Bilimsel bir terim olan kinetik, hareketi ve hareketten doğan kuvveti inceleyen bir bilim dalı. Kinetik heykel ise basit bir şekilde heykelin hareketli hali olarak tanımlanıyor. Kinetik heykel kavramı her ne kadar modern çağa aitmiş gibi düşünülse de aslında geçmişi 2300 yıl öncesine dayanıyor. İskenderiye Mekanik Okulu’nu kuran sanatçılar; hava ve su gibi doğal yollarla çalışan sayısız mekanik alet icat ettiğinde aslında bu sanat türünün ilk tohumlarını atmıştı. Dinamizm, hareket ve güç gibi kavramlarla ifade edilen kinetik sanat, o dönemlerde çağa yön veren birer “buluş” özelliği taşıyordu. Modern dönemde ise kinetik kelimesi güzel sanatlarda ilk defa 1920 yılında Naum Gabo ve Antoine Pevsner tarafından Realist Manifesto’da kullanılıyor.
20. yüzyıla damgasını vuran Naum Gabo, Konstrüktivizmin önemli uygulayıcılarından biri olarak kabul ediliyor. Gabo’nun abisi Antoine Pevsner de dönemin heykel sanatının öncüleri arasında bulunuyor. Konstrüktivizmin uygulayıcıları tarafından ortaya atılan ve dadaizmin de ana kaynağı olan bu heykel türü, optik illüzyon ve hareketi odağına alıyor. Kinetik heykel sanatçılarının en temel amacı eserlerine devinim kazandırmak. Bu sanatı icra edenler mekanik, dönüşümlü, titreşimli ve elektronik hareketlerden yararlanıyor. Aynı zamanda su ve hava gibi doğal güçler kullanıyor. Heykellerin hareket ettirilmesi beş ayrı şekilde yapılıyor. Gelin, sanatın hipnotize eden haline yakından bakalım.
Optik yanılsamayla yapılan kinetik heykel
Optik yanılsama, algılanan görüntülerle nesnel gerçekliğin farklı olduğu durumlar için kullanılan bir kavram. Gözün topladığı ve beynin işlediği bilgiler, uyaran kaynağıyla uyuşmadığında optik yanılsama ortaya çıkıyor. Eserlerini kinetik heykel türünde yapan sanatçılar, nesnel bir görüntüyle yetinmedikleri için optik yanılsamayı tasarımın bir parçası olarak değerlendiriyorlar. Bu eserler statik görünse de heykeller optik yanılsama sayesinde hareket algısı kazanıyor. Optik yanılsamayla oluşturulan kinetik heykeller sabit dursa da seyircinin gözünde eser yer değiştiriyormuş algısı bırakıyor. Polonya’da ortaya çıkan bu tür Avrupa’da gelişim göstererek Amerika’da yaygınlaşıyor. Gözün yanılma özelliği çoğunlukla iki ya da üç boyutlu eserlerde kullanılıyor. Kinetik heykelin bu türünde oluşturulan eserler, seyircinin aklından çok gözüne hitap ediyor. Optik yanılsamayla oluşturulan kinetik heykellerin en önemli temsilcilerinden biri Victor Vasarely’dir. Vasarely eserlerinde, çok renkli soyutlamalardan oluşan, çizgilerle optik algı gücünü ön plana alan eserler üretmiştir. Kinetik heykel terimini ilk ortaya atan Naum Gabo ve kardeşi Pevsner de bu alanda muhteşem eserler yapmışlardır.
Hava, su ve rüzgâr gibi doğal yollarla hareket ettirilen kinetik heykeller
Doğal yollarla yapılan kinetik eserlerde, heykeller dış etkiyle hareket edebilecek parçalardan oluşmaktadır. Diğer kinetik heykel türlerine göre doğal yollarla hareket ettirilen eserler daha risklidir. Çünkü sanatçı her durumda oluşabilecek görüntüyü önceden hesap etmek zorundadır. Bu türün öncü sanatçısı Alexander Calder’dir. Calder hem iç hem de dış mekân için tasarladığı eserlerinde hava akımından faydalanmıştır. Yel değirmenlerinden esinlenen sanatçı, doğaya uygun heykeller üreterek adını tüm dünyaya duyurmuştur. Bu türün bir diğer önemli ismi George Rickey’dir. Hayatının ilk dönemlerinde resim sanatıyla uğraşan Rickey, daha sonra kinetik heykellere yönelmiştir. Mühendislik ve mekaniğe olan sevgisini sanatla birleştiren Rickey, eserlerini rüzgâr gücüyle hareket ettirmeyi tercih etmiştir.
Seyircinin katılımıyla oluşturulan kinetik heykeller
Seyirci katılımıyla oluşturulan kinetik heykelin ilk örneğini 1928 yılında El Lissitski vermiştir. Sanatçının Hannover’de tasarladığı Soyut Galeri’deki uygulamaları, kendinden sonra gelen sanatçılar için ilham kaynağı olmuştur. Bu kinetik heykel türünde; eser, seyircinin yer değiştirmesiyle görüntü hareketi kazanmaktadır. Seyircinin kendisi, yapıtın algılanışını değiştiren en önemli unsurdur. Venezuellalı sanatçı Jesus Raphael Soto, bu türün en önemli isimlerinden biridir. Sanatçı, içine girilebilir üç boyutlu eserler tasarlamasıyla tanınmaktadır. Soto, eserlerinde ince ve yukarıdan asılmış tüplerle çeşitli boylarda iplikler kullanıyor. Heykellerin tamamlanmasını ise seyircinin zihnine bırakıyor. Seyirci katılımıyla yapılan heykeller en fazla G.R.A.V grubu üyeleri tarafından üretilmiştir. Kapsamlı ve bir o kadar büyüleyici eserlere imza atan grup, 2013 yılında Kinetik Görsel Sanat isimli projesiyle Los Angeles’da tam 1307 eser sergilemiştir.
Işıkla oluşturulan kinetik heykeller
Işık yardımıyla oluşturulan kinetik heykellerin kuramcısı Nicolass Schoffer’dır. Schoffer, eserlerinde ışık ve hareketin yansımasını irdeliyor. Sanatçı, Gabo ve Tatlin gibi önemli isimlerin uygulamalarına paralel eserler üreterek teknoloji ve sanatı birleştirme yolunda büyük adımlar atmıştır. 1960’lı yıllara kadar ışık, film ve müzik gibi öğeleri eserlerinde kullanan Schoffer, son dönemlerinde zaman faktörüne odaklanan eserler üretmiştir. 1961 yılında Liege’deki Kongre Sarayı’nın yanına 52 metre yüksekliğinde bir kule inşa etmiştir. Hareketli ve sesli olan bu kule mekânsal özellikler sahiptir. Schoffer’ın bu eseri kinetik sanatın anıt eserlerinden biri olarak kabul ediliyor.
Bir makine yardımıyla devinim kazanan kinetik heykeller
Bu kinetik heykel türünün en önemli temsilcisi Alman tasarımcı Joachim Sauter’dır. Sanatçının bilgisayar destekli eserleri modern sanatın en fazla ses getiren çalışmaları arasında bulunuyor. Örneğin onun, BMW için tasarladığı Kinetik Senfoni isimli eseri bu türün en fazla bilinen çalışması olarak kabul ediliyor. Kinetik Senfoni isimli hareketli düzenek, ağırlığı yokmuş gibi görünen üçgen parçalardan oluşmaktadır. Aynı zamanda altı dakikada bir yükselerek boşlukta süzülmektedir. Sauter bu eserini ışık ve müzikle kombinleyerek seyircileri hipnotize eden bir görüntü oluşturuyor.
