Kaçıncı bölümündeyiz bilmiyoruz ama, hayat çok çok acayip bir roman. Yaşamsal hiyerarşi çok iğrenç bir şey ve bunun dayatmasına karşı savaştıkça çok iyi hissediyoruz.
Gördüğünüz yakışıklı fırlama, Karabaş. Kendisi ofisimizin en yeni yazarı ve elemanı. Alakasız ve hikayeye uysun diye yağmur yağan bir sabah kendisini metro çıkışında bulduk. Biz, bu seferlik size onun hikayesini anlatmak istedik. Ama önce isterseniz, biraz onun gözünden irdeleyelim hikayeyi.
“Sabaha karşı insanların yerin dibinden çıktığı o deliğin oraya geldim. Yanımda şemsiye satan bir abim ve sarışın sosyal ufak kardeşimden başka kimse yoktu. Nasıl açım ama, yakışıklı ve açım. Hav.
İçim geçmiş. Bir uyandım, bir sürü takım elbiseli adam etrafta geziyor. Bir ürkmedim değil de, Sarışın Sosyal beni sakinleştirdi. Buna güven olmaz ama. Bunu çok seviyorlar beni pek tınmıyorlar. Bir baktım, bir tane koca kafa bana bakıyor. İki sevdi, hemen şımardık. Takıldık peşine.
Bir bahçeye geldik. Adam bize bakıyor aklını bizden ayırmıyor. Bir ara mama almaya diye bir yere gitti, takıldık peşine. Herkes Sarışın Sosyal’e döner verdi, beni kimse tanımadı.”
Karabaş, bizim sosyal sorumluluk projemiz değil. Kimseye onunla bir şey kanıtlamak istemiyoruz. Aksine, biz onu çok seviyoruz ve bunun havasını atmak istiyoruz! Gelin dinleyin, çok mutluyuz.
İlk defa metro çıkışında göz göze geldik.
Karabaş’ı bir sabah metro çıkışında bulduk. Bizi ofise kadar takip etti. Yanında sarışın ufak bir arkadaşı daha vardı. Mama almaya gittik geldik, peşimizden ayrılmadı.
O andan itibaren ayrılamacağımızı anlamıştık.
O bir candı ve doğa onundu. Tabii ki ona git demedik. Apartmanın huzurunu kaçırmadan ona nasıl doğal bir ortam sağlayabiliriz diye düşündük.
Karabaş’a hemen bir Baby-Shower yaptık!
İlk alış verişimiz elbette ki mama kabı, mama ve tasmaya yönelik oldu. Bir yandan da Karabaş apartmanı sosyalliğiyle cezbetmiş, kendine bir takım oyuncaklar bile aldırıyordu!
Onu kimselere vermemeye and içtik!
İlk haftasını doldurduğunda, apartmanda tatsız sayılabilecek bir olay yaşadık. Uzaktan manzara, sürekli bağıran, Karabaş’ı burada istemediğini söyleyen ve asla iletişim kurmayan insanlardan ibaret görünüyordu. Karabaş, her şeyden habersiz, bir kafesin içinde onu sakinleştirmeye çalışan belediye görevlilerine havlamıyordu. Ağlıyordu.
Kollarımızı açıp gitme dedik. Gitme Karabaş…
İşin neticesini çözdüğümüzde baya bir ürktük çünkü Karabaş gidiyordu. Coğrafyamız malum, geriye gelmesine de pek ihtimal vermiyorduk. Beşiktaş Belediyesi Veterinerlik çalışanları bizi sakinleştirip olayın akıbetini açıkladılar.
Çok yaşa Beşiktaş Belediyesi!
Anladık ki bu, Beşiktaş Belediye’sinin bir hizmetiymiş. Karabaş’ı almaları için bir telefon aldıklarını, ama arzu edersek bırakabileceklerini söylediler. Bir diğer seçeneğimiz de Karabaş’ın tedavisi ve kısırlaştırma operasyonunu tamamen ücretsiz olarak yerine getirip bize geri verecekleriydi. Biz onu seçtik.
Patisinin yollarını gözledik.
Bir kaç gün baya bir gergin geçti. Saat başı bize verdikleri telefon numarasından arayıp oğlumuzun durumunu sorduk. Utanmasak “Verin telefona da bir sesini duyalım.” diyecektik.
Sonra bir gün: Açın kapıyı ben geldim, hav!
2. Günün sonunda Karabaş bize geri geldi. Çok şaşırdık, oğlumuz zaten kısırmış. Zaten, otur-kalk-pati ver-çay koy gibi komutları bu kadar iyi biliyor olmasından da kıllanıyorduk. Hepten emin olduk, zalımın biri oğlumuzu sokağa atmış. Totomuzu yesin afedersiniz!
Mutlu son.
Karabaş artık, yeni yuvasında ve ListeList’in yeni bir elemanı. Kendisi, videolarımızda oynuyor, icabında gündem meselelerine havlayarak yorum getiriyor. Altını çizmek istediğimiz nokta şu, Karabaş bize maddi veya manevi bir zahmete sebep olmadı. Aksine, bunaldığımızda bize en ihtiyaç duyduğumuz şeyi verdi. Sevgiyi. Çok klişe ama, moraliniz bozulduğunda bir hayvanın gözlerine bakın. Mutluluğu oraya yapışmış göreceksiniz.
Bonus Karabaş’tan geliyor: “Bana daha klişe bir isim düşündüler, ama bulamadılar. Hav lan hav!