Günümüz teknolojisinin sağladığı imkanlarla bir katili tespit etmek oldukça kolay. Yine de insanlık tarihine damgasını vuran sayısız cinayetin zanlıları ya bulunamamış ya da delil yetersizliği gerekçesiyle serbest bırakılmış. Bu yazımızda sizi derinden etkileyecek bir dizi tarihi cinayeti inceledik.
1. Papin Kardeşler
Olay sırasında henüz 15 yaşında olan Léa Papin ve 20 yaşındaki ablası Christine Papin’in Fransa’nın Le Mans kentinde, hizmet ettikleri evin sahibesini ve kızını vahşice katlettikleri, tarihe damgasını vurmuş bir cinayet. Sınıf çatışması, ataerkil sistemin baskıları, fark edilme kaygısı ve şişelenmiş dev bir öfkenin ürünü.
Çocuklukları oldukça zor geçen bu iki kardeş, Le Mans kentinin güneyinde bulunan ufak köylerden birinde dünyaya geldiler. İddialara göre kızlarından birine tecavüz etmiş alkolik bir babaları vardı. Anneleri de son derece sevgiden yoksun ve kızlarının kazandıkları parayı sömüren biriydi. Yaşları ilerledikçe Le Mans kentinde varlık sahibi kimselerin evlerinde hizmetçi olarak çalışmaya başladılar. 1926’dan itibaren de emekli bir avukat olan Mösyö René Lancelin, eşi Madam Lancelin ve kızları Isabelle’e hizmet ediyorlardı. Takvimler 2 Şubat 1933’ü gösterdiğinde evin sahibi Mösyö Lancelin’in bir yemek daveti üzerine eşi ve kızıyla buluşması gerekiyordu. Eşi ve kızı ortaya çıkmayınca endişelenen Lancelin, eve döndüğünde kapıları kapalı buldu. Polisin gelmesiyle girilen evde Lancelin’in eşi ve kızı Isabelle tanınmayacak biçimde dövülmüş ve kafaları ezilmiş bir biçimdeydi. Evin kızı Isabelle’in gözlerinden biri bütün haliyle yerde bulundu. Madam Lancelin’in iki gözü de yuvalarından çıkarılmış ve boynuna geçirilen bir atkıya takılmıştı. Cinayet sırasında mutfak bıçağı, çekiç, tencere gibi aletler kullanan Papin Kardeşler, olayın ardından hizmetçi odasında çıplak bir biçimde yatakta yatarken bulundular. Sorguya alındıklarında işledikleri suçlara itiraz etmediler. Cinayet mahallinin görüntüleri tüyleri diken diken edecek türden.
Olayın ardından yargı kararıyla büyük kardeş Christine ölüm cezasına çarptırıldı. Ölüm cezası, akli dengesi yerinde olmadığı gerekçesiyle ömür boyu hapis olarak değiştirildi. Çok geçmeden Rennes kentindeki bir akıl hastanesine kaldırılan Christine, 1937’de hayatını kaybetti. Ufak Léa ise reşit olmaması ve cinayete azmettirenin ablası olması sebebiyle 10 yıllık ağır iş cezasına çarptırıldı. 1943’te cezası biten Léa, Nantes kentinde kimliği gizli bir şekilde hayatını sürdürdü. 1982 senesinde öldüğü düşünülse de 2000 veya 2001 yılında hayatını kaybettiğini iddia edenler oldu.
Bu cinayet sebeplerinden ötürü, Jean Genet, Jean-Paul Sartre ve Jacques Lacan gibi birçok entelektüel şahsın ilgisini çekti. Wendy Kesselman’ın kaleme aldığı “My Sister in This House” adlı tiyatro oyunu da bu olayı tekrar yorumlamış ve bu tarihi hikâyeye derinlik katmış. Okumanızı tavsiye ederiz.
2. Lizzie Borden
Lizzie Borden, 1860’ta Amerika Birleşik Devletleri/Massachusetts’de dünyaya geldi. İşlediği iddia edilen cinayetle Amerikan popüler kültüründe kendine çok derin bir yer edindi.
Olay 4 Ağustos 1892’de gerçekleşti. Lizzie babası, üvey annesi, kardeşi ve evin hizmetçisi ile birlikte evin beş üyesinden biriydi. Evin iki “yetişkin” kızı da yaşları otuzu geçmesine rağmen evli değillerdi. Henüz iki yaşındayken ölmüş bir kardeşleri vardı. Lizzie üç yaşındayken annesi hayatını kaybetmiş ve babası Andrew Borden yeniden bir evlilik yapmış, üvey anne Abby Borden’ı da aileye katmıştı.
