İstanbul’un kültürel mirasına ışık tutan İstanbul Arkeoloji Müzesi, hem Türkiye’nin ilk müzesi olma özelliği taşıyor hem de bünyesinde barındırdığı üç ayrı müze ile ziyaretçilerine zengin bir tarih yolculuğu sunuyor. Arkeoloji Müzesi, Eski Şark Eserleri Müzesi ve Çinili Köşk Müzesi’nden oluşan bu kompleks, Osmanlı İmparatorluğu döneminden başlayarak günümüze kadar uzanan müzecilik anlayışının gelişiminde öncü bir rol oynadı. Aynı zamanda pek çok değerli eseri günümüze kadar muhafaza etmeyi sağladı. Hem mimarisiyle hem de sergilenen eserlerle dikkat çeken İstanbul Arkeoloji Müzesi, Türkiye’nin ve dünyanın en önemli müze komplekslerinden biri. İşte Türkiye’nin ilk müzesi İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin hikayesi…
Türkiye’nin ilk müzesi olan İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin hikayesi, Osmanlı İmparatorluğu’nun müzecilik anlayışını kurumsal bir temele oturtma arzusuyla başladı
1869 yılında ‘Müze-i Hümayun’ adıyla kurulan bu müze, Osmanlı’da başlayan tarihi eser toplama geleneğinin kurumsallaşması ile doğdu. Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar uzanan antik eserlere olan ilgi, özellikle Aya İrini Kilisesi’nde toplanan eserlerle daha da arttı. Aya İrini, bir dönem silah deposu olarak kullanılmış ancak 19. yüzyılın ortalarından itibaren arkeolojik eserlerin de burada sergilenmesi ile müzeciliğin ilk adımları atılmıştı.
Ayasofya Camii’nde bulunan eserler, Osmanlı İmparatorluğu’nda müzeciliğe olay ilgiyi artırmıştı. Buradaki eserler 19. yüzyılda Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan Çinili Köşk’e taşındı
Çinili Köşk 1880 yılında ziyarete açıldı. Bunun üzerine Osman Hamdi Bey’in müze müdürü olarak atanmasıyla birlikte, Türk müzeciliği yeni bir döneme girdi.
1881 yılında göreve başlayan Osman Hamdi Bey, İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin bugün bildiğimiz modern yapısını oluşturma yolunda önemli adımlar attı
Özellikle Nemrut Dağı, Sidon Kral Nekropolü ve Lagina Hekate Tapınağı’nda yaptığı kazılar ile müzeye çok değerli eserler kazandırdı. Bu kazılar sonucunda bulunan İskender Lahdi, Ağlayan Kadınlar Lahdi gibi ünlü eserler İstanbul’a getirildi ve sergilenmeleri için daha geniş bir müze binasına ihtiyaç duyuldu.
Osman Hamdi Bey’in çabaları sayesinde Türkiye’nin dört bir yanında kazı çalışmaları başladı. Tarihi eserlerin sergilenmesi için çok daha büyük bir binaya ihtiyaç vardı
Bu ihtiyaç doğrultusunda, 1891 yılında dönemin ünlü mimarı Alexandre Vallaury’den yeni bir müze binası yapması istendi. İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin inşası bu şekilde başlamış oldu
Neo-Klasik tarzda inşa edilen bu yapı, Türkiye’de müze binası olarak tasarlanan ilk yapılardan biri olma özelliği taşıyor. Müze binasının girişinde yer alan Osmanlıca “Asar-ı Atika Müzesi” yazısı, binanın tarihi önemine dikkat çekiyor. Bu yazının üzerindeki II. Abdülhamid tuğrası da yapıya imparatorluk mührünü vuruyor. 1891’de açılan bu müze, zamanla genişletilerek 1903 ve 1908 yıllarında eklenen yeni kanatlarla bugünkü yapısına kavuştu.
İlginizi çekebilir:
Hafta Sonu Aktivitesi Arayanlara: İstanbul’da Müze Kart ile Gezebileceğiniz 11 Yer
Müze koleksiyonunda yer alan eserler, Osmanlı İmparatorluğu’nun dört bir yanından getirilen çeşitli kültürlere ait bir milyondan fazla eseri içeriyor
Bunlar arasında Sidon Kral Nekropolü’nden getirilen İskender Lahdi, Ağlayan Kadınlar Lahdi ve Likya Lahdi gibi dünyaca ünlü lahitler yer alıyor. Ayrıca müze, antik Yunan ve Roma dönemi heykelleri, Afrodit başı, Büyük İskender portresi gibi sanat eserlerini de barındırıyor. İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin en eski yapısı olan Çinili Köşk ise, Türk çini ve seramik eserlerinin sergilendiği ayrı bir müze olarak ziyaretçilerini ağırlıyor. Osmanlı dönemi sivil mimarisinin en eski örneklerinden biri olan Çinili Köşk, 1880 yılında restore edilerek müze olarak kullanılmaya başlandı.
Kompleksin içindeki Eski Şark Eserleri Müzesi ise Osman Hamdi Bey tarafından 1883 yılında Güzel Sanatlar Akademisi olarak inşa ettirilmişti
Bu binanın mimarı yine Alexandre Vallaury idi. Yapı, 1917 yılında müzeye dönüştürülerek Eski Şark uygarlıklarına ait eserlerin sergilendiği bir müze haline geldi.
İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin başarısından sonra Türkiye’nin diğer kentlerinde de müzeler kurularak Türkiye’de müzeciliğin ilk adımları atıldı
Günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzeleri, üç ana bölümden oluşuyor: Arkeoloji Müzesi, Eski Şark Eserleri Müzesi, Çinili Köşk Müzesi. Hepsi birbirinden etkileyici olan bu yapılar, barındırdıkları çeşitli kültürlere ait bir milyonu aşkın eserle, dünyanın en büyük müzeleri arasında gösteriliyor.
İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin hikayesi yazımızın sonuna geldik. Bu içerik de ilginizi çekebilir: