Kim demiş girdiği tüm savaşları kazanacak, o zaman bilinen dünyanın yarısını fethedecek (istila edecek), Persleri yerle yeksan edecek komutanın uzun boylu olması gerektiğini! Adam 1 metre 50 santimmiş. Biz de bu boyu küçük, şanı büyük komutanı bir analım istedik. Tamam, sonuçta Makedon değiliz, kalkıp da “Hey gidi İskender, şanlı tarihimizin büyük kumandanı” diyecek halimiz yok. Ama adam, çok uzun süreli olamasa da, devasa bir toprak parçasını tek çatı altında birleştirmesinden dolayı böyle bir listeyle anılmayı hak ediyor.
Yeryüzünün ilk “fatih”i doğuyor
Büyük komutan, II. Aleksandros (Megas Alexandros) M.Ö.356 yılının 20 Temmuz günü, bugünkü Yunanistan’ın kuzeyinde bulunan Pella’da doğdu. Makedonya kralı II. Philip’in oğlu olan İskender, Türk tarih literatüründe İskender Rumî ya da Makedonyalı İskender olarak da bilinir. M.Ö. 336-M.Ö. 323 yılları arasında Makedonya’ya krallık yapan İskender, tarihin gördüğü en büyük imparatorlardan biri kabul edilir. Doğduğu gün odanın penceresine iki kartal konduğu, göktaşı yağmuru olduğu ve Artemis Tapınağı’nın yıkıldığı rivayet edilir.
İyi bir öğrenim gördü
Öğrenmeye her zaman açık olan İskender, Aristoteles gibi isimlerden eğitim aldı. İskender Aşil’i (Akhilleus) idol olarak görüyordu, kibirli ve gururluydu. Arkadaşlık ilişkilerine çok önem verirdi. Babası Philip gibi sert, geçimsiz birisi değildi, dolayısıyla hiç kimse İskender’in o istila senin bu istila benim koşturacağını tahmin etmedi. Babası Philip koruması tarafından öldürülünce taht İskender’e kaldı. İskender, kendisinden beklenmedik bir şekilde, başa geçer geçmez bazı devlet adamlarını öldürttü, ayaklanma çıkan yerlerde (mesela Thebes’te) binlerce kişiyi katletti.
Perslere karşı tüm şehirlerden destek istedi
Ayaklanmaları bastırıp yerini sağlamlaştırdıktan sonra, tüm Yunan şehirlerinden kendisine destek olmalarını istedi. Halka, onları büyük Pers işgalinden kurtaracağına dair söz veren İskender, eski Yunan sitelerine ve kültürüne yeniden sahip olacaklarını da söyledi. Persler o yıllarda, Orta Asya ile Balkanlar arasındaki çok büyük bir coğrafyada -tam tabiriyle- istedikleri gibi at koşturuyorlardı.
Dönüş yolunda fetih üstüne fetih
Tahta çıktığında, Trakya, Thebes, İlirya ve Teselya’da kargaşa hakimdi. İskender’in ilk işi bu duruma müdahale etmek oldu. İlk olarak Teselya’daki karışıklığı giderdi, ardından diğer tüm Yunan devletlerindeki sorunları çözdü. Bu gelişmeler üzerine Corinth’te (ya da Korent) toplanan kongre, Asya’nın zapt edilmesine yönelik plan için, İskender’e başkumandanlık görevi verdi. M.Ö. 335’te Makedonya’ya dönüş yolundayken Trakya’ya girdi. Triballeri yenip Tuna Nehri’nin diğer tarafındaki Getaları ezdi. Ardından Makedonya’yı istila eden (ya da etmek için uğraşan) İliryalılar’ı darmadağın etti. Bu çatışmalar sırasında öldüğüne dair söylenti yayılınca Atina’da bir ayaklanma çıktı. Askerleri ile günde 25-30 kilometre yol kat ederek Yunanistan’a girdi ve Tebai’yi yerle bir etti (Sadece tapınaklara ve şair Pindaros’un evine dokunmadığı söylenir). Sonu 6 bin ölü, binlerce satılık köle. Bu gözdağından sonra tüm Yunan devletleri –Sparta hariç- Makedonya’nın büyüklüğünü kabul etmek zorunda kaldı.
