Ah, kalbinizi kıyısından köşesinden sızlatan, gözünüzü ekrana dikip “neden olmuyor ya!” dedirten o efsanevi aşk hikâyeleri… Bugün, aşkın sadece “mutlu son”la bitmediğini, bazen bir bakışın, bazen bir vedanın, bazen de bir suskunluğun kalbinize nasıl dokunduğunu anlatan filmleri bir araya getirdik. Kiminde iç çekerek “Keşke…” diyeceksiniz, kiminde gözünüzden minik bir yaş süzülecek. Ama emin olun: Bu liste, kalbinizin gizli köşelerinde bir yer bulacak. Hazırsanız, gelin birlikte beyazperdenin en unutulmaz karşılıksız aşk hikâyelerine dalalım. İşte karşılıksız aşk konulu filmler.
1. Casablanca – Kazablanka – (1942) – IMDb: 8.5
Ah Rick… Ne gururlu, ne duygusal adamdın sen. II. Dünya Savaşı’nın kaotik atmosferinde, Fas’ın o sisli sokaklarında bir gece kulübü işleten Rick Blaine, günün birinde kapısında eski aşkı Ilsa’yı görünce içinden fırtınalar kopar. Ama sadece Ilsa mı gelir? Hayır. Yanında yeni kocası Victor Laszlo da vardır. Hikâyeye bakar mısınız?
Rick’in, hem eski aşkına olan duygularını bastırmaya çalışması hem de onun kocasını Nazi’lerden kurtarmak için yaptığı fedakârlık… İşte burada, aşkın sadece “sahip olmak” değil, bazen de “vazgeçmek” olduğunu iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Casablanca tam anlamıyla bir “karşılıksız aşk” klasiği. Ve evet, o meşhur replik: “Here’s looking at you, kid.” Kalbimizde yankılanıyor.
2. Eternal Sunshine of the Spotless Mind – Sil Baştan – (2004) – IMDb: 8.3
Bu film bir aşk hikâyesi değil, resmen bir duygu laboratuvarı! Jim Carrey’nin canlandırdığı Joel, sevgilisi Clementine ile yaşadığı inişli çıkışlı ilişkiden o kadar yorulmuş ki, bir gün şuna karar veriyor: “Bu kızla ilgili bütün anılar silinsin!” Bilim kurgu teknolojisi devreye giriyor, anılar bir bir siliniyor… ama!
Anılar silindikçe, yaşadıkları güzellikleri fark etmeye başlıyor. Aslında Clementine’i hâlâ seviyor. Ama iş işten geçmiş olabilir… Aşkın içinden geçen felsefe, hafıza ve kalp kırıklığı bu filmde öyle güzel işleniyor ki, izlerken hem gözleriniz dolar hem de “Böyle birini unutabilir miydim?” diye sorgularsınız. Tam bir duygu testi!
3. La La Land – Aşıklar Şehri – (2016) – IMDb: 8
Ay ışığında dans etmeyi kim sevmez? Ama La La Land bize gösteriyor ki, bazı danslar sonunda yalnızlıkla biter. Mia, oyuncu olma hayalinde bir genç kadın. Sebastian ise caz müziğine tutkuyla bağlı bir piyanist. Birbirlerini çok seviyorlar ama hayat, onları farklı yönlere çekiyor.
Bu film, size “Her şeyin güzel gittiği ama yine de yetmediği” ilişkileri hatırlatacak. Bazı insanlar birbirini çok sever ama hayat izin vermez. Film bittiğinde kalbiniz burkulur ama o son sahnedeki gülümseyiş… ah işte orada göz yaşlarınızla gülümsersiniz.
4. The Princess Bride – Prenses Gelin – (1987) – IMDb: 8
Bir prenses, bir çiftçi, bir aşk ve araya giren kötü prens… klasik bir masal gibi dursa da, içinde oldukça güçlü bir “karşılıksız aşk” teması barındırıyor. Buttercup, Westley’ye deli gibi aşık. Ama işler yolunda gitmiyor. Westley ortadan kayboluyor, Buttercup ise zorla Prens Humperdinck’le nişanlandırılıyor.
5. Edward Scissorhands – Makas Eller – (1990) – IMDb: 7.9
Ah imkansız aşk filmleri… Ah Makas Eller… Tim Burton’dan gotik, hüzünlü ve bir o kadar dokunaklı bir masal… Edward, mucizevi bir şekilde yaratılmış, kalbi tertemiz ama elleri makas! Hayal edin: Sevgilinize dokunamıyorsunuz. Onun saçlarını okşamak istiyorsunuz ama parmak yerine makaslarınız var.
