Dünya’da ne kadar insan varsa, o kadar değişik çeşitlilikte insan var. Başkalarını tanımlamak için kullandığımız her kelime, esasen öncelikle onları değil, bizim onları nasıl gördüğümüzü anlatıyor. Kelimeler, bilincimizi, bilinçaltımızı, duygu ve düşünce dünyamızı yansıtıyor. Kullandığımız her kelime, üslubumuz, vurgu ve tonlamalarımız nasıl ve nerede yetiştiğimizden, nasıl bir eğitim aldığımızdan tutun da, nasıl bir kişiliğe sahip olduğumuza, neleri sevip sevmediğimize kadar, önyargılarımız ve inançlarımız da dahil hakkımızda her şeyi anlatıyor; hiç şüpheniz olmasın. İşinin ehli bir dil bilimci ya da bir psikolog, beş dakika gibi kısa bir süre içinde kendimiz hakkında söylemediğimiz ve hatta farkında dahi olmadığımız pek çok bilgiye ulaşabilir.
Her dilde, ama özellikle de Türkçede “kadın” kavramını yansıtacak biçimde zengin ve ilginç bir sözcük hazinesi gelişmiş durumda. Doğrudan kadın kavramını karşılayanlar, kadının sosyal ve/veya hukuki statüsünü yansıtanlar, akrabalık bağlarını gösterenler, yaptığı işi anlatanlar, doğurma özelliğini vurgulayanlar, yaşa göre yapılan adlandırmalar, giyim kuşam ve hareketlerine yönelik adlandırmalar ve olumsuz adlandırmalar olmak üzere bunları gruplandırabiliriz. Bu kelimeler, dil bilim açısından önemli olduğu kadar, modern ve eski Türk toplumunun cinsiyet kültürünü ve kadının toplumdaki yerini göstermesi açısından önemli. Türkçede değişik dönemlerde ortaya çıkmış kadın ile ilgili kelime ve tanımlamaların bazılarını sizler için derledik. Bu geniş çalışma alanını ciddiyetle ele alan ilk ve esasen hala tek araştırmacı 1961-1964 yılları arasında yayınladığı üç makale ile Türkolog Saadet Çağatay. Kendisini bu vesileyle bir kez daha sevgiyle anmış olalım.
1. Hatun
“Katun” şeklinde kullanılır. Bu kelime, “hatun” kelimesine dönüşerek Türkçeye girmiş. Soğdça “xwat’yn”den alıntı olduğu düşünülüyor. Soğdça, Orta Asya’da Soğdların kullandıkları Hint-Avrupa dil ailesine bağlı, İran kökenli antik bir dil. Dokuzuncu yüzyıla kadar İpek yolu üzerinde konuşulan önemli dilllerden biri olan Soğdca, Soğdların gitgide daha çok Türklerle kaynaşmaları ve Türkçe konuşmaya başlamaları ile önemini kaybetmiş ve en sonunda tamamen kaybolmuş. Kelime, esasen “han eşi” anlamına geliyor. Osmanlıcada “xatun”, “yüksek sınıf kadını, hanım” anlamında saygı ve şerefi ifade eden sultan eşlerinin bir rütbesi olarak Farsçadan geçmiş. Zamanla “han” ile ilgisini kaybediyor ve anlam genişlemesine uğrayarak genel anlamda kadını ifade etmeye başlıyor.
2. Kadın
Aslında “katın” şeklinde kullanılır ve Soğdça “xwaten” kelimesinden gelir. Katın, “hanımefendi”, “kraliçe”, “hanım” manalarına gelir. Osmanlı saraylarında “baş kadın”, “kadın efendi”, saray kadınlarının ve sultan eşlerinin rütbeleridir. Anadolu’da da bu manalar korunmuş.
