Hepimiz günlük hayatta diğer insanlarla iletişim kurmak için birbirinden farklı kökenlere sahip kelimeler kullanıyoruz. Ancak kullandığımız kelimeler bir yana “kelime”nin bile anlamını ve kökenini bilmiyor olabiliriz. “Kelime”, Arapçadan dilimize geçmiş bir kelime olup “anlamlı ses veya ses birliği, söz, sözcük, lügat” anlamlarına sahip. “Kelime”nin anlamı tabii ki daha tahmin edilebilir ancak birazdan göreceğiniz kelimelerin anlamını ve kökenlerini öğrenince hayrete düşeceksiniz ve günlük hayatta yanlış kullandığınızı fark edeceksiniz. İşte o anlamları, kullanımlarından çok daha farklı olan kelimeler…
Kelimelerin nereden geldiğini araştıran ve bizlere sunan hesap: “Nerden Geliyo?”
Hesabın kurucuları, iki kardeş olan İpek ve Yiğit İrde ve hesapta 1 seneden fazla süredir, her gün bir kelimenin etimolojisine bakıyorlar
Etimoloji, bir kelimenin kökenini ve kelimenin diğer dillerle alakasını araştıran bilim dalı.
İpek İrde, hesabın görselleriyle; Yiğit İrde ise yazılarıyla uğraşıyor. Kısacası hesabı beraber yönetiyorlar
Yiğit, reklamcılık geçmişine sahip bir marka yöneticisi. İpek de stratejik pazarlama uzmanı olarak Paris’te çalışıyor.
İngilizce, Fransızca, İtalyanca dillerine hakim olan iki kardeş, Arapça, Farsça ve Yunanca kelimelerle karşılaştıklarında sözlüklerden araştırma yapıyorlar
https://www.instagram.com/p/BeoGIAelHPx/
Bu demek oluyor ki kelime etimolojilerinin hepsi bir kaynağa dayanıyor.
İşte kullanırken haberdar olmadığımız farklı kökenlere ve anlamlara sahip kelimeler…
“”Minnettar” bir melez. İlk kısmı “minnet” Arapçada “şükran, ihsan ve lütuftan doğan borç” anlamına geliyor. “-tar” ise Farsçada bir şeyi tutan, ona sahip olanı anlatan “-dar” eki. Yani birilerine karşı minnet duygusuna sahip olanı anlatıyor “minnettar”. Tıpkı bizim, NerdenGeliyo ekibi İpek ve Yiğit kardeşler olarak son 1,5 yıldır hissettiğimiz gibi.”
1. Damacana – Jenna Hanım’ın şişesi
“”Damacana”nın içinde ne “dana”, ne “cam”; ne “dam”, ne de “can” var… Kelime İtalyancadaki “damigiana” (okunuşu: damicaana) kelimesinden geliyor. Bu kelime de Fransızca “dame-jeanne” (okunuşu: damjan), yani “Jeanne Hanım” tabirinden türemiş bir yakıştırma. Aynı kelime, yine bir yakıştırmayla İngilizceye “demijohn” olarak geçmiş, yani “Yarım John”. Gördüğünüz gibi “damacana” kelimesi dilden dile, anlam gözetmeksizin, sadece ses temelli benzetmelerle gezinip durmuş. Litrelerce sıvı taşıma kapasitesi olan bu cam şişelerin isminin kaynağı hakkında hikaye bol. Kimine göre, şişe tombul ve yuvarlak hatları sebebiyle “Jeanne Hanım” ismini almış. Kimine göre asıl kaynak, İran’daki Damgan şehri; şişe ilk orada yapıldı diye…
2. Rafadan – Hüpletmelik
“Yumurtayı “rafadan” sevenler? İnsan bu tuhaf kelimenin içinde “rafa” diye bir şey arıyor. “Neyden yumurta?” -> “Rafa rafa… Rafadan.” gibi…Halbuki “rafadan” başlı başına bir kelime: Kaynağı da “rofitón”. Yunancada “yutulabilir” yumurtayı anlatıyor. Zira “ropheo” fiili Eski Yunancada tek yudumda içmek, yutmak, hüpletmek anlamına geliyor.
