Eskiden başkalarının önünde ağlamak, genellikle utanılacak bir durum gibi görülürdü. Ancak sosyal medyanın hayatımızın her anına sızdığı günümüzde, takipçilerinizle gözyaşlarınızı paylaşmak neredeyse sıradan hale geldi. Bir randevunun felaketle sonuçlanmasını anlatan ağlamalı bir video, iş bulamayıp kaldırımda gözyaşı döken genç bir yetişkin, ya da mezuniyet sonrası iş hayatının stresiyle boğuşan bir çalışanın hüznü… Tüm bu sahneler artık sadece bireysel anılar değil; milyonların önünde sergilenen duygusal performanslar. Peki, bu paylaşımların arkasında ne var? Duyguların sahneye konduğu bir cesaret mi, yoksa dikkat çekme çabası mı? İnsanlar neden ağladıkları videoları paylaşır hiç merak ettiniz mi?
Sosyal medya akışlarında gördüğümüz bu “duygusal paylaşımlar”, hayatın en iyi anlarını sergileyen mükemmel karelere bir alternatif sunuyor
Kimileri bunu daha dürüst bir özportre olarak görse de, “Ağlıyorsun ama kayıt tuşuna basacak kadar mı üzgünsün?” diye soranların sayısı da az değil. Yazar ve yaratıcı koç Amie McNee, bu durumun karmaşıklığını şöyle özetliyor: “İnternette ağlamak, tıpkı seks gibi, özel bir an olmalı. Ancak kamu kültürü, bunu yaparken size bakmak istemiyor.”
İnsanlar neden ağladıkları videoları paylaşır?
Bu dijital duygu selinin nedenleri kişiden kişiye değişiyor. Bazıları yalnız hissettiği için gözyaşlarını internette paylaşırken, diğerleri empati arıyor. İşte dikkat çeken iki hikâye:
Bağlantı arayışı
32 yaşındaki McNee, yazarlık kariyerinde reddedilmelerle baş ederken, yalnızlık hissini sosyal medyada paylaşarak aşmaya çalıştı. “Acılarımın tanıklık edilmesini istedim,” diyor. Takipçileriyle kurduğu bağ, ona yalnız olmadığını hissettirdi ve empati dolu bir topluluğun parçası olmasını sağladı.
Destek ihtiyacı
27 yaşındaki Tristan Blackwood, gençlik yıllarında arkadaş edinmekte zorlandığını ve TikTok’ta ağlamalı videolar paylaşarak yardım çağrısında bulunduğunu anlatıyor. Ancak aldığı yorumlar çoğunlukla olumsuzdu. Sosyal medya, onun öz saygısını daha da zedeleyen bir döngüye dönüştü. Neyse ki, sonunda terapiye başvurdu ve çevrim dışı ilişkilerini güçlendirdi.
Bazıları bunu cesur ve samimi bir hareket olarak görse de, kimileri dikkat çekmek için yapılan bir gösteri olarak değerlendiriyor
Yine de gerçek şu ki, bu paylaşımlar bizi bir şekilde etkiliyor. Belki de insan olmanın temel bir parçasına dokunuyorlar: Görülme ve anlaşılma ihtiyacı. Sonuçta, ister bir destek arayışı, ister kendini ifade biçimi olsun, gözyaşlarını paylaşmak dijital çağın getirdiği yeni bir norm.
İlginizi çekebilir:
Güvenliğiniz İçin Sosyal Medya Hesaplarınızda Gizli Tutmanız Gereken 9 Bilgi
2017 yılında Emmy Hartman, trafik cezası aldıktan sonra yaşadıklarını videoya kaydedip Twitter’a yükledi
Amaç sadece birkaç arkadaşının görmesiydi. Ancak bu iki dakikalık klip, onun yaşadığı inişli çıkışlı ruh halini tüm dünyaya duyurdu. 17 yaşındaki Hartman, histerik bir şekilde ağlamakla çılgınca gülmek arasında gidip gelirken bir ara şarkı bile söylemeye başladı. Bu samimi paylaşımı viral oldu ve bir anda milyonların dikkatini çekti. Bugün Hartman, milyonlarca takipçiye sahip bir TikTok yıldızı ve müzik kariyerine adım atmış bir isim. Kendi sözleriyle, “Sosyal medya kariyerimi tamamen o videoya borçluyum.”
Hartman’ın hikayesi, gözyaşlarını bir başarı hikayesine dönüştürmenin mümkün olduğunu gösteriyor
Ancak bu durum sadece ona özel değil. Sheffield Üniversitesi’nden Dijital Medya Uzmanı Ysabel Gerrard’a göre, bazı içerik üreticileri gözyaşlarını etkileşim yaratmak ve marka kimliklerini güçlendirmek için bilinçli olarak kullanıyor. Gerrard bu durumu şöyle açıklıyor: “Günümüzde ağlamak, etkileşim almanın ve sosyal medyada bir marka oluşturmanın bir yolu haline geldi. Bu, kelimenin tam anlamıyla paraya dönüştürülebilir bir strateji.”
İlginizi çekebilir:
2024 Yılında Sosyal Medya Sayesinde Uzun Bir Süre Gündemden Düşmeyen 6 Popüler Yemek
İnternet çağında her şeyin hızla tüketildiği bir dönemde, özgünlük en değerli sosyal medya stratejilerinden biri haline geldi
Ancak dijital platformlarda ağlamak, her zaman pozitif bir tepkiyle karşılanmıyor. Örneğin, yaşam tarzı influencer’ı Remi Bader, duygusal paylaşımlarıyla takipçilerini ikiye böldü. Bader, bir yandan destek ve sempati toplarken, diğer yandan “samimiyetsizlik” ve “dramatik davranış” suçlamalarına maruz kaldı. Araştırmacı Jess Rauchberg’e göre, performans ve gerçeklik arasındaki ince çizgi oldukça öznel. Kimin ağladığı, bu ağlamanın nasıl sunulduğu ve izleyicinin ne algıladığı, tepkileri belirleyen ana unsurlar.
Sonuç olarak, çevrimiçi ortamda ağlamanın “samimi” olup olmadığı, onu izleyenlerin bakış açısına göre değişiyor
Bir video ne kadar samimi görünse de, bu duyguların bir kitleye sunulması her şeyi biraz bulanıklaştırıyor. Gerrard, bu konuda akıllıca bir soru soruyor: “Akıllı telefonlar olmadan bile her iletişim bir performans değil mi? Eğer kendinizin en iyi versiyonunu sunuyorsanız, bir ağlama videosu gerçekten samimi olabilir mi?”
Kaynak: 1