Güzel duygu, aşk. Hatta duyguların en güzeli. Bu yüzden ki, yokluğu ruh acıtıyor; bir başka deyimle “aşk yarası” açıyor. Diller lâl oluyor bazen bu yüzden. İşte bu noktada Kahraman Tazeoğlu devreye giriyor ve herkesin duygularına tercüman oluyor. O bir duygu insanı, tam bir aşk adamı, yalnız bir aşk adamı ama…
Not: Şiirlerin çok uzun olmasından dolayı, yalnızca en sevilen mısralarını yazdık.
Şimdi Gidiyorsun
Şimdi gidiyorsun
Git
Oysa senden tek bir damla istemiştim
Sana kocaman bir deniz sunmak için
Yani şimdi
Gözleri sana benzeyen bir kızım olmayacak mı?
Yani şimdi başkaları mı sevecek seni?
1969 yılının Ağustos ayında, dere kenarında oynadığı sırada mahallenin delisi tarafından kovalanırken korkuyla tanışacağı Cevizli semtinde dünyaya geldi. 7 kardeşten ikincisiydi Kahraman.
Ömrümün Virgülü
Kış geliyor
Bir daha da açmaz güller
Tekil mutlulukların
Çoğul yalnızlıklarıdır elde kalan
Borç harç mutlulukla ne yaşanırsa
O kadar yaşadık
Ey ömrümün virgülü
Böyle mi bitecektin ha
Sen gittin
Türkülere sığmaz oldum
Dışım içime dar
Yelkensizim
Rüzgârlara çıktım
Kıyılara vurdum
Caddeler yuttu beni
Ve başıboş hüzün sokağında
Cevizli’den ayrılık vakti geldiğinde rotaları Fenerbahçe semtiydi. Fenerbahçeli de oldu Kahraman, hatta ilk maçına 6 yaşında gitti Fenerbahçe şapkasını da beraberinde götürüp. Hâlâ bile üzüldüğü bir olayı yaşadı; şapkası çalındı.
Hemen Gitme
Unutmuşum aşkta söylenenleri
Nasılsın’ı bile bir başkaydı
Hemen gitme
Böyle tenhalaşmışım ya
Durup hâlini hatrını soruyorum gölgemin
Sanki yüzgöz olmuşum hüzünlerle
Kalbim diyorum ellerim çıkıp geliyor
Kovamıyorum da
Hemen gitme
Sana bir yaprak kadar solgunum desem rüzgâr çeler aklımı
Dallanıp budaklanır içimdeki boşluk
Ama yine de sen, sen her şeysin işte
Hayata açılan pencerem
Sevinçlerimi büyüten odalarım
Hemen gitme
Terkedilmiş evler gibi olurum
Hemen gitme…
Sayesinde şiirle tanışacağı ablası okula başladığında onu kıskanıp saçını bile çekmesine rağmen, kendisi okula başladığı gün çok ağladı. İlkokulda korku filmi senaryosunu yazdığını arkadaşlarına söylediğinde elbette ki kimse ona inanmadı.
İyi Değilim Aşkım
İyi değilim aşkım.
Umutsuzca uyanıyorum sabahları.
Güneş yüzüme vurdukça daha bir karanlık oluyor günlerim.
Kahvaltı saatlerimi hep kaçırıyorum.
Bilirsin sigara iştahımı kesiyor.
Öyle pek özenmiyorum üstüme başıma…
Ne geçerse elime giyiyorum.
Sen yoksun ya ‘’güzel görünüyorsun’’ demesinler istiyorum.
Yine en arka koltuğunda oturuyorum minibüsün yine camda oluyor gözlerim.
Sen tutmuyorsun ya elimi cebimden hiç çıkartmıyorum.
İyi değilim aşkım.
Herkes sana benziyor sanki…
’’Saçı az daha kısa olsa, biraz daha içten gülse’’
Daha çok benzeyecek olanları ayırıyorum.
Yoksun ya yokluğun da yepyeni senler arıyorum.
En zor geceler oluyor.
İyi değilim aşkım.
Hiç iyi değilim.
İlk aşkını ortaokulda karşı komşu kızına karşı yaşadı, Fenerbahçe’den tekrar Cevizli’ye döndükleri sırada. Ama babaları ne yapsındı? Mahallede ne zaman bir kapı pencere kırılsa, oğullarından biliniyordu.
Seni İçimden Terk Ediyorum
Gittikçe azalıyor hayat
Neyi erken yaşadıysam
Hep ona geç kalıyorum
Ne unutacak kadar nefret ettin
Ne hatırlayacak kadar sevdin
Elinden tutmadın yalnızlığımın
Ne tuhaf, değil mi?
İçimi acıtan da sendin
Acımı dindirecek olan da.
İşte soluk bir ömrün
Son nefesi
Benden
İçimden
Terk ediyorum.
Ablası şiir yazarken “Şiir de neymiş, saçmalık!” dediği şiirlere sığındı Kahraman, aşkının acısını dindirebilmek için. Çünkü artık gözyaşıyla tanışmıştı. Ve aslında artık, tüm hayatı boyunca kelimelerle kapışacak, onları birbiri arasında yarıştıracaktı, her terk edilişinin ardından yaşadığı düş kırıklıklarıyla. Ablası şiiri bırakacaktı, ama o asla…
Öldüm ulan!
Vapursuz bir iskele gibi kaldım.
