İnsanların kafasının “Tiyatroların başına Kırkpınar Ağası mı?” diye karışık olduğu şu dönemde, konservatuvarlıları bir nebze daha önemsesek fena mı olur? Herkesin çevresinde bir tane konservatuvarlı arkadaşı, tanıdığı vardır; gelin biraz onları anlayalım!
1. Soyadlar gider, bir de iyelik kazanır isimler
Tiyatro okuyan can arkadaşınız sonunda şeytanın bacağıyla valse geçip bir diziye kapak attığında, pusuya yatın ve bekleyin. Ne zaman Instagram takipçi sayısı 10.000’i devirir ve fotoğraflarının altı reklamdan geçilmez olursa, işte o zaman Kenan İmirzalıoğlu’na “Bizim Kenan” deme havasına erersiniz.
2. “Değiştir kanalı Sabahat bunun bana borcu var!”
Tabii ki bu samimiyet vaziyeti, ters de tepebilir. Arkadaşınızla aranız açılır, birtakım gerilimler olur ve küfürleşirsiniz. Sonra birden kendinizi çok sevdiğiniz bir yönetmenin yeni filmini izleyemezken bulursunuz. Çünkü başrolde o vardır. Ve o, sizin için oynadığı karakterden çok, iki hafta önce ödeyeceğini söylediği borcunu hâlâ ödemeyen adamdır.
3. “Ya Foo Fighters da iyi de, ben daha çok Schubert falan…”
Eğer konservatuvar okuyan bir arkadaşınız varsa, hele bir de yakınsanız; o Hadise albümünü bir kenara bırakın ve sessizce ağlayın. Çünkü Whiplash‘de de söylendiği üzere, küçük notaları onlar yaratmıştır ve iyi müzik göreceli değildir.
4. “Ben de onu diyorum abi, la minör işte”
Çevreniz “Birader ver bakim şunu, nasıl çalıyorsun bir öğretsene!” diyebileceğiniz kadar çok enstrümantal kişiyle dolar, her enstrümana “Vay be!” deme şansını bulursunuz. Ha öğretir öğretmez onu bilemiyoruz; unutmayın, sizin gibi talepleri olan milyarlarca kişi var.
5. “Buyrun, Alo Masal Hattı”
Eğer erkek arkadaşınız tiyatro öğrencisiyse, onu kavga etmek için bile arasanız öyle bir “Alo?” der ki, “A” harfi “A” oldu olalı o kadar anlamlı tonlanmamıştır. O tok, karizmatik ve diksiyonlu ses karşısında sadece “Alo tabii” diyebilirsiniz. Adam okulunu okuyor, boru mu?
6. “Şimdi canım, kıskanmıyorum tabii… Ama oha.”
Ve tabii ki, elbette ki, kesinlikle ki tiyatro okuyan (Eyvahlar gelesice, bale okusa ya bir de!) bir kız arkadaşınız varsa onu asla kıskanmazsınız. (!!!) Siz, bunu aşmış modern bir bireysiniz, şunun şurasında Avrupa Birliği’ne girmenize ne kaldı değil mi? Asla kıskanmak yok. (Parantez içinde binlerce ironik ünlem) Yapmazsınız öyle şey. Sizi sizi… Gizli modern gibi birey sizi.
7. Punk ağırlıklı death-metal’e de göz kırpan psychedelic organik halay müziği
Etrafınız “Hocam biz bir grup kurduk da, boşta davulcu varsa iki metre kesip paketler misin bana?” diyebileceğiniz, içinizdeki grup kurma arzusunu perçinleyecek insanlarla dolu olur.
8. “Anladım, zaten ben hep empresyonizm ki o?!?”
Eğer uzun zamandır görmediğiniz konservatuvarlı bir arkadaşınızla oturup iki tek üzüm distile etmek isterseniz, riske girersiniz. Çünkü arkadaşınızın her an başka bir konservatuvarlıya rastlama, onu masaya buyur etme ve bir anda inanılmaz branşsal konulara girip; size kendinizi İspanya’nın güneyinde ülke ekonomisini Katalanca tartışıyormuşsunuz gibi hissettirebilir. Konuşulan dili anlayana kadar zaten sanat uzmanı olursunuz.
