İsrail ve Filistin arasındaki çatışmalar yaklaşık 100 yıllık bir tarihi geçmişe sahip. Her iki ülkenin aynı topraklar üzerinde hak iddiasında bulunması anlaşmazlığın temelini oluşturuyor. Yahudilerin 19. yüzyılda Avrupa’da kamuoyu oluşturması ve Filistin topraklarına göç etmeye başlaması bölgedeki gerilimin ilk nedenleri arasında bulunuyor. İsrail ve Filistin arasındaki çatışmalar gün geçtikçe artarken, iki ülke arasındaki kalıcı barış umudu bu günlerde her zamankinden daha kadar uzak görünüyor. Peki İsrail ve Filistin neden kalıcı bir barış sağlayamıyor? İki ülke arasındaki gerilim nasıl başladı? Gelin detaylara birlikte bakalım.
1. Erken Yahudi yerleşimi: 19. yüzyıl
1516 yılında Osmanlı toprağına katılan Filistin, 400 yıl boyunca İmparatorluğun hakimiyetinde kaldı. 20. yüzyıla kadar resmi olarak Filistin diye bir devlet yoktu. Osmanlı İmparatorluğu zamanında bu bölgede çok az bir Yahudi nüfus vardı. 19. yüzyılda Yahudiler, toplam nüfusun sadece yüzde 3’ünü oluşturuyordu. Bölgede yaşayan insanların çoğunluğu Müslüman Araplaptı. Aynı zamanda büyük bir Hıristiyan azınlık da vardı.
Sonradan Filistin olarak adlandırılacak bölgede yaşayan Yahudi halk, Müslümanlar gibi çiftçilik yapmıyordu. Bunun yerine kasabalarda yaşıyor, tüccar ya da din öğretmeni olarak çalışıyordu. 19. yüzyılda Avrupa’daki milliyetçiliğin yükselişinden etkilenen Avrupalı Yahudiler, olası bir Yahudi devleti için Filistin toprakları üzerinde hayaller kuruyordu. 1880’li yıllardan sonra zengin Yahudiler, Müslüman Arapların topraklarını küçük küçük satın alarak bölgeye göç etmeye başladılar. Avrupa’da Yahudi karşıtı hareket büyümeye başlayınca Filistin’e göç eden insan sayısında artış yaşandı. Özellikle Almanya’da Adolf Hitler’in iktidara gelişinden sonra bölge adeta Yahudilerin kaçış noktası oldu.
Filistin topraklarına yapılan erken göç, Siyonizmin özünü oluşturuyordu. Çünkü Siyonistler, Yahudi devleti için toprak talep ediyordu. Siyonistler, Filistin toprakları üzerindeki iddialarını M.S. 2. yüzyılda yaşanan olaylara dayandırıyordu. O zaman Romalıların yönetiminde olan bu topraklarda Yahudiler yaşıyordu. Fakat iki büyük isyan başlattıkları için Yahudiler bu topraklardan sürgün edilmişti. Bu nedenle Siyonistler, Filistin’i anavatanları olarak görüyordu.
2. Çatışmaların başlangıcı: 1896 – 1917
1896 yılında Avusturyalı bir Yahudi entelektüel olan Theodor Herzl, “Der Judenstaat” (Yahudi Devleti) isimli bir broşür yayınladı. Bu broşürün yayınlanmasından sonra Siyonistler arasında “Yahudi Devleti”nin Filistin’de mi yoksa başka bir bölgede mi kurulacağı konusunda pek çok tartışma yaşandı. İlk planda Kanada, Güney Amerika, Uganda ve Kenya gibi bölgeler konuşuluyordu. Avrupalı Siyonistler, Yahudi Devleti’ni kurmak için uygun bir yer arıyorlardı. Bu arayış Siyonistleri ikiye ayırdı. İlk gurup herhangi bir yerde Yahudi devleti kurmaya istekliyken diğer gurup Filistin’de bir devlet kurmaya kararlıydı.
