İster içine doğduğumuz kültürden olsun ister ana akım medyadan gördüklerimizden kaynaklı olsun, evlilik hakkında bize doğduğumuzdan beri empoze edilen fikir, “evlenme teklifini erkekler eder” olmuştur. Kadınlar olarak ister istemez hep bu beklentide olduk uzun süreli ilişkilerimizde… İlişkiyi bir adım daha ileri taşıma sürecini hep erkeklerin başlatmasını istedik. Bunun hayalini kurarken romantik Hollywood filmlerinde gördüğümüz sahneleri canlandırdık hep kafamızda… Ama dünya üzerinde bu kalıplaşmış ideali kırıp geçen bir sürü kadın var. Harling Ross tarafından Manrepeller.com için kaleme alınmış bir makale, 8 kadının müstakbel eşlerine evlenme teklif etmeleri ile ilgili hikayelerini konu alıyor. Bakalım, bu cesur kadınlar için evlenme teklifinde bulunmak nasıl bir hismiş…
1. Stephanie
Stephanie 20 yaşında ve New Orleans, Louisiana da yaşıyor.
“Scott ile birlikte New Orleans’ın Fransız Mahallesi’ndeki bir lokantada çalışırken tanıştık. Birkaç yıl boyunca, ara sıra dışarı çıkıp bir şeyler içtiğim ve birlikte zaman geçirdiğim bir arkadaşım olarak kaldı. Her ne kadar ondan hoşlandığım haftalarca süren dönemler olduysa da; O, sevdiği ve saygı duyduğu biriyle ciddi bir ilişki yaşadığı için, bu karşılıksız kalmaya mahkum ilgimi ve duygularımı bastırdım. Bu süre zarfında ben de başka (oldukça talihsiz) aşklara yelken açmayı denedim.
İlişkisi sona erdiği zaman, dertlerini paylaşabileceği ve istediği zaman destek bulabileceği arkadaşı olmaya devam ettim ama romantik olarak ikimiz de kendi yollarımızdan devam ediyorduk. Onunla olan şansımı kaçırıp kaçırmadığımı merak ettim, ama bir yanım da kısa bir macera uğruna bunca senelik arkadaşlığı çöpe atmanın mantıksız olacağını söylüyordu. İkimiz de durumu inkâr ederek, birbirimize karşı “arkadaşlık” adı altında ufak tefek jestler yapmaya başladık. Mesela o, iş yerinde bana kahve getirirdi. Ben de o hasta olduğu zamanlarda ona boğaz pastili ve ilaç getirirdim. Zamanla bu ufak “arkadaşlık” jestleri yerini daha büyük fedakarlıklara bıraktı. Ben onun yatak odasının duvarlarını bahar yeşiline boyadım. O da bana ahşaptan el yapımı bir raf yaptı ve onu çok güzel bir maviye boyadı. İş yerinde birbirimize çiçekler gönderiyorduk. Şimdi düşününce, aslında birbirimize basbayağı kur yapıyormuşuz. Takıldığımız insanlardan çok birbirimizle vakit geçirdiğimizi fark ettiğimiz zaman, bir ilişkiye başlama konusunda ciddi bir konuşma yapmanın zamanı geldiğini anladık. Ben çok eşlilikten yana olduğumdan, o da tek eşlilik konseptine sadık olduğu için ilişki konusunu tüm artıları ve eksilerini göz önünde bulundurarak derinlemesine tartıştık. Konuşmalarımızın sonunda ilişkiye başlama kararı aldık.
İlişkiye başladıktan 6 ay sonra, Scott ile bir yuva kurmak ve çocuk büyütmek ile ilgili hayallerim olduğunu fark ettim.
Tek eşlilik hakkındaki bütün ön yargılarımın yavaş yavaş kırıldığını hissettiğim bu süreçte; birlikteliğimizden doğan gücün, ikimizi de daha iyi birer birey haline getirdiğini gördüm ve bu durum beni oldukça afallattı.
Bunun üzerine, aşkımızı kutsal ama biraz da modası geçmiş bir şekilde onurlandırmak istedim. Bu benim için inanılmaz komik bir durumdu ve panikledim çünkü Scott’la evlenmek istediğimi anlamıştım.
Her şey tam bir karmaşaydı. Ne yapacağımdan veya nasıl yapacağımdan bir türlü emin olamadığım için ortalıkta gergin gergin dolaşıyordum. Hiçbir fikir gözüme yeterince iyi gözükmüyordu. Her şey kafamda “klişe” diye bağırıyordu. En sonunda tüm gücümü toplayıp onu bir akşam benimle parkta buluşmaya davet ettim. Baştan aşağı pembelere büründüğüm gün, artık heyecanımı saklayamıyordum. Beni görür görmez sürprizi anlayacakmış gibi geliyordu.
O gece Scott işten biraz geç çıkabildi. O gelene kadar da park kapatılmış, kapıları kilitlenmişti. Kilitli kapının dışındaki çimlere çömelmiş Scott’un yüzündeki üzgün ve bıkkın ifadeyi çok net hatırlıyorum.
Normal şartlarda tam o anda vazgeçerdim ama haftalardır içimde akıl almaz bir hızla büyüyen ve tüm vücudumu ele geçirmiş bu sırrı ondan daha fazla saklayamazdım. Hemen elini tuttum ve çitlerin üzerinden atlayarak parkın Mississippi Nehri’ni gören kısmına doğru ilerledik.
Kucağına oturdum ve bir süre manzarayı izleyerek öylece sessiz bir şekilde oturmaya devam ettik. Kendime içimden bunu yapmak için doğduğumu söyleyerek telkinde bulundum. Sonra usulca kulağına fısıldadım, “Bir süredir seninle evlenmek istediğimi düşünüyorum.” Bir anda tüm duruşu değişti. Bunu benden duymayı hiç beklemiyordu çünkü ona daha önceden defalarca kez hayatım boyunca kimseyle evlenmeyeceğimi, onun da boş yere nefesini harcamaması gerektiğini söyleyip durmuştum. Bana emin olup olmadığımı sordu. Ben de gayet emin olduğumu ve bunu kesinlikle istediğimi söyledim. Bunu duyunca teklifimi anında kabul etti.
