Ülkemizde ve diğer gelişmekte olan ülkelerde; “Mega Betonköyleşme” diyebileceğimiz türden bir mega ve fakat ‘sözde kentleşme’, çocuklarının doğayla bağları tamamen kopmuş yetişmesinden endişeli genç ebeveynlerin çırpınışları, temiz hava ve gıda ihtiyacı, ekonomik sıkıntılar nedeniyle otel tatillerine bütçe yetiştiremeyen büyük nüfus, 80 ve 90’larda ülkemizde pek yaygın olan kooperatif yazlıkçılığı modasında anne babalarının yaşadığı zorlukların ikrah getirerek yazlık kavramından soğumuş nesiller gibi nedenler, son yıllarda kitlelerin kamping ihtiyacını önemli ölçüde arttırmış görünüyor. “Decathlon Etkisi” de diyebileceğimiz, ucuz ve eskiye kıyasen kolay erişilebilir outdoor malzeme arzındaki artış ve bilhassa sosyal medyada çok yaygınlaşmış ‘’pastorel kampçılık’’ güzellemeleri bu durumu gözle görülür biçimde daha da körüklüyor. 2020’de ortaya çıkan pandemi ise kampingçiliğe tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de altına hücum çağını yaşatırken, bu talep patlamasının geçici olacağını düşünmek için herhangi makul bir sebep görünmüyor.
“Karavan alırken dikkat edimesi gerekenler neler?” Merak ediyorsanız, buraya tıklayabilirsiniz.
Çadır kampçılığı vs. karavan kampçılığı
Öteden beri doğa sporları ve kampçılık ile ilgilenen ama nüfusa oranla bir avuç diyebileceğimiz bir azınlığı bir kenara koyacak olursak, bu yeni kampçıların önünde temel iki seçenek görünüyor: Çadır kampçılığı ve karavan kampçılığı. Bu iki seçenek arasından daha çok bir üst ekonomik segmente, çocuklu çekirdek ailelere ve daha ileri yaş grubuna hitap eden karavan kampçılığı ise ülkemiz insanı açısından daha da yeni bir olgu. Yoğun olarak 70’li ve 80’li yıllarda Batı Avrupalı’ların bizlere tanıştırdığı karavancılık; alt yapı eksikliğimizi gidermekte geç kalışımız, alternatif ülkelerin daha iyi olanaklar sunması, artan güvenlik kaygıları, bakir koylarımızın ve doğal güzelliklerimizin hızlı ve plansız bir şekilde betonlaşması ve kirlenmesi gibi bize özgü sebepler yanında, uçak seyahatinin daha erişilebilir bir hale gelmesi ile 2000’li yıllara geldiğimizde ülkemizde önemini büyük ölçüde yitirmişti. Ama 2020’e doğru Türk insanı karavanı, tabiri caizse “keşfetti”. Peki Türk’ün bu yeni keşfinin ilk ortak yansımaları nedir?
Karavancı kafaları: DIY-mania ve (çakma) moto-karavancılar vs. çekme (çakma) tatil evi karavancıları
Karavancılığa girmeye karar verenleri öncelikle ikiye ayırabiliriz: Birinci grup “DIY-mania” (Do-It-Yourself) salgınına kapılmış olanlar. Bu gruptakiler genellikle, Amerikan filmlerinde gördükleri RV’lere özenen, ekonomik olarak imkanları daha dar ama becerileri yüksek kişiler ve van tipi araçları bir tür (çakma) moto-karavan’a dönüştürmeyi tercih ediyorlar. İkinci grup ise, ekonomik olarak imkanları biraz daha iyi, ama genellikle güçleri otel tatili veya tatil evi yatırımına yetmeyen, neredeyse istisnasız küçük çocuklu genç çiftler. Ki onlar daha fazla komfor sunan çekme karavanları tercih ediyorlar. Bu ikinci grubun genellikle asıl amacı, çekme karavanlarını mümkün mertebe az çekip, tatil evi meselesini ucuza getirmek.
