Keyfini sürdüğümüz şu güzel yaz aylarında tatilini planlamakta zorluk çeken pek değerli okurlarımız kulak verin lütfen. Zira bugün sizi aslında çok yakında olmasına rağmen hâlâ keşfedilmeyi bekleyen renkli diyar, kartalların ülkesi Arnavutluk’a götürüyoruz. Karşınızda, henüz mainstream’e düşmeden sizi Arnavutluk’a gitmeniz için ikna edecek 13 can alıcı madde…
1. No visa no cry
Burası için gezginlere verilecek ilk müjdenin elbette ki vizesiz gidilebilmesi olduğunu söyleyebiliriz. Zira ne belge toplama ne sıra bekleme ne de cevap bekleme dertleri ile uğraşıyorsunuz. Elinizde bavulunuz ve pasaportunuz olsun kâfi.
2. Yeter ki gitmeye karar verin
Arnavutluk’a gitmek isteyenler buraya hem karadan hem de havadan ulaşabilirler. Biraz araştırıldığında uçak biletleri gayet uygun. Ama ben kara yoluyla giderim diyorsanız Bayrampaşa Otogarı’ndan doğrudan Tiran’a giden otobüsler de mevcut. Tabii dileyenler araba veyahut motor ile pek ala Balkan manzaralarının tadını çıkara çıkara Arnavutluk’a ulaşabilir. Kısacası gitmeye karar verin gerisi kolay.
3.Ucuz hayat oh ne rahat
Gelelim burası ile ilgili bir diğer önemli faktöre. Arnavutluk’un tıpkı Hırvatistan ve Karadağ sahilleri gibi Adriyatik’te kıyıları bulunuyor. Ama bu iki ülkeden farkı ise oralara nazaran oldukça ekonomik olması. Yani deniz aynı deniz ama bu kıyılar çok daha hesaplı.
4. Henüz el değmemişken…
Bilenler bilir, Arnavutluk 50 yıla aşkın komünist rejim ile yönetilmiş bir ülkeydi. Dolayısıyla dışarıya neredeyse tüm kapıları kapalı bir ülke olarak varlığını uzun bir süre devam ettirdi. Bu durumun şüphesiz Arnavut toplumunda birçok negatif etkisi olduğu aşikâr. Ancak bu durumun en çok Arnavutluk’un doğasına yaradığı da bir gerçek. Zira Arnavutluk’ta bugün bile birçok el değmemiş koy ve plajda yüzebilmek mümkün. Sahil kasabalarında turizm bilinci daha yeni yeni yerleşiyor, kasaba halkının çoğu kendi evini pansiyona çevirmiş durumda ve bu olay ziyaret edenleri oldukça mutlu ediyor. Çünkü bu ev-pansiyonlarda her türlü yerel yemeği ve içkiyi bulabiliyorlar. Yani çoğu ülkenin rivierasında artık çok pahalılaşan “butik tatil” konseptini burada çok daha ucuza yaşamak mümkün.
5. Taştan şehir Gjirokaster /Ergiri
Adı Antik Yunan’dan kalma olan ve anlamı gümüş şehri olan Ergiri, ortaçağ hayranlarını daha ilk görüşte kendine âşık ediyor. Zira şehir, ortasındaki kalesi, taş evleri ve konakları ile ortaçağ Britanya kasabalarını andırıyor.
6. Kumcular kuzeye taşçılar güneye
Arnavutluk’un batısı, kuzeyden güneye kadar komple Adriyatik’e ve İyon Denizi’ne bakıyor. Kıyı böylesine uzun olunca doğal olarak bir uçtan öbürüne oldukça farklılık gösterebiliyor. Arnavutluk’un kuzeyinden ortalarına kadar uzanan kıyılar genellikle ince kum plajlardan oluşur. Bu yapı aslında Güney Karadağ sahillerinin devamı niteliğindedir ve güneye göre çok daha kalabalık olur. Güney sahilleri ise kuzeydeki sahilin aksine sert yamaçların eteklerinde bulunduğundan genellikle taşlık plajlardan oluşur. Bu durum tabii denizin rengine doğrudan etki ederek bu koy ve plajları oldukça çekici kılıyor. Buralar -yukarıda da bahsettiğimiz gibi- oldukça büyük dağların eteklerinde olduğundan tembel turistlerin ilgisini pek çekmiyor.
7. Gençliğin kaynağı Himara bölgesi
Güneyin biraz coğrafi yapısı biraz da uzaklığından dolayı tembel turistleri ve aileleri çok çekmeyen güney sahilleri bu yapısıyla özellikle gençlerin vazgeçilmez destinasyonu konumunda. Gerek çok yapılaşma olmaması gerek ise doğal güzelliği ile uluslararası turizm otoritelerinin de dikkatini çekmeye başlayan bölge son zamanlarda yabancı turistlerin yeni alternatif mekânı olmaya başladı. Güney sahillerinin en gözde bölgesi Himara bölgesinde bulunuyor. Vlora şehrinden Saranda şehrine doğru uzanan bu bölgede özellikle Dhermia, Borsh, Jal ve Himara kasabaları en gözde plajlara sahip. Tabii ıssız yol boyunca saymadığımız birçok koy da bulunuyor.
8. Komşuya komşu adaları ile Ksamil
Arnavutluk’un en güneyinde, ülkenin en sakin sahillerine ve birbirinden güzel üç adaya sahip Ksamil kasabası Yunanistan’ın Korfu adasının hemen karşısında bulunuyor. Dolayısıyla her iki yerin de birbirlerinin kültürünü hafiften etkilediğini söylemek mümkün. Bu kasabanın alametifarikası da İyon Denizi’ne bakan berrak koyları şüphesiz. Yer yer Bahamaları yer yer Yunan adalarını andıran bu plajları Arnavutluk’ta gezilecekler listesine koymazsanız büyük bir keyiften yoksun kalırsınız, bizden söylemesi.
