Bugün sizlere Kadıköy‘ün orta yerinde, küllerinden yeniden doğan bir semtten, Yeldeğirmeni’nden bahsedeceğiz. İstanbul’un en eski ve tarihi semtlerinden biri olmasına karşın, adı çok da duyulmamış bu semt, son yıllarda özellikle gençlerin ve yabancıların çok rağbet ettikleri, moda deyimle trendy (!) bir semt olmuş. Şimdi hep birlikte gelin Yeldeğirmeni’ni şöyle bir gezelim.
1. Lokasyonu mükemmel bir semt
Yeldeğirmeni, kuzeyinde Haydarpaşa Garı, güneyinde Halitağa Caddesi, doğusunda Ayrılık Çeşmesi Mezarlığı, batısında ise Marmara Denizi bulunan, Kadıköy’ün tepelik alanındaki bir semt. Kadıköy İskelesinin karşısındaki bütün yollardan ulaşılabilinen Yel değirmeni, ulaşım açısından da son derece merkezi bir bölge.
2. Buraları da bir zamanlar dutlukmuş
Buraların yerleşime açılmadan önce, dutluk olduğu (!) zamanlarda, Osmanlının Süvari Birlikleri talim yaparmış Haydarpaşa Çayırında. 15. ve 16. yüzyıllarda bahçeli köşklerin var olduğu yazılan bu yerleşim alanında, 1774 – 1789 yılları arasında, Padişah I. Abdülhamit tarafından semte adını veren dört adet yel değirmeni yaptırılmış.
3. Yerlerinde yeller esen yeldeğirmenleri
Ordunun, sarayın ve halkın un ihtiyacını karşılamak için yaptırılan bu yeldeğirmenlerinin yerinde şimdilerde yeller esse de semtin merkezindeki ekmek ve simit fırınları, mahalleyi dolduran mis kokularıyla o yeldeğirmenlerini hâlâ hatırlatmakta ve yaşatmakta sanki.
4. İlk postanenin açıldığı semt
1789 – 1807 yılları arasında, Padişah III. Selim zamanında Yeldeğirmeni’nde sokakların oluşmaya başladığını anlatır tarihçiler. 1845 yılında artık düzgün sokakların oluştuğu bu semtte padişah I. Abdülmecit’in emriyle Kadıköy’ün ilk postanesi hizmet vermeye başlamış.
5. İstanbul’un ilk apartman semti
Yeldeğirmeni’nde 1800’lü yılların ikinci yarısında yerleşim hızlanmış, özellikle 1872 yılında Kuzguncuk semtindeki yangından sonra buradaki Yahudi vatandaşların Yeldeğirmeni’ne gelmesi ile semtte apartmanlaşma başlamış. Bu nedenle buraya İstanbul’un ilk apartman semti de diyebiliriz. Kehribardjı, Menase, Celal Muhtar, Demirciyan, Sünget ve Valpreda Apartmanları İstanbul’un bu semtte konut olarak yapılan ilk apartmanlarındanmış.
6. Art-Nouveau tarzında süslenmiş evler
Yığma taş veya tuğladan yapılan ve çoğunlukla Art-Nouveau süslemelerle donatılmış bu apartmanların çoğunun günümüze kadar ayakta kaldığı, ama ahşap evlerin neredeyse pek çoğunun yandığı ya da yıkıldığı, yerlerine betonarme apartmanların yapıldığını görmek mümkün Yel değirmeni’nde.
7. Dönüşümün gözdesi semt
Üç dört yıl öncesine kadar ara sokaklarında tedirginlikle gezilen semt, şimdilerde sokaklara taşan cafeleri ve mekanlarıyla, ellerindeki içecekleriyle sohbet eden gençlerin ya da gönlü genç olanların uğrak yerlerinden biri olmuş durumda. Sıra sıra açılan mekanlar, kahvaltıcılar, sanat atölyeleri ve sanat evleri semtin en çok ilgi gören yerleri.
8. Don Kişot işgal evi
Yeldeğirmeni’nin dikkat çeken bir başka mekanı ise “İşgal Evi”. Duatepe Sokağında bulunan bu ev, Yeldeğirmeni Dayanışması ve mahalle halkının insiyatifi ile Gezi Olaylarının ardından, Ekim 2013’te açılmış. Yıllar içinde terk edilmiş, harap bir binanın, mahalle forumları etrafında bir araya gelen semt sakinleri tarafından temizlenerek halka açık bir kamusal alan haline getirilme çabasının ürünü olan ev, Türkiye’nin bu anlamda ilk işgal evi sayılabilir.