3. Ejderha – Yılan, Kral Dahak
“Mitoloji meraklıları bilir, ejderha pek çok antik kültürün göklerinde süzülmüş bir yaratık… Avrupa’nın korkulan canavarı, Uzak Doğu’nun saygın güç sembolü olmuş… İsmi ise bu iki kültürün ortasından, Ortadoğulu Farsçadan geliyor ejderhanın: Bu dilin atası Avesta dilinde “aji” kelimesi yılanı anlatmış. “Dahak” ise Pers destanı Şahname’de de geçen bir erkek ismi. Bu iki kelime “Aji Dahak”ta yani İran mitolojisinin efsanevi Yılan-Kralında bir araya gelmiş. “Ajdahā”ya dönüşen kelime, dilimize “ejderha” olarak geçmiş.”
4. Kapüçino – Külahlı cübbe(cik)
“”Kapuçino”, bu kelimenin ve ilgili kahve tipinin mucidi İtalyanlar için bir gelenek. İsmini de, Katolik dünyasının önemli figürlerinden birinden alıyor: Assisili Aziz Fransisko’dan (St. Francesco d’Assisi).Fransisken cemaatinin keşişleri, külahlı ve kahverengi bir cübbe giyiyorlar ve buna “cappuccio” deniyor. “Kapüşon” var ya hani, işte o da aynı kelimenin Fransızca telaffuzu! İkisinin de kökünde Latince “kappa” var yani “kep”, külah! Bu keşişlerin lakabı olan “cappuccini” kelimesi “kapüşoncuklar”, “minik külahlar” gibi bir anlam taşıyor. Bizim süt köpüklü “kapuçino” da, adını bu keşişlerin cübbesine benzerliğinden almış. Hep kahvenin renginden, hem de üzerine bırakılan köpüğün oluşturduğu külahçıktan.”
5. Bisiklet – İki küçük teker
“Latince “bi” ön eki “çift, iki” anlamına geliyor. “Bienal”: iki yılda bir, “bipolar”: çift kutuplu; “bisküvi”: çifte pişmiş… “Bi-siklet” de haliyle 2 “siklet” anlamına geliyor. İngilizce ya da Fransızca “cycle” kelimesini hatırladınız mı? Döngü, çember, tekerlek… “Cyclette” ise aynı kelimenin Fransız usulü küçültülmüşü. Yani Frenklerin “bisiklet”ini hecesi hecesine Türkçeleştirsek, “ikitekercik” gibi bir şey oluyor!”
6. Filinta – Çakmaklı tüfek
“”Filinta gibi”… Bu benzetmenin özellikle ince uzun boylu delikanlılar için kullanıldığını fark etmişsinizdir. Sesinden midir nedir, “filinta” kelimesi hakikaten inceliği, zarafeti çağrıştırmıyor mu? “Filiz” kelimesi gibi… Gelin görün ki bizim “filinta”, ateş ediyor! Almancada “flinte” kelimesi çakmak taşını ve bu taş ile ateş alan, eski model tüfekleri anlatmış. İngilizcede de mevcut olan kelimeyi “Flintstones”tan yani Taş Devri çizgi filminin meşhur “Çakmaktaş Ailesi”nden hatırlayabilirsiniz. Erkeklere dair övgü kalıplarında ateşli, kesici, delici silahlara bolca rastlamamız ilginç değil mi? “Zıpkın” gibi, “fişek” gibi, “jilet” gibi ve esasen bir tüfeği anlatan, bugünkü kelimemiz “filinta” gibi…”
7. Nankör – Ekmek görmez
“Nankör! Tahmin edin içinde hangi kelimeler var… Evet evet, aklınıza gelen o ilk kelime: “Kör”. Yani Farsçada “görmeyen” anlamındaki “kūr”… Diğer kelimeyi tanıdınız mı? Bulmacalarda çokça çıkan “nān”. O da “ekmek”in Farsçası. Yani “nankör” aslında “ekmek görmeyen”, “nimet nedir bilmeyen” anlamına geliyor. Demek ki boşuna demiyormuşuz “nankör” diye, ekmekle pek arası olmayan kediye.”
