Aynen başlıktaki gibi. Cafe’de, parkta, hatta sıkışık trafikte bir solukta okuyup bitirebileceğiniz ve hayatınıza değer katacak kitaplar bunlar. Kısa kitap derdinde değilsiniz ama çabucak okuyup bitirme isteğindesiniz? Yine doğru yerdesiniz.
Biliyoruz, kimsecikler kitap okumuyor. Kitap okumanın tadı unutuldu. Sosyal medyanın en büyük kötülüğü bu oldu. Sosyal medya sayesinde meşgale sahibi gibi görünüyoruz, zaman geçiriyoruz ve işin garibi okuyor gibi de oluyoruz. Kendimizi kandırmayalım. O okuma başka bir okuma, kitap okuma başa bir okuma. Haydi, bu güzel havalar şerefine şu minik kitaplardan birini çantaya – cebe atalım, papatya kokulu bir parkta, ya da önü açık bir Cafe’de hayatımıza misler gibi yeni renkler katalım. Kitaplarımızın bazısı sadece 40, bazısı 90, bazısı 100 sayfa. Ama başlıkta söz verdiğimiz gibi hepsi 120 sayfa altında.
Hesabınızı yapın. 100 sayfalık bir kitap ortalama 2 saatte okunur. Tabi bu sayı kişiye göre değişir. 2 saat cep telefonu mıncıklamak yerine, başka dünyalara şöyle bir gidip gelmek hoş olmaz mı? Mesela…
Dünyanın Sonundaki Dünya – 110 sayfa – Luis Sepulveda
“Aşk Romanları Okuyan İhtiyar” adlı romanıyla tanıdığımız Luis Sepulveda, Türkçeye çevrilen ikinci romanı olan “Dünyanın Sonundaki Dünya” da günümüzdeki balina katliamını konu ediyor. İnsanoğlunun her türlü teknolojik ve parasal desteğini arkasına almış acımasız ve açgözlü bir balina avcısı Japon kaptana karşı hayatını denize ve oradaki yaşama adamış yaşlı bir kaptanın hikayesi. Aynı zamanda çağımızın en güçlü çevreci kalemlerinden birinden gelen bir umut mesajı. Bir solukta okuyup bitireceksiniz.
Dönüşüm – 74 sayfa – Franz Kafka
Bir sabah uyandığında kendisinin dev bir böcek benzeri bir yaratığa dönüştüğünü keşfeden, ailesi için bir utanç kaynağı haline gelen, kendi evinde bir yabancı, ama aslında özüne yabancılaşmış bir adam olan Gregor Samsa’nın hikayesi Dönüşüm. Modern insanın yetersizlik, suçluluk ve tecrit duyguları üzerine hissettiklerinin alegorik bir dille kaleme alınan Dönüşüm, yirminci yüzyılın en çok okunan ve iz bıraka eserlerinden birisidir.
Satranç – 71 sayfa – Stefan Zweig
Almanca’nın en güçlü isimlerinden Zweig’ı tanımak için biçilmiş kaftan. Soluk kesen bir maceraya Nazi döneminin karanlığı fon oluyor. Stefan Zweig’ın Brezilya’da sürgündeyken yazdığı ve Şubat 1942’deki intiharından birkaç ay önce tamamladığı Satranç, rastlantı sonucu eline geçirdiği bir kitapla satrancın inceliklerini öğrenerek bu oyunu bir tutkuya dönüştüren ve giderek bu tutku yüzünden beyin hummasına yakalanan Dr. B.’nin öyküsü. Dediğimiz gibi Zweig’ı herkes bilmeli okumalı. Satranç bu yolun en kısa ve en sürükleyici fırsatı.
Bilinmeyen Adanın Öyküsü – 64 sayfa – Jose Saramago
“Bir adam kralın kapısını çalmış ve ona demiş ki, Bana bir tekne ver.”
Nasıl? Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Portekizli bir yazarı tanımak, sadece 64 sayfada onun derin hayal gücünü, başka dünyalara açılan pencerelerini keşfetmek için harika bir cümle değil mi?
“(…) ben bilinmeyen adayı bulmak istiyorum, o adaya ayak bastığımda kim olduğumu öğrenmek istiyorum, Bilmiyor musun ki, Kendinden dışarı çıkıp kendine bakmadıkça kim olduğunu asla bilemezsin, (…)”
Bu heyecan verici dizelerin sahibi Saramago’yu keşfetmek için, Nobel konuşmasındaki şu cümleyi de es geçmeyelim:
“Eskiden bana ‘İyi adam ama komünist’ derlerdi; şimdi ‘Komünist ama iyi adam’ diyorlar.”