9. “Tamam canım, bağırma canım, gel, bi sakin”
Opera okuyan bir arkadaşınız varsa, özel bir mesele konuşmak için sizi anca Ağrı Dağı’na çıkmak paklar. Mesleki bir alışkanlıktan olacak, sesleri biraz yüksek perdedendir sanki… Azıcık…
10. “Abi Shazam gibi adamsınız yemin ederim”
Aynı opera okuyan arkadaşınıza mesela, bir şarkının sadece bir dizesini verin ve onun o şarkıyı hatırlayıp rezone ede ede yüksek perdeden icrasına şahit olun.
11. Sanat kombinesi
Eğer konservatuvar okuyan zât yakın arkadaşınızsa, okuduğu branşa göre memleketteki bir sürü kültürel olaydan haberiniz olur; hatta bunları izleme fırsatınız bile olur. Başarısız bir ressamın sergisini, kötü tiyatro oyununu, kötü opera temsilini veya bale gösterisini sekiz metre öteden tanırlar ve asla bulaşmazlar. Konservatuvarlının sanat refleksi kuvvetlidir.
12. Aması da var elbet…
Var tabii! Canınız kırk yılın başı sabun köpüğü bir şey izlemek ve izlediğiniz şeyden çıkarım yapmak yerine sadece kafa boşaltmak isterse, arkadaşınızı ikna edemezsiniz. Çünkü o, eğitimini aldığı sanattan taviz vermez, izlediği icranın kaliteli olmasını ister.
13. “Eline mi yapışacak!”
Bir resim öğrencisi tanıyorsanız; o, kafasını tamamen Picasso‘nun o maviyi orada kullanmasının sanat tarihsel ve duygusal sebeplerini açıklamaya vermişken kapısını çalıp, “Yahu bizim oğlanın 23 Nisan’ı gelmiş, pastel boyayla bir şeyler attırsana, işin bu sonuçta tsı tsı bre tıynetsiz seni” tarzında terbiyesizlikler yapabilirsiniz. İşinin adı ne sonuçta, değil mi!
14. Ders notlarına gel!
Final döneminde siz kâğıtlara, kurşun kalem arkasına ve ozalit tonerine boğulmuşken konservatuvarlı arkadaşınızın yanınızdan kedi, pırasa veya Hitler kostümüyle geçip size anlamsız bakması, biraz sinirlerinizi de bozabilir elbet. Kızmayınız, onların bağırsağında Yogi bağırmaktadır.
15. “Önden olsun ha!”
Son olarak, konservatuvarlı arkadaşınızın bir bale, opera, konser, dinleti veya tiyatro gösterisi varsa, onu “Ayarla işte iki bilet ya! Önden olsun ha!” deme yüzsüzlüğüyle taciz edebilirsiniz.
Arkadaşınız da iyi bir insansa size “Tabii ya, ben sanatın muhtarıyım ya, her yer benim tabii ayarlarım!” haklı tepkisini vermez, sinirlerine hâkim olur. Zira bir bakkal nasıl suyu bedava alıp satmıyorsa, o balerin-balet, tiyatrocu ya da müzisyen arkadaşınız da o sahneye bedava çıkmıyor ve bedava biletle dönmüyor çark. Sanat gösterilerine bilet alın!
16. Bonus: Hepimizin bir parçası, hocaların hocası Müşfik Kenter
Türkiye’de bir şekilde bir konservatuvara dahil olduysanız; sadece tiyatro değil, dolaylı dolaysız bir yoldan mutlaka Müşfik Kenter’in öğrencisi olma ya da onunla çalışmış arkadaşlarınızdan onun nasıl bir usta olduğunu dinleme şerefine nail olmuşsunuzdur. 2012 yılında kaybettiğimiz “hocaların hocası”, dünyanın en naif ve dev adamını anmadan bitirmeyelim istedik.