Ana sayfa » Teknoloji - Bilim » Güvercin Pisliğinden İnek Salyasına: Kelliğe Çözüm Bulmak İçin Denenmiş 10 Sıra Dışı Girişim
Güvercin Pisliğinden İnek Salyasına: Kelliğe Çözüm Bulmak İçin Denenmiş 10 Sıra Dışı Girişim
Yüzyıllardır, insanlar gür ve sağlıklı saçlara kavuşmanın yollarını arıyor. Bu arayış, bazen bilimsel çalışmalara dayanan modern yöntemlerle, bazen de tarihin tozlu sayfalarından çıkan ilginç denemelerle şekilleniyor. İşte kelliğe karşı denenmiş sıra dışı yaklaşımlar...
Saç dökülmesi, bir insanın hayatını tehlikeye atmaz ama aynada gördüğü kişinin özgüveniyle ciddi bir bilek güreşine girebilir. Yüzyıllardır insanlar parlak, gür, savrulunca kıskandıracak saçların peşine düşmüşken, bu yolculuk bir noktada tuhaflığa doğru kaymış durumda. Kimileri doğal şekerlere bel bağlamış, kimileri kimyasallara umut bağlamış, kimileri ise hayvan yağları ve hatta inek dili gibi akıl almaz yöntemlere başvurmuş. Saç konusunda çaresiz kalan insanlığın sınır tanımayan bu yaratıcılığı, aslında tarihin en eğlenceli ve en şaşırtıcı hikayelerini de beraberinde getiriyor. İşte kelliğe çözüm için denenmiş sıra dışı girişimler…
1. Mcdonald’s patates kızartması malzemesi
Modern bilim, zaman zaman hepimizi şaşırtan bağlantılar kurabiliyor. Mesela saç dökülmesine çare ararken patates kızartmasıyla karşılaşacağını kim tahmin eder? Japonya’daki araştırmacılar, McDonalds’ın yağında köpürmeyi önlemek için kullanılan dimetilpolisiloksan adlı bir maddenin farelerde işe yaradığını gördüklerinde bayağı heyecanlanmışlar. Bu maddeden yararlanarak minik kıl kökü hücreleri geliştirdiler ve bunları tüysüz farelere naklettiklerinde hayvancıkların tekrar tüy çıkarmaya başladığı kaydedildi.
Bilim ekibi, bunun insanlarda doğrudan uygulanabilir olmadığını söylüyor ama bu tekniğin geliştirilmesiyle saç dökülmesine karşı yepyeni bir tedavinin mümkün olabileceğine inanıyorlar. Yani gelecekte belki bir gün patates kızartmasının içindeki kimyasal maddeler bilimsel bir ilacın temelini oluşturabilir. Şimdilik bu hikaye bize en azından şunu öğretiyor: Saç dökülmesi araştırmaları bazen beklediğimizden çok daha yaratıcı, hatta absürt yönlere gidebiliyor.
2. Güvercin pisliği
Antik dünyanın dahi hekimi Hipokrat, elbette erkek tipi kellikle mücadele eden ilk insan değildi ama bu konuda en tuhaf çözümlerden birini üretenlerden biri olduğu kesin. Hipokrat’ın saç dökülmesini durdurmak için hazırladığı karışım, afyon, baharatlar, pancar ve yaban turpunun üzerine eklenmiş güvercin dışkısından oluşuyordu. Bugün kulağa tamamen çılgınca gelen bu tarif o dönem için oldukça ciddi bir tıbbi öneri olarak kabul ediliyordu.
Elbette tedavinin işe yaradığına dair hiçbir kanıt yok. Fakat Hipokrat’ın önemli bir gözlemi doğruydu: Hadımların saç kaybetmemesi. Aradan binlerce yıl geçtikten sonra, 1995’te Duke Üniversitesi’nde yapılan araştırma testosteronun erkek tipi kellikte kilit rol oynadığını doğruladı ve Hipokrat’ın gözleminin aslında bilimsel temelinin olduğunu kanıtladı. Yani karışım tamamen boşa hazırlansa da teorisinin bir kısmı doğru çıktı. Tarihin tuhaf bir adaleti gibi düşünebiliriz.
