Baştan söyleyelim; hiçbiri sıradan değil. Dünya’nın bize sunduğu güzellikler içinde en saklı kalmış yeryüzü şekillerinden biridir mağaralar. Her birinin ayrı ayrı, farklı, şaşırtıcı, büyüleyici özellikleri mevcut. Klostrofobisi olanların, yarasa gibi ürkütücü hayvanlarla karşılaşmaktan korkanların, bu tür yerlere girmek istemeyeceklerini biliyoruz. İçerisinde tapınak olanlardan, en büyük su altı mağarasına, doğal havuzları olanlardan, içine yağmur ormanı sığdırabilecek kadar büyük olanına, desenlisi, renklisi, buzullusu ve elbette sarkıt ve dikitleriyle, bir mağarada görebileceğiniz en güzel görüntüleri ve en ilginç bilgileri sizler için derledik.
1. Phraya Nakhon (Tayland)
Phraya Nakhon mağarası, Khao Sam Roi Yot Milli Parkı içinde Tian dağının tepesinde. Muhteşem bir dağ ve orman manzarasına sahip mağaraya ulaşmak için ziyaretçilerin yaklaşık 450 metre tırmanması gerekiyor. İki odacıktan oluşan mağaradaki tavanlar, güneş ışınlarının içeri girmesine izin vererek mistik bir görünüm oluşturuyor. Yaklaşık 200 sene önce keşfedilen bu mağaranın aynı zamanda tarihsel bir önemi de mevcut. Kral 5. Rama zamanında yapılmış olan taht, krallığın sembolü haline gelmiş. Her yeni kral, tahta çıktığında burayı mutlaka ziyaret ediyor. Güneş ışığı, sabah 10.30 ile 11.30 arasında tam olarak tahtın tepesinde olduğundan, mağaranın ziyaret edildiği en yoğun saatler…
2. Hang Son Doong (Vietnam)
Adının anlamı; “Dağ Nehri Mağarası”… Başkent Hanoi’nin 450 km güneyindeki Quang Binh’deki milli parkın içinde bulunan devasa bir mağara. Hatta öylesine büyük ki, kendine ait bir yağmur ormanı, büyük bir nehri ve küçük dağları var. Böylelikle bulunduğu coğrafya içinde bambaşka bir ekosisteme ve iklime ev sahipliği yapıyor. İlk defa 1991’de Vietnamlı Ho Khanh tarafından keşfedildiğinde; 2,5 milyon yılda oluşmuş bu mağaraya rüzgar uğultusunun yarattığı ses yüzünden, yerliler girmeye cesaret edememişler. 2009’da açıklandığına göre, dünyanın en büyük mağara geçidi burada (38.4×106 metreküp). Bu da, 5 km’den fazla uzunluk, 200 metre yükseklik ve 150 metre genişlik demek. 70 metreden uzun dikitlere sahip olan mağarada, beyzbol topu büyüklüğünde mağara incisi bulunmuş.
3. La Grotte de St Marcel d’Ardèche (Fransa)
Resmi web sitesindeki bilgilere göre; 1836’da keşfedildiğinden bu yana, mağarada, 57 km’lik bir galeri ağı bulunmuş ve listelenmiş durumda. Kalsit ve diğer minerallerden oluşan mağaranın doğal havuzları travertenler şeklinde. Bu, Türkçeye kenar taşı olarak çevrilebilecek “rimstone” ya da “gours” adı verilen bir tür mağara oluşumu. Eski çağlarda insanlar tarafından kullanılmış mağarada taş gömütler ve duvar resimleri de mevcut.
4. Calaustral (Calcutta) Kara Deliği (Avustralya)
Blue Mountains Milli Parkı içinde yer alan Claustral Kanyonu’na giriş için bu silindirik tünelden 15 metre inmeniz gerekiyor. Kanyon kaşifleri için, yoğun su akışı yüzünden zorlu bir parkur. Buranın en ünlü fotoğraflarından birini çeken Carsten Peter, “Sanki Dünya tarafından yutuluyormuşsunuz gibi hissettiriyor” demiş.