Evlenme teklifi eden kişi ben olmama rağmen, bu durum bana kalıplaşmış bir sosyal normu yıkıyor olmaktan çok, ona yenik düşüyormuşum gibi hissettirdi.
Uzunca bir süredir, evlilik fikrinin yalnızca kapitalist ve ataerkil sisteme yataklık eden bir araç olduğuna dair düşünceleri zihnimde barındırıyordum. Evlilik fikrine şiddetle karşı çıkıyordum ve bu sebeple de (özellikle Evlilik Eşitliği Yasası kabul edilmeden öncesinde) kendime asla evlenmeyeceğime dair söz vermiştim. Kendimi queer* bir kadın olarak tanımladığım için bu yasanın kabul edilmesinden sonra bile evlilik fikri benim için problematik bir normu değiştirmekten çok ona asimile olmak gibi gelmişti. Doğruyu söylemek gerekirse, aslında hala öyle hissediyorum ama Scott’un hayatıma girmesiyle birlikte bir şeyler benim için değişti. Scott benim queer oluşuma her zaman saygı duydu ve beni her şeyden önce, değer verebileceği bir partner olarak gördü. İlişkimiz dışarıdan heteroseksüel bir düzlemde ilerliyormuş gibi görünse de doğası gereği queer çünkü ben kendimi bu şekilde tanımlıyorum.
Evlilik bunu değiştiremezdi, ama biz evliliği istediğimiz şekilde yoğurup bize özel bir hale getirebilirdik.
Benim o zamanki isteklerime saygı duyduğundan ötürü Scott’un bana asla evlenme teklifi etmeyeceğinden adım gibi emindim, bu yüzden de ben ona evlenme teklifi ettim.
Bence evlenme teklifini ne tür sebeplerden ötürü yaptığınızı değerlendirmek oldukça önemli bir şey. Uzun süredir birlikte olduğunuz ve artık bunu yapmanız gerektiğini düşündüğünüz için mi? Başkalarını mutlu etmek veya partnerinizin isteklerini yerine getirmiş olmak için mi? Ailenizden artık evlenip aile kurmanız yönünde gelen baskılardan kurtulmak için mi? Bütün bu saçma sebepler, daha siz hikayenize doğru düzgün başlayamadan değer verdiğiniz biriyle olan ilişkinizi (ve ileride de evliliğinizi) zedeleyebilecek türden sebepler! İç güdünüz her şeyinizdir. Eğer evlenme teklifi etmek istemiyorsanız, etmeyin! Eğer evlilik fikri hoşunuza gidiyor ve kalbinizin derinliklerinde hayatınızın devamını birlikte geçirmek istediğiniz insanı bulduğunuzdan eminseniz, teklifi edin! Cinsiyet normlarının mutluluğunuzun önüne geçmesine izin vermeyin.”
*Queer: Queer önceleri sadece LGBT bireyler ile özdeşleştirilen ama şimdilerde daha kapsayıcı kabul edilen; azınlıkta kalan cinsiyet ve cinsel yönelimlerin hepsini içine alan bir şemsiye terimdir.
2. Holly
Holly 24 yaşında ve Seattle, Washington’da yaşıyor.
“Nişanlım Dexter ile üç yıl önce, arkadaşlığımızın altıncı ayında birbirimize gizliden gizliye aşık olmaya başladığımızı fark ettiğimiz zaman çıkmaya başladık. Güneyin bağrında büyüdüğüm için o zamanlar hala oldukça dindardım ve ateist biriyle çıkmak konusunda kendimi tereddütte hissediyordum. Ama ikimizin de hayata bakış açısı oldukça benzerdi ve bu yüzden ikimize bir şans tanımaya karar verdim.
İki yıl boyunca birlikte mutlu mesut yaşadıktan sonra, evlenme teklifi etme konusunda düşünmeye başladım. Ona olan bağlılığımı arkadaşlarımızın ve ailemizin önünde ilan etme konusunda giderek artan bir istek duyuyordum. Ergenliğim boyunca “evli olmak” fikri hep imrendiğim bir şeydi (Güneyli olmamdan kaynaklanıyor), ama 20’li yaşlarıma gelince bu isteğim yavaş yavaş azalmıştı. Şimdi ise tek istediğim Dexter’a, onun ayaklarını yerden kesecek bir şekilde evlenme teklif etmek ve ona onu ne kadar çok sevdiğimi gösterebilmekti.
Dexter’a geçtiğimiz Mart ayında bir grup arkadaşımızın ve yabancının önünde bir ikinci el kutu oyunu müzayedesinde evlenme teklif ettim.
Kutu oyunu severler olarak bu müzayedeye her yıl katılırız ve bizim için hep çok romantik ve özel bir etkinlik oldu. Müzayede görevlileri ile önceden görüştüm ve bir plan yaptık. Müzayedenin sonuna doğru görevliler açık artırma ile satılan kutu oyunlarına Holly’den (ben!) gelen bir son dakika eklemesinin olduğunu açıkladılar. Ardından, üzerinde “Dexter, benimle evlenir misin?” yazılı bir pankart yapıştırdığım kutu oyununu gösterdiler. Sonra, Dexter’ın önünde diz çöktüm ve ona Etsy’deki bir tasarımcıya özel olarak yaptırdığım nişan yüzüğünü uzattım. Dexter inanılmaz şaşırmıştı çünkü bunu benden hiç beklemiyordu ve anında “evet” dedi.
Çoğu insan hikayemiz için olumlu yorumlarda bulundu. İnsanların hikayemizi kendi gözleriyle görebilmeleri için teklifin vidyosunu sosyal medya hesaplarımızdan paylaştık. Arkadaşlarımdan çoğu, vidyoyu izlerken çok duygulandıklarını dile getirdiler ve kalıplaşmış cinsiyet rollerini bu şekilde alt-üst ettiğimiz için de bizi tebrik ettiler. Seattle gibi ileri görüşlü bir şehirde yaşamanın avantajlarından biri de, bir kadın olarak benim Dexter’a evlenme teklifinde bulunmam hakkındaki yorumların %99’unun olumlu oluşuydu. Bu gerçekten çok hoşuma gitti.