1905 yılında Basel’deki Yedinci Siyonist Kongresi’nde anlaşmazlık tamamen çözümlendi. Yahudi halkı Filistin’de bir devlet kuracaktı. Bu tarihlerde birçok Filistinli, yapılan planın farkında olacak ki artık Filistin’e gelen Yahudilere tepki göstermeye başladı. 1911 yılında Jaffa’da “Falastin” isimli bir gazete kurularak kendi ulusal kimliklerini ifade etmeye başladılar. Aynı zamanda Yahudilere toprak satan Filistinliler de toplumsal alandan dışlanıyordu. Bu nedenle topraklarını Yahudilere satan Müslüman sayısı bu dönemlerde azalmaya başladı.
3. Ayaklanmalar ve isyanlar: 1917 – 1920
1917 yılında, I. Dünya Savaşı sırasında İngilizler güney Filistin’i fethedip Kudüs’ü ele geçirdi. Aynı yıl İngiliz Dışişleri Bakanı A. J. Balfour, Balfour Deklarayonu’nu yayınladı. Bu deklarasyonla İngiltere, Filistin topraklarında bir Yahudi devletinin kurulmasını destekleyeceğini bildiriyordu. Bu nedenle Balfour Deklarasyonu İsrail ve Filistin çatışmalarının başlangıç noktası olarak kabul ediliyor. O tarihten sonra Filistin’e göçen Yahudi yerleşimciler hayatta kalabilmek için İngiltere’ye bel bağlamaya başladı. Aynı zamanda İkinci Dünya Savaşı’na kadar bölgedeki güvenliği sağlamak için İngiliz yetkililerle iş birliği yaptılar. Her ne kadar İngilizler bölgedeki gücünü hissettirse de Müslüman halk Yahudilere karşı direniş göstermeye başladı. Örneğin 1920 yılında Yahudi göçüne karşı büyük bir ayaklanma patlak verdi. Önümüzdeki yirmi yıl boyunca ayaklanmalar ve isyanlar şiddetini artıracaktı. Fakat Yahudiler bölgeye göç etmekten hiçbir zaman vazgeçmedi.
4. Şiddetin tırmanması: 1929 – 1947
Filistin topraklarında yaşayan Yahudiler ve Müslümanlar yüzlerce yıl barış içinde yaşamayı başarmıştı. Bu topraklarda bir Yahudi Devleti’nin kurulacağının konuşulması ise barışın sonunu getirdi. Komşular birbirleriyle konuşmaz oldu, insanlar bölündü ve dostluk bağları bitti. Filistin’de sağcı Siyonist örgütlerin büyümesiyle şiddetli çatışmalar yaşanmaya başladı. Şeyh İzzeddin el-Kassam gibi vaizler, Müslüman nüfusu cihada hazırlamaya başladı. Gerilim her geçen gün tırmanıyordu. Bu sırada Yahudi nüfus da militan Siyonistler tarafından seferber ediliyordu. İngiltere’nin Filistin Mandası’ndaki Yahudi yerleşimcileri korumak için “Haganah” isimli Yahudi paramiliter örgüt kuruldu.
Yahudi yerleşimciler diğer azınlıkların topraklarını satın alarak Filistin’de Yahudi varlığı oluşturmaya devam ediyordu. Bu sırada Filistinliler hem Yahudilerle hem de İngiliz yetkililerle çatışma halindeydiler. 1936 yılındaki kitlesel bir isyan, bu çatışmaları doruk noktasına çıkardı. İngiliz ordusu 1939 yılında isyanı sert bir şekilde bastırdı. Ancak her iki toplumun direniş örgütleri büyük bir savaşa hazırlanırcasına çalışmalarına devam ediyordu.