Bilim insanlarının saç dökülmesine karşı tüm ihtimalleri değerlendirdiğini düşünüyorsanız, işleri tatlandıran bu araştırma sizi şaşırtabilir. İngiltere ve Pakistan’dan ortak çalışan bir ekip, 2-deoksi-D-riboz adı verilen doğal bir şekerin saçların yeniden çıkmasında etkili olabileceğini gözlemledi. Normalde yara iyileşmesinde rolü bulunan bu şeker, farelerde denendiğinde yalnızca yarayı kapatmakla kalmadı, uygulanan bölgelerde belirgin saç uzaması da sağladı.
Erkek tipi kellik simülasyonlarında da benzer sonuçlar gözlemlendi: 2dDR saç köklerine kan akışını artırdı ve bu sayede kökler tekrar saç üretmeye başladı. Araştırmaya göre bu şeker, popüler saç dökülmesi ilacı Minoxidil kadar güçlü etki gösterebilecek potansiyele sahip. Bu çalışma halen gelişme aşamasında ancak şeker molekülünün bir gün saç dökülmesi tedavisinin tatlı yüzü olabileceği ihtimali bile bilim dünyasında büyük heyecan yaratmış durumda.
4. Hemoglobin kapsülleri
Yüzyıl önce İngiltere’de insanlar, kırmızı kan hücrelerinin içindeki hemoglobinin kelliğe çözüm olacağına inanıyordu. O dönem kimyagerler kandaki demirin sadece kansızlıkla savaşmadığını, aynı zamanda saçları canlandırabileceğini düşünüyorlardı. Bu fikir öyle bir rüzgar yarattı ki hemoglobin kapsülleri kısa sürede eczanelerin raflarını doldurdu. 1924 tarihli Martindale’in Ekstra Farmakopesi, hatta kemik iliği kullanımını bile kellik tedavisinin bir parçası olarak öneriyordu.
O dönemde araştırmacılar kepeğin saç dökülmesine yol açabileceğini, hatta saçları dökülen erkeklerin başlarına amil nitrat solüsyonu uygulayarak bu süreci durdurabileceklerini savunuyorlardı. Bugün tüm bunlar bize oldukça komik ve bilimsellikten uzak gelse de o dönem için modern bir tedavi yaklaşımı olarak görülüyordu. İnsanların saçları için ne kadar ileri gidebileceğinin güzel bir göstergesi aslında.
Düşünsenize… Yalnızca dökülen saçlarını geri getirmekle kalmayıp, aynı zamanda yeni foliküller oluşturabilen bir tedavi. Bilim kurgu gibi geliyor, değil mi? Güney Koreli araştırmacılar bu fikri gerçek yapabilecek bir madde üzerinde çalışıyor. Yale Üniversitesi’nde yürütülen araştırmalar, erkek ve kadın tipi kellikten sorumlu bir proteini tanımladı. Bu proteinin CXXC5 adı verilen bir düzenleyici olduğu ortaya çıktı.
Araştırmacılar daha sonra CXXC5’in Wnt yolundaki diğer proteinlere bağlanmasını engelleyen PTD-DBM isimli yeni bir biyomalzeme oluşturdu. Farelerde yapılan testlerde bu madde yalnızca saç çıkarmakla kalmadı, yara kaynaklı saç neogenezi adı verilen süreçle yepyeni foliküller de oluşturdu. Yani saç sadece geri dönmedi, eskisinden daha yoğun hale geldi. Çalışma hala erken aşamada olsa da, gelecekte saç dökülmesini kökten çözebilecek tedavilerin kapısını aralayabilir.
6. Gömülü fareler
Saç kaybıyla mücadelede farelerin başrolde olduğu başka bir garip hikaye de Orta Çağ’dan geliyor. Eski İrlanda’da uygulanan ilginç bir tedavide kişiler, fareleri kil bir kavanozun içine koyup kavanozu sıkıca kapattıktan sonra bir yıl boyunca toprağa gömüyordu. Bir yılın ardından kavanoz tekrar çıkarılıyor, içindeki karışım açılıyor ve tedavi olarak kullanılıyordu.
İlginç bir detay da şu: Keltler, bu karışıma çıplak elle dokunanların parmaklarından saç çıkabileceğine inanıyordu. Bugünden baktığımızda inanması güç, ancak o dönemde bu yöntem oldukça ciddi bir tedavi olarak görülüyordu. Elbette bilimsel dayanağı yok, ancak kültürlerin saç konusundaki çaresizlikle nereye kadar gidebileceğini göstermesi bakımından oldukça ilginç bir örnek.