O zamanları hatırlamak pek hoşuma gitmese de, dinime aşırı bağlı olduğum yıllarda toplumsal cinsiyet rollerinin bu şekilde kabullenilmiş olmasının bir sebebi olduğunu düşünürdüm. Ama geriye dönüp baktığım zaman, cinsiyetler için biçilmiş bu kalıplaşmış davranış şekillerinin, Dexter ile ilişkimizin hiçbir zaman bir parçası olmadığını fark ettim.
Bunun nasıl olabileceğini öncelerde anlamamıştım çünkü daha önce bana “kız” gibi davranmayan bir erkek arkadaşım hiç olmamıştı. Bu kişiyi Dexter’da bulduğum için ve ataerkil normlarla yönetilen bir ilişkide olmadığım için çok mutluyum. Bu evlenme teklifi de tam da bu yüzden “bizi” temsil ediyordu. Geçtiğimiz birkaç yılda, toplumsal cinsiyet rollerinin tamamen saçmalıktan ibaret olduğunu anladım ve evlenme teklifimle bütün dünyaya bunu kanıtlama şansı yakaladığım için de oldukça sevinçliyim!
Bir evlenme teklifi yapmanın tek bir “en iyi yolu” yoktur ve cinsiyet bu konuda önemli bir faktör olmamalıdır. Benim evlenme teklifim bizim ilişkimiz için biçilmiş kaftandı çünkü Dexter şaşırtılmayı, ben ise planlayan taraf olmayı seviyorum. Bence, ilişkinize baktığınız zaman kimin evlenme teklifini planlarken zevk alacağını, kimin de teklifi alan taraf olmaktan ötürü mutluluk duyacağını az çok kestirebilirsiniz. Modern zamanlarda kurulan ilişkilerin en güzel tarafı da istediğiniz dinamiği yaratabilmek için yeteri kadar özgürlüğe sahip olabilmeniz…”
3. Danni
“Nişanlım Ben ile 10 yıl önce internet üzerinden tanıştık. Daha birkaç yıl öncesine, Ben bir süredir benden hoşlandığını söyleyene kadar da, sadece internet üzerinden arkadaştık. O zamanlar ben California’da yaşıyordum, O da Wisconsin’deydi. İş biraz daha ciddileşmeye başlayınca artık yüz yüze tanışmanın vakti geldiğine karar verdik. Böylece uçak biletimi aldım ve onu ziyarete gittim. 1 hafta boyunca onunla kaldım ve bu süre zarfı içinde ailesi ve birkaç çok yakın arkadaşıyla tanıştım. Böylece işi biraz daha resmiyete dökmüş olduk. Birkaç ay sonra onu tekrar ziyarete gittim. O ziyaretten sonra artık mezun olduktan sonra Ben ile beraber olmak için Wisconsin’e taşınacağımdan emin olmuştum.
Ona bir Rick Astley konseri esnasında evlenme teklifi ettim.
Aslında planımda ona en sevdiği şarkı sırasında evlenme teklifi etmek vardı ama bana bir türlü en sevdiği şarkının hangisi olduğunu söyleyemedi. Ben de doğaçlama yaptım ve soruyu sormak için herhangi uygun bir anı kovaladım. Konserin başında ışıklar sondu ve “Never Gonna Give You Up” çalmaya başladı. Soruyu patlatmak için bundan daha mükemmel bir anın olamayacağını anladım. Yanımda bir nişan yüzüğü yoktu ve önceden mekan ile anlaşıp bir şeyler de ayarlamamıştım. Sadece ona doğru döndüm ve “benimle evlenir misin?”, diye sordum. Evet dedi ama her şey o kadar gayri-resmi bir şekilde olmuştu ki beni ciddiye almamıştır diye bir açıklama yapma gereği duydum. “Sana bunu gayet resmi bir şekilde soruyorum. Bu, şu an nişanlandık anlamına geliyor,” dedim. Tüm olay oldukça sinir bozucuydu! Evlenme konusunu zaten önceden konuşmuştuk ve evet diyeceğini de biliyordum ama yine de kafamın içinde bir ses, “Aman tanrım, ya hayır derse?!” diyerek korku içinde çırpınıyordu. Ama sonuç olarak sordum ve o da evet dedi. Bu da benim için tarif edilemez bir mutluluktu ve “nişanlı” kelimesini artık neredeyse her cümlenin arasına sıkıştırıveriyordum.
Toplumsal cinsiyet rollerinden kopabileceğim her türlü fırsatı değerlendiriyorum. Evlenme teklifi etmek de bunlardan birisiydi ve tam anlamıyla muhteşem bir histi!
Benim kişiliğime de oldukça yakışan bir hareketti, doğrusu. İçimden bir ses kiminle evlenirsem evleneyim teklifi benim yapacağımı söylüyordu. Evlenme teklifinden önce tanıdığım bir sürü insana nişanlanmak üzere olduğumu söylüyordum. Çoğu da bundan nasıl bu kadar emin olduğumu anlamıyordu. Bunu nereden biliyordum? Ben ile yüzük bakmaya mı gitmiştik? Ben anlatana kadar çoğunun aklına benim evlenme teklifi edeceğim gelmemişti bile.
Bence her şeyi “olması gerektiği gibi yapmaya çalışmak” insanlar üzerinde gereksiz bir baskı oluşturabiliyor. Halbuki evlenme teklifi etmek keyifli bir şey olmalı! Yani, süreç her halükârda biraz stresli olacak ama yine de tadını çıkarabildiğiniz kadar çıkarın. Kimin evlenme teklifi etmesi “gerektiğini” bir kenara bırakın ve yaratıcılığınızı konuşturun. Hayatınızın geri kalanını birlikte geçirmek istediğiniz insana bu soruyu sormanın yüzlerce eğlenceli şekli var. İlla ki, şık bir restoranda diz çökülerek yapılması gerekmiyor.”
