha da korkutucu hale getiren Bathsheba adında bir ruhun, ailenin hayatını cehenneme çevirdiğine inanılıyor.
Warren’lar, seans sırasında evdeki çocukların annesi Carolyn’ın ele geçirildiğini fark etmişti. Carolyn, yerden kalkarak şeytani bir sesle konuşmaya başladı. Aile, tüm bu musallatlara rağmen evde yaşamaya devam etti. 1980’lere kadar orada kaldıktan sonra taşındıklarında, eşyalar ve garip olaylar da sona erdi.
Warren’lar, 1970’lerin sonlarında İngiltere’deki Hodgson ailesiyle de benzer bir deneyim yaşadılar. Aile, mobilyalarının kendi kendine hareket ettiğini ve evin her yerinden tuhaf sesler geldiğini bildirdi. Perili olaylar, yalnızca iki yıl sürdükten sonra kendiliğinden sona erdi ve ailenin bunun için bir açıklaması yoktu.
2. The Exorcist
Gerçek hikayelere dayanan korku filmleri arasında belki de en ürkütücüsü The Exorcist’tir. 1973 yapımı bu film, 1940’ların sonlarında “Roland Doe” olarak bilinen 13 yaşındaki bir çocuğun hikayesini anlatıyor. Sevgili teyzesinin ölümü sonrasında Doe’nun hayatı tuhaf olaylarla dolmaya başlar; yatağı hareket eder, duvarlardan gizemli sıvılar damlar ve odasından garip sesler gelir.
Endişeli ailesi, yerel bir rahipten yardım talep eder, ancak şeytan çıkarma ayini tamamlanamaz çünkü Doe, rahibi yatağından fırlatır. Aile, Doe’yu Maryland’den alıp St. Louis’e götürdüğünde, burada onun vücudunda gizemli yaralar ortaya çıkmaya başlar. Rahipler, Doe’nun trans benzeri durumlarda gırtlak sesleriyle konuştuğunu ve odada nesnelerin uçuştuğunu kaydederler. Doe’nun göğsüne bir “X” harfi kazınması, rahiplerin onun on iblis tarafından ele geçirildiğine inanmasına yol açar.
Sonunda St. Louis’deki Alexian Brothers Hastanesi’nde bir başka şeytan çıkarma işlemi gerçekleştirilir ve bu sefer başarılı olur. Doe, transından çıktıktan sonra yalnızca “Gitti.” der. Filmin bazı kısımları abartılmış olsa da, temel hikaye gerçektir.
3. Slender Man
Slender Man efsanesi, korku folkloruna yeni bir boyut kazandıran bir fenomendir. 2009 yılında yaratılan bu efsane, internette doğan ilk korku hikayelerinden biridir. Bir forum kullanıcısı, ürkütücü bir fotoğraf yarışmasına yanıt verirken, yüzü olmayan uzun ve zayıf bir adamın resimlerini çocukların oyun oynadığı fotoğraflarla birleştirerek Slender Man efsanesini oluşturdu.
Slender Man, kurgusal bir karakter olmasına rağmen, onun yüzünden gerçek hayatta kan döküldü. 2014 yılında Wisconsin’de 12 yaşındaki bir kız, arkadaşları tarafından Slender Man’i memnun etmek için 19 kez bıçaklandı. Washington Post’un haberine göre, saldırıyı gerçekleştiren kızlardan biri, “Birçok kişi Slender Man’in gerçek olduğuna inanmıyor. [Biz] şüphecilerin yanıldığını kanıtlamak istedik.” dedi.
Slender Man’i memnun etmek amacıyla gerçekleştirilen başka bir saldırıda, 2014’te bir kadın 13 yaşındaki kızı tarafından kapüşonlu bir giysi ve boş bir yüz maskesiyle saldırıya uğradı. Ayrıca, Florida’da 14 yaşındaki bir kız, Slender Man hakkında çok fazla şey okuduktan sonra evinde yangın çıkardı.
4. Open Water
25 Ocak 1998’de, evli çift Tom ve Eileen Lonergan, Avustralya’nın Port Douglas kentinden bir dalış grubuyla denize açıldılar ve bir daha asla kıyıya dönemediler. O gün, Barış Gönüllüleri olarak Fiji’den Amerika Birleşik Devletleri’ne dönerken, Büyük Set Resifi’nde dalış yapma fırsatı buldular. Dalış için St. Crispin’s Resifi’ne yöneldiler ve teknenin kaptanı, 26 yolcudan oluşan grubu Queensland kıyılarından 25 mil açıkta bu ikonik dalış noktasına ulaştırdı.
