Korku anlatılarını sevenler için sinema ve edebiyat dünyasında ilgi çekici pek çok eser var. Üstelik yetenekli yazarların veya sinemacıların elinden çıkan bazı korku anlatıları, gerçekten de hayli etkileyici. Bu sebeple korkunç yaratıkların, acımasız seri katillerin veya açıklanması güç paranormal olayların merkezde yer aldığı eserler çok sayıda insan tarafından ilgiyle takip ediliyor. Ancak gerçek hayat, korku öyküleri söz konusu olduğunda da kurgudan çok daha tuhaf! Çünkü tarih, gizemli bir şekilde yaşamını kaybeden insanlara, mumyalanmış cesetlerle ev arkadaşlığı yapan kişilere ve hatta diri diri gömülen kudretli hükümdarlara ev sahipliği yapıyor! İşte en fanatik korkuseverleri dahi rahatsız edebilecek gerçek korku hikayeleri.
1. Anatoly Moskvin ve mumyalanmış cesetler
1966 yılında Sovyetler Birliği’nde dünyaya gelen Anatoly Moskvin, yakın çevresinde zeki ve başarılı bir adam olarak tanınıyordu. 13 farklı dili konuşabilen bu yetenekli dil bilimci, akademik kariyerinin yanında gazetecilikle de uğraşıyordu. Ancak Moskvin’in sıra dışı bir ilgi alanı daha vardı: Mezarlıklar.
Öyle ki yaşadığı bölgede 700’den fazla mezarı ziyaret etmişti. Mezarlıklar hakkındaki düşüncelerini ise köşe yazarlığı yaptığı haftalık gazetede okuyucuları ile paylaşıyordu. Mezarlıklara neden böylesine derin bir tutkuyla bağlı olduğunu ise 2011’in kasım ayındaki yazısında açıklamıştı. Moskvin, kendi gazete köşesinde açıkladığına göre henüz çocukken bir grup yetişkin erkek tarafından 11 yaşındaki bir kızın cenazesine katılmaya zorlanmıştı.
Elbette o zamanlar 13 yaşında olan Moskvin, mide bulandırıcı bir ritüelin parçası haline geleceğinden haberdar değildi. Moskvin’i cenazeye katılmaya zorlayan adamlar, cansız kızı öpmesi için de 13 yaşındaki çocuğa baskı yaptı! Moskovin, son derece rahatsız edici olan bu hikâyeyi okuyucularıyla paylaştıktan sonra mezarlıklara ve ölülere karşı derin bir hayranlık beslemeye başladığını dile getirdi. Ancak hikâye burada sona ermemişti…
2009 yılında Rusya’nın Nijniy Novgorod şehrinde yaşayanlar, şehir mezarlığındaki bazı mezarların tahrip edildiğini ve ölülerin olmaları gereken yerde olmadığını fark etti! Elbette bu mezar soygunculuğunun ardındaki isim Anatoly Moskvin’den başkası değildi! Yetkililer dil bilimcinin evine yaptıkları baskında, evde gerçek insan boyutlarına 25’ten fazla oyuncak bebek bulunduğunu gördüler. Ancak bunlar aslında Moskvin tarafından mumyalanmış cesetlerdi! Moskvin, uzun yıllardır mumyalanmış cesetlerle ev arkadaşlığı yapıyordu…
Hikayenin tamamını okumak isterseniz sizi buraya alalım?
Anatoly Moskvin: Kız Çocuklarının Cesedini Mezardan Çıkardıktan Sonra Mumyalayan Rus Tarihçi
2. Büyük İskender’in diri diri gömülmesi
Büyük İskender tarihin en önemli fatihlerinden, en önemli hükümdarlarından biri. Ancak bir teoriye göre aynı zamanda gerçek bir korku hikâyesinin başrolünde de yer alıyor olabilir! Tarihi belgelere göre Büyük İskender, milattan önce 323 yılında henüz 32 yaşındayken hayatını kaybetti.
İskender’in ölüm biçimine dair yazıya geçirilen belgelerden, bu kudretli hükümdarın bir tür felç sebebiyle yaşama gözlerini yumduğunu anlıyoruz. Bununla birlikte tarih bizlere; İskender’in cesedinin tam 6 gün boyunca çürümeden kaldığını ve bu sebeple bazı insanlar tarafından tanrı ilan edildiği bilgisini aktarıyor! İşte İskender’in sıra dışı bir korku hikayesinin başrolü olduğunu iddia eden teori de burada devreye giriyor!
Buna göre Büyük İskender, geçirdiği felç sebebiyle hareket kabiliyetini bütünüyle yitirmişti. Buna karşın bilinci yerindeydi, yani yaşıyordu. 6 gün boyunca cesedinin çürümemesinin sebebi de buydu! Ancak etrafındakiler, günler boyunca hareket etmeyen ve konuşmayan hükümdarlarının öldüğünü düşünüyordu! Bu nedenle İskender’i canlı canlı toprağa vermişlerdi…
İlginizi çekebilir:
21 Maddede Dünya Tarihinin İlk Fatihi Büyük İskender
3. Fransa kırsalını kana bulayan Gévaudan Canavarı
18. yüzyılın ortalarından Fransa’nın Gévaudan bölgesi, benzersiz bir korku hikayesine sahne oldu. Gizemli ve acımasız bir yaratık bölgeye dehşet saçıyor, çoğu kadınlardan ve çocuklardan oluşan kurbanlarını gözünü kırpmadan öldürüyordu.
