Üniversite hayatına geçiş şüphesiz yenilikleri beraberinde getirir. Bu geçiş şehirlerarası yaşandığında farklı kültürlerin bir araya gelmesi olayı başka bir boyuta taşıyabiliyor.
Durumun etkileri değişkenliğe sahip. Kimi kolay adapte olurken kimilerinin algıları her konuyu geldiği şehirle bağdaştırmak üzerine tetikte. Onlar doğup büyüdüğü yerin kültürünü, alışkanlıklarını her an yaşayıp, başkalarına da empoze etmeye elçi ilan etmiştir kendilerini.
Nereli olduklarını, nereden geldiklerini anlamamız uzun sürmez…
1. Biriyle tanışırken kulakların duymak istediği ilk soru: Nerelisin?
Artık sahne onundur. Mağrur bir cevaplama görülür genellikle. Elçilerden birine denk geldiyseniz,
beden diliyle birlikte bakışlarını ayarlayıp varsa şive yaparak soruyla karşılık verir; Belli olmuyor mu?
2. Koloni halinde gezmeler görülür.
Üniversite ilk yılında özellikle, önceden tanıştıkları veya üniversitede edindikleri hemşehrileriyle
minimum 6 kişi olmak üzere toplu halde gezerler. Erkeklerde sayının 12’yi bulup halı saha maçı organize edilmesi mümkündür. Hep birlikte nargile içmeye gitmek, müzik grubu kurma girişimleri, Warcraft’da aynı takım içinde yer almaya başlamalar, akşam bir yerlere eğlenmeye tüm erkek tayfanın bir arada gidip kapıdan çevrilmesi bu dönemde başlar. Haliyle ilk isyanlar da kendini gösterir İstanbul’da…
3. Kendi şehirlerine özgü kelimelerin öğrenilmesinden sağlanan büyük keyif: Ortak dil
Kişileri birbirine yakınlaştırıp kaynaştırmayı sağlaması bir yana, kültürünü başkalarına enjekte edebilmenin önemli parçasıdır.
Yöresel yemekleri, kelimeleri, gelenekleri anlatmaya hatrı sayılır zaman ayırabilirler.
Zamanla şehrine özgü kelimelerin anlaşılması ve yayılması büyük gurur verir. Tabi öğrenme
aşamasında farklı şehirlerden ev arkadaşları edinildiğinde aksaklıklar yaşanmıyor değil:)
Genellikle şöyle diyaloglar görülür:
-Ben yunmak istiyorum bitince çıkalım evden.
-Bakhele ben daha çimecem bekleyin 10 dakika öyle çıkalım…
-Ne diyonuz la bebeler geç kaldık!
4. Bir başka mesaj: Kıyafet&Aksesuar
Tanışıklığı olmadığı kimselere görsel mesaj yoluyla ulaşmayı amaçlarlar. Bazıları şehirlerinin takımının atkısını boynundan çıkarmazken bazıları da o atkıyı varsa arabasının arka camında sergilemeyi uygun görür.
Boyuna atılan atkılar, şehir plakası logolu anahtarlıklar vs. kullanılan başka materyallerdir. Bir süre sonra dönemin modasının esintileri ve kültür mirasının bir arada harmanlandığı giyimler göze çarpabilir.
5. İsyanım var ulan! E tabii ki yüksek fiyatlar!
Ev alışverışleri, sosyal etkinlikler vb. durumlarda bir şeyin fiyatını sorduklarında beyinlerde şu işleyiş refleks gösterebilir:
Ürünün veya hizmetin İstanbul fiyatı – kendi memleketlerinde olan fiyatı = ZARAR
Özlem görülür, isyan büyür..
6. Taksiye binmek yalnızca bir yere gitmek değil; Konu bellidir!
Bu hareket taksimetre açma hızına eşdeğerdir, NET! Yani taksicinin nereli olduğunu öğrenmek. Eğer beklenen tesadüf gerçekleştiyse muhabbet öyle koyu bir hale gelebilir ki trafik sorununa değinmek bile es geçilir.
Yolun ne kadar sürdüğünün veya taksimetrenin ne kadar yazdığının önemi kalmaz. Müşteri memnuniyeti tamdır!
7. Yine hassas bir konu; YEMEKLER
Yemek yemeye ne kadar düşkün bir toplum olduğumuzu düşününce bu konunun fazlaca hassasiyet taşıması normal. Herkes kendi bölgesine özgü yemeği arkadaşlarına en ince ayrıntısına kadar tasvirleyip, ham halinden sunumuna dek yaşayarak anlatır. Fakat durum o yemeği İstanbul’da bir yerlerde yemeye gelince haliyle memnuniyetin sağlanması zor.
Örneğin bir Adanalıya hakaret gibi gelir kebabın yanında pilav vermek. Buna benzer durumlarla sıklıkla karşılaşınca eleştirilerin sesi daha yüksek duyulur.
8. Gel-git’ler eşliğinde aile özlemi…
İlk yıllarda şehirlerine olduğu gibi aileye duydukları özleminde yüksek olduğu görülür. Ancak biten her dönem sonrası direnç artar ve telefon görüşmelerinde zaman kısalır. Konuşmanın içeriği tek düzeleşmeye başlamıştır. Neyden bahsettiğimiz sanıyorum akıllarda belirdi…
9. Sosyal medya paylaşımlarıyla durum desteklenir…
Başvurulan yöntemler çeşitlidir yine. Elçi tabir ettiklerimiz İstanbul’da paylaştıkları fotoğrafların altına ”34 mekan xx vatan” belirtmesini muhakkak yaparlar. Eğer şehirlerini ziyarete gideceklerse bunu duymamak imkansız. Uçak veya otobüs bileti paylaşımları, arabayla gidildiyse şehre giriş tabelasıyla başlayan süreç, taa ki İstanbul’a dönene kadar devam eder.
10. Lisede samimi olunmayan arkadaşla İstanbul’da karşılaşınca durum bu kez farklı olur.
Farklı gezegende kendi türünden biriyle karşılaşmış gibi hissedilir. Önceden aralarının nasıl olduğu değil bu zamana kadar neden görüşmedikleri konuşulur. Tabi 1 dakika içinde bir senelik planlama çizilir. Sayılarının artmasından doğan memnuniyet gözlerinden okunur.
11. Kendilerine söylendiğinde şiddetle karşı çıkılan cümle: “Sen İstanbullu oldun!”
Bu cümleyi genelde akrabalarında sataşmayı seven kişilerden (kıl enişte,dayı vs.) veya geldikleri şehirde ki arkadaşlarından duyarlar. İtirazdan kaçınıp ‘evet abi daha da dönmem’ diyenler de vardır. Ancak yukarıda genellikle değindiğimiz kişilerin bu söyleme tahammülü yoktur. Savunmalarını öyle bir yaparlar ki soru değişmek zorunda kalır; İSTANBULLULAŞTIRAMADIKLARINDAN MISIN?