Edward, Kim’e âşık olur ama toplumun önyargısı, görünüşü ve farklı oluşu aşklarının önünde dev bir duvar olur. Onun hüznü gözlerinden okunur, Kim’in çaresizliği ise yüreğinize işler. Bu film, “aşk bazen fiziksel temas değildir, ruhların buluşmasıdır” dedirten bir eser. Karşılıksız aşk konulu filmler yazımıza devam ediyoruz.
6. The Perks of Being a Wallflower – Saksı Olmanın Faydaları – (2012) – IMDb: 7.9
Charlie içine kapanık, kitaplara ve müziğe düşkün bir genç. Lise hayatına alışmaya çalışırken karşısına Sam çıkar. Sam, hayat dolu, enerjik, farklı. Ve Charlie ona âşık olur. Ama Sam’in gözünde o sadece bir arkadaş. En kötüsü de bu değil mi zaten?
Karşılıksız aşkın belki de en sık yaşandığı yer gençlik yılları. Charlie’nin yaşadığı duygusal gelgitler, büyüme sancıları ve Sam’e olan kırılgan sevgisi izleyenin kalbine dokunuyor. Bu film, “birine çok şey hissedip hiçbir şey söyleyememek” duygusunu anlatıyor. Sessiz bir çığlık gibi…
7. The Notebook – Not Defteri – (2004) – IMDb: 7.8
Allie ve Noah… yaz aşkı gibi başlayan, fırtınalı bir hale gelen ve yıllar sonra bile unutulamayan bir hikâye. Allie, Noah’ı seviyor ama ailesi onun için “daha uygun” birini seçiyor. Yıllar geçiyor, Allie başka biriyle nişanlanıyor. Ama yüreği hâlâ Noah’da.
Ve yıllar sonra yeniden karşılaştıklarında içimiz parçalanıyor. Karşılıksız gibi başlayan, sonra yeniden yeşeren ama her zaman eksik kalan o aşk… The Notebook bir klasik. Ama öyle bir klasik ki, sizi mahvedip sonra umutla sarmalayan cinsten.
8. (500) Days of Summer – Aşkın (500) Günü – (2009) – IMDb: 7.7
Karşılıksız aşkı konu alan filmler yazısı yazıp Aşkın (500) Günü’nden bahsetmemek olmaz. Bu bir aşk hikayesi değil, baştan uyaralım. Yani evet, Tom Summer’a aşık. Ama Summer? İşte orası biraz karışık…
Joseph Gordon-Levitt’in canlandırdığı Tom, hem mimarlık hayalleri kuran hem de geçimini tebrik kartı yazarak sağlayan bir romantik. Derken hayatına Summer giriyor. Zooey Deschanel’in tatlı ve gizemli haliyle can verdiği Summer, tam da “seni sevdim ama âşık olmadım” cümlesinin vücut bulmuş hali gibi.
Film zaman çizelgesini darmadağın ediyor. Bir bakmışsınız 488. günde kalbiniz parçalanmış, bir bakmışsınız 34. günde umutla gülümsüyorsunuz. Çünkü hayat da öyle değil mi zaten? Filmin en güçlü yanı da tam olarak bu. Aşkın sadece güzel kısımlarını değil, o “bana yazmamış” kısmını da bütün gerçekliğiyle anlatıyor. Karşılıksız aşk konulu filmler yazımıza devam ediyoruz.
9. An Affair to Remember – Unutamadığım Aşk – (1957) – 7.4
Haydi gelin sizi 1950’lerin büyülü havasına götürelim. Başrolde Hollywood’un o dönemki yakışıklılar yakışıklısı Cary Grant var. Kendisi filmde biraz hovarda, biraz da çapkın bir adam olan Nickie Ferrante’yi canlandırıyor. Karşısında ise zarafetin vücut bulmuş hali Deborah Kerr var; sesiyle büyüleyen bir şarkıcı olan Terry McKay karakterinde.
Şimdi düşünün: İki bambaşka hayat, bambaşka insanlar… Üstelik ikisi de başkalarıyla nişanlı. Ama kaderin cilvesi bu ya, aynı yolcu gemisinde karşılaşıyorlar. Ama bu sadece bir gemide yaşanıp biten kısa bir flört değil. Aralarındaki bağ o kadar güçlü ki, filmde öyle bir sahne var ki inanın gözleriniz dolar:
“Altı ay sonra, eğer birbirimiz için gerçekten doğruysak, Empire State Binası’nın tepesinde buluşalım.”