Yerel gazeteler 300 insanı katleden bu yaratığa Gévaudan Canavarı ismini taktılar. Kimi zaman bir çoban, kimi zaman bir çiftçinin genç kızı bu korkunç canavarın kurbanı haline geliyordu. Cesetlerin ortak özelliği ise taşıdıkları diş ve pençe izleriydi. Bazı görgü tanıkları ise canavarın devasa bir kurda benzediğini dile getiriyordu.
s, yıllar boyunca can almaya devam etti. Bu süreçte binlerce insan, canavarı avlamak için harekete geçti ise de başarılı olunamadı. Bu nedenle canavarın aslında ilahi bir varlık olduğu söylentileri dolaşmaya başladı. Ancak çok sayıda yakınını canavara kurban veren Jean Chastel isimli bir çiftçi, tüm bu söylentilerin sonunu getirdi!
Tek başına canavarın peşine düşen adam, onlarca insanı katleden yaratığı öldürmeyi başardı. Peki, tarihteki en ilginç korku hikayeleri arasında yer alan Gévaudan Canavarı tam olarak neydi? Bazı tarihçilere göre canavar gerçekten de biraz büyükçe bir kurttu! Kimileri, canavarın bir şekilde bölgeye gelen bir aslan olduğu fikrinde. Bazıları ise bu korku hikâyesinin kökeninde, Gévaudan halkının yaşadığı bir toplu histeri olduğunu düşünüyor.
4. Dyatlov Geçidi Vakası
Modern zamanların en gizemli olaylarından olan Dyatlov Geçidi Vakası aynı zamanda yakın tarihteki tüyler ürpertici gerçek korku hikayeleri arasında. Bu gizemli korku hikayesi, Alekseyeviç Dyatlov isimli 20 yaşındaki gencin 9 arkadaşıyla birlikte 23 Ocak 1959’da Ural Dağları’na doğru yola çıkmasıyla başlıyor.
Kuzey Urallar’ın Otorten’in zirvesine ulaşmak hedefiyle yola çıkan 10 kişilik grup, hedefine hiçbir zaman ulaşamadı. Üstelik ekipten hiçbir zaman haber alınamadı. Yolculuktan günler sonra, genç dağcılar için arama kurtarma çalışmaları başlatıldı. Ekip üyelerinin cansız bedenleri yolculuğa başladıklarından yaklaşık bir ay sonra, 26 Şubat’ta bulundu. Elbette tarihte hedeflediği zirveye ulaşamadan yaşamını kaybeden pek çok dağcı var. Öyleyse Dyatlov Geçidi Vakası neden dikkat çekici korku hikayeleri içerisinde yer alıyor?
Çünkü dağcıların çadırları içeriden parçalanmış ve bazı dağcıların gözleri yerinden çıkarılmıştı! Ölenlerin pek çoğu ise dondurucu bir ortamda oldukları halde çıplak vaziyette bulunmuştu! Kısacası olay yeri, açıklanması mümkün olmayan tuhaf detaylarla doluydu… Dyatlov Geçidi Vakası hakkında farklı teoriler olsa da gerçekte ne olduğu bugün dahi büyük bir gizem…
Konuyla ilgili detaylı bir okuma yapmak isterseniz sizi şöyle alalım?
60 Yıllık Gizem Çözüldü: 9 Dağcının Hayatını Kaybettiği Dyatlov Geçidi Faciası Nasıl Gerçekleşti?
5. Leonard Lake ve Charles Ng’nin işkence zindanı
Başrolünde seri katillerin yer aldığı öykülerin hemen hepsi korkunç detaylarla dolu. Ancak Leonard Lake ve Charles Ng isimli iki caninin yazdığı öykü ayrı bir parantezi hak ediyor!
Leonard Lake isimli Amerikalı seri katil ve suç ortağı Charles Ng, 1980’lerin ortalarında Kaliforniya’nın Wilseyville kentinde 25 insanı öldürdü. Issız bir bölgede inşa ettikleri korku evlerini bir işkence zindanına çevirmişlerdi. Kurbanlarını yakaladıktan sonra bu zindanda zincirliyor, uzuvlarını kesiyor, tecavüz ediyor, katlanılmaz işkencelerin ardından öldürüyorlardı. Cesetlerini ise kimi zaman asit kuyularında eritiyor, bazen de ateşe veriyorlardı!