3. Hanım
Han, eski Türk-Moğol topluluklarında hükümdar. “Ulu insan”, “lider” anlamları taşıyor. Moğolcada ve bazı Altay lehçelerinde Kan (Gan) olarak da söyleniyor. Arapça’da “melik”, Farsça’da “şah”, Latince’de “regis”, İngilizce’de “king” kelimesinin Türkçedeki karşılığı. Hanım, Türk toplumlarında kadın yönetici, kraliçe. “Kanım” şeklinde de söyleniyor. Türkler devlet yöneticilerini; “Han ve Hanım”, Moğollar “Han ve Hatan” (Kan “hakan” ve Katan “hatun”) olarak bir çift şeklinde ifade ederler. “Hanım” sözcüğünün türeyişine dair bir rivayet mevcut. Mete Han (Moğollar, Cengiz Han olduğunu söylerler) huzuruna gelip saygılarını sunan herkesin, kendisine “Han’ım” şeklinde hitap ettiği bir ortamda, içeri giren eşini görünce “İşte bu da benim Han’ım” der. O günden bu yana kadın yöneticilere “Hanım” denir. Saadet Çağatay makalesinde Farsça “ev”, “aile” demek olan “hanuman” kelimesinden gelmiş olabileceğini, sözcüğün 16. yüzyılda kullanıldığını gösteren belgeler olduğunu fakat kullanımının daha eski olup olmadığının araştırılmaya muhtaç olduğunu belirtir. “Bugün “hanım” sözü, “hatun”dan daha aşağı manada kullanılmaktadır” der ve rütbe ya da mevkii olarak edebi ve yüksek dilde kullanılan “hanımefendi” tabirinin, “hanım” sözünün artık büsbütün halk diline inmiş olduğunun ispatı olduğunu belirtir.
4. Hanımefendi
Hanım’ı yukarıda anlattık… Hayli şaşırabilirsiniz belki ama “efendi” kelimesi Yunancadan Türkçe, Arapça, Farsça’ya geçmiş. Yunanca, “avthéntis” (otantik) kökünden türetilmiş, “bey”, “üstad”, “hazret” anlamında bir kelime.
5. Begüm
Etimolojik olarak “hanım”a benzer bir durum “beg/beğ”(bey)’den “begüm” sözcüğünün türetilmiş olması. Begüm; “bey”in dişil hali ve “hanımağa”, “kadın yönetici”, “prenses”, “asil kadın” gibi anlamları içeriyor. Saadet Çağatay, bu sözün Babür İmparatorluğu devrinde Türkistan’dan Hindistan’a kadar yayıldığını ve bugün özellikle Pakistan’da kullanıldığını belirtiyor. Tarihte bu isme sahip en ünlü kadınlardan biri, Şah Cihan’ın anısına Tac Mahal’i yaptırdığı eşi Ercümend Banu Begüm’dür.
6. Banu
Farsça kökenli olan “banu”, “hanımefendi”, “büyük kadın”, “soylu kadın” anlamlarıyla kadına saygınlık atfeden bir kelime. Aslen Orta Farsça (Pehlevice veya Partça) aynı anlamlara gelen “bānūg” sözcüğünden evrilmiş.
7. Avrat
Arapçada kadın anlamına gelen bu kelime, günümüze kadar Türk lehçelerinde kullanıldı. Eskiden olumlu bir anlama sahipken, günümüzde kısmen olumsuz bir anlama evrildi. Türkiye Türkçesi söz konusu olduğunda tercih edilmeyen bir kelimedir. Anadolu ağızlarında ve argoda yaşamaya devam ediyor.
8. Dişi
Uygurca orijinali “tişi” olan ve çoğu modern lehçede de yaşayan bu kelime, hayvan ve insan türlerini içine alan geniş bir bağlamda kullanılıyor. İlk kez sekizinci yüzyıl Uygur metinlerinde bu kelimeye rastlanıyor. Eski Anadolu Türkçesinde de aynı anlamda kullanılmaya devam edilmiş. “Dişi kişi” şeklinde kullanımı, “dişi”nin kavram alanını insanla sınırlandırıyor. Anadolu ağızlarında kadın için kullanılan, “dişi kalayık-kadın işçi, dişi kalek-kadın hizmetçi” gibi dişi kelimesiyle kurulu sıfat tamlamaları da mevcut.
9. Uragut
“Dişi”ye göre daha özel ve belirli bir anlam ifadesine sahip. 11. yüzyıldan itibaren tarihi metinlerde görülmeye başlanır ve Eski Anadolu’da dişiyle aynı kavramı karşılar. Kelimenin kökeni hakkında ise tam birşey söylenemiyor fakat ilk hecesi “urug”; Sarı Uygurlarda “soy, tohum” anlamına gelirken, “ur”, “ura” şişmek, şiş, yani hamile anlamına da geliyor.