Bilim insanlarının koku moleküllerine yöneldiği şaşırtıcı bir diğer çalışma, saç foliküllerinin koku reseptörlerine sahip olduğunu ortaya çıkardı. 2018’de yapılan araştırmada, saç köklerinin OR2AT4 adlı reseptör sayesinde sandal ağacı benzeri sentetik bir kokuyu algıladığı keşfedildi. Bu sentetik kokuya maruz kalan saç derisi örneklerinde hem daha hızlı uzama hem de hücre ölümünde azalma gözlemlendi.
Yani saç kökleri aslında minicik burna sahipmiş gibi davranıyor ve kokuyu algıladıklarında yeniden canlanıyor. Profesör Ralf Paus da bulguların tıp tarihinde bir ilk olduğuna ve saç köklerinin bu şekilde yönlendirilebileceğine dikkat çekiyor. Bu, ileride kozmetik ürünlerin bambaşka bir boyuta taşınabileceğini gösteren oldukça ilginç bir gelişme.
8. Bir inek tarafından yalanmak
Kelliğe çözüm arayanların başvurduğu en garip yöntemlerden biri de 1980’lerde ortaya çıkan inek yalaması hikayesi. İngiliz bir çiftçi olan John Coombs’un başına aldığı bir darbe sonrası saçlarının yeniden çıktığını fark etmesiyle bu efsane hızla yayıldı. Çiftçi, bu mucizenin ineğin salyasından kaynaklandığını düşünmüş ve durumu basına aktarmıştı.
Hikaye Batı Alman kuaför Eric Schmitt’e kadar ulaşınca Schmitt, saçları seyrekleşen müşterilerine inek Liesel’in dil terapisini önermeye başladı. Erkekler başlarını beş dakika boyunca ineğin diline bırakıyor, karşılığında 14 dolar ödüyordu. Dört ayın sonunda sadece bir erkek hafif tüylenme yaşadı. Ancak yine de umutlu müşteriler her hafta bu uygulamaya koşmaya devam etti. Hatta bu efsaneyi fırsata çeviren bir firma Likkit adında bir ürün bile çıkardı.
1880’lerde Dr. Scott’ın elektrikli saç fırçaları, kelliğe çözüm olacağı düşünülerek bir anda popüler hale geldi. Fakat isim sizi yanıltmasın; bu fırçaların gerçek anlamda elektrikle hiçbir bağlantısı yoktu. George A. Scott adlı girişimci, manyetik akım ve statik yükle çalıştığını iddia ettiği bu aletlerin saç dökülmesini durdurabileceğini savundu. Saplarına yerleştirilmiş metal çubuklar sayesinde saçlar tarandıkça statik elektrik oluştuğunu ve bunun saç köklerini canlandırdığını ileri sürdü.
Üstelik sadece saç dökülmesine değil, romatizma, gut, sinirsel ağrılar ve soğuk algınlığından doğan çeşitli rahatsızlıklara da iyi geldiğini söyleyerek ürünlerinin kullanım alanını genişletti. Ancak pil gücünün yükselişiyle Scott’ın fırçaları tarihin tozlu raflarında yerini aldı. Bilimsel değeri olmasa da reklamcılık tarihinin en ilginç örneklerinden biri olarak anılmaya devam ediyor.
10. Beş hayvanın yağını kafa derisine sürmek
Kelliğe çözüm için denenmiş sıra dışı girişimler listemizin sonuna geldik. Eski Mısır tıbbı, günümüz gözünden bakıldığında oldukça fantastik yöntemlerle dolu. Kellik tedavisinde kullanılan bir reçete, bir aslan, bir timsah, bir su aygırı, bir kedi ve bir yılanın yağının karıştırılarak kafa derisine sürülmesini öneriyordu. Bu yağlı karışımın saç çıkaracağına inanılırdı. Başka bir tarif ise yağda yakılmış kirpi dikeni, bal, kırmızı aşı boyası ve alçıtaşı içeriyordu. Üstelik etkili olması için özel bir büyü duası eşliğinde uygulanması gerekiyordu.
Saç dökülmesi, Mısır kültüründe önemli bir sosyal göstergeydi. Saçsız olmak bazen düşük statüyle ilişkilendirilirken, dönem dönem modaya göre tamamen kazınmış kafa da prestij göstergesi olarak kabul ediliyordu. Bu yüzden Mısırlılar, hem saç kaybını tedavi etmek hem de görünüşlerini güçlendirmek için çok çeşitli yöntemlere başvuruyordu. Bugün kulağa uçuk gelse de, o dönem için saçın ne kadar sembolik anlamlar taşıdığını gösteren önemli bir örnek.