İstanbul deyince aklıma martı gelir
Yarısı gümüş, yarısı köpük
Yarısı balık yarısı kuş
İstanbul deyince aklıma bir masal gelir
Bir varmış, bir yokmuş (Bedri Rahmi Eyüboğlu)
1. Dünya savaşı başlıyor
Birinci Dünya Savaşı, 1914 yılında aslında Avrupa’da başlar; ama dünyanın dört bir yanındaki ülkelerin katılması ve diğer kıtalardaki sömürgelere de yayılması nedeniyle “Dünya Savaşı” olarak adlandırılır.
Yuvası saçakta kalan kırlangıç,
Yavrusu dallara emanet serçe,
Derken camiler üstünde güvercin
Minareler katından geçiyorum
Gökyüzü mahallesi İstanbul’un (Cahit Sıtkı Tarancı)
2. İttifak ve İtilaf Devletleri
1914’te başlayan savaş 1918 yılında Almanya-Avusturya-Macaristan ve onların yanında yer alan Osmanlı Devleti’nin, İtilaf Devletleri olan İngiltere-Fransa ve Rusya’ya yenilmesiyle sona erer.
Yuvası saçakta kalan kırlangıç,
Yavrusu dallara emanet serçe,
Derken camiler üstünde güvercin
Minareler katından geçiyorum
Gökyüzü mahallesi İstanbul’un (Cahit Sıtkı)
3. Çanakkale Zaferi
Trablusgarp ve Balkan Savaşları ile en değerli topraklarını kaybeden Osmanlı Devleti, son yüzyılda kaybettiği toprakları geri almak için Almanya’nın yanında savaşa girer; ancak Almanya’nın yenilmesi sonucu Çanakkale’de büyük Zaferler kazanmasına karşın yenik sayılır.
İşte kurşun kubbeler şehri İstanbul’dasın
Havada kaçan bulutların hışırtısı
Karaköy çarşısından geçen tramvayların camlarına yağmur yağıyor
Yeni Cami, Süleymaniye arkalarını kirli bir göğe vermişler
Hiç kımıldamıyorlar
Ayasofya elleriyle yüzünü kapamış bütün iştahıyla ağlıyor (İlhan Berk)
4. Mondoros Ateşkes Antlaşması
Osmanlı İmparatorluğu ve İtilaf Devletleri arasında imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ile I.Dünya Savaşı’nın bu ülkeler arasında sona erdiğinin ilan edilmesinin ardından, 13 Kasım 1918’de Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul’a düşman askerleri gelmeye başlar.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında,
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril.
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var,
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul’a.
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul’u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım. (Nazım Hikmet)
5. Enver-Talat-Cemal Paşalar
1 Kasım’da İttihat ve Terakki Cemiyeti kendini lağveder, 2 Kasım’da Enver, Talat ve Cemal Paşalar arkadaşlarıyla yurt dışına kaçarlar,
Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler…
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu.
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hâlâ çığlıklar gelir Topkapı sarayından. (Necip Fazıl)
6. İstanbul’un esaretle tanışması
7 Kasım’da işgal güçleri Çanakkale’den geçer. 13 Kasım 1918 günü, İtilaf Devletlerinin 61 parça harp gemisinden oluşan bir donanması, mütareke şartlarının kendilerine verdiği yetkiye dayanarak, İstanbul önlerine gelip demir atar. Böylece 465 yıllık başkente ilk kez düşman askeri girer, İstanbul esaretle tanışır.
Ana gibi yâr olmaz İstanbul gibi diyâr;
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar…
Gecesi sümbül kokan,
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul… (Necip Fazıl)
7. Kara gün
Süleyman Nazif, 9 Şubat’ta Hadisat gazetesinde “Kara Gün” başlıklı bir yazı yazarak Türk Milletinin böyle bir işgali daha önce yaşamadığını ve bunu kaldıramayacağını ifade eder.
İstanbul’da, Boğaziçi’nde,
Bir garip Orhan Veli’yim;
Veli’nin oğluyum,
Tarifsiz kederler içinde.