5. Orda (Rusya)
Ural dağlarındaki Perm bölgesinde bulunan Orda, dünyadaki en büyük su altı alçıtaşı kristali mağarası ve dehlizlerinin 5 kilometreye kadar uzanmasıyla da Avrasya’daki ikinci büyük mağara. Ünlü su altı fotoğrafçısı, gazeteci ve dalış eğitmeni Victor Lyagushkin, mağara dalgıçları grubuna liderlik ederek, sıcaklığı sıfırın altındaki mağaranın göz kamaştırıcı fotoğraflarını çekti. Dondurucu derecede soğuk olan suyun berraklığı nefes kesici. Bu berraklık sayesinde dalgıçlar 45 metre önlerini bile rahatlıkla görebiliyorlarmış.
6. Las Cavernas de Marmol (Şili)
Patagonya’daki en etkileyici turistik merkezlerden biri. Arjantin ve Şili arasında bulunan General Carrera Gölü’nün ortasında konumlanmış. “Mermer Şapel” ve “Mermer Katedral” diye de anılan bu mağaralar, dev bir kireçtaşı yarımadasının, dalgalar tarafından 6.000 yılda oyulmasıyla meydana getirilmiş ve bu sayede labirent şeklinde desenli ve renkli mağaralar ortaya çıkmış.
7. (Xkeken) Dzitnup (Meksika)
Dzitnup, Valladolid’e 10 km uzaklıkta, Mayalar döneminde de kullanılan bir mağara. Maya dilinde “dz’onot” kelimesi, “su dolu mağara” anlamına geliyormuş ve doğal bir kireçtaşı kuyusunu ya da karstik çöküntüyü tanımlamak amacıyla kullanılıyormuş. Yucatán Yarımadası’nda, yağmur sularının toprağın altına süzülmesiyle delinen, gözenekli kireçtaşı oyuklarının zamanla genişleyerek çökmesiyle, suları yeşil ve mavi renkteki derin, doğal kuyular, bol yeşillikle çevrili bir alanda Anadolu’daki obruklara benzer bir biçimde ortaya çıkmış. Yucatán bölgesinde Dzitnup gibi irili ufaklı on bin kadar obruk bulunuyormuş. Bazılarında dalış, şnorkel aktiviteleri yapılırken, bazılarında sadece yüzülüyor.
8. Vatnajökull ve Skaftafell (İzlanda)
Bu buzdan ve kristal mağaralar, Güney İzlanda’daki Vatnajökull Milli Parkı’nda bulunuyor. İzlanda’nın en büyük buzulu olan Vatnajökull, ülke yüzölçümünün yüzde 8’ini kaplıyor. Burası yeryüzünün en ilginç yerlerinden biri. Dev buzulun hemen altında ise birkaç tane volkan bulunuyor. İzlanda’nın güneyindeki buzulun en büyük parçası olan Skaftafell Ulusal Parkı’nda ise, çok sayıda buz mağarası var. Tavandan sarkan buz oluşumları ışığın da etkisiyle eşsiz bir mavi renge bürünüyor. Vatnajökull Buzulu, aynı zamanda buz içinden akan nehirleriyle de ünlü. Buzda hava bulunmaması, mavi dışında tüm ışığı emmesine sebep oluyor ve böylece bu muhteşem görüntüler ortaya çıkıyor.
9. (Kyaut Sae) Datdawtaung (Burma)
Efsaneye göre bu büyüleyici mağara, Myanmar Asya Krallığı’na aitti. Daha sonra 13. yüzyılda Moğollar mağarayı saklanma yeri olarak kullandı. İçinde pek fazla insanın bilmediği bir Budist tapınağı mevcut. Turizm acentalarının turistlere bu yerden hiç bahsetmiyor olmaları, Budist rahiplerin sükunetle yaşamlarını sürdürmeleri açısından pek hayırlı olsa gerek.
10. Algarve (Portekiz)
Adı “Batı Endülüs” anlamına gelen Arapça “el Garb el Endülüs”ten geliyor. Güney Portekiz’deki sahil boyunca irili ufaklı mağaralardan oluşuyor. Karadan ulaşım olmadığından, sahilden kiralanan teknelerle gidilebiliyor. Gel-git akıntılarının çok fazla olduğu bu kıyılarda, aşınan kayalar sayesinde görkemli onlarca mağara oluşmuş. Algarve, film setinden fırlamış gibi görünüyor. Bu sayede, yılda 10 milyon ziyaretçiye ev sahipliği yapması pek de şaşırtıcı olmasa gerek.
