Her okuduğumuz kitaptan mutlaka kendimize bir pay biçer, o kitapta kendimizi bulur ve bazı dersler alırız. Hele bir de altı çizili cümlelerimiz vardır ki zaman zaman kitaplarımızın sayfalarını karıştırarak bu cümlelerle kitabı adeta yeniden yaşarız. İşte, şimdi sıralayacağımız eserler de bu türden kitaplar. Bunun için öncelikle yazarımızı kısaca tanımamız gerekiyor: Jeanette Winterson.
Jeanette Winterson, İngiltere’de doğmuş, Pentekostal kiliseye mensup ebeveynler tarafından evlatlık edinilmiş ve misyoner olmak üzere yetiştirilmek istenmiştir. Ailesinin yolundan gitmeyi reddeden Winterson, 16 yaşında evden ayrıldığında bir arabada yaşamaya başlamıştır. Eğitimini devam ettirmiş, Oxford Üniversitesi’nde İngilizce okurken ek işler yaparak geçimini sağlamıştır. Kitapların gücünü erken yaşta keşfetmesi onun bu hamlesini daha iyi anlamamızı sağlayacaktır. Kendini lezbiyen olarak tanımlayan Winterson, 25 yaşında yayımlanan ilk romanıyla “En İyi İlk Roman” dalında Whitbread Ödülü’nü kazanmıştır.
“Bütün kitaplarım deneyseldir; biçimlerle oynar, geleneksel anlatı çizgilerini takip etmeyi reddeder ve okuyucuyu bir oyuncu olarak dahil eder.” diyen Jeanette Winterson, cinsiyet kalıplarını yıkarak gelenekselin dışına çıkmayı masalsı bir biçimde başarır.
Gelin bu kitaplara bir göz atalım!
1. Tek Meyve Portakal Değildir – En İyi İlk Roman ödülünün sahibi
“Başka bir hikâyeye kaçmak, bize kendimizin de bir hikâye olduğumuzu hatırlatır; yakalanmamış, sınırlanmamış, kaderi önceden belirlenmemiş, tek bir cinsiyet ya da tutkudan ibaret olmayan.”
“Başka bir hikâyeye kaçmak, bize kendimizin de bir hikâye olduğumuzu hatırlatır; yakalanmamış, sınırlanmamış, kaderi önceden belirlenmemiş, tek bir cinsiyet ya da tutkudan ibaret olmayan.”
Yarı otobiyografik olarak tanımlanan kitapta, biyografisinde bahsettiğimiz aile yaşamı, evden ayrılışı, misyoner olması beklenirken bir kadına âşık olması gibi ayrıntılar kurmaca bir anlatımla kitapta yer almaktadır. Muhafazakârlığa güzel bir eleştiri diyebiliriz. Ayrıca güzel bir kendini keşif hikâyesi olduğunu da söylemeliyiz.
2. Tutku – Aşkı karşı cinste aramayı reddediş
“Tutku tarih değildir, gerçi hepimizin yaşamı tarihtir. Tutku aşk hikâyesi değildir, gerçi hepimizin hayatı sevdalandığımız erkek ya da kadınlardan izler taşır…”
Tutku başta olmak üzere mutluluk, aşk gibi konular üzerine altını çizeceğimiz birçok cümlenin yer aldığı bir masal anlatmış Jeanette Winterson, bu romanında. “Savaşın soğukluğundan sıcak diyarlara, aşkın kucağına göçün, tutkunun ve aşkın hikâyesidir.” diyebiliriz.
3. Vişnenin Cinsiyeti – Kurgu ve gerçeklik iç içe
“Vişnenin Cinsiyeti”nde yapmak istediğim şey ölüleri konuşturmak ya da tarihin belirli bir dönemini yansıtmak değildi. Beni rahatsız eden şeyleri dile getirmek için tarihi kullandım. Yazmak kişiye özeldir.”
Kurgu dünyasıyla tarihi gerçekliğin birbiriyle örtüştüğü sürükleyici bir roman. Başkarakterle oradan oraya seyahat eder, birçok insan tanırsınız. Masalsı anlatımıyla da hikâyenin nasıl aktığını anlamaz, ironik yanlarıyla kocaman gülümsersiniz.
4. Dizüstü – Bilgisayar ve internet dünyasının anonimliğine insani bir açılım
“Dönüştürülmek istediğini söylüyorsun.
İşte öykü burada başlıyor. Burada, bu dizüstü DNA’sının uzun ipliklerinde. Burada senin kromozomlarını alıyoruz, yirmi üç çift; sonra boyunu, gözlerini, dişlerini, cinsiyetini değiştiriyoruz. Bu, icat edilmiş bir dünya. Yalnızca bir gece için özgür olabilirsin.”
Kitapla ilgili “Kurmaca içinde kurmacayla yine bir masal” demek yanlış olmaz. Ali takma adını kullanarak elektronik mektuplar yazan bir internet kullanıcısı, bizleri kurgusunu kendimizin yapacağı bir öykü yazmaya davet ediyor. Ancak bunun için tek bir koşul öne sürüyor, öyküde biz de yer alacağız ve öykünün sonunda değişmeyi göze alacağız.
5. Normal Olmak Varken Neden Mutlu Olasın – Samimi ve dürüst bir otobiyografik roman
“Annem bana kızdığında, yani sıklıkla, şöyle derdi: “Şeytan bizi yanlış beşiğe götürdü.”
Samimiyeti romanın giriş cümlesinden anlaşılıyor sanıyoruz. Muhafazakâr bir aile tarafından evlatlık edinilen Jeanette Winterson, misyoner olmak üzere yetiştirilmek istenirken bir kadına âşık olarak ilk büyük günahını işlemiştir. Takma isimle kitap siparişi vermek zorunda kalmasıyla başlayan kitap sevdası, gerçek dünyayla köprü kurmasına yardımcı olmuş ve sonunda evden ayrılarak kendi ayakları üzerinde durmaya karar vermiştir. İlgi çekici bir hikâye olduğunu söylemeliyiz.
6. Bedende Yazılı – İsmi ve cinsiyeti belirsiz ana karakter
“… Onlara güç veren aşktı. Onları evlerine geri getiren yine aşk. Aşk kürek tutan ellerini sertleştirdi ve yağmurla kaslarını ısıttı. Yaptıkları seyahatler aklın sınırlarını aşıyordu; açık denizler için yuvasını kim terk eder? Hele de pusulasız, hele de kış günü, hele de yalnız. Risk altına attığın şeyler değerlerinin ne olduğunu gösterir. Aşkın olduğu yerde kalp ve arayış tek vücut olur.”
Basit bir aşk hikâyesi -âşık olmak, yitirmek, kavuşmak- gibi görünse de ana karakterin isminin olmaması, yaşının bilinmemesi ve cinsiyetsiz olmasıyla hikâye geleneksel çizginin dışına çıkıyor. Okuyucuyu hikâyenin içine alan kitap, akıcı anlatımıyla kendini sonuna kadar okutmayı ve merakı giderme heyecanını yaşatmayı başarıyor. Verilmek istenen mesajsa aşılması gereken sınırlar çerçevesinde şekilleniyor: Sınıf, ten rengi ya da beklentiler.