İkinci Dünya Savaşı sırasında İngilizlerin politikası tamamen değişmeye başladı. Çünkü İngilizler, Hitler tehlikesine karşı Araplardan destek almak zorundaydı. Bu nedenle artık Siyonizme destek olunmuyor tam aksine Yahudi göçü engellenmeye çalışılıyordu. 1945 yılında savaş sonra erdikten sonra, Filistin’deki Yahudiler İngiltere’ye kafa tutacak kadar güçlenmişlerdi. Savaştan önceki Yahudi – İngiliz dostluğu tamamen sona ermek üzereydi. Yahudiler, Filistin’deki İngiliz hedeflerine yönelik terör saldırıları düzenliyordu. Bu durum İngiltere’yi jeopolitik öncelikleri yeniden gözden geçirmeye zorladı. En kötü terör saldırılarından biri 1946 yılında Kudüs’teki King David Oteli’nde gerçekleşti. Otelin bir kanadında İngilizlerin karargahı bulunuyordu. 1946 yılındaki terör saldırında İngiliz karargahı havaya uçuruldu ve 100 İngiliz hayatını kaybetti. 1947 yılında İngiltere, Filistin’den ayrılmaya karar verdi. Bu sırada Holokost’tan sağ kurtulanlar Filistin’e göç ederek bölgedeki Yahudi nüfusunu daha da artırdı.
5. Birleşmiş Milletler’in müdahalesi: 1947
1947 yılının Kasım ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Filistin’in Yahudi ve Arap devletlerine bölünmesini öneren kararı kabul etti. Karara göre, Kudüs uluslararası bir şehir olacaktı. Öneri, bölgedeki Yahudi temsilciler tarafından gönülsüz de olsa kabul edildi. Çünkü bir devlet kurmak istiyorlardı ve bu karar onların uluslararası düzeyde kabul görmesini sağlayabilirdi. Ancak Araplar, haklarının görmezden gelindiğini iddia ederek bu kararı reddettiler.
6. İsrail’in kuruluşu: 1948
Mayıs 1948’de İngiliz birlikleri Filistin’den ayrıldığında, Siyonist lider (İsrail’in ilk başbakanı) David Ben – Gurion İsrail Devleti’nin kurulduğunu ilan etti. Aynı yıl Mısır, Irak, Ürdün, Lübnan ve Suriye’yle Birinci Arap-İsrail Savaşı başladı. Arapların, İsrail ordusuna karşı mücadelesi 1949 yılının başlarına kadar devam etti. Yerel Filistin milis güçleri, Arapların savaş çabalarını destekledi. Fakat Filistinliler zayıf bir şekilde örgütlenmişti. Bu nedenle çok kısıtlı bir askeri güçleri vardı. İsrail’in planlı savunması üzerine Araplar savaşı kaybetti. İsrail, 1947 yılında taksim planıyla elde ettiği yüzde 56’lık toprak payını yüzde 78’e çıkardı. Filistinliler, Filistin’in sadece yüzde 22’sini elinde tutuyordu. Bu durum Arap birliği için kabul edilebilir değildi.
Her iki toplum da olayları çok farklı algılıyordu. İsrail halkına göre Filistin toprakları Yahudilerin anavatanıydı. Binlerce yıl zulüm görmüşlerdi ve artık anavatanlarında yaşamak haklarıydı. Filistinliler ise Yahudilerin kendilerini kovduklarını ve ülkeyi etnik olarak temizlemek istediklerini düşünüyordu. Birinci Arap – İsrail Savaşı’nın ardından İsrail, kazandığı topraklardaki Filistinlileri sınır dışı etti. Yine de 100.000’den fazla Filistinli İsrail’de kaldı. O tarihten sonra şiddeti daha büyük şiddet izledi. Her iki toplum da birbirine düşman kesilmişti. Yahudiler 1948’de Kudüs’ün hemen batısındaki Deir Yassin’de 100 Filistinli köylüyü öldürdü. Kısa bir süre sonra Araplar da Kudüs yakınlarındaki 80 Yahudi sağlık personelini öldürdü. Bu katliamlar her iki toplumun da olayları farklı şekilde algıladığını net bir şekilde ortaya koyuyordu.