4. Ellen
Ellen 25 yaşında ve Petaluma, California’da yaşıyor.
“Nişanlım Jake ile lisede tanıştım ama o zamanlar sevgili değildik. Lisedeyken birbirimizden oldukça hoşlandığımız zamanlar oldu ama ya o ya ben genelde başkalarıyla birlikteydik ve bu yüzden de zamanlamamız tutmamıştı. Okulumuzda Beden Eğitimi dersi almak istemeyenler için Yoga dersleri veriliyordu ve ikimiz aynı Yoga dersini alıyorduk. Derste gözlerimiz kapalı bir şekilde meditasyon yaptığımız zamanlarda, ara sıra onu izlerdim. Birazcık yasak-aşk olayıydı bizimkisi ve bu yüzden inanılmaz heyecanlıydı. Bir kere “takıldık” (tam olarak bu kelimeyi kullanmıştık o zamanlar da) ama aramızdaki bağ o kadar tutkulu o kadar infilaka hazırdı ki, az kalsın arkadaş grubumuz dağılıyordu. İşler içinden daha da çıkılmaz bir hal almasın diye ilişkimizi daha ileriye götürmemeye karar verdik ve birbirimizden bir süreliğine uzaklaştık. İkimiz de farklı üniversitelere gittik ve iki yıl boyunca hiç konuşmadık. Üniversitedeki ikinci yılıma başlamadan önceki yaz, sadece onu görebilmek için bir parti organize ettim. O günden beridir de birlikteyiz!
Tiyatro oyunları için kostüm tasarımcısı olarak çalışıyorum. Genellikle zamanım karanlık tiyatro salonlarında aynı oyunu tekrar tekrar izlemekle geçiyor. Bu karanlık ve monoton geçen prova günlerinden birinde onu düşünmeye başladım. Salonda telefonlarımızı kapalı tutuyorduk ve bu yüzden ona mesaj atamadım. Düşüncelerimi not almak için de içerisi fazlasıyla karanlıktı. Ben de onun hakkında derin düşüncelere daldım. O gün hissettiğim çok değişik bir histi çünkü neredeyse 6 yıldır birlikteydik ama sanki daha üçüncü randevuya çıkıyormuşuz gibi bir heyecan kapladı bir anda içimi.
Bu his, o gün o karanlık salonda baş gösterdi ama uzunca bir süre içimde büyümeye devam etti. Bir gün, bu hissin ona daha yakın olmak, yani, onun ailesi olmak istediğim anlamına geldiğini fark ettim.
Evlilik teklifini fazla planlamadım ama baş başa olduğumuz bir zaman yapmak istediğimden emindim çünkü bence bu gerçekten çok özel bir an. Hislerimi ve düşüncelerimi ufacık bir kâğıt parçasına yazdım. Doğru anın geldiğini hissettiğim zaman elimin altında bulunması için de hep yanımda taşımaya karar verdim.
Jake, Sonoma’da bir şaraphanede bağ yöneticisi olarak çalışıyor. Her yıl, uzun ve zorlayıcı hasat dönemlerinden sonra şaraphane tüm çalışanlarını ve onların partnerlerini Tahoe’daki şirin, karlı bir kabinde tatil yapmaya götürür. Jake ile Tahoe’ya çok sık gideriz ve burası bizim için çok özel bir yer haline geldi. Bir gün, herkes kayak yaparken Jake ile ben vazgeçtik ve onun yerine yürüyüş yapmaya karar verdik. Karda piknik yaptık ve ardından gölün etrafında dolaştık. Jake o günün ne kadar rahatlatıcı ve güzel olduğunu söyleyip durur ama benim tek hatırladığım beş kat kar kıyafeti altında taşa dönüşmüş bedenimin sapır sapır terleyişiydi. Pikniğimizin ortasında bir şeyin farkında vardım: Ya şimdi evlenme teklifi edecektim ya da neden bu kadar tuhaf davrandığıma dair bir bahane üretip, durumu geçiştirecektim.
Yürüyüşümüzün ardından, parıldayan gölün kenarında karların üzerinde dinlenirken yanımda taşıdığım kağıt parçasını çıkardım ve hayatımda yaptığım en kötü konuşmayı yaptım. Üzerimde, hoşlandığı çocukla ilk defa konuşacak olan genç kız ürkekliği vardı. Kelimeler ağzımdan bir türlü istediğim şekilde dökülmüyordu ve neredeyse bir ay önce bu ufacık kağıda karaladığım yazı şimdi hiç hoşuma gitmemişti. En sonunda artık debelenmeyi bırakıp evlenme teklifini ediverdim: “Jake, benimle evlenir misin?” Hemen ardından da dayanamayıp ekledim, “Hazır değilsen de sorun değil, anlayışla karşılarım.”
Bunun üzerine güldü ve “tabii ki seninle evlenirim, Ellen” dedi.
Her şey olup bittikten sonra nasıl hissettiğimi fark ettiğim zaman oldukça şaşırdım. Filmlerde gösterdikleri gibi sevinçten havalara uçuran, üstünden yük kaldıran bir his değildi sanki benimki.
Daha ziyade, “ee, şimdi ne olacak?” sorusu oluşmuştu kafamda. Kalkıp bir birahaneye gittik ve bir iki bira içerek birbirimizle uzun uzun bakıştık. Öleceğin güne kadar bakacağını bildiğin birine bakar gibi bakıyorduk birbirimize… Bu çok güzel bir duyguydu. O benim ailem ve yıllardır da öyle. Ona evlenme teklifi ettiğimde aslında tam olarak sorduğum şuydu: “85 yaşımıza geldiğimizde de şimdiki gibi benimle birlikte kahkahalara boğulup güzel vakit geçirmek istiyorsun, değil mi?”