9. Bakkal amca süper markete karşı
Günümüzün meşhur marketlerinin yanı sıra bakkalı, kasabı, manavı ve sevgi dolu, yardımsever sakinleriyle eski İstanbul mahallelerinin havasını hâlâ yaşatan Yeldeğirmeni’nin sokaklarında gezerken her an bir dizi veya film ekibine rastlamanız da mümkün burada.
10. Duvarlara çizilen hayaller
Hayal güçlerini sokaklara aktararak, sanatlarını herkesle paylaşan özgür ruhlu sanatçıların katılımıyla Kadıköy Belediyesi ve Çekül Vakfı’nın desteği ile 2012 yılında ilki düzenlenen “Mural-İst” festivali ile Yeldeğirmeni’ndeki pek çok boş duvar “Mural” denilen büyük resimlerle süslenmiş. Buranın sokaklarında gezerken karşınıza çıkıveren bu duvarlar bir anda dünyanızı renklendiriyor sanki.
11. Yüz yıldır zamana kafa tutan apartmanlar
Yeldeğirmeni’ndeki en güzel binalardan biri olan Macit Erbudak Sokağındaki Sünget Apartmanı, Haydarpaşa Garı’nı yapan Alman mühendislerin, inşaat sırasında kendilerine konaklamak için lojman olarak yaptıkları bir apartman ve hâlâ tüm ihtişamıyla ayakta duruyor.
12. İki yakayı bir araya getiren Ayrılık Çeşmesi
Osmanlı döneminde kervanların, Hacca veya askere gidenlerin uğurlandığı Ayrılık Çeşmesi de burada. Şimdilerde Marmaray’ın bir durağı olarak İstanbul’un iki yakasını birleştiriyor.
13. Üç semavi dinin kutsal mekanları bir arada
Bir zamanlar Gayr-i Müslimlerin rağbet ettiği bu semtte bir sinagog, şirin bir kilise ve bir de yüz yıllık Rasim Paşa Camisi var. Bu camiyi, Abdülhamid’in bahriye nazırı Rasim Paşa için, ölümünden sonra 1902 yılında eşi İkbal Hanım yaptırmış.
14. Samatya’lı Zinciyanın çanı
Karakolhâne Caddesinde bulunan ve 1895 yılında yapılan Aya Yeorgios Rum Ortodoks Kilisesinin bahçesindeki çanı, dünyaca ünlü Samatyalı Zilciyan Usta dökmüş. Kilisenin karşısında bulunan ve yüz yıl önce Sainte Louis Fransız ilkokulu olan pembe badanalı bina ise günümüzde Sosyal Güvenlik ve Aile Bakanlığına bağlı bir öğrenci yurdu olarak kullanılmakta.
15. Kiliseden sanat evine
1895 yılında manastır, okul ve kilise olarak kullanılan tarihi Notre Dame de Rosaire Kilisesi, son yıllarda Kadıköy Belediyesi tarafından restore edilerek Sanat Evine dönüştürülmüş. 19. yüzyıl Tanzimat Dönemi’ne ait, tarihi bir mimarlık anıtı olan bu binada halen sanat etkinlikleri düzenlenmekte.
16. Bir vegan kafe
Yeldeğirmeni’nde pek çok cafe ve mekanın olduğundan söz ettik; bunlardan en ilgimizi çeken de Mahatma Cafe. Sahibi bir arkeolog aslında, aynı zamanda bir aktivist ve en önemlisi bir VEGAN… (İleri derecede vejeteryan yani) Bingöllü ve şimdilerde bir yemek uzmanı olan Sait Biliz, hiçbir hayvansal ürünün kullanılmadığı vegan yemekleri yapıyor mekanında.
17. Mahatmanın yaşlıları ve Ceviz
Mahatma Cafenin müşterilerinin çoğu yabancı ve günün her saati kalabalık burası, üstelik yemekleri de çok lezzetli. Cafe çalışanları güleryüzleriyle aslında yıllardır unutmaya başladığımız misafirperverliği sergiliyorlar bu güzel yerde. Ceviz isimli bir de kedileri var. En dikkatimizi çeken ve bizi mutlu eden bir başka şey de, mahallenin yaşlılarının istediklerinde buraya teklifsizce gelip, ikram edilen çayları içip dinlenebiliyor olmaları. Gördüğümüz ve dilimizin döndüğünce anlatmaya çalıştığımız bu güzel semti merak ettiyseniz hiç vakit kaybetmeden gelip burada en azından bir çay için deriz. Ha bir de, muadili sadece burada olan bir Anti-Cafe’si var Yeldeğirmeni’nin, uğrayın deriz 🙂