Mutedil dalgalı yorgunluğum.
Soysuzlaşan bir yanılgı gibi kıvrandım deliliğin biz, aşkın; sen halinde.
Meğer uçuruma yaslanmışım.
Düşünce anladım.
Girdabının burgusunda söndürmüşüm közlerimi.
Öldüm ulan düşmekten! kapat/sana gözlerimi.
Matematiği gereksiz gördü, sonradan büyük pişmanlıkla geri döneceği eğitimine ara verdi. Ailesi de verdi Kahraman’ı bir berberin yanına. Bu berber çırağı, 10 yıl sonra, büyük tutkunu olduğu özel radyoların birinde, daha 19 yaşındayken bizlere sesini duyuracaktı. O daha bebekken annesi ancak, bir radyonun yanına koyup sesini açtığında susardı çünkü. Daha o zamanlardan belliydi geleceğin esamesi.
Düş Kavuran
Gittiğine inansam dönmeni beklerdim
Köhne gemiler geçiyor içimden
Hangi sokağa dalsam hangi kapıyı açsam
Ardında sen
Hep sesine bir kulaç kala boğuluyorum
Bilmem
Sen mi erken demir alıyorsun
Ben mi geç kalıyorum
Ellerimi bıraktığın yerden
Çığlar yuvarlanıyor ta şurama
Gittiğine inansam dönmeni beklerdim
Kadıköy FM, Radyo 7, Mavi Ada derken sürdü Kahraman’ın radyoculuk serüveni. Çok seviyordu mesleğini. Şiirler okudu programlarında bol bol. Haber spikerliği, program yönetmenliği derken iyice ustalaştı işinde.
Sesine Uyku Kaçmış Adam
Bir adam vardı bu şehrin bir yerlerinde
Sesine uyku kaçmış bir adam
Ağlasa duyardınız
Yağmur şırıltısı gibi yağardı düşler ormanına
Yüzü silik bir adamdı
Gözlerinde
En çok da gözlerinde saklıydı hüznü
Bu yüzden kısardı gözlerini
Buz gibi sessizdi o
Sesine uyku kaçmış bir adamdı
Ne zaman düş kursa
Çocukluğunun soğuk günleri gelirdi aklına
Gitti bu şehirden
Sesine uyku kaçmış adam
Gecelerdir onu düşünüyorum
Uykularım kaçıyor.
Sonra gelsin ödüller… 2004 yılında RAYAD tarafından verilen “En iyi Şiir Programcısı”, 2006 yılında ise Türkiye Yazarlar Birliği’nin onu layık gördüğü “En İyi Radyo Programcısı” ödüllerinin sahibi oldu.
Yoksun Ya
Yoksun ya
Gençliğimin deli rüzgârları da yok
Ve yoksul düş baharlarım
Neler kalmadı ki sende
Çaresizlik karabasanlarının çıkmazları
Avuntusuz saplantıların açmazları
Deli düşler
Yoksun ya
Kim anlar şimdi bu yüreği
Sensizlikte ne yapılır bilmem ki
Aşkın tepelerinden böyle apansız düşmedim
Ilık tebessümler vaktine beş kala solan
Kahkahalar gibiyim
Yarısında yutulmuş
Bu aşkın üstü
Böyle örtülür müydü?
Kendisi bu konuda yıllar sonra pişmanlık yaşadığından da olsa gerek değerini daha iyi bildiğinden, bir eğitim gönüllüsüydü Kahraman. Üniversiteler Arası Kültür Edebiyat Platformu (ÜNKEP)’i kurdu ve başkanı oldu.
Uyanma Diye
Saçlarını rüzgâra satan kıza…
Uyanma diye açık pencereden içeri koşan sesleri yuttum
Şafak söktükçe ben diktim
Dimdiktim
Eğilmedim
Uyansan belki gidecektin
Caddelerde canhıraş kamyon sesleri
Caddelerden kırık farları topladım
Yoksa uyanacaktın
Yaz sıcağında tavla şakırtıları
Kulağından kırık zarları topladım
2001 yılında “Seni İçimden Terk Ediyorum” ile başladığı kitap serüvenini Yaralı, Bukre gibi çok tanınan kitapları da takip etti ve toplamda farklı türlerde, ama hep yalnızlık ve aşk üzerine 17 kitap yazdı. Facebook sayfasını beğenen 4 milyon kişi olmasından, ne kadar tanındığını ve sevildiğini tahayyül edebilirsiniz.
Bonus I: Biraz da sözlerinden tutam tutam…
“Bir özgürlüğe mâl olmuş hayat, hayat değildir; bir hayata mâl olmuş özgürlük de özgürlük değildir.”
“Hiç kimsenin iyi gelmediği yerden sarıyorsun yaralarımı, hiç kimsenin dokunamadığı yerden kanatıyorsun sonra…”
“Sevmedikleɾiyle yaşayıp, unutamadıklaɾıyla ölen insanlaɾdan olmayın.”
“Bir zamanlar benim olan ellerin, şimdi neden ellerin?”
“Meğer susmɑk; insɑnın içiyle konuşmɑsıymış, geç fɑrkettim.”
“Anladım ki içimde bu kadaɾ fazla olman, benim eksikliğimdenmiş.”
Bonus II: Herkes “Olric” derken, Kahraman Tazeoğlu söylemeden olur muydu hiç?
“Güçlü olmak artık beni yoruyor Olric.”