Düşünün ki bir sabah uyanıyorsunuz ve canınız toprak çekiyor! Evet evet, yanlış duymadınız: Çikolata değil, kurabiye değil, bildiğiniz toprak! Şöyle hafif nemli, kırmızımsı, demir kokan bir avuç toprak. Kulağa garip geliyor değil mi? Ama dünyada milyonlarca insanın bu “alışılmadık atıştırmalığı” yediğini biliyor muydunuz? Hatta bu öyle sıradan bir merak değil; tarih boyunca kimi zaman çare, kimi zaman çılgınlık, kimi zaman ise çaresizlik olarak karşımıza çıkmış. “Toprak yeme” alışkanlığına bilim insanları çok havalı bir isim bile vermişler: Jeofaji! Yani “yer yeme sanatı” gibi düşünebilirsiniz. Ne var ki bu “sanatın” ardında oldukça karmaşık, zaman zaman hüzünlü, bazen de bambaşka hikâyeler var. Bakalım jeofaji nasıl bir durummuş?
İnsanlar neden toprak yiyor?
Toprak yemek kimin aklına gelir diye düşünebilirsiniz. Ama şaşıracaksınız… İnsanlık, hatta insandan eski canlılar bile bu alışkanlığa sahipmiş! Evet evet, Homo sapiens’ten önce gelen atalarımız bile zaman zaman ağzına biraz toprak atmış. Bu davranışın adı da çok havalı: Jeofaji.
Tarih sahnesinde biraz geriye gidelim… 2013’te çevre jeokimyacısı Peter Abrahams şöyle demişti: “Toprak yeme davranışının en eski kanıtı Zambiya-Tanzanya sınırındaki Kalambo Şelaleleri’nde bulundu. Burada Homo habilis (bizden bir önceki tür) ile birlikte kalsiyum zengini beyaz kil vardı.” Yani anlayacağınız, toprakla olan ilişki yeni değil; çok çok eski!
Hipokrat’tan Plinius’a kadar pek çok antik dönemin tıpçısı bu alışkanlığa değinmiş. Mesela kırmızı kilin, bazı hastalıklar üzerinde iyileştirici etkisi olduğunu bile yazmışlar. Öyle ki, bazı kaynaklara göre ishal durduruyor, ülserleri yatıştırıyor, adet sancılarına bile iyi geliyormuş!
Ama antik dönemdeki her doktor da bu alışkanlığı alkışlamıyordu tabi. Mesela İbn-i Sina, 11. yüzyılda toprak yediğinizi görseydi, belki sizi “tutuklayın bunu!” diye mahkemeye sevk ederdi
Daha da kötüsü, Amerika’daki köleleştirilmiş insanlar toprak yerken yakalanırsa ağızlarına maske takılıyor ya da zincirleniyordu. Özgür olanlar ise akıl hastanesine gönderiliyordu. Ama durun, hemen yargılamayın. Çünkü bazı durumlarda toprak yemek “anlayışla” karşılanıyordu. Örneğin açlık zamanlarında ya da hamilelik dönemlerinde. Özellikle hamilelikte, vücutta olup biten hormonal fırtınalar yüzünden insanlar yalnızca toprak değil, tebeşir, sabun, hatta çamaşır nişastası bile yemek isteyebiliyor. Bu duruma da “pika” deniyor. Çok yaygın, çok ilginç ve bir o kadar da gizemli…
Bazı bölgelerde (mesela Nijerya ya da Güney Afrika), toprak yemek o kadar sıradan ki insanlar bunu sanki vitamin alır gibi yapıyor
Çünkü bazı toprak türlerinin gerçekten mineral zengini olduğuna inanılıyor. Mesela demir, çinko gibi maddeler açısından zengin olabilir. Açsanız, mideniz bulanıyorsa, elinizin altındaki en doğal “tablet” bu olabilir!
Hatta Malavili bilim insanı Muza Gondwe, “Hamile kadınlar, mide bulantısını azaltmak için ince kırmızı kil yiyor” diye yazmış. Evet, belki Avrupa artık bu alışkanlığı terk etti ama Afrika’da hâlâ “doğal ilaç” gibi görülüyor.
Şimdi soracaksınız: “Toprak mı yemeliyim?” Durun hemen ağzınıza bir avuç toprak atmayın! Cevap kısa ve net: Hayır
Daha uzun cevabı da şöyle: Toprak yemek bazı koşullarda faydalı olabilir ama riskleri de hiç az değil. Kurşun, arsenik, nikel gibi zehirli metaller olabilir. E. coli, salmonella ya da hepatit A gibi ölümcül bakterilere maruz kalabilirsiniz. Hele bir de hamileyseniz, bu davranış sadece sizi değil bebeğinizi de riske atabilir. Amerikan Gebelik Derneği diyor ki: “Gıda dışı maddeler yemek, sağlıklı besin emilimini engelleyebilir.”
Peki, bu alışkanlık neden hâlâ devam ediyor?
Çünkü bazı insanlar için bu davranış kültürel, bazıları için zorunluluk. Açlıkla mücadele eden bir anne, çocuğuna bir lokma daha ayırmak için kendini bastırıyor olabilir. Ya da psikolojik olarak bir boşluğu doldurmak istiyor olabilir. Bu davranışın her zaman “bilinçli bir seçim” olmadığını anlamak önemli.