8. Kırmızı – Koşnil böceği boyası
“Arapça “qirmizi” kelimesi, “kırmız-a dair” anlamına gelmiş. “Kırmız” ne derseniz; küçücük bir böcecik. İçi dolu boyacık. Diğer ismi “koşnil” olan, bir “kabuklu bit” olarak da tasvir edilen bu böcek, kırmızı boyanın doğadaki başlıca kaynağı… “Kırmızı” kelimesinin Türkçe kökenli alternatifleri “kızıl” ve “al”. Fakat Arapça kökenli “kırmızı”, dilimizde bu rengin en yaygın adı olmayı bir şekilde becermiş! Bu kelimeyi benimseyen tek dil Türkçe değil. Mesela İngilizler “crimson”, Fransızlar da “cramoisi” olarak almışlar Arapların “qirmizi”sini. Özellikle de koyu kırmızıyı anlatmak için.”
9. Namaste – Sana boyun eğiyorum
“Hinduların selam verirken avuçlarını birleştirerek söyledikleri “namaste” kelimesini anımsadınız mı? Yoga ile ilgilenenler de hatırlayacaklardır. Hinduizm çıkışlı “namaste”, Sanskrit dilinde “sana boyun eğiyorum” anlamına geliyor. “Namas” kısmı boyun eğerek saygı göstermeyi, “te” kısmı ise “sana” kelimesini karşılıyor. Tabii burada selam verilene tapılmıyor; “senin içindeki ilahi gücü saygıyla selamlıyorum” gibi bir mana çıkıyor kelimeden. ”Namaste” size başka bir kelimeyi anımsattı mı”? Mesela “namaz” desek? Dine ve İslam’a ait bazı önemli kelimeler gibi Farsçadan aldığımız “namaz” kelimesi, ibadet için eğilmeyi, yere kapanmayı anlatıyor. Ve evet, Farsça “namaz”, Sanskritçe “namaste” ile kardeş… Zira bu iki dil de Hint-Avrupa dil ailesine mensup.”
10. Aşık – Ayak bileğindeki çıkıntı
“Bugünkü kelimemiz “aşık” ama olunan değil, atılan “aşık”. Hani derler ya: “Sen kiminle aşık atıyorsun?”… İşte o “aşık”, ayak bileğinizin iki tarafında bulunan çıkıntının adı. Yüzeyi “aşarak” dışarı çıkmış bu kemik parçasının Eski Türkçesi ise “aşuk”. Hayvanlardaki aşık kemiği, zar olarak kullanılırmış eskiden. “Aşık atma” deyimi de işte bu kemikle oynanan zar oyunundan geliyor. Yani birisiyle aşık attığımızda onunla riskli bir rekabete girmiş, bir nevi kumar oynamış oluyoruz.”
11. İstanbul – Şehrin içinde, şehre doğru
“Peki “İstanbul” nereden geliyor? Yunancadan. Osmanlı döneminde gittikçe yaygınlaşan ve günümüze ağırlığını koyan “İstanbul” kelimesinin, Yunancada “şehrin içinde“, “şehre doğru” anlamına gelen “eis – tin – poli” deyiminden türetildiği düşünülüyor.”
12. Şampiyon – Er meydanı savaşçısı
“”Troy” (Truva) adlı filmi izlediyseniz, o açılış sahnesini unutmamışsınızdır… Miken Kralı Agamemnon, düşmanı Teselyalıların en güçlü savaşçısı, izbandut Boagrius’a rakip olarak, en iyi savaşçısı Akhilleus’u meydana çağırır… İki ordu karşı karşıya durur ve iki “şampiyon” ortadaki er meydanında, savaşın kaderini belirlemek için teke tek dövüşürler… Fransızcadan aldığımız “şampiyon” kelimesinin ilk anlamı, işte bu… Latincede “campus” kelimesi düzlüğü, meydanı, özellikle de “er meydanı”nı anlatmış. “Campionem” de bir dava uğruna bu meydanda dövüşen savaşçıyı. Kelime Fransızcada “champion” şeklini alıp, dilimize “şampiyon” olarak girmiş… Bugün “şampiyon” kelimesini “en iyi savaşçı” anlamından ziyade, toplu bir rekabette galip gelen sporcu ya da takımlar için kullanıyoruz. ”
13. Smokin – Tütün içme ceketi
“Erkeklerin özel davetlerde giydiği bu şık takımın ismini Fransızca “smoking” kelimesinden almışız. Fakat meşhur “no smoking” ibaresinden hatırlayabileceğiniz gibi, “smoking” aslında İngilizce bir kelime! Bu dilde “tütmek” anlamındaki “to smoke” fiilinden geliyor ve duman çıkarmayı, sigara içmeyi anlatıyor. Zaten “smokin” denen takımın İngilizcesi “smoking” değil; Amerika’da “tuxedo”, İngiltere’de ise “dinner jacket” yani “akşam yemeği ceketi”! Fransızlar, eski bir tabir olan “smoking jacket”ı yani “tütün içme ceketi”ni alıp, “smoking” haline getirmişler. Zira, vakt-i zamanında centilmen beyler davetlerde bu ceketleri giyip tütün içerlermiş. Yani sigara içmenin marifet sanıldığı zamanlardan kalma bir kelime “smokin”… Kelimelerimiz, fikirlerimiz, bilgilerimiz zamanla nasıl da değişiyor, değil mi?”