10. Kız
“Affedersin, kız mıdır, kadın mıdır bilemem” ifadesi; kadına bakışımızı yeniden sorgulamamızı sağladı; ki bu bakımdan beklendiğinden daha büyük bir farkındalık yarattı; sinirimizi zıplatsa da hakkını teslim etmek gerek. Bu kelime, evlenmemiş ve hatta bakire kadını ifade etmek için kullanılıyor. Eski Anadolu ve Osmanlı Türkçesi metinlerinde sıkça “gıs”, “gız”, “kıs”, “kız” olarak geçiyor. Modern dünyamızda kadın için böyle bir ayrım yapmak, kadını “bakireliği” üzerinden tanımlamak, hiç hoş karşılanmıyor ve ayıp sayılıyor. Dolayısıyla artık kadınların tamamı için “kız” kelimesini kullansak ve bunu olağan karşılasak da; bu kelime esasen günümüzde de kadının, çocukluk ve ergenlik dönemini tanımlamaya devam ediyor.
11. Dilber
Farsça orijinali “dilbar” olan kelime “alımlı, güzel kadın”, “gönül çelen kadın” demek. Genelde sevgiliye kullanılan bir hitap şeklidir.
12. Ahu
Farsçada esasen “ceylan” anlamına gelmekle birlikte, “güzel, ince, zarif kadın” anlamında kullanılan bu kelime Orta Farsçada (Pehlevice veya Partça) aynı anlama gelen “āhūk” sözcüğünden evrilmiş.
13. Karı
Karı kelimesinin daha çok argoda ve küfürlerde kullanılması, kullanıldığında anlam olarak olumsuzluk/aşağılama ifade etmesi yüzünden artık “karı-koca” tabiri yerine her iki cinse uygun olarak “eş” kelimesinin kullanımının yangınlaşması boşuna değil. “Karın” kelimesi ile yakından bir bağı var. Saadet Çağatay, bu kelimenin o zamanın Türkiye Türkçesi için pek nazik bir kullanım olmadığı yönündeki tespitini taa 1960’larda yapmış. Ayrıca bir eylemi “karı gibi” yapmak söz konusu olduğunda bunun son derece aşağılayıcı bir anlamda kullanıldığını biliyoruz. Ayrıca kulağa da son derece kaba geldiğini belirtmek isteriz. Kelimeleri rahatsız edici kılan elbette esasen kendileri değil, kullanıldıkları yere göre şekillenen ve belirlenen manalarıdır. Yaşlı kadınlar için kullanılan “kocakarı” tabiri dahi günümüzde kaba ve aşağılayıcı bir anlama sahiptir. Biliyoruz ki; birine “karı” dendiğinde ardından çıkan ifadeler de hiç hoş şeyler anlatmıyor. Dolayısıyla bu bağlamda öncelikle kadının hemcinslerini bu şekilde tanımlamaması, erkekleri de bu tabirin kullanılmaması hususunda uyarması gerekiyor.
14. Yosma
Anadilimizde eş anlamlısı fahişedir. Bu bakımdan olumsuz bir manada kullanılmasına karşın, esasen Anadolu’nun pek çok yöresinde kadınlar özelinde “güzel, çok güzel” anlamına gelen bir kelime. Türkistan’da bu kelime, “kadın ziyneti” demek.
15. Sürtük
Antalya yöresinden çıkma bir tabir olan sürtük, kendisini şehvet ve homoseksüel sevgiye vermiş olan kadınlar için kullanılan hakaretamiz bir kelime. Çok gezen, hovarda, “hafifmeşrep”, “şırfıntı” ve özellikle fahişe olarak görülen kadınlar için kullanılır. Açgözlü, terbiyesiz gibi alt anlamları da mevcut.
16. Fahişe
15. yüzyıldan beri kullanılan Arapça kökenli bir kelime olup orijinali “azgın”, “utanmaz” anlamına gelen “fahişa”dır ve “fahiş” kelimesinden türetilmiştir. Fahiş de aynı biçimde “kabul edilmiş sınırları aşan”, “azgın”, “utanmaz” anlamında… “Fuhuş” kelimesi de aynı kökten geliyor.
