Ana sayfa » Ekoloji » Karagül: Dünyada Sadece Şanlıurfa’nın Halfeti İlçesinde Yetişen Çiçek
Karagül: Dünyada Sadece Şanlıurfa’nın Halfeti İlçesinde Yetişen Çiçek
Halfeti’nin adı geçtiğinde akla ilk gelen şey o meşhur “karagül”dür. Mitolojik bir çiçek gibi anlatılır; başka hiçbir yerde yetişmez, gizemlidir, nadirdir…
Türkiye’nin güneydoğusunda, Fırat Nehri’nin kıyısına tutunmuş saklı bir kasaba var: Halfeti. Burası, hem doğal güzellikleriyle büyüleyen hem de geçmişin izlerini derinlerine gömmüş bir yer. İlk bakışta masalsı bir tablo gibi görünse de, bu dingin manzaranın ardında tarih boyunca bastırılmış acılar, değişen hayatlar ve suya karışmış hatıralar yatıyor. Halfeti, yalnızca karagül çiçekleriyle değil, sular altında kalmış eski evleri, yarısı görünür minaresi, göç ettirilen halkları ve sessizliğe mahkûm edilmiş tarihî yapılarıyla da konuşulmayı hak ediyor. Her yıl binlerce turist buraya geliyor; büyüleyici çiçeklerin, nehir turlarının ve gizemli hikâyelerin peşine düşüyor. Ama bir çiçeğin renginde saklanan bu hikâye, aslında çok daha derin, çok daha karmaşık bir geçmişin yansıması. Halfeti’nin yaşlıları, bu toprakların hem tanıkları hem de anlatıcıları. Onların gözünden bakıldığında, siyah güllerle bezeli sokakların ardında unutulmak istenen, ama unutulmamış bir tarih beliriyor. Bu yazı, tam da bu iki dünya arasındaki görünmeyen sınırda geziniyor: Turistlerin gördüğü güzel yüz ile köylülerin kalbinde taşıdığı kırgın geçmiş arasında. İşte Halfeti’deki karagül çiçeği ve tarihi…
Halfeti adını duyanların aklına ilk ne gelir?
Belki de efsaneleşmiş o gizemli siyah güller. Ama bu güzelim kasaba, yalnızca karanlık yapraklı güllerle değil, derin bir geçmişin, bastırılmış acıların ve suya gömülmüş bir tarihin izleriyle de dolu. Ve bu hikâyenin kahramanları, torunlarının fotoğraf çektirmesini izlerken hafifçe tebessüm eden, güllerini teneke kutularda saklayan ve geçmişi hafızasında hâlâ canlı tutan yaşlı insanlardır…
Halfeti’nin gülleri, tomurcukken neredeyse siyah görünür, ama tam açtığında şarap renginde bir kırmızıya bürünür. Adeta zamanla sırlarını açığa çıkaran bir gizem gibidirler. Alaattin Aydın gibi bahçesinde bu gülleri yetiştiren yerel halk, sadece çiçek değil, aynı zamanda tarih satar turistlere. Çünkü Halfeti’nin karagül çiçekleri artık bir sembol hâline gelmiştir. Dizilere, romanlara, parfümlere adını vermiş bu çiçekler, sadece burada, bu topraklarda yetişiyor derler. İşte bu yüzden insanlar uzaklardan gelir, bu büyülü çiçeği kendi gözleriyle görmek ister.
Fırat Nehri’nin kıyısında yer alan Halfeti, sanki zamanın durduğu bir film seti gibi
Turkuaz sular, taş binalar, dik yamaçlar… Ama işin aslı o kadar masalsı değil. Parlayan suyun altında başka bir Halfeti yatıyor: Yutulmuş bir geçmiş, silinmiş bir yerleşim. Suyun içinden göğe uzanan bir minare, geriye kalan caminin hayalet gibi duran parçası. Bir zamanlar cıvıl cıvıl olan bu evler, bu sokaklar, şimdi dalgaların altında parıldıyor.
2001 yılında inşa edilen barajla birlikte kasaba ikiye ayrıldı: Eski Halfeti ve Yeni Halfeti. Yukarıya taşınan yeni yerleşim, manzarasız ve yeni yapılarla dolu. Ama yaşlılar hâlâ eski köyün kokusunu, çocukluklarının nehir taşkınlarını, bostanlardaki karpuzları hatırlıyor. Salih Aybek’in dediği gibi, “Eskiden her şey doğaldı, şimdi her şey beton.”
Turizm Halfeti’yi bir anda popüler bir nokta hâline getirdi
Ama gelen turistler, yalnızca yüzeydeki güzellikleri görüyor: siyah güller, batık cami, nehir turları. Oysa Alaattin ve kardeşi Adnan’ın anlattıkları bambaşka. Onlar için bu kasaba sadece bir turistik kartpostal değil; sular altında kalan evlerin, kaybolan hayvanların, suskunlaşan bahçelerin hikâyesi.
Turizm bugün bazı ailelere geçim sağlasa da, Adnan’a göre bu sayı sadece elliyi buluyor
Oysa eskiden herkes tarımla, hayvancılıkla geçinirdi. Bugünse vadide kuş bile kalmamış. Çobanların, çiftçilerin yerini buğulu gözlerle turistleri izleyen yaşlılar almış.
Turistlerin bolca fotoğraf çekip, siyah gül parfümü sıktığı, magnet aldığı Halfeti… Yaşlılarının gözünde eksik bir resim. Çünkü orada bir neslin yitip giden hayalleri var. Adnan son sözünü şöyle söylüyor: “Turistlerin gördüğü sadece görüntü. Oysa biz yaşadıklarımızı unutmuyoruz. Bir nesil cezalandırıldı. Her şeyimizi kaybettik.”