Urumelihisarı’na oturmuşum,
Oturmuş da bir türkü tutturmuşum (Orhan Veli)
8. Son Osmanlı meclisi
Emperyalist İitilaf Devletleri İstanbul’da 15 Mart’ta sıkıyönetim ilan ettikten sonra, pek çok aydını tutuklar. Ertesi gün yani 16 Mart 1920’de İstanbul fiili olarak işgal edilir ve Osmanlı parlamentosu olan Meclis-i Mebusan dağıtılır.
Ver elini Haydarpaşa demişiz,
Vapur rıhtımdadır pırıl pırıl,
Hava hafiften soğuk,
Deniz katran ve balık kokulu
Köprüden kayıkla geçmişim karşıya,
Bir nefeste çıkmışım bizim yokuşu… (Turgut Uyar)
9. 16 Mart baskını
13 Kasım 1918’den beri İstanbul Limanı’nda bekleyen İtilaf Devletleri’nin donanmaları, şehrin bazı yerlerine asker çıkarmalarına karşın henüz İstanbul’u işgal etmemişlerdi. Sonunda, 16 Mart 1920 sabahı çok sayıda İngiliz askeri karaya çıkarılarak resmî daireler işgal edilmeye, karakollar basılmaya başlanır.
Sana geldim, içim ümitlerle dolu
Beni sarhoş etme İstanbul, ne olur
Bir gün ben de eririm caddelerinde
Çürür kemiklerim adım unutulur
Yine sen kalırsın dipdiri, sımsıcak
Göğün, bulutların, denizlerin kalır
Oynama İstanbul, benimle oynama
Bir gün öldürür beni bu dert, bu kahır… (Ümit Yaşar)
10. Milli mücadelenin başlaması
Mustafa Kemal; 16/17 Mart’ta kolordulara, valilere bildiriler göndererek olayları protesto etmelerini, olumsuz propagandaları önlemelerini, postanelerdeki şüpheli mektupları açmalarını ister. İşgal olayı, İstanbul’daki vatanseverlerin Anadolu’ya geçerek Mustafa Kemal’in yanında Milli Mücadele’ye katılmalarının ilk adımı olur.
Salkım salkım tan yelleri estiğinde
Mavi patiskaları yırtan gemilerinle
Uzaktan seni düşünürüm İstanbul
Bin bir direkli Halicinde akşam
Adalarında bahar
Süleymaniye’nde güneş
Hey sen güzelsin kavgamızın şehri
Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde
Bakışlarımda akşam karanlığın
Kulaklarımda sesin İstanbul
Ve uzaklardan
Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde… (Vedat Türkali)
11. Geldikleri gibi giderler
Adana’daki görevinden dönen Mustafa Kemal Paşa, Adana treninden inip Haydarpaşa rıhtımına ayak bastığında düşman gemilerinin zafer bayrakları açmış şekilde toplarını sağa sola çevirerek İstanbul limanına girdiklerini, ayrıca bazı Türk azınlıkların da sevinç çığlıklarıyla karşı sahilleri çınlattığını görünce, “Geldikleri gibi giderler” sözünü söyler.
Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik,
Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden.
Martılar konuyor omuzlarıma,
Gözlerin İstanbul oluyor birden. (Yavuz Bülent Bakiler)
12. Ve Lozan imzalanır
19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal’in Samsun’a ayak basmasıyla başlayan Milli Mücadele, çeşitli cephelerde verilen zorlu savaşlar sonunda zaferle neticelenir. 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre’nin Lozan şehrinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileriyle düşman devletlerin temsilcileri tarafından imzalanan Lozan Antlaşmasıyla da onaylanır.
Seni görüyorum yine İstanbul
Gözlerimle kucaklar gibi uzaktan
Minare minare, ev ev,
Yol, meydan.
Geliyor Boğaziçi’nden doğru
Bir iskeleden kalkan vapurun sesi,
Mavi sular üstünde yine
Bembeyaz Kızkulesi. (Ziya Osman Saba)
13. İstanbul düşmanlardan kurtulur
Kurtuluş Savaşı’nın zaferle bitmesinden sonra Refet (Bele) Bey komutasındaki bir Türk birliğinin İstanbul’a girmesine rağmen, işgal resmi olarak kaldırılmaz. 8 Eylül 1923’te Batı Anadolu tamamen düşmanlardan temizlenip Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalandıktan sonra İstanbul, Boğazlar Bölgesi ve Doğu Trakya düşmanlardan kurtarılır.