Grup, dalış ekipmanlarını giyip suya atladığında, her şey yolunda gibi görünüyordu. Ancak, sadece 24 kişi tekneden geri dönebildi. Lonergan çiftinin kaybolduğunun fark edilmesi tam iki gün sürdü. Teknenin kaptanı, onların kişisel eşyalarının hala teknede bulunduğunu fark ettiğinde, büyük bir arama operasyonu başlatıldı.
Lonerganlar, dalıştan sonra yüzeye çıktıklarında karşılaştıkları manzarayı hayal edebilir misiniz? Göz alabildiğine mavi gökyüzü, ama tekne yok! Uzun bir süre okyanusun ortasında kaybolmuş hissiyle yüzdüler. Dalış tahtasına bıraktıkları notta “Bize yardım edebilecek herkese: Agin Court Resifi’nde terk edildik. Lütfen ölmeden önce gelip bizi kurtarmamıza yardım edin!” yazıyordu. Ne yazık ki, çiftin cesetleri asla bulunamadı ve birçok kişi onların susuzluktan, boğulmaktan veya köpekbalığı saldırısından hayatlarını kaybettiğine inanıyor.
Korku sinemasının etkileyici yapımlarından biri olan Open Water, 2003 yılında vizyona girdiğinde izleyicilerin yüreklerine korku saldı. Film, sıradan bir hata sonucunda hayatları tehlikeye giren bir çiftin başından geçenleri konu alıyor. “Herkesin başına gelebilir” düşüncesi, izleyicilerin ruhunu derinden etkileyen bir korku unsuru olarak öne çıkarken, hikayenin gerçek bir olaydan esinlenmesi bu dehşeti daha da artırıyor.
5. Annabelle
Korku filmlerine ilham olan gerçek hikayeler arasında tatlı bir bebek var! Elbette filmde böyle gösterilmiyor. Bir diğer dikkat çekici korku filmi Annabelle, 2014 yılında vizyona girdi ve bu yapımın ardındaki gerçek hikaye de oldukça ürkütücü. Ed ve Lorraine Warren adlı ünlü paranormal araştırmacılar, bu olayın merkezinde yer alıyor. Warren çiftinin, 28 yaşındaki bir kadının hediye olarak aldığı bebekte kötü bir şeylerin olduğuna dair şüpheleri, filmdeki olayların temelini oluşturuyor.
Kadın, bebekle birlikte evine döndüğünde, ev arkadaşlarıyla birlikte, bebekten gizemli notlar bulmaya başladılar. Notlarda “Bana yardım edin” gibi ifadeler yer alıyordu. Bebek kan sızdırmaya başladığında, kadınlar bir medyumdan yardım almaya karar verdiler. Medyum, Annabelle Higgins adında genç bir kızın ruhunun bebeği işgal ettiğini söyledi. Ancak, gerçek hayattaki Annabelle, sinemadaki korkutucu görüntüsünden oldukça farklıydı; tatlı ve çocuksu bir Raggedy Ann bebeğiydi.
Lorraine Warren, 2017’de yaptığı açıklamada, “Görünüşler aldatıcıdır. Bebeği korkutucu yapan şey görünüşü değil; bebeğin içine aşılanan şeydir: kötülük,” dedi. Warren’lar, bebeğin üzerine kutsal su serptikten sonra onu masum görünen bir kutuda Warren müzesinde güvence altına aldılar ve herkesten uzak tutulmasını sağladılar.
6. The Amityville Horror
1977’de yayımlanan The Amityville Horror adlı kitap ve film serisinin ardındaki dehşet verici hikaye, Ronald DeFeo Jr. ile başlıyor. Ronald, Long Island, Amityville’deki büyük bir evde ailesiyle birlikte yaşıyordu. 13 Kasım 1974 sabahı, Ronald, aile üyelerinin hepsini öldürdüğünü itiraf etti. Tüm aile üyeleri, yataklarında .35 kalibrelik bir tüfekle vurulmuştu. Ronald, polis sorgusu sırasında hikayesini birkaç kez değiştirdi, ancak sonunda gerçeği kabul etti. Olay, korku filmlerinin gerçeklerden daha korkutucu olabileceğinin bir örneği haline geldi. Sonraki sahipleri George ve Kathy Lutz, evde yaşadıkları paranormal olayları kitap ve filmlere taşıdılar. Lutz çifti, evde ölen ruhların etkisiyle karşılaştıklarını ve birçok paranormal olay yaşadıklarını iddia ettiler.