Tembellik Hakkı – 96 sayfa – Paul Lafargue
Evet, adı üzerinde. Tembellik yapmak için dışarıya çıkalım, ya da öylece evde kendimizi yatağa bırakalım. Elimize Tembellik Hakkı’nı alalım ve buna neden gerçekten hakkımız olduğunu en ince ayrıntısına kadar kavrayalım. Böylece tembellik hakkı zamanlarımızda listenin geri kalan kitaplarını da okuyalım. Lafargue’nin bu eseri, bize zamanı kullanma özgürlüğünün temel bir özgürlük olduğunu hatırlatır. Okuyup bitirdikten sonra, elinizden alınan her dakikanın değerini daha çok bileceksiniz.
Palto – 96 sayfa – Gogol
Koca Dostoyevski “Hepimiz Gogol’ün Palto’sundan çıktık!” diyor ve siz hâlâ dünyanın en etkili öyküsünü okumadınız! 96 sayfada dünya edebiyat tarihinin en önemli eserlerinden birini bitirmiş olacaksınız. Bu bile yeterli bir gaz değil mi? Memur Akaki Akakiyeviç’in kara kışın soğuğundan korunmak için bir paltoya ihtiyaç duymasıyla başlayan trajikomik hikayesiyle, Gogol ve Rus gerçekçiliğine giriş. Hem de sadece bir saatte…
Beyaz Geceler – 96 sayfa – Fyodor Dostoyevski
1848 yılında Dostoyevski tarafından kaleme alınan Beyaz Geceler, hem “dört gece süren bir aşkın hayali” hem de bir kişilik parçalanmasının öyküsüdür. St. Petersburg’da iç huzursuzluğuyla savaşan genç bir adamın hikayesini anlatan Beyaz Geceler, hafif ve şevkatli anlatım tarzıyla karşılıksız aşkın ızdırabının ve suçluluğunun cevaplarını arıyor. Yalnızca XIX. yüzyıl Rus edebiyatının değil dünya edebiyatının da en büyük yazarlarından Dostoyevski’nin 27 yaşında yazdığı Beyaz Geceler okuru sarıp sarmalayan sevecen ve hüzünlü bir uzun öyküdür.
Küçük Prens – 112 sayfa – Antoine de Saint-Exupery
Dünya çapında 140 milyondan fazla satan “Küçük Prens” hayal gücünün kadife perdelerinin arkasında nasıl iyi bir insan olunur sorusuna renkli yanıtlar veriyor. Onca postere, dövmeye, şarkıya konu olması boşuna mı sandınız?
Dinle Küçük Adam – 128 sayfa – Wilhelm Reich
Listenin sınırını sadece 8 sayfa geçtiğimiz bir örnek. Konu daha iyi bir insan olmak noktasına gelince, küçük adamla tanışmazsak olmazdı. Hem o 8 sayfa da ön sözüyle, son sayfasıyla erir gider.
Avusturyalı psikiyatrist ve psikanalist Wilhelm Reich bizlere tatlı bir dede gibi neden iyi bir insan olamadığımızı, sıkıntılarımızı, başarısızlıklarımızı, mutsuzluklarımızı gösteriyor. Bunu öylesine sıcak bir bilgelikle yapıyor ki ona hiç kızamıyoruz. Gösterdiği yolları takip ettiğimizde erdemli bir yaşamın ne kadar kolay olduğunu adeta bir çizgi roman okur gibi hızlıca yalayıp yutuyoruz. Şu dünyaya gelen her insanın baş ucunda durması gereken olmazsa olmaz yapıtlardan.
Corto Maltase – 30, 40, 50, 100 hangisini isterseniz o kadar sayfa – Hugo Pratt
Biri çizgi roman mı dedi? Maceracı denizci Corto’yu tanımayan çizgi roman okudum demesin. İstediğiniz macerayla başlayın. Kafalar ve Mantarlar 40 sayfa, Bahia’da Randevu 38… Daha derinlere dalmak isteyenler için Corto’nun çok daha uzun maceraları da var.
Çizgi romana dudak mı büküyorsunuz? Öyleyse sizi geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz yüzyılın en önemli yazar ve düşünürlerinden Umberto Eco’nun, Corto’nun yazarı hakkındaki görüşlerine alalım. Eco’ya göre Hugo Pratt engin bilgisi ve zekasıyla tam bir entelektüeldir ve biz insanlığa Corto’yu miras bırakmıştır. Dağılabiliriz.
