İstanbul… Nam-ı diğer ‘’Yeditepeli şehir’’ Dünyanın en önemli kentleri arasında olan İstanbul’umuzun içinde hikâyelere, romanlara konu olan sayısız yaşam. 1970’lere dönersin şairler, yazarlar süsler bu şehri. Biraz daha geriye gidersen Kadıköy’ün bir yarı orman olduğu günlere ulaşırsın. Sanat âleminin kalbi burada atar, Cemal Süreya’nın da… Nâzım Hikmet gonca gülünü burada bırakır, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Boğaz tutkusu burada filizlenir. Meyhanelerinden gece hayatına, ilim dünyasından sokaklarına kadar çok çeşitli zenginliklerle örülüdür. Günümüze değin varlığını sürdüren görkemli ve özel yapılar da bu zenginliğin damarlarından birini oluşturur. İşte Beykoz’daki Hidiv Kasrı da bize ulaşan şahaneliklerden biridir.
Mısır’a atanan Abbas Hilmi Paşa’nın yolu bir süreliğine İstanbul’a düşünce buradan bir ev almaya ve yerleşmeye karar verir
Mısır valisi Abbas Hilmi Paşa 1900’lerin başında Beykoz Çubuklu’daki iki ahşap konağı ve arkasındaki 270 dönümlük araziyi satın alır
Satın aldığı ahşap konakların eski olması nedeniyle Paşa bunları yıktırarak yerine Hidiv Kasrı’nı yaptırır
1907’de İtalyan mimar Delfo Seminati bu iş için görevlendirilir ve dönemin sevilen mimarî tarzı art nouveau bu inşa için tercih edilir
Abbas Hilmi Paşa’nın Mısır’ı işgal eden İngilizler tarafından ‘’Hidivlik’’ unvanı elinden alınır ve bunun üzerine İsviçre’ye gider
Ailesi ise 1930’ların sonuna dek Hidiv Kasrı’nda yaşar ve bu yıllarda İstanbul Belediyesi kasrı satar
Bugün ise İstanbul Belediyesi’nin kuruluşu olan Beltur tarafından işletilir
Kasrın bütünüyle kır çiçekleriyle kaplı birçok noktasından, Boğaz, kesintisiz bir şekilde görülür
Hidiv Kasrı’nda bulunan asansör İstanbul evlerinde kullanılan ilk asansörlerinden de biridir
Bugün çeşitli organizasyon ve faaliyetlerin yapılabildiği Hidiv Kasrı, manzarası ve görkemiyle gidilip görülmesi gereken ve İstanbul’u İstanbul yapan şahane detaylardan biridir