İlginizi çekebilir:
Madalyonun Öteki Yüzü: Korku Filmlerindeki Maskelerin Ardında Yatan 8 Hikaye
7. The Exorcism of Emily Rose
Anneliese Michel’in korkunç ama gerçek yaşam öyküsü, 2005 yapımı “The Exorcism of Emily Rose” filmine ilham kaynağı olmuştur. Emily Rose gibi Michel de genç yaşta gizemli bayılmalar yaşamaya başladı. Almanya’da dindar bir Katolik olarak büyüyen Michel, yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle büyük bir mücadele içine girdi.
İlk önce, kasılmalar, translar ve idrar tutamama gibi belirtilerle bir nöroloğa başvurdu. Yapılan muayeneler sonucunda, Michel’a temporal lob epilepsisi teşhisi kondu. Bu hastalık için ilaç tedavisi almasına rağmen, belirtileri geçmedi ve durumunun kötüleşmesiyle birlikte kendini daha da çaresiz hissetmeye başladı. Kendi içinde bir iblis olduğunu ve her an şeytanın onu takip ettiğine inanmaya başladı. Michel, şeytanın ona sürekli “cehennemde çürüyeceksin” gibi lanetler fısıldadığını iddia ediyordu.
Michel ve ailesi, bu duruma bir çözüm bulmak için geleneksel tıptan uzaklaşıp dini yolları denemeye karar verdiler. Sonuç olarak, on ay boyunca iki rahip, Michel’e toplam 67 şeytan çıkarma ayini uyguladı. Bu ayinler sırasında Michel’in bedeninde var olduğunu iddia ettiği iblisler, gırtlaktan gelen korkutucu seslerle iletişim kurarak onu ele geçirmeye çalıştılar. Ancak bu süreçte Michel’in sağlığı giderek daha da kötüleşti ve sonuç olarak 1976 yılında yetersiz beslenme ve susuzluktan hayatını kaybetti.
Michel’in ölümü, hem ailesi hem de şeytan çıkarma ayinini gerçekleştiren rahipler için ağır sonuçlar doğurdu. Her biri, taksirle adam öldürme suçlamasıyla yargılandı ve bu dava Almanya’da büyük bir ulusal sansasyona dönüştü. Anneliese Michel’in trajik hikayesi, gerçek olaylara dayanan korku filmleri için önemli bir referans oldu.
8. Scream
Korku filmlerine ilham olan gerçek hikayeler listemize devam ediyoruz. Bu tür yapımlar arasında bulunan “Scream”, korkunç bir öyküye sahiptir. 1996 yapımı bu film, korku filmi türünü yeniden tanımlayarak izleyicilere hem gerilim hem de mizah sunmayı başardı. Senarist Kevin Williamson, bu filmi oluştururken Florida’nın Gainesville şehrinde meydana gelen gerçek bir cinayet davasından esinlendi: Gainesville Ripper olarak bilinen Danny Rolling’in hikayesinden.
Danny Rolling, çocukluğunda babası tarafından sürekli olarak istismar edilen bir gençti. Saldırgan eğilimleri ve zayıf dürtü kontrolü, 1990’larda Florida’ya geldiğinde giderek açığa çıkmaya başladı. 24 Ağustos 1990’da, Florida Üniversitesi’nde okuyan 18 yaşındaki Sonja Larson ve 17 yaşındaki Christina Powell’ın evine girerek iki genç kadını acımasızca öldürdü. Bu cinayetlerin ardından, Rolling cesetleri polisin bulması için cinsel içerikli pozisyonlara yerleştirdi.
Ertesi gün, Rolling’in bir başka kurbanı daha oldu: 18 yaşındaki Christa Hoyt. Bu cinayet, tümünden daha da korkunçtu; Rolling, Hoyt’un kafasını keserek cesedini yatakta dik bir şekilde bıraktı. Ardından, son kurbanları olan Tracy Paules ve Manuel Taboada’yı da acımasızca öldürdü. Bu vahşetler, medyada büyük bir infial yarattı.