Birinci Arap – İsrail Savaşı, bugün hala çözülememiş olan önemli bir siyasi sorun bıraktı. Savaştan sonra 700.000’den fazla Filistinli Gazze Şeridi ve Batı Şeria’daki mülteci kamplarında yaşamaya başlamıştı. Bu insanlar; vatansız, pasaportsuz, mülksüz bir varoluş içinde kalmıştı. Bu sırada İsrail güçlü bir Yahudi devleti kurmayı başarmıştı. Bu durum tüm dünyadan Yahudileri, Filistin topraklarına çekmeye devam ediyordu. Ancak İsrail, Arap devletleri tarafından kuşatılmıştı. Her iki toplumun farklı siyasi görüşleri vardı. Siyasi görüşlerin çatışması, gelecekte birçok savaşın çıkmasına neden oldu.
7. Arap – İsrail Çatışmaları: 1948 – 2014
İsrail’in kurulmasının ardından başlayan Arap – İsrail savaşlarının bakış açısına bağlı olarak değişen iki ayrı nedeni bulunuyor. İsrail halkı ve İsrail’i savunan ülkelere göre; İsrail ile konuşmayı reddederek uzlaşmaz tavır sergileyen Araplar savaşın temel nedeniydi. Bu görüşü savunanlara göre Arap cephesi Yahudileri yok etmek istiyordu. Araplara göre ise diploması yerine savaşmayı tercih eden saldırgan ve yayılmacı İsrail savaşın temel nedeniydi. Bu görüşe göre İsrail, Filistin halkının haklarını yok sayarak onları ortada bırakmıştı. 1948’deki Arap – İsrail Savaşı’nın ardından İsrail ve Arap ülkeleri bugüne kadar sık sık karşı karşıya geldi. Bu çatışmaların en önemlileri şu şekildedir.
Altı Gün Savaşı (1967)
5 Temmuz 1967 günü İsrail, Mısır ve Suriye’ye saldırdı. İsrail savaş sonunda Doğu Kudüs ve Batı Şeria’nın yanı sıra Suriye’ye ait Golan Tepeleri’ni ve Mısır’a ait Sina yarımadasını işgal etti. Bu savaş altı gün boyunca devam ettiği için “Altı Gün Savaşı” olarak adlandırıldı.
Yom Kippur Savaşı (1973)
İsrail’den Golan Tepeleri ve Sina yarımadasını geri almak isteyen Mısır ve Suriye, 6 Ekim 1973’te İsrail’e savaş açtı. Savaşın başladığı gün, Yahudilerin kutsal günü Yom Kippur (kefaret Günü)’du. Bu nedenle savaşa Yom Kippur ismi verildi. İsrail savaş sırasında 2500 askerini kaybetti. Aynı zamanda İsrail’in 102 savaş uçağı ve 400 tankı imha edildi. Mısır ve Suriye’deki yetkililer can kaybına ilişkin kesin bir bilgi paylaşmasa da savaşta yaklaşık 5000 Mısır ve 3000 Suriye askerinin hayatını kaybettiği ifade ediliyor. Aynı zamanda İsrail’in Mısır ve Suriye ordularına ait 2200 tank ve 350’den fazla savaş uçağını imha ettiği tahmin ediliyor.
İsrail’in Lübnan’ı işgal etmesi (1982)
1970 yılından itibaren Filistin Kurtuluş Örgütü faaliyetlerini Lübnan’da sürdürüyordu. İsrail, Lübnan sınırına yakın yerleşim yerlerinin güvenliğini sağlamak için Lübnan sınırına bir operasyon düzenlemek istedi. Ancak Savunma Bakanı Ariel Şaron, İsrail ordusunu başkent Beyrut’a kadar götürerek, Filistin Kurtuluş Örgütü’nü bu ülkeden çıkardı.