11. Waitomo (Ateş böceği) Glowworm (Yeni Zelanda)
Mağaranın adından da anlaşılacağı üzere, burada yalnızca Yeni Zelanda’ya özgü bir tür ateşböceği olan, “Arachnocampa luminosa” yaşıyor. Büyüklükleri ortalama bir sivrisinek kadar olan bu ateşböcekleri, mağaranın her yanını sarmış durumda ve onları ziyarete gelenlere, inanılmaz bir görsel şölen yaşatıyorlar. Büyük bir özenle korunan bu mağaraya gelen turistler, rehberler eşliğinde gerçekleştirilen sessiz ve sakin kayık turları için gruplar halinde alınıyorlar. Maori dilinde, “Waitomo” “su kuyusu” anlamına geliyor. Burayı, 1887’de bir Maori şefi olan Tane Tinorau ve İngiliz bir araştırmacı olan Fred Mace keşfetmiş. Mağaranın kireçtaşı formasyonu, bölge hala okyanus altındayken 30 milyon yıl önce başlamış. Ruakuri ve Aranui mağarasıyla birlikte Waitomo mağaraları sistemini oluşturuyorlar.
12. Tham Lod (Tayland)
Kuzey Tayland’daki, Mae Hong Son bölgesinde bulunan Nam Lang Nehri’nin berrak suları üzerindeki 1,666 metrelik Tham Lod mağarası, yarasa ve kılıç kırlangıçlarına ev sahipliği yapıyor. Ayrıca, Lawa aşiret kalıntılarından bazı tabutlar da mağara duvarlarında bulunuyor. Mağara, tekne yolculuğu için vazgeçilmez yerler arasında.
13. Reed Flute (Çin)
Şangay, Pekin, Guangzhou gibi Çin’in bazı büyük şehirleri, bildiğiniz gibi yabancıların ziyaretine açık. Guilin’deki Reed Flute mağarası da bunlardan biri. Doğal kireçtaşlarının gökkuşağı renklerinde ışıklandırılmasıyla ziyaretçilerini kendine hayran bırakıyor. 180 milyon yıldan daha eski olan mağara son 1.200 yıldır biliniyor. Mağara adını, dışında yetişen ve flüt yapılabilen bir saz türünden alıyor. Mağarada pek çok değişik ve büyüleyici şekillerde sarkıtlar, dikitler ve kaya oluşumları mevcut. Işıklandırmalar da, bunları belirginleştirecek şekilde sanatsal bir biçimde düzenlenmiş.
14. (Geyik) Deer (Malezya)
Son Doong’un keşfinden sonra, büyüklük olarak ikinci sıraya düştü. 148 metre yüksekliği, 142 metre genişliğiyle dünyanın en geniş giriş ağzına sahip olan mağaranın ana odası; 174 metre genişliğe, 122 metre yüksekliğe ulaşıyor. Mağara, 2 kilometreden fazla uzunluğa ve 90 metreyi bulan genişliğe sahip. 12 çeşit yarasa türüne ev sahipliği yapmasıyla da dünyada eşsiz. Geyiklerin su içmeye, sığınmaya ve tuzlu kayaları yalamaya geldikleri bu mağaraya Penan ve Berawan insanları bu adı vermiş. Deer’de 2,5-3 milyon olduğu tahmin edilen buruşuk dudaklı yarasa dışında, çok sayıda sürüngen, yılan, akrep ve böcek türü yaşıyor. Guguk gergedanı, sakallı domuz, güneş ayısı ve gibbonlar, yine mağarayı ziyaret eden diğer hayvanlardan bazıları. Turistler mağaraya, Gunung Mulu Milli Parkı yoluyla erişebiliyor.
15. Fingal (İskoçya)
Fingal mağarası, dalgaların çarparken içerisinde çıkardığı yankı ve akustik nedeniyle Gal dilinde “melodi mağara” anlamına gelen “Uamh-Binn” olarak da biliniyor. Fingal mağarası, İskoçya’nın batı kıyılarındaki Staffa’da ıssız bir kaya ada. Bu büyüleyici ve farklı mağaradaki altıgen sütunlar, bazalt ile okyanusta soğuyan lav akışının karışmasıyla oluşmuş. Soğuk aylarda adayı ziyaret etmek zor olduğundan, mağarayı görmek için en iyi zaman nisan ve eylül ayları arası.