Savaş Sanatı – 80 sayfa – Sun Tzu
Esrarengiz bir Çinli savaşçı – filozof tarafından günümüzden iki bin yıl önce yazılan Savaş Sanatı belki de dünyanın en etkili ve saygın strateji kitabıdır. Nitekim yazıldığı tarihden bugüne askeri önderler ve stratejistlerce olduğu kadar, Asya kıtasında, çağdaş politikacılar ve yöneticiler tarafından da hala aynı şevkle okunup incelenmektedir. Sun Tzu’nun sürekli olarak vurguladığı şu ilkenin sade anlamına kim itiraz edebilir: Savaşmadan kazanmak en iyisidir…
Düşünce ve Tartışma Özgürlüğü Üzerine – 59 – John Stuart Mill
1859 yılında yayınlanan Düşünce ve Tartışma Özgürlüğü Üzerine, on dokuzuncu yüzyıl sosyal ve politik felsefesinde bireysel özgürlüğün en etkili savunmalarından birisini yapan John Stuart Mill tarafından kaleme alındı. Üzerinden 150 yıldan fazla bir süre geçmiş olmasına rağmen özgürlüğün değerini destekleyen en çok okunan liberal argümandır. Mill’in kendiliğindenlik, bireysellik ve çeşitlilik konusundaki tutkulu savunuculuğu ile birlikte tekdüzeliğe ve popüler düşüncenin despotizmine yönelik horgörüsü, yazıldığı dönemde hem hayranlıkla karşılanmış hem de kınanmıştır.
Tante Rosa – 105 sayfa – Sevgi Soysal
Kadınlar şöyledir, kadınlar böyledir geyiklerinden daraldıysanız eserimiz Tante Rosa. Okuyunuz, ne nedir belleyip pırıl pırıl olunuz.
Sevgi Soysal’ın, sinemaya da uyarlanan en özgün eseri olan Tante Rosa birbirine ustalıkla bağlanmış on dört hikayeden oluşuyor. Ana konu kadınlık ikilemleri. Sevgi Soysal’ın kendine özgü ironisiyle anlattığı Tante Rosa, yaşamın kurallarına ve sınırlandırmalarına başkaldıran, ancak kadınlığına hapsolduğu için hep yenilen biridir. O, “bütün kadınca bilmeyişlerin tek adıdır.”
Bir Yaz Gecesi Rüyası – 120 sayfa – William Shakespeare
Kısa kitapları konu ediyorsak işin içine mutlaka tiyatro metinlerini de sokmalıyız. Çünkü hepsi bir arada konuların gerçek ustaca örnekleri tiyatro metinlerinde. Aşk, fantazya, macera, nefret, kahkaha…
Adını bildiğinizi biliyoruz. Shakespeare denince ardına hemen bir OUUVV efekti takılır gibi oluyor. Okunamaz ağırlık, karmaşık anlamlar, çözümlenmeye muhtaç karakterler vs… Hiç öyle değil. Takılın Bir Yaz Gecesi Rüyası’na hayatınızın en renkli anlarını yaşayın. Hiç şaşmaz, bizim favori karakterimiz Puck’tır.
Yabancı – 119 sayfa – Albert Camus
Albert Camus’nün en tanınmış, en çok yabancı dile çevrilmiş, en çok incelenmiş ve hala en çok satan kitaplar arasında yer alan eseri “Yabancı”, aslında 120 değil 1020 sayfa olsa da okunmalı.
Cezayir’de, bir rastlantı sonucu, bir Arap’ı (Cure’ün, Killing an Arab şarkısı buradan gelir) öldüren orta sınıftan bir Fransız olan Meursault, kendisini adım adım ölüme götüren süreci kayıtsız biçimde izler. Diğer kişilerin adı anılsa da, roman kahramanının adını bile öğrenemeyiz.
Dünya boş, her şey yalan mı geliyor? Sen boşluk görmemişsin, öyle bir karanlığa gireceksin ki, buraya kendi özgür adımlarınla nasıl bu kadar çabuk vardığına şaşıracaksın.
Bir Yaz Gecesi Rüyası fantezisiyle hayata tutunduktan sonra sıkı ve gerçek bir düşüşe mi ihtiyacın var? Kitabın, Yabancı.