İlk hata: Kamping alanı beklentileri
Her iki grup açısından da ülkemizde en temel sıkıntı kamping alanlarının niteliksel ve niceliksel eksikliği. Gerek yaz gerekse kış turizmi açısından karavan kampinglerin sayısı artan talebi karşılamanın çok uzağında görünüyor. Çok büyük bir üst yapı yatırımı gerektirmediğinden pazardaki bu eksikliğin kısa sürede giderilebilmesi kolaymış gibi görünse de, ülkemizde bilhassa turizm alanlarındaki fahiş taşınmaz maliyetleri bu alandaki en büyük engeli oluşturuyor. Merkezi devlet ve yerel belediyelerin desteği olmadıkça ölçek ekonomisi açısından fizıbıl yatırımların yapılabilmesi oldukça güç. Bu nedenle karavan kampçılarını bekleyen kampingler, nerdeyse münhasıran Ege ve Akdeniz kıyılarındaki (hadi bir de İstanbul vb. bir iki büyük şehirdeki) birkaç istisnai karavan kamping dışında, daha çok günü birlikçilere hizmet eden, en temel ihtiyaçlar olan ve Turizm Bakanlığı’nın ilgili yönetmeliğinde aslında son derece detaylı olarak düzenlenmiş bir mevzuatı olsa da; su, elektrik, atık gideri, ayrıştırılmış çöp, tuvalet, banyo, pişirme üniteleri, çamaşır ve bulaşıkhane gibi asgari üst yapıları çok önemli ölçüde eksik. Mangal dumanının gökleri, pet şişelerin yerleri kapladığı, son derece ilkel, mülteci kampından daha hallice olmayan kamp alanları oluyor. Bu kamplarda araçlar, çadırlar, karavanlar ve tabii olmazsa olmaz mangallar bir curcuna içinde yanyana konumlanırken, florasan lambalı büfe ve elektrik direkleri yıldızları görünmez kılıyor ve doğanın sesi yerine binbir türlü müzik ve TV sesleri birbirinin içine giriyor.
Sosyal medyadaki enfes outdoor kamping fotoğrafları da gerçekler ile pek bağdaşmıyor. Pek çok Avrupa ülkesinden farklı olarak ülkemizde kamping alanı dışındaki kamuya ait bir alanda karavanınız ile kamp atmanız yasak değil. Yasak değil belki ama yayla, sahil ve ormanlık alanlarda her an bu yasak olmama durumu ile aynı fikirde olmayan Jandarma sizi uzaklaştırabiliyor. Yol kenarına çektiğinizde ise, en iyi ihtimalle meraklı diyebileceğimiz birilerinin tavan pencereniz dahil herhangi bir kapı veya pencerenizden davetsizce konuğunuz olması an meselesi. Dolayısıyla, Avrupa’daki karavan katalog çekimlerinde gördüğünüz o karavanında otururken ayaklarını denize sokan, enfes bir karlı dağ manzarasına klasik müziğini dinleyip espresso’sunu yudumlayan veya uçsuz bucaksız ve kimselerin olmadığı bir kumsalda karavanının önüne attığı minderlerde piknik yapan, dişleri bembeyaz, tebessümü şuh ve yayvan Avrupalı karavancı profilinin sizi yanıltmasına izin vermeyin. Bir kere, eğer evinizdeki su kullanma alışkanlığınızın yarısını karavanda sürdürmeye kalksanız su deponuzun sizi 24 saat idare etmesi bile güç. Bunu unutmayın.
İkinci hata: “Çocuklar karavanda oynarken ben sükûnet içinde aracı kullanırım.”