Asya seferi için hazırlıklara başlıyor
Tahta oturduğundan beri en büyük hedefi Pers İmparatorluğu’nu ele geçirmekti ve halkına da böyle bir söz vermişti. Bulunduğu coğrafyada barışı sağlayınca Asya seferi için hazırlıklara girişti. Zira krallığın borçları vardı ve ordusunu beslemek için kaynak bulması gerekiyordu. Bu ve benzeri sebeplerle M.Ö. 334’te 35 bin askerle harekete geçti. Bu seferde İskender’e mühendisler, mimarlar, bilimadamları ve tarihçiler de eşlik ediyordu. Perslerle karşılaşmadan önce Aşil’in mezarını ziyaret etti. Bu ziyaret sırasında, şans getirmesi için Aşil’in kalkanını aldığı da söylenir hatta.
Pers ordusuyla ilk savaş Çanakkale’de
Pers ordularıyla ilk olarak Granikos’ta (Bugün Çanakkale’nin Biga ilçesinde bulunan bir akarsu) karşı karşıya geldiler. Buradaki çarpışmada İskender III. Darius’u yendi ve böylece Anadolu’daki Pers hakimiyeti zayıflamaya başladı. Milet ve Halikarnassos kentlerinin direnişini kırdı ve yöneticilerinin teslim olmasını sağladı. M.Ö. 333 kışına kadar Batı Anadolu’nun tamamı İskender’in eline geçmişti. İskender ele geçirdiği yerlerdeki tiranları sürerek buralarda demokrasinin hakim olmasına ön ayak oldu, ama kentleri de doğrudan kendine bağlamayı ihmal etmedi.
Güneye ilerlerken Gordion Düğümü’nü kesti
333 yılı baharında Perge’ye ulaşmıştı İskender. Tam bu kısımda bir söylence devreye giriyor. Bu söylenceye göre İskender Frigya’dan geçerken, Asya’ya hükmedecek kişinin çözebileceğine inanılan Gordion Düğümü’nü kesti. Sonra Ankry’a (bildiğiniz Ankara), oradan da Kapadokya ve Kilikya üzerinden güneye indi. Misis Köprüsü’nden geçip (İskenderun yakınlarındaki) Miryandros (Myriandros) dolaylarında karargâh kurdu.
Perslerle ikinci çarpışma: İssos (İssus)
İskender karargâhını kurduğunda, Pers İmparatoru III. Darius da Pinaros Çayı (bugünkü Deliçay) kıyısında savaş düzeni almıştı. M.Ö. 333 sonbaharında İssos’ta (Dörtyol-Erzin arasında yer alır) yaşanan savaş, Darius’un kesin yenilgisiyle sonuçlandı. Darius o kadar çaresiz bir duruma düştü ki, ailesini bile savaş meydanında bırakıp kaçtı.
Durmuyor, ilerlemeyi sürdürüyor Büyük İskender
İskender, zafer sonrasında Persleri donanmasız ve üssüz bırakmak için Suriye ve Fenike’ye doğru ilerlemesini sürdürdü. Önüne çıkan tüm Pers kentlerini kolaylıkla almasına karşın, Tiros’ta (bugünkü Sur kenti) çok sert bir direnişle karşılaştı. Tiros, İskender’in bütün kuşatma taktiklerine rağmen direndi, hem de 6-7 ay boyunca. Sonunda M.Ö. 332’nin Temmuz ayında Tiros da düştü. Tiros halkı bu direnişin bedelini çok ağır ödedi. Tüm kent İskender’in askerleri tarafından yağmalandı, kentteki tüm erkekler öldürüldü, tüm kadın ve çocuklar da köle olarak satıldı.
Darius’tan barış teklifi
Tiros kuşatması sürerken Darius barış teklifinde bulundu. İskender de, kendisini Asya’nın efendisi olarak tanıması şartıyla teklifi kabul edeceğini bildirdi. Darius da 10 bin talent fidye ödemeyi ve Fırat Nehri’nin batısında kalan toprakları İskender’e bırakmayı teklif etti. Tam da bu süreçte, komutan Parmenion’un “İskender’in yerinde ben olsam kabul ederdim” dediği, İskender’in de buna karşılık “Parmenion olsaydım, ben de kabul ederdim” şeklinde karşılık verdiği anlatılagelir.
