Kavuk geleneği nesilden nesile devredilen bir gelenektir. Aynı zamanda güldürü geleneğini ve geleneksel Türk tiyatrosunu temsil eden bir sembol niteliğindedir. Günümüze dek ulaşan bu geleneğin adı İsmail Dümbüllü ile anılıyor. Fakat geleneğin asıl ortaya çıkmasını sağlayan aynı zamanda da kavuğun ilk sahibi olan Kel Hasan Efendi’ydi. Geleneksel Türk tiyatrosunun ilk yıllarına bakacak olursak tek bir anlatıcı ile ortaya çıktığını görürüz. Antik Yunan’da anlatıcı olarak adlandırılan karakterler Türk tiyatrosunda ise kendilerine Meddah ismini vermişlerdir. Geleneksel Türk tiyatrosu önce Meddah geleneği ile şekillenmiştir. Ardından orta oyunu ile son halini alarak sanat tarihi içerisinde özel bir yer edinmiştir. Geleneksel ve modern Türk tiyatrosu hakkında herkesin bilmesi gereken önemli değerlerden biri olan “kavuk” geleneğinin tarih içindeki yolculuğu oldukça kıymetlidir. Biz de Türk tiyatrosu ve tiyatroya gönül veren herkes için son derece önem arz eden bu kıymetli geleneğin kökenlerine indik. Kavuğun yolculuğuna ortaklık eden değerli tiyatrocularımızın hikayelerini sizin için anlattık.
Türk tiyatrosu kavuk geleneğinden bahsetmişken kavuğun son temsilcilerinden olan ve yakın zaman içerisinde kaybettiğimiz kıymetli Rasim Öztekin’in başarı dolu yaşam öyküsüne kulak vermek isterseniz Tiyatronun Çınarlarından Biri Daha Devrildi! Rasim Öztekin ve Başarılarla Dolu Hayatı içeriğimizi okuyabilirsiniz.
‘Kavuk’ Türk tiyatrosunun en önemli sembollerinden biridir
Nesilden nesile aktarılarak önem kazanan bu gelenekte kavuk sırasıyla bir sonraki temsilcisine devredilir
Peki nedir bu kavuk? Fes ile kavuğu ayıran en önemli özellik nedir?
“600 senelik bir kültürün, bir temaşa sanatının, tuluatın sembolüdür kavuk.” demiş Münir Özkul. Yıllar boyunca geleneği yaşatmak adına törenlerle devredilen kavuk, sıklıkla kavuğa çok benzeyen fes ile karıştırılıyor. Fes ve kavuk elbette Türk tiyatrosunun oldukça önemli manevi mirasları ve hediyeleridir. Fakat ikisi arasında fark vardır. İkisi arasındaki farkı şöyle açıklayalım; fes daha çok tuluat sanatını temsil eder. Kavuk ise orta oyunu ve güldürü geleneğinin sembolü olarak bilinir ve kabul edilir.
Bu değerli gelenekte kavuk sırasıyla kimlere devredilmiş? Gelin kavuğun yolculuğuna bir bakalım
1. Türk tiyatro sanatçıları arasında kavuğun ilk sahibi Kel Hasan Efendi olmuştur
Kavuğun yolculuğuna Türk tiyatrosunda kavuğun ilk sahibi olan Kel Hasan Efendi ile başlıyoruz. 1874 yılında İstanbul’da doğan Hasan Efendi’nin asıl mesleği aslında yoğurtçuluk. Yoksul bir aileden gelen Hasan Efendi, yoğurtçuluk yaparken diğer yandan tutkulu ve hevesli olduğu tiyatroya başladı. Dönemin tanınan güldürü ustalarından olan Abdürrezzak Efendi’yi örnek alarak bütün oyunlarını dikkatle seyretti ve takip etti. Hasan Efendi sahneye ilk kez Küçük İsmail’in kumpanyasında adım attı. Başrolde oynamak istedi fakat başrolü Abdürrezzak Efendi alınca ikinci komik karakter olarak nitelendirilen külhanbeyli rolünü üstlendi. Hasan Efendi, Abdürrezzak Efendi’nin arkasında kalmak istemedi ve tiyatro topluluğundan ayrıldı. Ardından Agah Efendi’yle birlikte Hayalhane-i Osmani Kumpanyası’nı kurdular. Sonrasında ünü zaman geçtikçe duyulan Kel Hasan Efendi, İbiş tiplemesiyle alkışları topladı ve döneminin tiyatro seyircisinin beğenisini kazandı.
