Dünyanın en sevilen kötüsü kim diye sorarsak aklınıza muhtemelen onun adı gelecektir. Kimden bahsettiğimizi anladınız değil mi, evet doğru bildiniz Joker’den bahsediyoruz. Bu hafta vizyona giren Joker filmi aslında bir ilk değil. Kahramanımız daha önce çizgi romanlardan sinema filmlerine kadar pek çok yerde karşımıza çıkıyor. Peki Joker neden dünyanın en sevilen kötüsü? Kahramanımızı terapi koltuğuna aldık ve işte sonuçlar!
1. Önce isminden başlayalım, Joker’in adı neden Joker?
Joker, normalde bir oyun kartının adı ve bu kart her durumda kurtarıcı bir görev görüyor. Çizgi romanlarda ve filmlerde gördüğümüz Joker de aynı bu işlevi görüyor. O her ne kadar “kötü” olarak tanınsa da aslında hepimiz onu kahraman olarak biliyoruz. Zaten aynı adla vizyona giren son filmde de Joker, adeta bir anarşizm kahramanına dönüşüyor ve halkı ayağa kaldırıyor. Film, bu yönüyle akıllara efsane film V For Vendetta’yı getiriyor.
2. Kahramanımızın hayatı içsel psikolojik çatışmalarla dolu
Joker gülüşleriyle eğlendirdiği, çocuksuluğuyla ve esprileriyle bizleri kahkaha tufanına tuttuğu kadar bir yandan da ürküten, şiddet içerikli eylemleriyle korkutan bir karakter. Aslında iki ayrı zıt karakteri tek vücutta dengesiz bir şekilde barındırıyor. Aslında bu iki zıt yön hepimizin içinde var ama Joker bunları dengeleyemeyen bir karakter.
3. Akıllara ünlü psikoloji kuramcısı Freud’u getiren nitelikte
Ünlü psikoloji kuramcısı Freud, her insanın içinde hem yaşam hem ölüm iç güdüsünün olduğunu söyler. Yani hem cinsellik hem de saldırganlık her insanın içinde olan iki temel dürtüdür. Freud, her insanın bu iki temel dürtüyü dengeli bir şekilde yönetebildiğinde sağlıklı olduğunu ifade eder. Ama gelin görün ki, bizim karakterimiz Joker bilakis bu iki dürtüyü dengeli bir şekilde yaşayamaz ve bu da onun ruhsal çatışma yaşamasına sebep olur.
4. Öyleyse biraz Joker’in çocukluğuna inelim, bakalım neler çıkacak?
Ani öfke patlamaları ve ani kahkaha krizleri yaşayan karakterimiz dürtülerini kontrol edemiyor. Psikolojide dürtü kontrol bozukluğu diye tanımlanan bu “bozukluğun” aslında pek çok sebebi olabilir. Psikolojide klişe olmuş “çocukluğuna inelim” tabiri burada da karşımıza çıkıyor. Joker’in yaşadığı bu sorun aslında erken dönem çocukluk yaşantılarından kaynaklanıyor olabilir. Her ne kadar bu zamana kadar Joker’in geçmişiyle ilgili net bilgi elimizde olmasa da son filmde bununla ilgili çarpıcı ipuçlarına ulaşabiliriz.
5. Son filmde Joker’in aile yaşantısı dikkat çekiyor
4 Ekim itibariyle vizyona giren filmde, kahramanımızın annesiyle olan ilişkisi dikkat çekiyor. Öyle ki, bazı sinema eleştirmenlerinin söylediğine göre Joker annesinin kendisine “Mutlu” lakabını takması üzerine bu lakabın deyim yerindeyse hakkını vermek için çeşitli organizasyonlarda palyaçoluk işini yaparak geçimini sağlıyor. Halbuki, bu onun içinden gelen şey değil! Joker, gittiği psikoloğa “Hep negatif duygular yaşıyorum” diyor.