Cinayeti işlediği düşünülen kişinin Lizzie olmasının birçok sebebi var. Üvey annesine olan nefreti ve babasının kısıtlamaları muhtemel zanlıyı Lizzie yapmış fakat tutuklu yargılanan Lizzie Borden delil yetersizliği gerekçesiyle 1893’te serbest bırakılmış. Cinayet mahallinde bulunan bir balta aracılığı ile babasının ve üvey annesinin kafasını kopararak öldürdüğü ve cansız bedenlerine defalarca darbe vurduğu iddia edilen Lizzie ise serbest kaldıktan sonra eski evinde kardeşi ile yaşamaya devam etti. 1905’te ablası ile yollarını ayıran Lizzie 1927’de, ablasından 8 gün önce yaşamını kaybetti. Son zamanları dışlanmış ve yalnız geçen Lizzie bütün servetini bir hayvanları koruma derneğine bıraktı. Lizzie Borden ve ablası Emma Borden arkalarında bu olaya dair hiçbir kalıntı bırakmamış. Dolayısıyla olayın üzerinden 126 yıl geçmesine rağmen hâlâ teoriler ve spekülasyonlar kol geziyor.
Bu olay da doğal olarak edebiyatta yerini almış. Angela Carter’ın “The Fall River Axe Murders” isimli kısa hikayesi Lizzie Borden’ın işlediği iddia edilen cinayete farklı bir bakış açısı getirmiş.
3. “Palyaço” John Wayne Gacy
Amerika’nın en ünlü seri katillerinden biri John Wayne. 17 Mart 1942’de dünyaya gelmiş. Eşcinsel eğilimleri olan pedofili bir katil. Zengin bir işadamı ve politikacılarla da yakın ilişkisi olan John, palyaço kıyafeti giyip çevredeki doğum günü partilerine de gidiyordu. 1972’den 1978’e kadar 33 kurbanı oldu. Çeşitli bahanelerle genç erkekleri evinin bodrumuna davet eden John Wayne, kurbanlarına tecavüz ediyor sonra da boğarak öldürüyordu. 1978’de Robert Piest adlı bir gencin kaybolması üzerine polis araştırması John Wayne üzerine yöneldi. Polis, John’un evini arasa da işe yarar bir delil bulamadı. Evde garip bir koku olduğu tespit edilse de göz ardı edildi. Yakalanacağını anlayan John Wayne polise teslim oldu ve her şeyi anlattı. Ardından evinde ve bahçesinde yapılan arama sonucunda kurbanlarının 27’sinin cesetleri evinin bodrum katında, ikisinin de bahçede gömülü olduğu bulundu. Wayne kurbanlarının dördünün cesedini de nehre atmıştı.
John, ifadesinde dört farklı kişiliği olduğunu ifade etti. Akli dengesinin yerinde olmadığı iddia edilse de John Wayne ölüm cezasına çarptırıldı. 1994’te iğne enjeksiyonu ile infaz edildi.
4. Burke ve Hare Cinayetleri
William Burke ve William Hare tarafından 10 aylık bir sürede işlenmiş 16 cinayet. İskoçya’nın Edinburgh kenti 1800’lerin başında Avrupa’da anatomi araştırmaları için önde gelen şehirlerden biriydi. İskoç yasaları kadavra olarak kullanılacak bedenlerin kimsesiz şahıslara, hapishanelerde ölenlere veya yetim ve öksüz kimselere ait olmasını gerektiriyordu. Kadavra bulmakta zorluk çeken akademi sayısı oldukça fazlaydı. Bunu bir fırsata çevirmek isteyen Burke ve Hare, 16 kişiyi katlederek cesetlerini kadavra olarak kullanılmak üzere Robert Knox adlı bir akademisyene sattılar. Son kurbanlarını 1828’de katleden Burke ve Hare’a muhtemelen eşleri de yardım ediyordu.
Olayın ardından Burke yargı kararı ile asılarak idam edildi. İronik bir şekilde bedeni Edinburgh Tıp Fakültesi’ne kadavra olarak kullanılmak üzere verildi. Hare ise suç ortağının idamından 8 gün sonra serbest bırakıldı.