Bu, karavan hayatına atılmaya yeni karar verenlerin en sık düştükleri yanılsamalardan biri. Bir kere çekme karavanda seyahat halindeyken karavanın içinde yolcu taşımak yasak. Ama yasak olmasından daha da önemlisi olağanüstü tehlikeli bir durum. Seyahat halindeyken karavanın içinde olmak, balıkçı kayığıyla açık denizde olmak gibi. Aşağı ve yukarı, sağa ve sola, ileri ve geri salınımlarla en usta akrobatların bile kask takmadan karavanın içinde seyahati kazasız atlatması pek güç. Birinci grup dediğimiz moto-karavancılar açısından ise, her ne kadar çocukların taşıtın içinde seyahat etmesi mümkün ise de, tüm yolcuların emniyet kemerlerini takması gerekiyor. Ayrıca bilhassa sonradan karavana dönüştürülmüş olan moto-karavanlar, seyahat halindeyken yerlerinde titreşen; tava, tencere, bardak, şezlong vb. tüm teçhizatın yarattığı müthiş gürültü nedeniyle seyahat konforunu çok ciddi bozduğundan, seyahatinizin sükûnet içinde olması pek olası değil. Dolayısıyla hem seyahat halindeyken arkada adeta evdeymiş gibi oyuncakları ile oynayan çocuk sahnesini zihninizden çıkartmanız gerekiyor, hem de bu tip bir karavanın sürüş konforunun binek arabanızın sürüş konforunu mumla aratacağını bilmeniz.
Üçüncü hata: Eşsiz bir doğa içinde evinizin konforunda mükellef sofralar hazırlamak
En lüks ve geniş karavanlarda bile mutfak tezgâh alanınızın bir kitap rafı ebadında olmasından tutun, ekstra su bidonlarınız yoksa kullanım suyunuzun son derece sınırlı olmasına, karavanın içindeki ocağın üzerinde evinizdeki gibi bir aspiratörün olmamasına varıncaya değin birçok nedenle karavan içinde pişirebileceğiniz yemekler aslında ‘’a la minute’’ reçetelerle son derece limitli. Dolayısıyla Türk sofralarının o çok cazip çeşit çeşit mezeleri, soğukları, ara sıcakları gibi şeyleri üretmek için tasarlanmamış olan karavan mutfaklarında fantezi sofralar kurmayı hayal etmeyin. Mesela, sabahları sucuklu yumurta veya soslu biber kızartması yemek gibi beklentiler geliştirmek yerine meyve, yoğurt ve müsli gibi Orta ve Batı Avrupa tarzı kahvaltılar, öğlen ve akşamları makarna ve çorba gibi yemekler, tek çeşit zeytinyağlıları tercih edin. Ya da evinizde pişirin ve karavana getirin. Ama unutmayın karavan buzdolapları evinizdeki gibi geniş olmuyor. Dolayısıyla birkaç kabı aşmayın. Karavanın dışına kurabileceğiniz bir kamp mutfağı, bir piknik tüpü ve düzgün kampinglerde kullanımı yasak da olsa büyük çoğunluğunda serbest olan -Türk’ün vazgeçilmezi mangallar elbette kısmi bir çözüm olacaktır. Ancak, karavancılıkta en önemli hususlardan biri fazla ağırlık yapabilecek ve yer kaplayacak her şeyden kaçınmak olduğundan ölçüyü kaçırmamayı da ihmal etmeyin. Ender de olsa, bazı kampinglerde bulunabilen pişirme üniteleri de bu konuda çözüm sağlayacaktır. Dolayısıyla, “evinizin komforunda” olması beklentinizi rasyonelize ettiğinizde aslında yine de nefis sofralar kurmanız mümkün.