6. Robert Eugene Otto’nun perili oyuncak bebeği Robert
Almanya merkezli Steiff şirketi 1904 yılında Robert ismiyle anılan bir oyuncak bebek üretti. Ancak şirketin açıklamasına göre Robert, bir oyuncaktan daha çok bir süs eşyası olarak üretilmişti. Fakat hangi amaçla üretildiği fark etmeksizin Robert, tarihe geçen bir korku hikayesinin merkezinde yer aldı.
Oyuncak bebek Robert, bir şekilde Eugene Otto isimli çocuğun eline geçti. Bazıları bebeğin Otto’ya, ailesinin yanında çalışan Bahamalı bir voodoo büyücüsü tarafından verildiğini söylüyor. Kimileri ise büyükbabası tarafından hediye edildiğini…
Otto’nun eline nereden ve nasıl geçtiği bilinmese de Robert isimli oyuncak bebeğin öyküsü sıra dışı unsurlarla dolu. Bebeğin kendi kendine hareket edebildiği, küçük bir çocuğunkine benzer sesler çıkarabildiği hatta hoşlanmadığı insanlara zarar verebildiği iddia ediliyor. Robert, bugün Amerika Birleşik Devletleri’ndeki bir müzede sergileniyor ve ziyaretçilerini rahatsız hissettirmeye devam ediyor.
7. Bobby Dunbar’ın gizemli kayboluşu
Bazı korku hikayeleri yalnızca ilginç değil, aynı zamanda trajik!
1910’lu yılların başında Amerika Birleşik Devletleri’ndeki tüm gazetelerin manşetlerinde Bobby Dunbar isimli bir çocuğun hikayesi vardı. Henüz 4 yaşındaki Dunbar, Swayze Gölü yakınlarında gizemli bir şekilde ortadan kayboldu. Tüm çabalara rağmen küçük çocuktan haber alınamadı. Böylece Dunbar’ın hikayesi de unutuldu…
Ancak tam 8 ay sonra, 13 Nisan 1913’te Amerikan polisi William Cantwell Walters isimli bir adamı gözaltına aldı. Sebebi ise Dunbar’a benzeyen bir çocukla birlikte yakalanmasıydı. Oysa talihsiz adam çocuğun adının Bruce Anderson olduğunu ileri sürüyordu. Ancak yetkilileri inandırmayı başaramadı. Polisler acılı Dunbar ailesine sevindirici haberi vermek için küçük çocukla birlikte yola koyuldu.
Fakat Bobby Dunbar’ın anne ve babası, bu yeni çocuğun kendi oğulları olmadığını söyledi! Üstelik çocuk da anne ve babasını tanımamıştı! Ancak bir süre sonra Bobby Dunbar’ın annesi Lessie, yeni çocuğun kendi oğlu olduğunu söylemeye başladı. Çünkü çocuktaki doğum lekelerini tanımıştı! Böylece yeni çocuk, Dunbar ailesine teslim edildi ve ailenin ferdi olarak uzun bir yaşam sürdü…
Yıllar sonra, Bobby Dunbar’ın torunu Margaret Dunbar, büyükbabası hakkındaki bu tuhaf öykünün aslını öğrenmeye karar verdi. 1999 yılında gerekli izinleri aldı ve büyükbabasının DNA örneğini ailenin diğer üyeleri ile karşılaştırıldı. Sonuç, yıllar önce Bruce Anderson olduğu iddia edilen çocuğun gerçekten de Bruce Anderson olduğunu ortaya koyuyordu.
8. James S. Jameson’un yamyamlık seyahati
İrlandalı viski tüccarı James S. Jameson, aynı zamanda tutuklu bir kaşif ve maceracıydı. Bu varlıklı adamın en büyük eğlencesi ise Afrika’nın egzotik topraklarına seyahat etmekti. Ancak 1888 yılında inanılmaz korku hikayeleri içerisinde yer alacak bir olaya sebep oldu. Öyle ki Jameson’un müsebbibi olduğu olay yüzünden Avrupa’daki sivillerin Afrika’ya yolculuk yapmasına bir süre boyunca izin verilmedi!
Jameson, 1888 yılında çok ilginç ve bir o kadar da korkunç bir amaçla Kongo seyahatine çıktı. Kongo’daki yerel bir köle tüccarı olan Tippu Tip isimli adamla irtibata geçti ve ülkedeki yamyamlığa tanık olmak istediğini söyledi.! Köle tüccarı, bölgedeki yamyam kabilelerle görüştü ve Jameson için iğrenç bir “gösteri” ayarladı!
Köle tüccarından 10 yaşında bir kız çocuğu satın alan Jameson, soluğu yamyam kabilenin yanında aldı ve bu tuhaf ritüeli seyretmeye koyuldu. Üstelik tanık olduğu yamyamlığı tüm detaylarıyla birlikte günlüğüne not etmişti. Küçük kızın kabile üyeleri tarafında bir ağaca bağlandığını, kabiledeki bir kişinin kızı karnından bıçakladığını, daha sonra kızın cansız bedenini parçalara ayırdıklarını, en sonunda kafasını kestiklerini ve hep birlikte yemeye başladıklarını yazıyordu…
Kaynak: 1