Williamson, bu olayların haberlerini izlerken, film için ilham aldı. Bir üniversite kasabasında katil tarafından takip edilen öğrencilerin hikayesi onu öyle etkiledi ki, kabuslar görmeye başladı. Bu korkunç deneyim, “Scream”i yazması için ilham kaynağı oldu.
İlginizi çekebilir:
Popüler Kültürde Unutulmaz İzler Bırakan Sinema Tarihinin En Ürkütücü 5 Maskesi
9. The Nun
Gerçek hikayelere dayanan korku filmleri arasında Ed ve Lorraine Warren’ın yaşadıkları hemen her zaman ilgi çekiyor. Bu filmlerden biri de “The Nun” ve “The Conjuring 2″de yer alan Valak iblisinin hikayesidir. Valak, yüzyıllar öncesine dayanan efsanelerle çevrili bir iblis olup, sinemaya girişiyle birlikte daha da popüler hale gelmiştir.
Valak ismi ilk kez, “Süleyman’ın Klavikulası” adlı orta çağ büyü kitabında yer aldı. Bu kitap, büyüler, doğaüstü sırlar ve antik bilgileri içeriyordu. Kitapta, Kral Süleyman’ın yenilgiye uğrattığı 72 iblisin isimleri bulunuyordu ve bu listenin 62. numarası Valak’tı. Ancak, Valak’ın sinemada tasvir edilen görüntüsü ile gerçek görünümü arasında büyük bir fark bulunmaktadır. Valak, “melek kanatları olan ve iki başlı bir ejderhaya binen bir çocuk gibi” tanımlanmıştı.
“The Conjuring 2″nin yönetmeni James Wan, Lorraine Warren’ın ona “kapşonlu bir figürle birlikte dönen bir kasırga girdabı gibi” bir hayalet varlıktan bahsettiğini söyledi. Wan, bu figürü rahibe kostümü giymesi için tasarladı; bu, hikayenin Katolik inancı ile çatışmasını daha belirgin hale getirdi.
10. Winchester
Gerçek hikayelere dayanan korku filmleri, bazen paranormal olayları abartarak sunar. 2018 yapımı “Winchester” filmi, bu durumun tipik bir örneğidir. Film, eksantrik ve zengin silah varisi Sarah Winchester ve onun bitmek bilmeyen malikanesinin etrafında döner. Sarah, ailesinin kederiyle başa çıkmaya çalışırken, kendini garip inşaat projeleriyle oyaladı.
Sarah, 1840’larda varlıklı bir ailede doğdu ve yaşamı boyunca pek çok şeye sahip oldu. Ancak, 20’li yaşlarının sonlarında, kızı ve ardından eşi trajik bir şekilde hayatını kaybetti. Kocası, ona Winchester ateşli silah imparatorluğunun yüzde 50’sini miras bıraktı ki bu, günümüz değeriyle yaklaşık 507 milyon dolara denk geliyordu.
Kederiyle başa çıkmak için Kaliforniya’ya taşındı ve orada malikaneyi inşa etmeye başladı. Ölümden korktuğu için, kocasının tüfekleriyle öldürülenlerin ruhlarından kaçmaya çalıştığını düşündü. Bu nedenle, malikaneyi sürekli inşa ederek, ruhları dışarıda tutmaya çalıştı.
Sarah, mimari tercihleriyle dikkat çekti; sık sık eski odaların üzerine inşa ediyor, kullanılmayan alanları kapatıyor ve sonuç olarak karmaşık bir yapı ortaya çıkarıyordu. Örneğin, Winchester Gizem Evi’nde birçok yere çıkmayan merdivenler bulunmaktadır. Bu malikanenin inşaatı, 1886’dan 1922’ye kadar durmaksızın sürdü ve en yüksek döneminde 200 odası, 10.000 penceresi, 47 şöminesi ve 2.000 kapısı vardı.
Bugün Winchester malikanesi, kederli bir eş ve annenin acısının somut bir kanıtı olarak hala ayakta duruyor. Sarah Winchester’ın hikayesi, kaybın ve kederin insan ruhu üzerindeki etkisini çarpıcı bir şekilde yansıtıyor. Korku filmlerine ilham olan gerçek hikayeler listemizin sonuna geldik. Siz de bildiğiniz hikayeleri yorumlarda bizimle paylaşarak listeye katkıda bulunabilirsiniz.
Kaynak: 1