Saçları olmadığı için “Kel” lakabıyla anılan Hasan Efendi; kaşlarını siyaha, burnunu kırmızıya boyar, başına da yırtık bir fes geçirir sahneye öyle çıkardı. Orta oyunundaki Kavuklu’ya benzer bir tipi canlandırmasıyla yaşadığı dönemin dikkat çeken güldürü ustalarından biriydi. Kel Hasan Efendi, Burhanettin Tepsi ve Naşit Özcan’la birlikte son zamanlarına dek sahnede kaldı. Fakat batı ağırlıklı tiyatro çalışmalarına uyum sağlayamadı. Kavuğun ilk sahibi 1929 yılında doğduğu şehir olan İstanbul’da hayata gözlerini yumdu.
2. İsmail Hakkı Dümbüllü ve meşhur ‘Dümbüllü Kavuğu’
Geleneksel Türk Tiyatrosu’nun son temsilcisi olarak da bilinen orta oyunu ve tuluat ustası İsmail Hakkı Dümbüllü meşhur kavuğun ikinci temsilcisidir. Kendisi aynı zamanda Kel Hasan Efendi’nin çırağıdır. Yetiştirdiği öğrencisine başındaki kavuğu veren Kel Hasan Efendi böylelikle günümüze dek uzanan kavuk geleneğini başlatmış olur. Kavuk o günden bugüne dek Dümbüllü kavuğu olarak anılmıştır. 1897 Üsküdar doğumlu olan İsmail Hakkı Dümbüllü, Kel Hasan Efendi’nin öğrettiklerini fikirleriyle ve kişiliğiyle birleştirerek Dümbüllü tarzını yıllarca sahnelerde sergilemiştir. Çocukluğundan beri tiyatroya büyük ilgi ve tutku duyan İsmail Dümbüllü, başlangıçta amatör olarak Karagöz Hüseyin’in sahnesinde rol aldı. Ardından profesyonel kimliğiyle hocası Kel Hasan Efendi’nin sahnelerinde oynadı. Kavuklu Hamdi, Küçük İsmail, Abdürrezzak gibi dönemin oldukça ünlü orta oyuncularıyla aynı sahnede oynama fırsatını yakaladı. Bir süre sonra Tevfik İnce ile birlikte kendi tiyatro topluluğunu kurdu ve 1928’de Direklerarası’ndaki Hilal Tiyatrosu’nda ilk oyununu sahneledi.
Sahnede hazır cevaplılığıyla bilinen İsmail Hakkı Dümbüllü, oynarken duruma uygun senaryo yazmakta ve doğaçlama yapmakta da adeta hünerini gösteriyordu. 55 yılı aşkın zaman diliminde sahnede kalmayı başaran Dümbüllü, tiyatronun yanı sıra pek çok sinema filminde de oynadı. Kızılırmak-Karakoyun, Dümbüllü Macera Peşinde, Memiş, Keloğlan, Ne Sihirdir Ne Keramet, Dümbüllü Sporcu, Dümbüllü Tarzan, Timurlenk ve Nasreddin hoca bu filmlerden sadece birkaç tanesi. Usta oyuncu trafik kazası sonucu 1973 yılında 75 yaşında yaşama veda etmiştir.
3. Kavuk ile bütünleşen bir başka isim; Münir Özkul
1925 yılında İstanbul’da doğan Münir Özkul, henüz lise zamanlarında tiyatroyla tanıştı. 1948 yılında da Ses Tiyatrosu’nda sahnelenen Aşk Köprüsü ile profesyonel olarak ilk kez sahneye adım attı. Ardından Muhsin Ertuğrul idaresindeki Küçük Sahne’ye geçti. Bu sahnede Fareler ve İnsanlar, Yaz Bekarı, General’in Aşkı, Yağmurcu, Çayhane ve Godot’yu Beklerken gibi önemli oyunlarda oynama fırsatı yakaladı. Özellikle 50’li yıllar Münir Özkul’un sinemada fark edilmeye ve dikkat çekmeye başladığı yıllardı. Lorel Hardi’den ilham alınarak yapılan yerli Edi ile Büdü filminin Edi karakterine hayat veren Özkul, uzun yıllar boyunca sinema ve tiyatroyu birlikte götürdü. İstanbul Şehir Tiyatroları ve Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sahne aldı. 1960 yılında Aksaray’da kendi tiyatrosu olan Bulvar tiyatrosunu kurdu.