Birinci İntifada (1987 – 1993)
1987 yılının Aralık ayında başlayan Birinci İntifada, Filistin halkının İsrail’e karşı ayaklanmasını ifade ediyor. Ayaklanma ilk olarak Cebaliye mülteci kampında başladı. Gün geçtikçe yükselen gerilim, İsrail ordusuna ait bir askeri aracın dört Filistinliye çarpıp öldürmesinin ardından doruk noktasına ulaştı. Ayaklanma sırasında sivil itaatsizlik, İsrail ürünlerini satın almamak, vergi vermemek, genel grev, resmi kurumları boykot etmek, İsrail’e ait askeri binalara taş atmak ve barikat kurmak gibi eylemler gerçekleştirildi. Birinci İntifada sırasında 1162 Filistinli hayatını kaybetti. Yaklaşık 90 bin kişi yaralandı. Filistinliler ise 100 İsrailli sivili ve 60 güvenlik personelini öldürdü. Yaklaşık 3100 İsrail vatandaşı yaralandı. İsrail ve Filistin Kurtuluş Örgütü arasında 1993 yılında Oslo Anlaşması’nın imzalanmasıyla Birinci İntifada son buldu.
İkinci İntifada
Oslo Anlaşması’nın ardından Filistinliler kayda değer bir kazanım elde edememişti. Bu durum Filistin halkında büyük bir bıkkınlığa sebep oldu. Anlaşmayı takip eden ilk beş yılda 405 Filistinli ve 256 İsrailli öldürülmüştü. 28 Eylül 2000 tarihinde İsrail’in muhalefet lideri Ariel Şaron’un Tapınak Tepesi’ni ziyaret etmesi İkinci İntifada’nın fitilini ateşledi. Tapınak Tepesi’nin içinde Müslümanlar için en kutsal üçüncü yer olarak kabul edilen El Aksa Camii bulunuyordu. Şaron bu bölgeye gelerek İsraillilerin Tapınak Tepesi’ne gitme hakkının olduğunu göstermekteydi. Zaten bu bölge 1980 yılında İsrail tarafından işgal edilmişti. Ancak hiçbir siyasi lider, buraya gidip Filistinlileri kızdırma cesareti gösterememişti.
Aslında Şaron’da El Aksa Cami’nin içine girmemişti. Sadece normal turist saatlerinde bölgeye adım attı. Yine de bu durum Filistinliler için kabul edilebilir değildi. Kısa bir sürede Kudüs’te ayaklanma çıktı. Bu ayaklanmaya İsrail polisi gaz bombası ve plastik mermilerle cevap verdi. Filistinliler ise taş atarak eylemlerini gerçekleştiriyordu. Olaylar esnasında 25 polis yaralandı ve beş yıl sürecek bir ayaklanma başlamış oldu. İkinci İntifa’da sonucunda 3000 Filistinli ve 1000 İsrailli hayatını kaybetti. Aynı zamanda olaylar sırasında bölgede olan 64 turist de öldürüldü.
İsrail – Lübnan Savaşı (2006)
İki ülke arasındaki savaş, Lübnan’a yerleşmiş Hizbullah örgütünün Temmuz 2006’da iki İsrail askerini kaçırması ve 8 askeri öldürmesiyle başladı. 14 Ağustos tarihine kadar süren çatışmalarda 1000’in üzerinde sivil Lübnanlı öldürüldü.
Gazze çatışmaları (2008 – 2014)
27 Aralık 2008 tarihinde Hamas’ın İsrail’e kassam roketli saldırılar düzenlemesi üzerine İsrail “Dökme Kurşun Harekatı”nı başlattı. İsrail, çatışmalar sırasında 3 vatandaşını kaybederken harekat sonrasında Gazze’de 1133 Filistinli hayatını kaybetmiş dört binden fazla insan da yaralanmıştı. Aynı zamanda on binlerce insan evsiz kalarak Gazze’yi terk etmek sorunda kaldı. Benzer bir çatışma 2014 yılında tekrar yaşandı. Hamas, 3 İsrail vatandaşını kaçırıp öldürdükten sonra İsrail “Koruyucu Hat” adı verilen bir operasyon başlattı. Hamas ve İsrail arasındaki çatışmalar sonucunda; İsrail ordusundan 75 asker ve 8 sivil hayatını kaybetti. Aynı zamanda 1000’in üzerinde asker ve 1090 sivil yaralandı. Hamas’ın iddiasına göre Filistinliler arasında %80’i sivil olmak üzere 2110 kişi hayatını kaybetti ve 10750 kişi yaralandı. Sonuç olarak Gazze çatışmaları her iki ülke için de büyük bir faciayla sonuçlandı.