Benim annem babama evlenme teklifi etti. Monica, Chandler’a evlenme teklifi etti. Açıkçası bu durumu hiçbir zaman cinsiyet rollerini ters-yüz etmek olarak düşünmemiştim. Ta ki, bir sürü insandan “örnek bir feminist” olduğum için tebrik mesajları alana kadar…
Genellikle uzak akrabalar veya tanıdıklardan gelen bu reaksiyon beni oldukça şaşırttı. Kendimi gerçekten de bir feminist olarak tanımlıyor olmama rağmen, Jake’e evlenme teklifi etmemin sebebi insanlara bir şeyler kanıtlamak değildi. Bir erkeğe evlenme teklifi etmiş bir kadından çok, sevdiği kişiye evlenme teklifi etmiş bir partner olarak görüyorum kendimi. Bazıları da Jake’in bu durumu hoş karşılayıp karşılamadığını sorup duruyordu ve bu da benim hiç hoşuma gitmiyordu! Tabii ki de hoş karşıladı! Karşılamasaydı onunla evlenmezdim zaten. İlişkimizdeki dobra, çılgın ve konuşkan taraf her zaman bendim ve ailelerimize bunu anlattığımız zaman teklifi benim yapmış olmama hiç de şaşırmadılar.
Partnerinize evlenme teklifi etmeye karar vermek aslında oldukça kolay bir süreç ama karar verdikten sonraki adım olan, soruyu cidden sorma süreci biraz korkutucu olabiliyor. Ya karşımdaki kişi hayır derse, gibi bir korku da değil bu. Hani lisede, platonik âşık olduğunuz birisiyle konuşmaya çalışmak ne kadar korkutucuysa, bu da öyle oluyor. Karşınızdaki kişiyi o kadar çok seviyorsunuz ki, bu his sizi başlı başına yiyip bitirecek gibi geliyor. Biraz da bu sebepten ötürü, teklifi ikimiz baş başayken yapmak istedim.
Bunu yalnızca güzel fotoğraflar çekilip, ilişkide yeni bir adım atmış olmak için yapmıyorsunuz. Bunu yaparken, karşınızdaki kişinin ömrünün sonuna kadar sürecek bir kararı vermesini bekliyorsunuz.
Düşününce, bu kadar uzun süreli etkisi olan az karar veriyoruz hayatımız boyunca… Geriye dönüp baktığımda eşimin iş seyahati esnasında ona evlenme teklif etmiş olmak biraz tuhafıma gitse de bu durum hikayemizi her anlatışımızda ikimizin daha da gülmesine sebep olan bir detay olarak kalacak.”
5. Jayne
Jayne 28 yaşında ve Saskatoon, Kanada’da yaşıyor.
“Erkek arkadaşımla üç sene önce; ben 25, o da 26 yaşındayken çıkmaya başladık. O zamanlar, evlilik fikrine tüm benliğimle karşıydım. Milenyum çocuğu olmamın sebep olduğu DNA’mdaki asilik geni, ataerkil düzeni yücelten kurumlara sürekli olarak karşı çıkmamı ve düzeni bozmamı istiyordu sanki. Evliliğin neden bu kadar önemli olduğunu bir türlü anlayamıyordum (annemle babam boşanmıştı ve annem tam 3 defa evlenmişti. Ayrıca, erkek arkadaşımın ailesi de boşanmıştı ve onun babası da 3 defa evlenmişti.) Kısacası, söz konusu evlilik olunca ikimiz de nasibimizi almıştık.
Partnerim hakkında hiçbir zaman bir şüphem olmadı. Bende asıl şüphe uyandıran, evlilik kurumunun evcilik oyununu andıran, göstermelik doğasıydı.
Avustralyalı muhteşem bir iş arkadaşımla bu konu üzerine yaptığım bir konuşma sayesinde evlilik kurumuna bakış açım bu yıl tamamen değişti. Bana, “evlilik beni ölesiye korkutuyordu. Bu kadar korkmama sebep olduğu için de bir yandan inanılmaz ilgimi çekiyordu” dedi. Bunun üzerine biraz düşündükten sonra evliliği daha önce hiç görmediğim gibi; korkutucu derinlikli, zorlayıcı ve eğlenceli bir macera olarak görmeye başladım. Bakış açımın bu şekilde değişmesiyle birlikte evlenme teklif etmek istediğime karar verdim.
Şuan baş başa olabileceğimiz özel bir şekilde mi teklif etsem yoksa ailelerimizi ve arkadaşlarımızı da davet ettiğim bir sürpriz mi hazırlasam diye karar verme aşamasındayım. Birkaç sene önce bir arkadaşım (erkek arkadaşına evlenme teklif eden tek tanıdığım kadın) eşiyle ikisinin ortak arkadaşlarını da davet ederek çok güzel bir sürpriz hazırlamıştı. Sevinçli anları aile ve arkadaşlarla paylaşma fikri hoşuma gidiyor ama bir yandan da, bu denli önemli bir anı baş başa yaşamak da ayrı güzel olmalı. Önümüzdeki ay Colombia’da kamp yapmaya gidiyoruz. Belki de doğru zamanı orada yakalarım.
Hayatımın büyük bir çoğunluğunu evliliği reddederek geçirdikten sonra şimdilerde bu kurumu ve temsil ettiği her şeyi, kendi prensip ve ideallerime uygun bir şekilde yeniden tanımlamak konusunda kendime daha çok güveniyorum.
Günlük yaşantımda bir aile terapisti olarak bir sürü alanda çeşitli teklifler sunuyorum (fikirler, planlar, davranış biçimleri, aktiviteler…gibi) Neden kendi hayatımda da geleceğim ile ilgili en önemli teklifi yapmak için öne atılmayayım? Hayatımın kontrolünün elimde olmasını seviyorum. Öyle olduğu zaman kendimi çok iyi hissediyorum. İnsanların benim evlenme teklifi ettiğimi duyduklarında şaşıracağını sanmıyorum. Hatta çoğunun beklentisi bu yönde bile olabilir.