Kendi adıyla şehir kurdurdu: Alexandreya (İskenderiye)
Suriye’yi Parmenion’a emanet eden İskender daha da güneye ilerleyerek Gazze’ye vardı. Burada da direnişle karşılaştı. Bu direnişi de iki ay gibi bir sürede kırdıktan sonra, Kasım 332’de Mısır’a girdi ve burada, Perslerin baskısından bıkan, dolayısıyla da onu kurtarıcı olarak gören halkın sevinç gösterileriyle karşılandı. Bir kış boyunca Mısır’da yönetim düzenlemesi yaptı, Alexandreya (İskenderiye) kentini kurdurdu. Mısırlı yöneticiler atadı ama orduyu Makedonyalıların komutasına verdi. Mısır’ın da ele geçirilmesiyle birlikte İskender Doğu Akdeniz’de kesin denetim sağlamış oldu. Büyük komutan, o fetih benim bu fetih senin koşadursun, Siva’da ünlü bir kahinin İskender’i Zeus’un oğlu ilan etmesiyle birlikte, İskender’in halkın gözündeki yeri imparatorluktan tanrılığa yükseldi.
Darius inat ediyor: Gaugamela Savaşı
İskender Suriye’ye de bir satrap (bir çeşit vali) atadıktan sonra Mezopotamya’ya ilerledi. Ninive’yle Arbela (Erbil) arasında Darius’la yeniden karşı karşıya geldi. Yenilgilere doymayan Darius bu savaşta da İskender’in gücü karşısında ezildi (ki Darius’un İskender’in 40 bin kişilik ordusuna karşı yaklaşık 300 bin kişilik bir orduyu yönettiği söylenir) ve kaçmak zorunda kaldı. İskender güneye inerek Babil’i aldı ve Zagros Dağları’nı aşarak İran’ın iç kısımlarına yöneldi. Kserkses’in (Xerxes) Yunanistan’da yaptıklarına bir misilleme olarak, onun Persepolis’teki sarayını törenler eşliğinde yaktı. İskender’in Persepolis’te bir kütüphaneyi yaktığı da söylenir. Zira vakti zamanında hocası Aristotoles’e “Bir ülkeyi tamamen yok edebilmek için ne yapmak gerekir?” diye sorduğu, hocadan da “Kütüphaneleri yakmalısın” cevabını aldığı yazılagelir.
Amacı “Asya’nın Efendisi” olmak
M.Ö. 330’da Media’ya girdi ve başkent Ekbatana’yı aldı. Asya’nın efendisi olmak için yanıp tutuşması, onu daha da doğuya yöneltti. Kısa sürede önce Hazar kıyılarına, sonra da Afganistan’ın içlerine ulaştı. Bu duruma gelinceye kadar geçen süreçte, oluşturduğu yeni sistem eski komutanlarını rahatsız ediyordu. Anlaşmazlıklar derinleşince İskender Parmenion’u kendisine suikast düzenlemekle suçladı ve hem onu hem de oğlunu öldürttü. Kuzeye doğru ilerlemesi sürerken Baktria’nın satrabı Bessus ayaklandı. Bu ayaklanmayı da bastırdı. Siri Derya’ya (Seyhun Nehri) doğru ilerledi ve burada İskitler’le karşı karşıya geldi. İskitlerin ve diğer göçebe halkların sert direnişini ancak M.Ö. 328’in sonbaharında bastırabildi.
İktidarın insanı getireceği son nokta: Despotluk
İskender, Pers topraklarının havasını soluya soluya giderek doğulu bir diktatöre dönüştü. İçinden geldiği kültürde olmayan gelenekleri benimsemeye ve uygulatmaya başladı. Bir komploya karıştığını düşündüğü tarihçi Kallisthenes’i hapse attırdı. Bu durum İskender’in, dönemin bilgin ve filozoflarının desteğini kaybetmesine sebep oldu.