8. Siyasi çıkmaz ve çözüm arayışları: 1987 – 96
1967 yılında İsrail’in Gazze ve Batı Şeria topraklarını işgal etmesi iki ülke arasındaki gerginliği doruk noktasına ulaştırmıştı. 1987 yılında başlayan Birinci İntifada, Filistin’deki gerginliği kısa sürede tüm dünyanın gündemine taşıdı. Bu ayaklanma karşısında İsrail’in çocukları hedef alan şiddet görüntüleri kitlesel gösterilerin başlamasına yol açtı. İsrail’in askeri gücü, silahsız göstericilere karşı etkili olamıyordu. Geçmişte İsrail, Arap ülkelerinin ordularına karşı birçok başarı kazanmıştı. Ancak son teknoloji silahlar ve taş atanlar arasındaki asimetrik savaş, güce sahip olanın her zaman istediğini elde edemeyeceğini ortaya çıkardı. Bu nedenle Filistinlilerin Birinci İntifada’sı iki tarafı anlaşmaya zorladı. Sonuç olarak Filistinliler adına Yaser Arafat ve İsrail başbakanı Yitzhak Rabin bir anlaşma yaptılar.
Yaser Arafat, İsrail’de yıllarca terörist olarak anılmıştı. 1993 yılında ABD başkanının önünde Beyaz Saray’ın bahçesinde İsrail başbakanı ve Arafat’ın el sıkışması, tarihe damga vuran anlardan biri oldu. Hatta bu ikili 1994 yılında Nobel Barış Ödülü’nü dahi kazandı. Ancak açılan bu barış penceresi çok kısa sürede tekrar kapandı. Çünkü Filistin’le yapılan Oslo Anlaşması, İsrail’i ikiye bölmüştü. Laik halk, bu anlaşmayı desteklerken aşırı sağcılar İsrail topraklarının Filistinlilere verildiğini düşünüyordu. İsrail’in barış politikalarına kızan Ortodoks bir Yahudi, Tel Aviv’de Rabin’e 3 el ateş ederek başbakanı öldürdü. Başbakan Rabin’in ölümünü şiddetli bir kaos dönemi izledi. Aşırı sağcı kanat, Filistinlilerle anlaşma yapılmasına karşı çıkıyordu. O tarihten sonra Filistinli intihar bombacıları İsrail’in otobüslerini ve pazar yerlerini havaya uçurmaya başladı. 1996 yılında Benjamin Netanyahu liderliğindeki sağcı bir hükümet, eski başbakan Rabin’in yaptığı siyasi değişiklikleri “düzeltmek” amacıyla İsrail’de iktidara geldi. Sonuç olarak iki ülke arasındaki çatışmalar tekrar alevlendi.
9. Devam eden muamma: 1996 – günümüz
İsrail ve Filistin arasındaki diyalog eksikliği daha fazla çatışmaya yol açtı. Filistinlilerin topraklarından vazgeçmemek adına ayaklanması ve İsrail’in ayaklanmaları sert bir şekilde bastırması binlerce Yahudi ve Müslüman’ın ölümüyle sonuçlandı. İsrail’in intihar bombacılarını durdurmak için devasa bir duvar inşa ettirmesi ve işgal edilen topraklarda yeni yerleşim yerleri kurması iki ülke arasındaki gerginliği daha fazla artırdı.
Oslo Anlaşması’nın getirdiği barış çok kısa sürmüştü. 2000 yılında İkinci İntifada’nın başlamasının ardından İsrail ve Filistin tekrar karşı karşıya geldi. 2002 yılında Filistinlilerin yaşadığı yerleşim yerleri sık sık baskına uğradı. Aynı yıl Batı Şeria’nın neredeyse tamamı işgal edilmişti. Filistinliler topraklarını korumak için direndiklerini belirtiyordu. İsrailliler ise “Filistinlilerin terör altyapısını” yıkmak amacıyla saldırı düzenlediklerini ifade ediyordu. Taraflar kendilerini diyaloğa kapattıkça daha fazla insan ölmeye devam ediyordu. Filistin’in intihar saldırıları 2002 yılı boyunca devam etti. Bu sırada İsrail’de yerleşim yerlerine düzenli olarak saldırıyordu. Sonuç olarak barış süreci durma noktasına gelmişti.