Çocukluğun Soğuk Geceleri – 72 sayfa – Tezer Özlü
Tezer Özlü’nün ilk romanı olan Çocukluğun Soğuk Geceleri, yaşamımızın sadece belli bir dönemi olmaktan çıkan ve aslında bizi şekillendiren ve belki de hiçbir şekilde o döngüden çıkılamayan çocukluk yıllarına odaklanıyor. Yaşadığı psikolojik rahatsızlıklar sebebiyle yatırıldığı bir klinikte yazmaya başladığı Çocukluğun Soğuk Geceleri, Tezer Özlü’nün kendi çocukluk anılarından esinlenerek yazdığı bir kitaptır.
Kırmızı Pazartesi (İşleneceğini Herkesin Bildiği Bir Cinayetin Öyküsü) – 111 sayfa – Gabriel Garcia Marquez
Kolombiyalı büyük yazar Gabriel García Márquez‘in 1981’de yayımlanan yedinci romanı Kırmızı Pazartesi, işleneceğini herkesin bildiği, engel olmak için kimsenin bir şey yapmadığı bir namus cinayetinin öyküsü. Hem Kolombiya’da, hem de yayımlandığı dünyanın dört bir yanındaki pek çok ülkede sarsıcı etkileri olmuş bir roman. Usta yazar, çocukluğunu geçirdiği kasabada yıllar önce yaşanmış bir cinayet olayını aktarıyor. Romanın kahramanı Santiago Nasar’ın öldürüleceği daha ilk satırlardan belli. Kırmızı Pazartesi, yalnızca bir cinayetin arka planını değil, bir halkın ortak davranış biçimlerinin potresini de çiziyor.
Abelard ve Heloise – 72 sayfa – Ronald Duncan
Beyoğlu Aksanat’ta yıllar yılı sahnelendi Abelard ve Heloise. Neredeyse hepimiz için Tilbe Saran ve 2012’de aramızdan ayrılan Cüneyt Türel olmuştu Abelard ve Heloise.
Filozof ve şair Pierre Abélard ile öğrencisi Héloise arasındaki dramatik aşk, Fransa tarihinin en iç burkucu sayfalarından biridir. Gizlice evlenen çiftin bir çocukları olunca, gayri meşru sayılan bu olay nedeniyle, Héloise’in dayısı, Abélard’ı zor kullanarak hadım ettirir; bu olaydan sonra Abélard ve Héloise birer küçük manastıra sığınırlar. İki sevgilinin manastırdayken birbirlerine yazdıkları mektuplar, 12. Yüzyıldan bu yana, birçok sanatçıya esin kaynağı olur.
Benim Hüzünlü Orospularım – 96 sayfa – Gabriel Garcia Marquez
Doksanıncı yaşımda, kendime bakire bir yeni yetmeyle çılgınca bir aşk gecesi armağan etmek istedim. Aklıma rosa cabarcas geldi, hani şu gizli genelevinde eline bir yenilik geçtiğinde hatırlı müşterilerine haber veren kadın…
Büyülü Gerçekçilik akımının yaratıcısı Marquez bu son romanında 90 yaşındaki bir adamla 14 yaşında bir kızın ilişkisini anlatıyor.
Marcovaldo ya da Kentte Mevsimler – 124 sayfa – Italo Calvino
Marcovaldo ya da Kentte Mevsimler, her biri bir mevsime adanmış yirmi öyküden oluşuyor. Yani dört kez yinelenen mevsimsel döngü, bir türlü özlemini duyduğu dünyaya kavuşamayan kahramanımızı gelen her yeni mevsimle tekrar tekrar umutlandırıyor. Italo Calvino’nun masalsı evrenini tanıyıp büyülenmemek elde değil. 120’yi 4 sayfa geçer gibi yapmış, aldırmayın 4 mevsim kadar hızla geçip gidecek.
Odamda Yolculuk – 120 sayfa – Xavier De Maistre
Gezgin bünyelerin baş tacı olmaya aday bir klasik. Çevresi otuz altı adımdan ibaret ‘kocaman’ odasında kırk iki günlük zorunlu bir hapse mahkûm edilen 18. yüzyıl sonu yazarlarından Xavier de Maistre, tutsaklığını ironik bir özgürlük metnine dönüştürmeyi becererek edebiyat tarihine geçer. Kitabın, Odamda Gece Seferi isimli devamı da bulunuyor. Tercihinizi iki eserin birlikte basımından yana da kullanabilirsiniz.