Sırada Hindistan var
İskender ele geçirdiği topraklardan yeni askerler topladı ve yepyeni bir ordu kurdu. Bu yeni orduyla Hindistan’a doğru ilerlemeye başladı. M.Ö. 326 yılının baharında İndus Nehri yakınındaki Taksila’ya girdi. Hydaspes ve Akesines arasındaki bölgeye hükmeden hükümdar Poros’u yendi. Bu başarıya binaen Aleksandreia Nikaia ve Boukephalia (İskender’in çok sevdiği ölen atı Bukefalos adına) kentlerini kurdu. Daha da ilerlemeye başlamıştı ki ordusunun ayaklanmak üzere olduğunu duydu ve geri dönmeye karar verdi.
Dünyanın fatihi beklenmedik bir şekilde ölüyor
Hindistan’la deniz bağlantısı kurmak için Arabistan kıyılarına sefer hazırlıklarına başladı. Ayrıca Babil’de sulama kanalları yaptırmayı ve yeni kentler kurmayı planlıyordu ki uzun, içkili bir eğlencenin ardından hasta düştü. M.Ö. 323 yılında, henüz 33 yaşındayken öldü. Ölümünün sorumlusu olarak “akçöpleme” denilen bir bitki görülür. İskender’in hastalandıktan sonra bu bitkiyi ilaç olarak kullanmaya başladığı, bir an önce iyileşmek için de dozu fazla kaçırdığı ve bunun da ölümüne sebep olduğu söylenir (bir diğer söylenti de zehirlendiği yönündedir). 12 yıllık iktidarında imparatorluk topraklarını Yunanistan’dan Hindistan’a kadar genişletti. Ölümünden sonra 200 yıl kadar varlığını sürdüren Makedonya Krallığı, Roma’nın karşısında geriledi ve M.Ö. 149’da Roma’nın bir eyaleti haline geldi. Ölmesine yakın kendisine sorulan “Bu kadar büyük bir imparatorluğu kime bırakıyorsun” sorusuna, “En güçlünüze” diye cevap verdiği söylenir.
Bonus 1: İskender’in adına kent kurduğu atı Bukefalos
Bukefalos (Bucephalus) İskender’in atının adı. Hikâyesi bile var. Tesalyalı Philonikos’un Philip’e (İskender’in babası) hediye olarak getirdiği vahşi bir at İskender’in gözüne çarpıyor. At çok vahşi olduğu için üstüne bir Allah’ın kulu binemiyor. İskender bu ata göz koyuyor ve babasından atı istiyor. Babası da atın çok huysuz ve vahşi olduğunu, kendisine başka bir at seçmesini söylüyor. İskender ille de o atı istiyor ve atın kendi gölgesinden korktuğunu fark ediyor. Atı güneşe doğru çeviriyor ve kulağına bir şeyler fısıldıyor. Sonra da üzerine biniyor ve Hydaspes Savaşı’nda ölene kadar da Bukefalos’un üzerinden hiç inmiyor. İskender ve Bukefalos ile ilgili anlatılagelen hikâye bu. Hatta bu olay üzerine (Plutarkos’un aktardığına göre) babasının İskender’e “Git kendine başka bir memleket ara oğlum. Burası senin için çok küçük” dediği söylenir.
Bonus 2: İskender’e posta koyan filozof: Diyojen
“Gölge etme, başka ihsan istemem” sözünü en az 1 milyon kere duymuş, geyiğine de olsa bir yerlerde kullanmışsınızdır. Hah, işte o söz filozof Diyojen’e aittir. Corinth’e geldiğinde kendisini ziyarete gelen İskender “Dile benden ne dilersen” demiştir Diyojen’e. Fıçıda kedisiyle köpeğiyle yaşamaktan gayet bahtiyar Diyojen de lafını esirgememiş “Gölge etme, başka ihsan istemem” diyerek yapıştırmıştır cevabı. İskender de dost sohbetlerinde “İskender olmasaydım, Diyojen olmak isterdim” demiştir.
Bonus 3: Başrolün Colin Farrell’a verildiği o talihsiz film
Koskoca İskender, 2000 küsur yıl sonra kendini Colin Farrell’ın canlandıracağını bilseydi, Colin Farrell’ın doğmasına giden soyu, bir şekilde tıkardı, yok ederdi herhalde.
Bonus 4: Bu, İskender’in mezarı mı acaba?
İskender’in mezarıyla ilgili detayları şuradan okuyabilirsiniz.