İnsiyatif almak bana iyi gelen bir şey. Ufak tefek imalarda bulunmak ve pasif bir şekilde partnerimin harekete geçmesini beklemek bana pek uymayan bir davranış. Çünkü kişiliğimle ters. Ve kabul etmem gerekir ki, benimle aynı bakış açısına sahip olmayan insanları inceden yargıladığımı da hissediyorum. Mesela, bir arkadaşım aylardır kendisine evlenme teklif edilmesini bekliyor. Bu durumdan ne zaman bahsetse ona espirili bir şekilde, “şu teklifi sen et ve kurtul!” diyorum. Bu durum benim oldukça canımı sıkıyor çünkü evlilik teklifi fikri hala toplumsal cinsiyet rollerinin dikte ettirdiği bir olay olarak algılanıyor.
Benim için; güzel anların, fikirlerin, umutların, endişelerin paylaşıldığı uzun sohbetlerin, gerçekçi planlamaların ve gerçeküstü hayallerin birikmiş halidir evlilik teklifi…
Zamanı geldiğinde partnerimle birlikte verdiğimiz bunca emeğe ve kurduğumuz bu sağlam altyapıya güvenerek evlenme teklifi edeceğim. Hayatımın diğer alanlarında heteronormatif cinsiyet rollerine aykırı kabul edilebilecek birçok davranış sergiledim. Bence partnerime evlenme teklifi edebilmem, ilişkide iki tarafın da eşit hissettiğine ve ilişkimizin ne kadar kuvvetli olduğuna işaret ediyor. İnsanları şaşırtmak ve “normal” kabul edilen şeylere meydan okumak hoşuma gidiyor. Dilerim ki, yakında daha çok kadın beklemek yerine kendileri evlenme teklif etme fikrine ısınırlar çünkü bu, kadınların kendi hayatlarında söz sahibi olduklarını gösteren güçlü bir hareket.
Çiftler kendi ilişki dinamiklerini başkalarından daha iyi bilirler. Eğer ilişkinizin bir noktasında evlenmek istediğinizi düşünüyorsanız ilk adımınız, partnerinizle bu konuda açık ve net bir konuşma yapmak olmalı. Eğer kendinizi birinin size evlenme teklifi etmesini beklerken buluyorsanız bunun neden olduğunu düşünün ve bu durumun sizi nasıl hissettirdiğine odaklanın. Her şekilde, nasıl mutluysanız öyle yapın.”
6. Monica
Monica 34 yaşında ve Madrid, İspanya’da yaşıyor.
Eski eşim beni bir anda başka bir kadın için terk ettikten (hem de ben onun için okyanusu aşıp onun ülkesine taşınmışken) iki ay kadar sonra yeni bir ilişkiye başlamak aklımın ucundan bile geçmezdi. Sadece birlikte güzel vakit geçirebileceğim seksi bir erkek bulup biraz eğlenmek, sevişmek ve anın tadını çıkarmak istiyordum.
Jordi’yle ilk tanıştığımda onun tam aradığım gibi biri olduğunu düşündüm. Benim mahallemde oturuyordu ama fazla da yakınımda değildi. Bu da kısa süreli ilişkimiz sona erdiği zaman onu sık sık görmek zorunda kalmayacağım anlamına geliyordu. Benden 15 yaş büyüktü ve neredeyse bir kelime bile İngilizce bilmiyordu. Hal böyle olunca, ben de aramızdakinin hiçbir türlü ciddi bir şeye dönüşmeyeceğinden emin bir şekilde arkadaşlarıma güzel vakit geçirebileceğim, kısa süreli bir sevgili edindiğimi söyledim.
Beklentimin aksine, ikimiz de hayatlarımızda belli dönüm noktalarını atlatırken birbirimize çok bağlandık ve kısa süreli ilişkimiz kısa süreli olmaktan çıktı. Bir önceki ilişkimin hemen ardından, bu denli kısa bir sürede ruh eşimi bulmayı beklemiyordum ama tam da öyle oldu.
Birbirimizle git gide daha yakın olduk çünkü birbirimize karşı dürüst ve kartlarımızı açık bir şekilde oynuyorduk. Birbirimize zaaflarımızı ve yaralarımızı göstermekten de çekinmiyorduk. Zor şeyleri de beraber atlatıyoruz çünkü ikimizin hayatlarında da mücadele etmek zorunda olduğumuz hastalık, ailevi sorunlar ve önceki ilişkilerimizden kalan yaralar gibi zorluklar var. Ama en önemlisi birbirimizi yüceltmeyi ve güçlendirmeyi de hiçbir şekilde ihmal etmiyoruz.
Onunla evlenme konusunda hiç şüphem yoktu ve artık ona “erkek arkadaşım”, “partnerim”, “erkeğim” gibi sıfatlarla sesleniyor olmaktan bıkmıştım. Doğrusunu söylemek gerekirse, önceki ilişkimin kötü bitmiş olmasına rağmen evli olmayı seviyordum. O bağlılığı seviyordum, birlikte özveriyle bir şeyler kurabilmeyi ve aile olma fikrini seviyordum. Bunun üzerine, bir gece ikimiz de ufak gece sohbetlerimizden sonra tam uykuya dalmak üzereyken, ona evlenme teklif ettim.
Kelimeler dudaklarımdan dökülürken bile onun evliliğe inancının olmadığını biliyordum. Bu konudaki his ve düşüncelerimizi o bana dilini çok iyi bilmediğim bu ülkede boşanma işlemlerime yardımcı olurken etraflıca konuşmuştuk. O, 1969 yılında Katalan kültürünün aşırı derece baskılandığı Franco diktatörlüğü altında doğup büyümüş bir Katalan… Diktatörlük evliliği desteklediği için, kurum devlet tarafından kontrol ediliyordu.
Evlenmek, aşık olup bunu kutlamak için yapılan bir şey değil de, devlet ve Katolik Kilisesi’ne yarar sağlamak için yapılan bir şeye dönüşmüştü.