Katip Bartleby – 67 sayfa – Herman Melville
Dünya edebiyatının kült eserlerinden biri kabul edilen Katip Bartleby, bir avukatın Wall Street’teki hukuk bürosuna bir katibi işe almasıyla başlar. Bir süre sonra çalışmayı ve hatta yaşamayı reddederek hakim düzeni ve en sarsılmaz inançları ters yüz eden Bartleby, dünyaya karşı takındığı alışılmadık tavrıyla avukatın elini kolunu bağlar.
Bartleby, bireyin sessiz bırakıldığı ve itaate koşulduğu modern dünyada “yapmamayı tercih ederek” yaşayan sıradan bir katibin varoluş nüshasıdır. Sorgusuz sualsiz kabullerin karşısına dikilmiş sessiz bir isyan bayrağıdır. Özgürlüğü yeniden tanımlayan, tuğla duvara bakan bir masanın ardında tarihin başka türlü yazıldığı bir başkaldırı hikayesidir. (Tanıtım Bülteninden) Mutlaka okuyun, hastası olacaksınız. (Bizden)
Doğmamış Çocuğa Mektup – 127 sayfa – Oriana Fallaci
1975 yılında yayınlanan Doğmamış Çocuğa Mektup, yayınlandığı dönemde hemen otuza yakın dile çevrilerek dünya çağında inanılmaz bir başarı elde etti. Bir kadının rahminde taşıdığı çocuğuyla konuşmasının trajik monologu olan bu hikaye, kadının en temel hakkı olan kürtaj temasına ve çocuğun aidiyet kavramına yönelik sorular soruyor. Acı çekmek pahasına da olsa hayatı empoze etmek adil midir? Hiç doğmamış olmak daha mı iyidir? Doğmamış Çocuğa Mektup, kadın olmanın gerçek anlamına değiniyor: Hayat verme ya da vermeme gücü.
Plume Adında Biri – 46 sayfa – Henri Michaux
Henri Michaux veya Plume, Gençliğinde Asya denizlerini dolaşmıştı. Paris’e yerleşince durulmadı, bu sefer içsel yolculuklara çıkmaya başladı. Okurlara sunduğu seyir defterleri olağanüstüydü, bütün evreni kendi gerçekliği kılıyordu. Gerçek bir gezgin olan Henri Michaux’dan yaşamın tüy kadar hafif tarifleri…
Fareler ve İnsanlar – 128 sayfa – John Steinbeck
Pulitzer ve Nobel Edebiyat Ödüllü John Steinbeck insanın resmini çiziyor. Fareler ve İnsanlar, birbirine zıt karakterdeki iki mevsimlik tarım işçisinin, zeki George Milton ve onun güçlü kuvvetli ama akli dengesi bozuk yoldaşı Lennie Small’un öyküsünü anlatır. Küçük bir toprak satın alıp insanca bir hayat yaşamanın hayalini kuran bu ikilinin öyküsünde dostluk ve dayanışma duygusu önemli bir yer tutar. Kitabın ismine ilham veren Robert Burns şiirindeki gibi; “En iyi planları farelerin ve insanların / Sıkça ters gider…”
Vişne Bahçesi – 96 sayfa – Anton Çehov
Çehov’un insani hal ve gidişat betimlemelerini okumadan şu dünyadan gitmek büyük kayıp. Turgenyev’in Babalar ve Oğullar tadı ama daha komik, daha pişkin, hatta yer yer daha dramatik karakterler. Çünkü aslen bir tiyatro metni. Yazarın bir diğer güçlü eseri Martı’yı da tercih edebilirsiniz. O da 101 sayfa. Ama şimdi bu güzel havalarda Nina’nın deli deli replikleri azıcık içinizi sıkabilir. Vişne Bahçesi iyidir.
Başıboş Bir Yolculuktan Notlar – 104 sayfa – Fernando Pessoa
Tutunamayan, tutunamaz takılan, tutunamamaktan pirim yapan her martının ilk konduğu banktır demiştik önceden Fernando Pessoa için. Baştan sona ya da atlayarak okunabilecek, Pessoa’nın şiirli felsefesinin tek bir cümlesiyle günler geçirmeye imkân tanıyan bir seçki. İstemediniz mi? Öyleyse size “Hiçbir Şey İstememenin Mutluluğu”nu önerelim. O da Pessoa’dan ve sadece 72 sayfa. “Kalp düşünebilseydi, atmaktan vazgeçerdi” diyen bir yazardan söz ediyoruz. Mutlaka size göre bir cümlesi çıkacaktır.