Tıpkı dünyanın farklı yerlerinde olduğu gibi yerli Amerikan kültüründe de nesilden nesle aktarılan büyüleyici hikayeler var. Bu hikayeler arasında en dikkat çekici olanları Kızılderililerin inandıkları korkunç yaratıklar olabilir. Öyle ki, bu hikayeler birçok filme ve diziye konu oldu. Bu ürkütücü Kızılderili yaratık hikayelerinin her biri kendi kültürel özelliklerini taşırken, aynı zamanda insanların kırılganlıklarını ve zayıflıklarını temsil eden ortak noktaları da içeriyor. İşte Kızılderili kültüründeki yaratıklar.
Ayrıca bu içeriğe bakmak isteyebilirsiniz: “Antik Mısır’dan 17. Yüzyıl Fransa’sına Dek Uzanan Tarihteki 6 Ünlü Lanet ve Ortaya Çıkış Hikayeleri”
1. Wendigo
Wendigo, Kuzey Kanada bölgesinde yaşadığı düşünülen mitolojik bir yaratıktır. Kuzey Amerikalı Anişinaabe Kızılderilileri, insan eti yiyen veya bir şamanın bedduasına uğrayan bir kişinin Wendigo’ya dönüştüğüne inanmaktadır. Bu mitolojik yaratık, insan eti yiyemediği zaman açlığını yosunla gidermektedir ve tek başına yolculuk eden gezginleri takip etmektedir. Ayrıca Wendigo’nun kalbi buzdandır ve onu öldürmenin tek yolu kalbini eritmektir.
Wendigo’nun nasıl göründüğüne dair farklı anlatılar vardır. Bazıları onu 15 metre boyunda çok zayıf bir figür olarak anlatırken, diğerleri ise hayvan ayaklarına sahip olan bir insan olarak tanımlar. Bilim adamları, bu Kızılderili canavarının, açlık ve şiddet gibi gerçek dünya sorunlarının bir tezahürü olduğuna inanmaktadır.
2. Skinwalker
Skinwalker, ABD’nin güneybatısındaki Navajo, Pueblo, Apache ve Hopi gibi Kızılderili kabilelerinin yüzlerce yıllık kültüründe kronikleşen hayvan ve insan karışımı bir yaratıktır. Kızılderili efsanelerinde Skinwalker gibi birçok şekil değiştiren yaratık vardır. Skinwalker’lar tipik olarak deforme olmuş hayvansı bir vücuda, insana benzeyen gölgeli bir yüze ve parlak turuncu-kırmızı gözlere sahiptir. Ancak bu yaratıkların kökenleri ve görünüşleri kabile kültürleri arasında farklılık gösterir.
Bazı kültürlerde, yeteneklerini kötülük için kullanan büyücülerin bir skinwalker’a dönüştüğü söylenmektedir. Diğer kültürlerde ise çok büyük bir günah işleyen erkek, çocuk veya kadının skinwalker’a dönüşeceğine inanılmaktadır. Bu Kızılderili canavarları inanılmaz derecede güçlü ve neredeyse ölümsüz olarak tanımlanmaktadır. Sadece beyaz küle batırılmış bir kurşun veya bıçakla öldürülebilirler.
3. Qalupalik
Kuzey Kutbu bölgesinin sert ve kalın buzunun altındaki soğuk suların derinliklerinde, çocukları avlayan korkunç bir deniz canavarı pusuda bekliyor. Bu canavar “Qalupalik” veya “Qallupilluit” olarak bilinmektedir. Qalupalik, Alaska, Kanada ve Grönland’ın dondurucu tundralarında yaşayan Eskimoların inandığı efsanevi bir yaratıktır. Bu deniz yaratıkları tipik olarak uzun tırnaklı, yeşil ve yapışkan bir tene sahip olan yarı insan deniz canavarları olarak tanımlanmaktadır. Qalupalik, buz üzerinde oynayan çocukları suyun derinliklerine çekmesiyle bilinmektedir. Bu yaratık Kızılderililer tarafından bir kadın olarak tasvir edilmektedir, ancak farklı kültürlerde Qalupalik’in görünüşü ve cinsiyeti değişiklik göstermektedir. Inuit halklarında anlatılan bu hikaye ayrıca, çocukların buzlardan uzak durmalarını ve ebeveynlerin sözlerini dinlemelerini sağlamıştır.