Ona evlenme teklifi ettiğimde bana baya güldü ama bu benim hevesimi kırmaya yetmedi. Ona evlilik hakkında nasıl hissettiğimi ve onun neden eşim olmasını istediğimi anlattım. Ben evliliği bir ayak bağı, devlet kontrolünde gerçekleşen veya dinin eskimiş kalıplarına sokulmuş zoraki bir hizmet olarak görmüyordum. Ona kendi inançlarımız ve prensiplerimiz doğrultusunda evlenip bir yuva kuracağımızı hayal ettiğimi anlattım ve onun karısı olmak istediğim konusunda emin olduğumu söyledim. Bunu neden bu kadar istediğimi anlaması birkaç ay sürdü ama sonunda
“evet” dedi.
İlk evliliğimde bu “büyük evlilik teklifi” olayı için biraz zorlamıştım. Şimdi geriye dönüp baktığımda, Jordi ile birbirimizi ne kadar sevdiğimizden ve hayatımızın geri kalanını birlikte geçirmek istediğimizden bahsettiğimiz yatak zamanı sohbetlerimiz kadar anlamlı olmadığını görüyorum. Bu sefer evlenme kararını etkileyen faktörler arasında ihtişamlı bir yüzük, masalsı hayaller veya sosyal medyada duyurmak yok. Bizim evliliğimiz için yeterli olan bir arada mutlu olabilmek…
7. Christina
Cristina 31 yaşında ve Fortaleza, Brezilya’da yaşıyor.
Onun yaşadığı yer olan Fortaleza, Brezilya’da ortak bir arkadaşımız sayesinde tanıştık. Çıkmaya başladığımız ilk yılı süresince, ben Porto Alegre’de yaşıyordum ve çalışıyordum, yani aramızda yaklaşık 2,000 km mesafe vardı.
Evlenme teklifi etmeyi planlamamıştım. Anlık karar vererek yaptığım bir şey oldu. Otuzuncu yaş gününü kutlamak için hafta sonu tatile çıkmıştık (be 28 yaşındaydım). Sevişirken bir anda, “benimle evlenmek ister misin?” diye sordum, o da evet dedi! Sonra ikimiz de gülmeye başladık ve bunun ne kadar çılgın bir fikir olduğunu düşündük çünkü daha sadece üç aydır birlikteydik. İnsanların biraz aceleci davrandığımızı düşüneceğinden endişelendiğimiz için bunu bir süreliğine bir sır olarak saklamaya karar verdik. Sekiz ay sonra ailelerimize nişanlanlandığımızı ve artık birlikte bir eve taşınacağımızı söyledik. Durumu daha da resmileştirmek için bana bir nişan yüzüğü de verdi.
Evlenme teklif ettiğim zaman, bunu bir kadın olarak yapıyor olmamın ne kadar olağan dışı olduğu gibi şeyleri pek de düşünmedim. O sırada aklımdan geçen tek şey onu ne kadar sevdiğim ve onu hayatımın her anında yanımda istediğimdi.
Daha sonra bu hikâyeyi kız arkadaşlarıma anlattığımda, evlilik konusunu erkek arkadaşlarına genel olarak ilk onların açtığını öğrendim. Bu çok büyük bir olaymış gibi görünmeyebilir ama kadınların erkek adım atana kadar evlilik konusunda ikinci planda kalması gerektiğinin savunulduğu bu dönemlerde, bir sürü kadının ilk adımı rahatça atabildiğini görmek oldukça umut verici…
Eşimle evlilik ve ilişkiler hakkındaki demode ve kalıplaşmış birtakım değerleri hiçbir zaman içselleştirmedik. Başkalarının zaman çizelgesinin bizim kendi ilişkimizin ilerleyişini etkilemesine izin vermedik. Mesela, evlenmeden önce birlikte yaşama fikrimiz onun ailesini oldukça şaşırttı. Haziranda evliliğimizin birinci yılı doluyor ve onun ailesi ile arkadaşlarının baskılarına rağmen henüz (veya yakın gelecekte) bebek yapmak gibi bir planımız yok. Başkalarının beklentilerini karşılamaya çalışmak yerine bizi mutlu eden şeyleri, kendi isteklerimiz doğrultusunda yapıyoruz.
Bence söz konusu ilişkilerdeki dönüm noktaları olunca kalbinizin sesini dinlemeniz çok önemli.
Bir şeyden eminseniz, başkalarının ne düşündüğü sizi çok fazla ilgilendirmeyecektir çünkü yaptığınız şeyi onlar için değil kendiniz için yaptığınızın farkındasınızdır.”
8. Victoria
Victoria 31 yaşında ve San Francisco, California’da yaşıyor.
“Eşim Will ile komşumun apartman girişinde tanıştık. Tanıştıktan iki ay sonra birlikte bir köpek sahiplendik ve dört yıl çıktıktan sonra da birlikte bir eve taşındık. O aslında birlikte bir yere geçmek istediğini önceden dile getirmişti ama ben ileride evleneceğimizden emin olmadan bu adımı atmak istemedim. Will benden 4 yaş küçük (o 22 yaşındayken tanışmıştık). Bir ara kısa bir süreliğine ayrıldık çünkü o henüz evlenmek isteyip istemediği konusunda kararsızdı. Onun kendini bulmak için beni yine terk edebileceği korkusunu aşmam bir kaç yılımı almıştı ve hal böyle olunca da, San Franciso’daki muhteşem apartmanımı hayatımın devamını birlikte geçireceğimden 100% emin olmadığım biri için bırakmak fikri hoşuma gitmiyordu.
Ablamın Ohio’da bir sağlık problemi geçirmesiyle her şey değişti.
Will, Colombus’a gidip ona yardım etmemiz konusunda oldukça ısrarcıydı. Bütün bu zorlayıcı süreç boyunca hep yanımdaydı ve dayanağım oldu. Bu süreçte, Will’in sadece eğlenceli ve şirin erkek arkadaşım olmakla kalmayıp, gerçekten partnerim olduğunun farkına vardım. California’ya gece uçuşumuz esnasında ona onunla birlikte bir eve geçme konusunda hazır hissettiğimi söyledim.