6. Belki de makyaj, bir maskedir
Joker’i çizgi romanlarda da sinema filmlerinde de hep makyajlı bir şekilde görürüz. Bunun sebebi belki de onun gerçek kişiliğini ve karakterini saklaması için kullandığı bir maskedir. Bu da bize yine Freud’un söylediği bastırma savunma mekanizmasını hatırlatıyor. Freud’a göre bizi tatmin etmeyen, kötü olarak addettiğimiz duygularımızı veya düşüncelerimizi örtbas etmek için onu unutmuş gibi yaparız. İşte, Joker’in yaptığı tam olarak bu! Joker, aslında kimsenin onun ne düşündüğünü umursamadığı, (son filminde) patronu tarafından hor görülen bir karakter. Yanı sevgisiz ve değersiz görülen biri. Ama o her şeye rağmen gülüyor ve espriler yapıyor hatta aslında bu onu yansıtmasa da palyaçoluk yapıyor. Hem de makyajlı bir şekilde!
7. Joker filminde ilk kez makyajsız görüyoruz
Son çıkan Joker filminde efsane karakterimizin yer yer makyajsız gösterilmesi onun gerçeklerle, gerçek benliğiyle yüzleşmeye başladığının sembolü olabilir.
8. Joker tescilli bir psikopat
İlk Batman filminde Joker insanlara cana yakın davranıp sonra onların yüzüne asit fırlatarak zarar veriyordu. Sonradan onun neden böyle yaptığını anlamıştık. Çünkü kendisinin de yüzü asitten dolayı yanmıştı ve diğerlerinin de öyle olmasını istiyordu. Bu aslında “psikopati” olarak bilinen bir bozukluktur ve kahramanımız bunu bilinç dışındaki derin bir dışlanmışlık ve yalnızlık duygusundan dolayı yapıyor olabilir. Hatta Guardian Gazetesi’ne bununla ilgili verilen röportajda popüler kahramanların fikir insanı psikoloji profesörü Travis Langley “Joker açıkça bir psikopattır. Vicdanı yok ve kimseyle empati yapamaz. Onun ne yaptığını bilip bilmediğinden emin olamazsınız.” demiştir.
9. Joker bize bölünmüş bir kişiliği anlatıyor
Kahramanımız, nezaket arayan ama aynı zamanda “kötü” biri. The Dark Knight filmindeki Joker, vücudundaki yara izini anlatırken bile tek bir öykü üzerinden gitmiyor, iki ayrı olaydan bahsediyor. Yani aslında bölünmüş bir kişiliği var. Bu ilginç vaka, sonradan 23 ayrı kişiliği olan Kevin karakteri üzerinden Split filminde çok daha korkunç bir şekilde izleyiciyle buluştu.
10. Halüsinasyonlar görüyor
Son filmde Joker televizyon ekranındaki komedyenin aslında kendisi olduğunu hayal ediyor. Aynı zamanda dul komşularıyla ilgili de bazı halüsinasyonları var ama bunları söyleyip keyif kaçırıcı bilgilerle (spoiler) sizi üzmeyelim:)
11. Sevgilisini “şefkatli anne” yerine mi koydu?
Daha önce sevgilisi Harley Quinn’le birlikte gördüğümüz Joker bir tek sevgilisinin yanında ağlıyordu. Diğerlerinin yanındaysa hep gülüyordu. Bu da yine psikolojideki bağlanma kuramlarını akla getiriyor. Joker’in Harley’e tüm iyi yanlarını gösterip kötü yanını göstermemesi onu “şefkatli bir anne” yerine koyduğuna kanıt olabilir.
12. Narsist bir ilişki
Joker’in sevgilisi Harley ile yaşadığı ilişki ise narsistçe. Çünkü Harley, yaptığı tüm eylemlerle Joker’i tatmin etme peşinde ve Joker de bu ilişkiden besleniyor, güçleniyor.
13. Joker her zaman kahramanımız!
Ama yine de tüm bunları severek izliyor ve Joker’i bir kahraman ilan ediyoruz. Belki Joker de bizim içimizde bir yerleri okşuyordur ve bu yüzden onu içimizden biriymişçesine seviyor ve destekliyoruzdur. Belki de yaşadığı onca şey bizim o eski Yeşilçam filmlerinde yaşadığımız masumiyet duygusunu tekrar gün yüzüne çıkartıyordur ne dersiniz? ?