Benim de sayılmaz mı oralar?
Elimi tutar gibi iki yanımdan,
Babamın yattığı Küçüksu,
Anamın toprağı Eyüp Sultan.
Önümde, açık kollarıyla Boğaz,
Çengelköy’den aktarma Rumelihisarı.
İstanbul, İstanbul’um benim. (Ziya Osman Saba)
14. İstanbul’a veda
İmzalanan Lozan Barış Antlaşması gereğince de düşman askerlerinin altı hafta sonra İstanbul’dan ayrılmaları kararı alınır. 4 Ekim 1923 günü düzenlenen bir törenle işgalciler Türk Bayrağı’nı selamlayarak şehirden ayrılırlar.
Dinmiş denizin şarkısı rüzgar uyumakta,
Rıhtım boyu sonsuz bir üzüntüyle karaltı
Körfez düşünür, Kanlıca mahzundur uzakta,
Mazi gibi sislenmiş Emirgan Çınaraltı.
Can verdi kışın sunduğu taslarla zehirden
Her gonca kızıl bir gül açarken yolumuzda,
Üstündeki son dallar ağarmış diye birden
Pas tuttu nihayet suların rengi havuzda. (Faruk Nafiz)
15. Türk askeri İstanbul’da
Böylece, İstanbul’un 5 yıl süren işgali, Türk Ordusu’nun 6 Ekim 1923 günü coşkun bir bayram havası içinde, sevinç gözyaşları arasında ve çiçek yağmuru altında kente girmesiyle sona erer.
Aşkı aldatan bir şehrin sancısındayım
Denizinde bir terk ediş bir hüzün
Maviye nasıl kıydıysa yüreğin, nasıl kıydıysa
Yapma n’olur
Topla kendini şehr-i İstanbul
Vururum seni İstanbul
Vururum boynundaki gerdanlıktan
Vururum seni en sarı sonbaharından
Topla kendini… (Naşide Göktürk)
16. Betona teslim olan İstanbul
Artık İtilaf devletleri yok bu güzel şehirde; ama yeşile, maviye, ormana düşman insanlar var. Gözünü para hırsı bürümüş gönlü fakir, kendi zengin insanlar var, sözüm ona modernleşme adına şehrin her yerine gökdelen diken inşaat firmaları var, şehrin nefes alabileceği alanlara o çirkin AVM’leri diken cahil iş adamları var.
Birden kapandı birbiri ardınca perdeler…
Kandilli, Göksu, Kanlıca, İstinye nerdeler?
Som zümrüt ortasında, muzaffer, akıp giden
Firûze nehri nerde, bugün saklıdır, neden? (Yahya Kemal)
17. Yok edilen şehir
O koca binaların arasından gökyüzünün maviliğini göremiyoruz artık, betonlaşma yüzünden ya yağmur bile yağamıyor ya da yağdığında yıkıp geçiyor bu güzel şehri. Denizinden balık çıkmıyor eskisi gibi, derelerinden su yerine çöp akıyor, martıların kanatları bile artık eskisi gibi beyaz değil…
Kandilli yüzerken uykularda
Mehtâbı sürükledik sularda
Bir yoldu parıldayan, gümüşten
Gittik bahis açmadık dönüşten
Hülyâ tepeler, hayâl ağaçlar
Durgun suda dinlenen yamaçlar
Mevsim sonu öyle bir zaman ki
Gaip bir mûsîkîydi sanki
Gitmiş kaybolmuşuz uzakta
Rüyâ sona ermeden şafakta (Yahya Kemal)
18. Yine de güzelsin İstanbul
Ne yazık ki İstanbul yine işgal altında, hem de içindeki düşmanlar tarafından işgal edilmiş. Milyonlarca araç, milyonlarca bina ve İstanbul’u sevmeyen milyonlarca insan… Başında bunca işgalci varken İstanbul nasıl sevinsin işgalden kurtulduğuna? Ama biz yine de “her halinle, her şeyinle güzelsin İstanbul, biz seni her halinle seviyoruz” demekten kendimizi alamıyoruz… Kurtuluş Günün Kutlu Olsun İstanbul…