Ayrılıp tekrar barıştığımızdan sonraki süreçte bana tekrar tekrar benimle zamanı geldiğinde evlenmek istediğini söylemişti. Birlikte eve geçtiğimizde ona evliliğin birlikte yaşamaya başlamamız için önemli bir koşul olduğunu tekrar dile getirdim. Birlikte yaşamak tahmin ettiğimden de daha güzeldi! Artık kimin evinde kalıcağımıza ya da köpeği kimin gezdireceğine dair kavga etmiyorduk ama bana ne zaman evlenme teklifi edeceğini düşünmeden de edemiyordum. Birlikte yaşamak o kadar sorunsuz ve güzel gidiyordu ki, evlenmek için bir sebep göremeyeceğinden endişeleniyordum.
Evlenme teklifi, akşam yemeği esnasında ettiğimiz bir kavganın sonucunda ortaya çıktı.
Mahallemizdeki bir pizzacı yemek yiyorduk. Ben de Will’e, bir sonraki doğum günü gelmeden erkek arkadaşının evlenme teklif etmesini bekleyen bir arkadaşımdan bahsediyordum.
Will: Bu durum beni aşırı sinirlendiriyor!
Ben: Evet, artık teklif etmesi lazım.
Will: Hayır, eğer arkadaşın belli bir tarihten önce evlilik teklifi edilmesini istiyorsa, kalksın kendisi etsin!
Ben: Çok saçma! Bu erkek arkadaşının sorumluluğu.
Will: Hayır, çünkü erkek arkadaşı eğer doğum gününden önce teklif ederse kızın aklında hep bunu zorunlu hissettiği için mi yaptığına dair soru işaretleri olucak. Doğum gününden sonra yaparsa da zaten adam yandı! Bu tür şeyler için belirli tarihler biçilmesi bana hiç mantıklı gelmiyor.
Ben: Hmm, ben de Christmas’tan önce nişanlanırız diye düşünüyordum.
Will: Bu şu an söyleyebileceğin en kötü şey…
Aramızda geçen bu diyalog beni acayip sinirlendirmişti (o farketmedi) ve önümüzdeki 36 saat boyunca bu konu aklımdan çıkmadı. Bu büyük kavgamızdan iki gün sonra, sabah ondan erken uyandım ve yanımda kıvrılarak uyuyuşunu izledim. Bir süre sonra o da uyandı ve yüzümdeki şapşal gülümsemeyi görünce “ne oldu?” diye sordu.
Bir anda “hey, benimle evlenmek ister misin?” diye soruverdim. Bunu sormayı planlamamıştım hele de ağzımda hala takoz gibi damaklığım üzerimde de ‘Grandpa’s Cheesebarn’ yazan sapsarı çirkin bir t-shirt varken… Tahmin edebileceğiniz gibi yüzüğün esamesi bile yoktu. Anında, “evet” diye cevap verdi ve çok mutluyduk.
Acaba teklifi geri alıp dişlerimi fırçaladıktan sonra tekrar mı denesem diye düşündüm ama sonuç olarak ilk teklifin olduğu gibi kalmasına ve bu haliyle mükemmel olduğuna karar verdik.
Nişanlı olarak geçirdiğimiz ilk gün boyunca, teklifi edenin ben olmam konusunda hislerim biraz karışıktı. Bir yandan bomba gibi hissediyordum, bir yandan da yüzüğü köpeğin tasmasına bağlayıp benimle romantik bir yerde buluştuğu büyük bir evlenme teklifi hikayemiz olmadığı için de üzgündüm.
Ama zamanla fikrim değişti. İkimiz de fazla gösteriş sevmiyoruz. Birbirimize ne kadar aşık olduğumuzu insanlara kanıtlamak yerine birlikte güzel ve anlamlı bir hayat kurmaya odaklanmak istiyoruz. Hikayemizin bu şekilde gelişmesi bizim ilişkimizin ve birbirimize olan bağlılığımızın da bir yansıması aslında…
Evlilik teklifine ve nişanlandığımız haberine verilen tepkiler çok olumluydu. Ama aileme benim evlenme teklifi ettiğimi söylemedim çünkü onlar bize kıyasla oldukça geleneklerine bağlılar ve hoş karşılamayabilirlerdi. Çinli olan Babam, 60’larında ve genellikle her türlü haberi ifadesiz bir suratla karşılamasına rağmen nişanlandığımı duyunca adeta havalara uçtu. Will’in ondan izin almadığı için kızmış olabileceğinden endişelendiğimi belirttiğimde de, hiç önemli olmadığını söyledi.
Önceleri ilişkimizin, Will’in büyümesini ve hayatın bir sonraki evresinde bana eşlik etmesini beklediğim bir dizi önemli andan oluştuğunu düşünürdüm. Ama bunun üzerine düşündüğüm zaman, birlikte kalıcı adımlar atmaktan asıl korkan kişinin ben olduğumu fark ettim.
Aslında evlenme teklifi ettiğim o sabahın öncesine kadar, içten içe evlenmek için kendimi hazır hissetmiyordum. Bu soruyu sormak, Will’e evet demeye hazır olduğumu göstermenin de bir yoluydu.
Eğer evlenme teklifi etmeyi düşünüyorsanız partnerinizin neleri önemsediğini düşünün ve onu nelerin mutlu edeceğine odaklanın. Mesela partneriniz eğer geceleri geç yatmak ve televizyon izlemekten hoşlanıyorsa, sabaha karşı bir dağın tepesinde evlenme teklifi etmek sizin için çok mantıklı olmayacaktır. Fazla göz önünde olmayı sevmeyen birine evlenme teklifi ederken çok uçuk ve şaşaalı bir teklif planlamak ta buna benziyor. Eğer, böyle bir anı ileride hatırlamak için fotoğraflarının olmasını önemseyecek bir partneriniz varsa, bir fotoğrafçı tutun. İster sapsarı bir t-shirt ve ağzınızda damaklık ile ister başka bir şekide olsun ama sonuç olarak gerçekten partnerinizin hoşuna gideceğinden emin olduğunuz bir şekilde ona evlenme teklifi edin.”
Kaynaklar: How it Feels to Propose According to Women Who Did – Manrepeller.com