Efsane sahneye geldik işte. O bina var ya o bina! Sanki aşkın kutsal tapınağı gibi bir yer olmuş filmde. Ama ne yazık ki, hayat planlandığı gibi gitmiyor.
10. The Great Gatsby – Muhteşem Gatsby – (2013) – IMDb: 7.2
Tek taraflı aşk filmleri içinde çok bilinen bir tanesinde sıra! Leonardo DiCaprio’nun smokinler içinde arz-ı endam ettiği bu filmde, ihtişamlı partilerin, altın rengi şampanyaların ve jazz müziğinin arkasında yatan şey ne mi? Karşılıksız aşkın en süslü hali.
Gatsby, eski sevgilisi Daisy’ye ulaşabilmek için göz kamaştırıcı partiler verir. Ama Daisy artık evlidir. Gatsby, yıllar önce kaybettiği aşkını geri almak için neredeyse bir masal kurar etrafına. Fakat bu masalın sonu, mutlu değil. Çünkü ne kadar uğraşırsa uğraşsın, geçmişi geri getiremezsiniz.
11. One Day – Bir Gün – (2011) – IMDb: 7
Ah, Emma ve Dexter… Birbirlerini her zaman bir şekilde bulan ama bir türlü “doğru zamanda” bulamayan iki insan. Film, onların 20 yıl boyunca her 15 Temmuz’da ne yaptığını anlatıyor.
Emma (Anne Hathaway) akıllı, duygusal ve oldukça içe dönükken; Dexter (Jim Sturgess) tam tersi, karizmatik ve biraz savruk. Her şey var: Dostluk, flört, özlem, gurur, kaçırılan fırsatlar ve tabii ki… karşılıksız aşk.
İzlerken içiniz cız edecek çünkü “şimdi olacak!” dediğiniz her anda bir şeyler eksik kalıyor. Hayat gibi… Tam da aşkın zamanlamayla ne kadar ilgili olduğunu gözler önüne seriyor. Ve siz de ister istemez kendi hayatınızda “ya o gün evet deseydim?” dediğiniz kişiyi hatırlıyorsunuz.
12. The Holiday – Tatil – (2006) – IMDb: 7
İki kadın. İki ülke. İki kalp kırıklığı. Ama yine de umut dolu bir hikâye. Yeni şehirlerde tanıştıkları yeni insanlar belki de yeni aşklara kapı aralıyor ama geçmişleri peşlerini bırakmıyor. Film, karşılıksız aşkın bıraktığı enkazı ve o enkazdan yeniden bir şeyler inşa etmenin mümkün olduğunu tatlı bir dille anlatıyor. Bu filmde hem kahkaha var hem gözyaşı. Ama en çok da “kendini sevmeden bir başkasını sevemezsin” mesajı var.
Yine Molly Ringwald, yine John Hughes ve yine gençlik karmaşası!
Bu kez karşımızda Andie var; işçi sınıfından gelen, bağımsız ruhlu bir genç kadın. Ve gönlünü, zengin ve yakışıklı bir gence kaptırıyor. Ama işler burada bitmiyor: En yakın arkadaşı Duckie de Andie’ye sırılsıklam âşık ama bunu asla açık edemiyor.
Filmde sadece aşk değil, sınıf farkı ve “ben ondan yeterince iyi miyim?” sorgulaması da var. Andie’nin aşkını kazanma çabası ve Duckie’nin sessiz kalbi, izleyiciye hem iç ısıtıyor hem de burkuyor. Aşk bazen kazanmak değil, sadece sevmektir mesajı veriliyor adeta.
14. My Best Friend’s Wedding – En İyi Arkadaşım Evleniyor – (1997) – IMDb: 6.4
Karşılıksız aşk konulu filmler yazımızın sonuna geldik. Düşünsenize, en yakın arkadaşınız bir başkasıyla evlenmek üzere ve siz o zamana kadar aslında onu sevdiğinizi fark etmemişsiniz… Ta ki gelinlik provasına kadar!
Julia Roberts’ın canlandırdığı Julianne, aşkını itiraf etmek için zamanla yarışıyor. Ama bu yarışta işler hem komik hem de biraz acıklı. Çünkü Julianne, ne kadar uğraşırsa uğraşsın, bazen bir insanı sevmeniz, onun sizi sevmesini sağlamaz.
Film boyunca yapılan planlar, sabote girişimleri ve gözyaşları, izleyiciye aşkın her zaman kazanmakla ilgili olmadığını öğretiyor. Bazen en sevdiğiniz insanın mutlu olmasını uzaktan izlemek zorunda kalırsınız. Ve bu, aşkın en olgun hâlidir belki de.