Ülkemizde kinetik heykel sanatçıları
Türkiye kinetik heykelleriyle sanat camiasında ses getiren çok başarılı sanatçılara sahip. Bu türün Türkiye’deki ilk temsilcilerin biri İlhan Koman. Koman, Taksim Yapı Kredi Kültür Sanat binasında bulunan Akdeniz heykeliyle tanınmaktadır. Sanatçı hayatı boyunca, mekanik ve geometrik problemlerle ilgilendiği için kinetik heykel türünde kendine özgü bir konum elde etmiş durumda. İlhan Koman’ın mühendislik bilgisiyle oluşturduğu bükülebilir ve çok yüzlü heykelleri sanat eseri olmalarının ötesinde bir buluş niteliği taşıyor. Türk Da Vinci’si olarak da bilinen İlhan Koman 1951-58 yılları arasında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde görev yaptıktan sonra 1959 yılında İsveç’e yerleşiyor. Çoğunluğu Stockholm’da olmak üzere 20 şehrin sokaklarında İlhan Koman’ın heykelleri yer almaktadır. Onun en beğenilen eserlerinden biri Stockholm’deki “Leonardo’ya Selam” heykelidir. Sanat yaşamı boyunca sayısız ödüle laik görülen İlhan Koman, 1986 yılında Stockholm’de hayatını kaybetmiştir.
Kinetik heykelin gelişmesine katkıda bulunan isimler: Server Demirtaş, Varol Topaç ve Tan Mavitan
Server Demirtaş, kinetik heykel alanında eserler veren en tanınmış Türk sanatçılarından biridir. Sanatçı kinetik heykel yapmaya, 1997 yılında farklı makine parçalarını bir araya getirerek başlıyor. Mühendislik eğitimi almayan Demirtaş’ın sanatında, heykeller ve makineler ele ele yürüyor. Server Demirtaş’ın eserlerindeki mekanik sistemlerin tamamı sadece küçük bir duyguyu anlatmaya hizmet ediyor.
Mekaniğe, yeniliğe, bilime ve dinamizme sırtını dayayan bu sanatın Türkiye’deki bir diğer temsilcisi Varol Topaç’tır. Topaç, estetik kaygılarını geri plana atmadan, seyirci katılımıyla tamamlanan kinetik heykeller tasarlıyor. İzmir Efes Otel’deki kinetik duvar heykeli, sanatçının en bilinen eseridir. Bu kinetik heykel tasarlanırken irili ufaklı pek çok ağaç dalı kullanılmıştır. Dallar arasındaki sensörler sayesinde, insanlar eserin önünden geçerken kabartma heykel hareket etmektedir. Aynı zamanda bu eserdeki tahtaların birbirine vurmasıyla eşsiz bir ses, kinetik heykelin dinamizmine eşlik etmektedir.
Kinetik heykelin Türkiye’deki bir diğer önemli temsilcisi Tan Mavitan’dır. Sanatçı, tıpkı babası Bihrat Mavitan gibi heykel sanatına yeni bir soluk getirmiştir. Tan Mavitan, Mimar Sinan Üniversitesi Heykel Bölümü’nden mezun olduktan sonra Sabancı Üniversitesi’nde Görsel Sanatlar üzerine yüksek lisans eğitimi aldı. Sanatçı sıra dışı düşünmeyi ve kimsenin aklına gelmeyeni yapmayı seviyor. Pek çok kişisel sergi açan Mavitan son olarak Ankara’da Siyah Beyaz Galeri’de “Her Şey Tıkırında” isimli sergisiyle hareketli heykellerini sanatseverlerle buluşturdu. Sanata bakış açısıyla kinetik heykel türüne farklı bir açıdan bakmamızı sağlayan Mavitan’ın aynı zamanda üçgen defter gibi sıra dışı ve özgün tasarımlarıyla layık görüldüğü uluslararası tasarım ödülleri de bulunuyor.