14. Çocuk – Domuz yavrusu
“Etimolojik açıya gelecek olursak da “çocuk”, “çoç + uk” şeklinde bölünen Eski Türkçe bir kelime. “Çoç” kimilerine göre bir yansıma, kimilerine göre ise “çok” kelimesinden gelmiş: Muhtemelen hayvanlar sayıca “çok” yavru verdikleri için. Zira “çocuk” her şeyin yavrusunu ifade etmiş. Ama özelikle de “domuz yavrusu”nu! Kaşgarlı Mahmut da böyle kaydetmiş kelimeyi. Hatta Anadolu ağızlarında “çoçka” kelimesi hala “domuz” ya da “domuz yavrusu” anlamında kullanılıyor.”
15. Kadın – Kraliçe
“”Kadın”ın adı “kraliçe, prenses” anlamlarına gelen “katun“dan geliyor. Tıpkı türevi “hatun” gibi. Eski Türklerin kraliçesi “katun”, Farsçanın eski akrabası Soğdcadaki “hvaten”den doğmuş. İçinde “kendi” ve “güç” kavramları olan, “gücü kendinden olan” kraliçeyi anlatan bir kelime…”
16. Karat – Keçiboynuzu çekirdeği
“Elmasın, değerli taşların ağırlık birimi “karat” ne kadar ağır, biliyor musunuz? Bir karat, 0,2 grama eşit. Fakat bu birim ortaya çıktığında elektronik tartılar yokmuş tabii… Nasıl ölçüyorlarmış 0,2 gramı? Cevap kelimenin içinde! ”Karat” kelimesi Fransızca “carat”tan geliyor. Bu kelime de Arapçadaki “kırat”tan… “Kırat” aslında keçiboynuzu bitkisinin çekirdeği. Söz konusu çekirdek doğada nispeten sabit bir ağırlık sergilediğinden, küçük ve değerli malzemelerin ölçümünde kullanılmış. Arapça “kırat” da Yunancada “boynuzcuk” anlamına gelen ve yine keçiboynuzunu anlatan “keration” kelimesinden geliyor. “Ker-” kökü Hint Avrupa dillerinde “boynuz”u anlatmış. Daha önce işlediğimiz Yunanca kerata “boynuzlu” anlamında geliyordu. #Korna_ng da İtalyancada “boynuzlar” demek.”
17. Lavabo – Yıkayacağım
“Biz bu kelimeyi Fransızcadan almışız ama asıl kaynak Latince. “Lavare” fiili, bizdeki “yıkamak” oluyor. “Lavabo” da “yıkayacağım”… Kelime, İncil’de geçen “lavabo inter innocentes manus meas” yani “ellerimi masumların arasında yıkayacağım” cümlesinden doğmuş. Kilisede ekmek ve şarap ayininde rahibin ellerini yıkadığı su kabını hatırladınız mı? Filmlerdeki Katolik kilise sahnelerinin klişesidir. İşte tarihteki ilk “lavabo”, o lavabo!”