Dördüncü hata: ‘’Karavanımla bir gün oradayım bir gün burada…’’
Teknik olarak elbette bu mümkün. Ancak eğer “tatil evini ucuza getirme” kafasında değil de gerçek bir karavancı kafasındaysanız şunu unutmayın: karavancılıkta önemli bir husus mümkün mertebe kolay taşınabilir, hafif, kolay kırılmaz, fazlaca yer kaplamayan ve ihtiyaç kadar malzeme taşımak ise, bir diğeri de mobiliteniz açısından size ayak bağı ve zahmet oluşturmayacak şekilde düzeneğinizi kurmanızdır. Karavanınızla kamp atmak için durduğunuz her noktada zaten standart olarak yapmanız gereken bazı işlemler vardır. Bunun yanında tentenizi açmak, tente altı zemin matını sermek, kamp masa ve sandalyelerini açmak, dışarıda aydınlatma kullanıyorsanız bunu kurmak, çamaşır asma düzeneğinizi hazırlamak da belki temel gereksinimlere eklenebilir. Ama bunların da üzerine, ekleyeceğiniz her tür yayılma-toplanma faaliyeti keyfinizi yorgunluğa dönüştürebilir. Unutmayın bunun bir de toplanması vardır. Üstelik seyahat halinde tüm malzemenin yerinden oynamayacak şekilde özenle yerleştirilmesi de çok önemli. Dolayısıyla, çok düzenli ve asgariyle yetinebilen biri değilseniz “Bir gün oradayım bir gün burada” kafası size uymayabilir. Nihayet, moto-karavanların bu noktada çekme karavanlara kıyasen çok önemli bir dezavantajı olduğunun da altını çizelim. Çünkü bir yere gittiğinizde eğer başkaca bir taşıtınız yoksa (motor, bisiklet, scooter vb.), A noktasından B noktasına her gidiş gelişiniz bir yayılma-toplanma-tekrar yayılma döngüsüne sebebiyet verecektir. O vakit, Instagram’da gördüğünüz o beyaz dişleri ile şuh ve yayvan tebessümler saçan simalar yerine kan-ter içinde, hayata lanet okuyan fotograflarınız olacaktır ancak.
Beşinci hata: Sosyalleşme beklentisi
Hiç kuşkusuz karavancılık her yaş grubuna müthiş bir sosyalleşme imkânı sunuyor. Harikulade ve sizin kafanıza yakın kafada insanlarla tanışma onlarla tanışma, komşuluk etme, birlikte seyahat etme, yeme-içme, oyunlar oynama imkânı sağlıyor. Üstelik normal bir yazlıktan farklı olarak, eğer tabii karavanınızı sabit bir yerde sürekli olarak yazlık gibi kullanmıyorsanız, sosyal çevresel etkilerden sıkıldığınızda size bir özgürlük imkânı da sağlıyor. Kamping alanı yakınlarında home delivery yapan suşici olmadığına çok şaşıran, karavanında karınca görünce çığlıklar atarak kendini dışarı atan, karavanın tavanında yoga yapma fantezisine sahip beyaz yaka karavancıdan, karavana dair hemen her şeyi sanayide iki kuruşa yaptırmayı kendiyle ilgili en büyük gurur vesilesi ve yaşam hedefi haline getirmiş olana dek bin bir türlü ilginç insanla tanışma imkânı sunuyor. Bu açıdan hiçbir sorun yok. Ama yaşam gerçekliğinde karavancı camiasının ortak konuları genellikle en güzel kamp alanları ve tecrübelerini paylaşmaktan ibaret olmuyor. Mesela karavancı whatsapp gruplarında dönen sohbetlerin en tipik konu başlıkları şunlar: “Tüpüm çabuk bitiyor veya soğukta donuyor, LPG bağlasam mı?”; “Gri su tankı çok Euro, ben sanayide bir arkadaşa pet şişeden bidon yaptırdım, en büyük DIY’cı benim, sen bidona para mı verdin yoksa!”; “Arkadaşlar, karavanımla 2. Köprüden geçebilir miyim?”; “Karavanın içinde rutubet oluyor ne yapacağım?”…Bu muhabbetlerin bir süre sonra içinizi bayması çok olası. Buna hazırlıklı olun.