17. Kaltak
Özbeöz, Eski Türkçe, kalı- “kaldırmak” fiilinden türetilmiş. Aslı “kaltık”; “yükseltilmiş yer, yatak, seki” anlamında. TDK’ya göre; “kaltak” 1300-1900 yılları arasında “eğerin ahşap olan kısmı, eğer yatağı” anlamında kullanılan bir kelimeyken 1500’lü yıllardan önce kaltak “aynı anlamını korumakla birlikte “ahlaksız kadın” manasına da gelmeye başlamış. Bugünse sadece bu manada kullanılan yine olumsuz ve hakaretamiz bir anlama sahip. Kadın ile mobilya arasında kurulan anlam ilişkisi ise, kadını mal ya da meta olarak gören zihniyeti açığa vurması bakımından yalnızca ilginç değil; özellikle dikkat edilmesi gereken bir konu.
18. Orospu
14. yüzyıldan beri kullanılan kelime Farsça “fahişe, evlilik dışı ilişiye giren kadın” anlamına gelen “ruspi” kelimesinden geliyor. Bu da Orta Farsça (Pehlevice veya Partça) aynı anlama gelen “rōspīk” sözcüğünden evrilmiş. Günümüzde anlam itibariyle hakaret sayılan bir kelimedir. “Ahlaksız ya da düşmüş kadın” olarak görülen “seks işçileri”ne dahi bu şekilde hitap etmek hakaret sayılıyor. Bilginize…
19. Bayan
Orhun Yazıtları’nda “bay” kelimesi “zengin kişi, soylu” anlamında kullanılıyor. O zamandan beri de bu anlamını korumakla birlikte Türk Dil Devrimi’yle birlikte bir hitap şekli olarak “bey”in yerine kullanıma sokulmuş bir kelime. Yine aynı dönemde keyfi olarak türetilen “bayan” sözcüğündeki “-an” eki, Türkçenin hiçbir döneminde dişil yapım eki olarak kaydedilmemiş. Bu yazıyı hazırlarken kullandığım ana kaynakçalarda kadına yönelik böyle bir hitap ya da tanımlamaya rastlamadığımı da ayrıca belirteyim. Bu bilgileri verdikten sonra rica ediyoruz, istirham ediyoruz; siz bir “bayan” olmayın ve baymayın! Niye buna bu kadar takıyoruz, dert ediniyoruz diye sorarsanız; evet biliyoruz, kadınların bunca problemi dururken çok küçük bir ayrıntı olabilir bir kelimenin kullanılmamasını bu kadar önemsemek… Ama hatırlayınız ki; büyük değişimler, küçük ayrıntılarla başlar… “Bayan” kelimesi, kadın kelimesinden daha kibar bulunduğu için tercih ediliyor. Kelimelerin manaları ise, onlara yüklenen anlamlarla şekillenir ve bilinçaltımıza da bu şekilde kodlanır. “Bay ve Bayan” birer hitap şeklidir. Kadın ve erkek olmak ise bir varoluş biçimidir. Örneğin; Elif Alptekin bu konuyla ilgili yazısında şöyle demiş: “Bayanlar tuvaleti diyenler yanlış öğrenmiş. Tuvaletin bayı, bayanı olmaz. İnsanlara bay ve bayan diye hitap edilir. Mekan ya da eşyalara değil….. “O bir baydır” şeklinde bir cümle kurulmaz. Bu yanlış bir tanımlama olur. Doğrusu nedir? “O bir erkektir” değil mi?….. Bayan kelimesi olur olmadık her yerde yaşamaya devam ederse, “kadın” olarak bahsedilmek rahatsızlık verici olmaya devam edecek.” “Kadın” olmak, utanılacak, çekinilecek, ayıplanacak ya da korkulacak bir şey değildir. Bizim burada uğraştığımız şey; esasen “kadın” kelimesinin bu tür olumsuz anlamlarla bilincimize kodlanmış olmasıdır.
BONUS: Kasık mancası
Tam manası “kasık yiyeceği”. Bu isim tamlaması, Eski Türkçede bulunan “vücudun karın ile uyluk arasındaki bölümü”nü anlatan “kasıg” kelimesi ile İtalyancadan gelen “yiyecek, içecek” anlamındaki “manca” kelimesinin birleştirilmesiyle oluşmuş. “Yatılacak kadın” anlamına geliyor ve aynı anda pek çok şey yapabilecek beceriye sahip olan kadınlar bu tür bir adlandırmayla sadece cinsel bir obje gibi görülerek aşağılanıyor.
Yararlanılan Kaynaklar: 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16