18. Gerzek – Ayşen Gruda lafı
““Gerzek” Türkçede ender rastladığımız bir yapıya sahip çünkü aslında bir portmanto kelime. “Geri zekalı” tamlamasının kırpılmış hali. 70’lerde ortaya çıkan bu gencecik kelimenin mucidi ise, Türk tiyatrosu ve sinemasının, özellikle de komedimizin efsane kadını Ayşen Gruda. Görselde onun yer almasının tek sebebi de bu, aman ha! “Geri zekalı” basit dursa da ağır bir tabir. Ama “gerzek“, kaynağı olan tamlamayı saklayarak, hafifleterek yaygınlaşmayı bilmiş ve çok kısa sürede, en sık kullanılan argo kelimelerimizden biri olmuş. Dikkat ederseniz “geri” kelimesinde de, “zeka” kelimesinde de kapalı “e” kullanırız. Haliyle kısaltmada iki “e“nin de kapalı kalması gerekirdi; “zevzek” kelimesinde olduğu gibi. Fakat “gerzek” kelimesinde ilk “e” açılmış ve kelime “gErzekkk!” diye ağza tam oturacak hale gelmiş.”
19. Çapraz – Sol, sağ
“Çapraz da çaktırmayan çift kelimelerden: Aslında Farsçada “sol-sağ” anlamına geliyor. “Çap” sol tarafı, aykırı olanı anlatmış. “Rast” ise sağ tarafı, düz, doğru olanı. Hani işler “rast” gitsin denir ya, aynı kelime. Bizdeki “sağ ol” tabiri ya da İngilizcede hem doğru, hem hak, hem de “sağ” anlamına gelen “right” kelimesi de, sağ tarafın farklı kültürlerde nasıl aynı şekilde kayırıldığını gösteriyor. Öte yandan İtalyancada sol tarafı anlatan “sinistra” kelimesi de hayırsızlık, uğursuzluk kavramlarına bağlanıyor.”
20. Derbeder – Kapı kapı dolaşan
“Heceleri acı çekerek sürünüyor gibi… “Perişan, sefil, mahvolmuş” anlamında kullandığımız bu şairane kelime tabii ki Farsça. “Dar” kelimesi “kapı” anlamına geliyor, “be” ise bağlantı, birliktelik, aracılık bildiriyor. Hani “günden güne” anlamında “günbegün”, “her geçen an” anlamında “anbean” deriz ya… Aynı yapıdaki “derbeder” de “kapıdan kapıya” demek ve kapı kapı dolaşan evsiz, kimsesiz insanı anlatmaya yaramış. Bonus: Farsça “der” ile İngilizce “door” kelimeleri kardeş. Haliyle “derbeder” de “door-by-door” oluyor!”
21. Çerçeve – Dört çubuk
“”Çerçeve” kelimesini etimoloji çerçevesinde incelediğimizde, nelerden meydana geldiğini tasdiklemiş oluyoruz: Dört çubuk. çarşamba ve çarmıh maddelerinden hatırlayacağınız çar/çehar, Farsçada “dört” anlamına geliyor. Çöpçatan kelimesinde rastladığımız “çuba” ise çubuk, değnek, sopa, çöp fikrini veriyor. “Çehar” ve “çuba” yan yana gelerek “dörtçubuk” anlamına gelmiş ve Türkçemize “çerçeve” olarak geçmiş!”
22. Pişmaniye – Yün gibi
“Niye “pişmaniye”? Yiyen şişman yemeyen pişman diye? Aslında kelimenin içinde pişmanlık yok, paşminalık var: Farsçada “paşm” kelimesi yünü, “paşmina” da yünlü dokumayı, yapağıyı anlatmış. Söz konusu helvamız da adını, dokusunun yüne olan benzerliğinden almış. Olsa da yesek pişmaniyet namına…”
23. Tuvalet – Bez parçası
“İşin aslı “toilette” kelimesi Fransızcada “küçük bez” anlamına geliyor. Hani şu üzerine resim yapılan bez, “tuval” var ya… “Tuvalet” de onun küçültülmüşü aslında. Fransızlar “tuvalet” denen bu bezi masalarına serer, makyaj ve giyim aksesuarlarını üzerine koyarlarmış, “tuvalet masası”nın kaynağı bu. Sonra bu aksesuarların bütününe de “tuvalet” demeye başlamışlar. “Grand tuvalet” dediğimizde büyük özenle hazırlanmış, aksesuarlı, gösterişli giyimi; “eau de toilette” dediğimizde ise güzel, bakımlı kokmak için sıkılan kokuyu kastediyoruz. Peki ya “hela” anlamıdaki “tuvalet”? O da esasen “tuvalet kabini / odası” fikrinden geliyor. Yani “tuvalet” odalarının ilk kullanım maksadı kişisel bakım ve güzelleşmekmiş!”