9. Yakın tarihin yansıması Tiran
Krallık zamanından beri başkent olan Tiran, Arnavutluk’un şehirleşmiş yanını ve kimliğini görmek, ülkeyi daha yakından tanımak isteyenler için çok uygun bir nokta. Tiran’da Osmanlı’dan bugüne hüküm sürmüş birçok siyasi rejimin izi var. Bu durum doğal olarak ülkenin karmaşık tarihini ve dolayısıyla Arnavut halkını daha iyi anlayabilmek için oldukça önemli.
Bunun yanı sıra Tiran ülkedeki en hareketli ve kalabalık gece hayatına da sahip diyebiliriz. Zira şehir, ülkenin hem ekonomik hem kültürel hem de siyasi başkenti durumunda. Tiran’da yan yana bulunan cami ve kiliseler ise sadece Tiran’ın değil genel olarak ülkenin din konusundaki konumunu gösteren örneklerden biri.
10. İsviçre’ye gidemediniz mi? Arnavut Alpleri sizi bekliyor o zaman
Gelelim Arnavutluk’un diğer yüzüne, yani Arnavutluk’u asıl Arnavutluk yapan o yaman dağlık bölgelerine. Arnavutluk’un denize bakmayan kısmının büyük bir bölümü dik ve yüksek dağlardan oluşuyor. Bu coğrafi yapısı ülkenin hâlâ bu büyüklükte olmasında önemli bir rol tutuyor. Bir zamanlar çetelerin, partizanların ve birçok isyancının evi olan bu dağlar artık dağcıları ve yürüyüşçüleri ağırlıyor. Özellikle Kuzey Arnavutluk’ta yer alan Arnavut Alpleri yerli yabancı birçok doğasever turistin dikkatini çekmeyi başarmış durumda. Zaten bunu başarması için de çok uğraşması gerekmiyor. Zira burayı sevmek ve etkilenmek için bir kere ziyaret etmek yeterli. Dağlar boyunca sizi şelaleler, ırmaklar ve mağaralar gibi birçok tatlı sürprizin karşılayacağı çok sayıda trekking yolu var bu bölgede. Kısacası İsviçre’yi merak eden ama gidemeyenlere duyurulur diyoruz
11. Löp-löp cenneti
Topkapı Sarayı’na gidenler belki görmüştür; sarayın mutfak sergisinde yiyeceklerin nereden nasıl geldiğini anlatan güzel bir görsel vardır. Oraya dikkatlice bakıldığında saraya gelen etlerin çoğunun Arnavutluk ve civarından geldiği görülür. Dememiz şu ki Arnavutluk’ta dert edeceğiniz en son şey belki de yemekler olacaktır. Zira çok uygun fiyatlarla, bir zamanlar padişahların sofralarını süsleyen birçok lezzeti burada tadabilirsiniz.
Her ülkede olduğu gibi Arnavutluk’ta da belirli yerlerin belirli enfes lezzetleri bulunuyor. Örneğin Alplerde iseniz eğer kekik kokulu etlerinden yemeden dönmeyiniz efendim. Bunun dışında ülkenin yarısı denize bakıyor dolayısıyla deniz ürünlerinden yok yok gerçekten. Olur da yolunuz güney sahillerine düşerse -ki düşmesine gayret edin pişman olmayacaksınız- Adriyatik’ten ve İyon Denizi’nden çıkan taze ahtapotlu, midyeli yemekleri ve türlü türlü balıkları mutlaka deneyin deriz. Ama “Yok efenim ben Türk mutfağından şaşmam!” diyenlerdenseniz zaten korkulacak bir durum yok. Çünkü neredeyse her şehirde bir Türk lokantasına rastlamak mümkün. Tatlılar dendiğinde ise “trileçe” diyor ve daha fazla laf kalabalığı yapmıyoruz.
12. Zamana kafa tutan antik şehir: Butrint
Pelasglardan İliryalılara, Romalılardan Helenlere kadar birçok eski kültüre ve topluma ev sahipliği yapmış bu topraklarda tarihsel kalıntılardan ve en önemlisi Butrint antik kentinden bahsetmemek olmaz. Arnavutluk’un neredeyse en güneyinde bulunan Butrint antik kenti bugün ülkenin en büyük açıkhava kent müzesi olarak ziyaretçilerine kapısını açık tutuyor. Genellikle Ksamil ve Saranda bölgelerine gelenlerin olmazsa olmaz destinasyonu olan Butrint, UNESCO tarafından da koruma altına alınan tarihi yerlerden.
13. Safranbolu’nun Arnavut versiyonu: Belgrad-ı Arnavud / Berat
Arnavutluk’un en eski yerleşim yerlerinden Berat’ın tarihi, bulunan kalıntılara göre Antik Yunan’a kadar uzanıyor. Birçok kere el değiştirmesi nedeniyle ismi tarih boyunca birkaç kere evrilen şehir, en son Bulgar Krallığı’nın burayı işgal etmesinin ardından Belgrad, yani Slavca “beyaz şehir” adını almış. Osmanlı zamanında ise Belgrad-ı Arnavud olarak anılan şehir zamanla bugünkü adı olan Berat’a ulaşmış.
Kent, köklü tarihi ve mimari yapıları sayesinde komünist dönemde müze kent ilan edilmiş. Dokusunu korumak için oldukça gayret gösterilen şehrin en renkli yönlerinden biri ise Safranbolu’dakilere benzeyen beyaz evleri.