4. Uktena
Dünya çapında birçok kültür, vahşi doğanın derinliklerinde gizlenen dev yılanlar veya ejderha benzeri yaratıklar hakkında hikayeler anlatmaktadır. Yerli Amerikan kültüründe en dikkat çekici olanı Uktena, esasen kanatları olan ejderha benzeri bir boynuzlu yılandır. Ancak farklı tasvirler de vardır. Efsaneye göre bu yaratıklar kıskançlık ve öfkeden doğmaktadır. 19. yüzyıl antropologu James Mooney, Batı Kuzey Carolina’daki Çeroki kabilesini gözlemledi ve 1992 tarihli History, Myths and Sacred Formulas of the Cherokees kitabında Uktena’yı şöyle tanımladı: “Uktena, başında boynuzlar, anında elmas gibi parlayan bir arma ve ateş renginde pulları olan ağaç gövdesi büyüklüğünde bir yılandır.”
Mooney’nin araştırmasına göre, Uktena’nın armasını almayı başaran tek kişi Âgăn-uni′tsĭ isimli savaşçıdır. Uktena’nın elmasının Doğu Çerokilerin elinde olduğu iddia edilmiştir. Ancak Mooney hem beyaz hem de yabancı olduğu için ona gösterilmemiştir.
5. Tah-tah-kle’-ah
Baykuşlar, Kızılderililerin kültürlerinde önemli bir yere sahiptir ve birçok kabilenin bu gizemli gece kuşlarıyla ilgili kendi mitleri vardır. Şimdi Washington ve Oregon eyaletleri arasındaki sınırda yaşayan Yakama kabilesinin üyeleri, Tah-tah-kle’-ah’ın bir zamanlar geceleri ovalarda dolaşıp yemek için insanlar arayan dev baykuş cadılar olduğunu söylüyorlar. Çocukları yemeyi çok seviyorlardı ve kurbanlarını cezbetmek için kabilelerin dillerini taklit edebiliyorlardı.
Tah-tah-kle’-ah’ler beş kız kardeş idi ve sıradan bir insandan daha uzun ve daha büyüklerdi. Hint dillerini konuşarak Kızılderilileri kandırıyorlardı. Ayrıca mağaralarda yaşıyorlardı. Bu yaratıkların yok edildiği ve mağaralarının havaya uçurulduğu söylenmektedir. Ancak bunun nasıl yapıldığı tam olarak belli değildir. Bu inanışa göre geceleri gördüğümüz baykuşlar, öldürülen son tah-tah-kle’-ah’ın gözünden ortaya çıkmışlardır.
6. Kanontsistóntie’s
Kanontsistóntie’s, İrokua kültüründeki en korkunç yaratıklardan biridir. Uçan kafa olarak da bilinen bu yaratıklar, ateş renginde gözleri, uzun ve dağınık saçları olan bedensiz kafalardır. Bu yaratıklar havada süzülerek insanları avlarar. Uçan kafaların kökenleri tam olarak bilinmese de, nasıl oluştuklarına dair farklı hikayeler vardır. Bazı kültürler, vücudu parçalara ayrılarak öldürülen bir insanın kafasının trajik ölümünün intikamını almak için hayata döndüğüne inanmaktadır. Diğer kültürler ise “Kanontsistóntie’s”in, insan etine düşkün olan ilkel bir canavar olduğunu düşünmektedir.
7. Skadegamutc
Dünya çapındaki birçok farklı kültürlerde cadılar ile ilgili efsaneler vardır. Kızılderililerin en ünlü cadı efsanesi ise skadegamutc’tur. Ölmüş olan ve ölü kalmayı reddeden bir cadının skadegamutc’a dönüştüğüne inanılmaktadır. Ölü olan cadı geceleri canlanıp ölümsüzlüğünü korumak için insan eti ve kanı ile beslenir. Ayrıca onu öldürebilen tek şey ateştir.
Bir Kızılderili efsanesine göre bir çift, ölü bir cadının gömüldüğü bir ormanda geceyi geçirir. Ağaçların tepesindeki mezarı görünce korkan kadın, kocasına başka bir yerde kamp kuralım der. Ancak kocası onu umursamayıp uyur. Bütün gece bir kemirme sesi duyan kadın, şafak vakti geldikten sonra kocasını uyandırmak ister. Fakat bu sırada kocasının sol tarafının kemirildiğini ve kalbinin alındığını görür. Çok korkan kadın yardım istemek için yakındaki bir köye gider. Köydeki insanlar ona inanmaz, ancak cadının kalıntıları ağaçtan indirildiğinde yüzünde taze kan izleri olduğu görülür.
Kaynak: 1