2005 ve 2006 yıllarında İsrail kademeli olarak Gazze ve Batı Şeria’nın bir bölümünden çekilmeye başladı. Yahudi yerleşimleri boşaltıldı ve askeri araçlar Gazze’den çekildi. Ancak İsrail, Gazze’yi karadan ve havadan abluka altına almaya devam ediyordu. Bu sırada Filistin’deki genel seçimlerde Hamas oyların çoğunu alarak iktidara geldi. Eylül 2006 yılında ise Filistinli guruplar Hamas ve El Fetih arasında çatışmalar başladı. Bu süreç Filistin için oldukça sancılıydı. Çünkü İsrail’le gerginlik devam ederken Filistin iki kutba ayrılmıştı.
Mavi Marmara Olayı
İsrail’in Gazze saldırıları sonucu binlerce Filistinli hayatını kaybetmiş on binlerce insan evsiz kalmıştı. Bunun üzerine Mavi Marmara gemisi Gazze’ye yardım götürmek için yola çıktı. Mayıs 2010’da İsrail’in gemiye saldırı düzenlemesinin ardından 10 Türk vatandaşı hayatını kaybetti. Bu olay Türkiye – İsrail ilişkilerini kopma noktasına getirdi. İsrail başbakanı, dönemin ABD başkanı Barack Obama’nın çabalarıyla Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı arayarak özür diledi. Aynı zamanda Mavi Marmara baskınında hayatını kaybedenler için Türkiye’ye tazminat ödemeyi kabul etti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir iftar yemeği sırasında İsrail’le yapılan anlaşmayı anlatırken isim vermeden Mavi Marmara yardımını organize eden İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı’nın eleştirdi: “Uluslararası bazda bir adım atıyoruz. Siz kalkıp da Türkiye’den böyle bir insani yardımı götürmek için günün başbakanına mı sordunuz? Biz zaten oraya gerekli yardımı Gazze’ye bugüne kadar hep yaptık yapıyoruz. Filistin’e yaptık yapıyoruz.”
ABD Büyükelçiliği’nin Kudüs’e taşınması
14 Mayıs 2018 tarihinde ABD’nin Tel Aviv’deki Büyükelçiliği Kudüs’e taşındı. Dönemin ABD başkanı Donald Trump, İsrail’in başkenti Kudüs’tür dedikten sonra Yahudi ve Müslümanlar arasında tekrar çatışmalar çıkmaya başladı. Büyükelçiliğin açılış töreninden önce Filistinliler protesto gösterileri düzenlemek istedi. Ancak İsrail güvenlik güçleri, göstericilere ateş açarak onlarca Filistinliyi öldürdü.
Mescid-i Aksa Gerginliği
Yaklaşık 100 yıldır İsrail ve Filistin arasındaki çatışmalar devam ediyor. Bu süreçte barış için sayısız adım atılmış olsa da henüz nihai bir barış anlaşması yapılmadı. Son dönemlerde ise İsrail’in Mescid-i Aksa’da Ramazan ayında ibadet edenlere saldırması ve Şeyh Cerrah Mahallesi sakinlerini evlerinden zorla çıkarma planının açığa çıkması bölgedeki gerginliği tırmandırdı. Bu çatışmalar hakkında detaylı bilgi almak istiyorsanız buraya tıklayabilirsiniz. Günümüzde Benjamin Netanyahu liderliğindeki İsrail hükümeti ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas arasındaki müzakereler devam ediyor. Ancak kısa vadede iki ülke arasında kalıcı bir barış sağlanması beklenmiyor.