Ardından 1968’de Altan Karındaş Topluluğu’nda sahneye koyulan ‘’Kanlı Nigar’’ oyunundaki şahane performansıyla dikkatleri üzerine topladı. Oyununu seyreden İsmail Dümbüllü, Münir Özkul’u o kadar başarılı buldu ki “Oğlum Münir benden sonra kavuğumu senin taşımanı istiyorum. Bu işe sen devam edeceksin. Vasiyetimdir bu. Sen kitaplı tiyatrodan geliyor olsan da yerine göre Pişekar, yerine göre Kavuklu olmayı başardın. Kavuk senin hakkın” diyerek meşhur kavuğunu Münir Özkul’a gözü kapalı devretti.
4. Ferhan Şensoy
Cumhuriyet dönemi Türk tiyatrosu tarihi içinde kavuk geleneğinin 4. temsilcisi Ferhan Şensoy’dur. 1951 Samsun doğumludur. Oyun yazarı, tiyatro ve sinema oyuncusu olmasının yanı sıra aynı zamanda tiyatro yönetmenidir. Liseyi Galatasaray lisesinde okuyan Şensoy, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Mimarlık bölümünde lisans eğitimine başladı. Kısa bir süre okuduktan sonra Mimar Sinan’daki eğitimini yarım bırakarak Fransa’da Strasbourg Devlet Tiyatro Okulunu bitirdi. Yazdığı öykü ve şiirler dergilerde yayımlanan Şensoy’un yazdığı oyunlar çeşitli yerlerde sahnelenmeye başlandı. 1975’te Montreal’de Ce Fou De Gogol oyunuyla en iyi yabancı yazar ödülünü almaya hak kazandı. Yurt dışında birçok oyunda yönetmenlik yapıp bazı oyunlarda ise rol aldı.
Ardından Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nda, Anyamanya Kumpanyası’nda ve Ayfer Feray Tiyatroları’nda görev aldı. 1980’de Ortaoyuncular adı altında kendi topluluğunu kurdu. Şahları da Vururlar, Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı, Anna’nın Yedi Ana Günahı, İstanbul’u Satıyorum, Muzır Müzikal oyunlarını sahneledi. 1987 yılından itibaren oynadığı Ferhangi Şeyler ile seyircinin büyük beğenisini ve ilgisini kazandı. Gündelik durumların ve olayların “Ferhanca” bir mizah çerçevesinden anlatıldığı bu tek kişilik oyunu stand-up türü için de ilham kaynağı oldu. 1989 yılında oyunu seyretmeye gelen Münir Özkul’un takdirini de kazanan Ferhan Şensoy, kavuk ile ilgili anısını ve kavuğun ona geçisini şöyle ifade ediyor:
“Tuluat sevmezdi Münir abi. ‘Ben kitaplı tiyatrodan geldim, şaşırırım, unuturum’ derdi. Tuluat öyle çok hesaplı bir şey değildir, sahnede gelir komiğin aklına dan diye çıkar ağzından. Sahnedeyken böyle bir şey yaşadık, ben patlattım cümleyi. Munir abinin gözleri büyüdü, unuttu. Onun bana söylemesi gereken lafı soru olarak başka bir replikle söyledim ben ona. Gözleri ışıldadı, lafı hatırladı, o da patlattı. Ona da bana da alkış geldi. Ertesi gün bir naylon torbayla bana kavuğu getirdi. Al bu senin dedi. ‘Usta sana böyle mi verdiler torbayla mı verdiler?’ dedim. ‘Yok bir tören yapılmıştı’ dedi ki sonra biz de bir tören yaptık. Münir abi kavuğu bana devrederken İsmail abinin ona söylediği şeyler var bana onları söyledi. İlle birine vermek zorunda değilsin, vereceğin adam Türk tiyatrosunu senden sonra alıp başka bir yere götürecek bir bayraktar olacak. Bu halkın tanıdığı sevdiği muhalif bir komik olacak.”
5. Rasim Öztekin
Kavuğun 5. sahibi usta oyuncu Rasim Öztekin’dir. 1959 İstanbul doğumlu Öztekin, İstanbul Üniversitesi Basın ve Yayın Yüksek Okulu mezunudur. İlk sahne deneyimlerini İstanbul Akademik Sanatçılar Topluluğu ve Nöbetçi Tiyatro’da amatör çalışmalarla kazanmıştır. Ardından Ferhan Şensoy’un Ortaoyuncular topluluğunda profesyonel olarak sahne aldı. 1994’te Gani Müjde ve Yılmaz Erdoğan’ın kaleminden çıkan 2071’de Türkiye müzikalini sahneye koydu ve aynı zamanda oynadı. Tiyatronun yanı sıra sinema ve dizilerde de rol alan Rasim Öztekin, metin yazarlığı da yaptı. 2016 yılında Ferhan Şensoy’dan kavuğu devralırken Rasim Öztekin şu sözleri dile getirmiştir:
“Benim konuşmam çok kısa sürecek. Ben bayılınca bitecek. Kariyerimde Beyoğlu’nun çok önemi var. Beyoğlu’nda gezerken bir okul buldum kendime; orada dünyaya bakışı öğrendim, dünyayı yorumlamayı öğrendim, bakış açılarını öğrendim. Sonra yıllar sonra Beyoğlu’nda gezerken bir usta buldum kendime: Ferhan Şensoy. Baş öğretmenim Ferhan Şensoy olmak üzere bir sürü usta benim konservatuvarım oldu. Zeliha Berksoy ile başlayıp Erol Günaydın’la devam eden, Münir Özkul’la süren Tuncel Kurtiz ile devam eden, Derya Berkal’la süren… Bu isimlerin hepsi benim konservatuvarım oldu. Ben onlardan mezun oldum. Bugün de ben bu geleneksel ve batıyı birleştiren tiyatrodan bu kavukla ustamdan beratımı almış olarak kabul ediyorum.”
Rol aldığı müzikal ve tiyatro oyunlarından bazıları: Yıldızların Altında, 2071 Türkiye, Kiralık Oyun, Haldun Taner Kabare, Güle Güle Godot, İstanbul’u Satıyorum. Dizi ve sinemada da yer alan usta tiyatrocu Öztekin’in rol aldığı yapımlardan bazıları da şöyle: Baba Parası, Seksenler, Mandıra Filozofu, Geniş Aile, Kabadayı. Türk tiyatrosuna ismini altın harflerle yazdıran ve kalplere dokunan usta oyuncu Rasim Öztekin 8 Mart 2021’de İstanbul’da hayata gözlerini yumdu.
6. Şevket Çoruh
1973 İstanbul doğumlu Şevket Çoruh kavuğun son temsilcisi. Liseden mezun olduktan sonra Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde tiyatro eğitimi alan Çoruh 1989 yılından bu yana çeşitli tiyatrolarda yer aldı. En dikkat çeken performansı, Broadway tarihinin en uzun tek kişilik gösterisi olan Mağara Adamı (Cavemen) oyunundaydı. Aslında çoğumuz onu 2006’dan beri televizyonlarda seyrettiğimiz Arka Sokaklar dizisinin hırçın Mesut komiseri olarak tanıdık. Şevket Çoruh 2017 yılında Kadıköy’de büyük emeklerle ve bütçelerle Baba Sahne’yi kurdu. Baba Sahne’nin açılışında Müjdat Gezen Dümbüllü’nün fesini Şevket Çoruh’a devretti. Yine aynı yıl Baba Sahne’nin Hamlet uyarlaması olan Bir Baba Hamlet oyunuyla alkışları toplamayı başardı. Rasim Öztekin’le olan telefon konuşmasında kavuğun yeni sahibi olacağını öğrenen Çoruh hislerini şu sözlerle dile getirdi:
“Geleneksel tiyatromuzu temsil eden, Kel Hasan Efendi’den İsmail Dümbüllü’ye ondan Münir Özkul’a, Ferhan Şensoy’a ve Rasim Öztekin’e geçen ‘kavuk’un bana devredileceğini bugün gururla öğrendim. Bu onuru, tüm ustalarım ve her şeye ‘rağmen’ tiyatro yapmaktan vazgeçmeyen tüm tiyatro emekçileri adına kabul ediyorum. Bu emaneti benden sonra taşıyacak ve tiyatroyu yaşatmak için çalışacak meslektaşımla buluşana kadar; yaşasın sanat, yaşasın tiyatro, yaşasın insan!”