16. Skocjan (Slovenya)
Dünyada ayrıcalıklı öneme sahip mağaraların başında geliyor. Mağara yer yer yeşil renkteki farklı türde kireç taşlarından oluşmuş. UNESCO, taşıdığı doğal ve kültürel değerler nedeniyle 1986’da Dünya Mirası Listesi’ne aldı. Dünyanın en önemli doğal hazinelerinden biri olarak kabul edilmesinin başıca nedenleri ise şöyle: Bilinen en büyük yer altı kanyonlarından biri olması, muhteşem estetik değerleriyle doğal güzelliklerin bir örneği olması, mikroklimatik koşullarının, kendine has bir ekosistem geliştirmesi, prehistorik zamanlara ait kalıntılar nedeniyle kültürel ve tarihsel öneme sahip olması ve karstik sistemin en güzel örneklerini barındırması. Sanırız yukarıdaki fotoğraflar da bunu ispatlıyordur.
17. Swallows (Kırlangıçlar) (Meksika)
San Luis Potosí bölgesindeki bu mağaranın derinliği, 333 ile 376 metre arasında değişiyor, ayrıca zeminde 500 metreyi geçen derinlikte çatlaklar mevcut. Bu ölçüleriyle dünyanın bilinen en geniş açık hava ve belki de 11. en derin mağarası. Bir şişe şeklinde olan mağaranın 49 metre genişlikteki giriş kısmı, bir boyun şeklinde aşağı iniyor ve daha sonra 130 ile 160 metre arasında genişliyor. Burası dünya üzerinde paraşütle serbest atlayış yapılabilen en derin noktalardan biri. 12 saniye süren bir atlayışla, 62 metre genişlikteki zemine iniliyor. Yeşil papağan ve daha pek çok kuş kolonisine, özellikle de siyah kırlangıçlara ev sahipliği yaptığı için mağaraya, Kırlangıçlar adı verilmiş. Kuşların rahatsız olmaması için ziyaretlere, serbest paraşüt atlayışlarına, tırmanış ve inişlere bazı kısıtlamalar konulmuş. Kuş kolonileri, içeriden sırayla çıkıp, tekrar sırayla giriyorlarmış. Mağara çok derin olduğu için, kuşların dönerek yükselmeleri gerekiyormuş. İçeri girerken ise, son sürat dalış yapıyorlarmış mağaraya. Bu öyle hızlı gerçekleşiyormuş ki; topluca inişleri, rüzgar sesi dahi çıkartıyormuş.
18. Eisriesenwelt (Avusturya)
Dünyanın en büyük buzul mağarası olan ve “Dünyanın Buz Devi” olarak bilinen mağara, Alp sistemine bağlı Hochkogel dağında, Salzburg’a 70 km mesafedeki Styria’da. Eisriesenwelt, Salzach nehrinin dağın içine doğru akıp, kireçtaşını aşındırarak geçitler oluşturması sonucu meydana gelmiş. Mağara, içerisine sızan suyun aşındırmasıyla oluşan kireçtaşı formlarının, kış aylarında suyun buza dönüşmesiyle oluşan buzul formlarına karışması sonucu, olağandışı doğal bir fenomen olarak ortaya çıkmış. Toplam uzunluğu 42 km’yi bulan mağara labirenti, 100 milyon yıl önceki tektonik hareketler sonucu oluşmaya başlamış. Mayıs ve ekim ayları arası açık olan mağarayı, her yıl yaklaşık 200 bin turist ziyaret ediyor.
19. Jeita Grotto (Lübnan)
Beyrut’un 18 km kuzeyindeki Jeita’da bulunan, yağmur ve yeraltı sularının karstik kireçtaşını milyonlarca yıl boyunca aşındırarak adeta sanat eserine dönüştüğü bir mağara. İki ayrı bölümden oluşan fakat birbiriyle bağlantısı olan Jeita Grotto, ortalama 9 km’ye yakın uzunluğuyla Ortadoğu’daki en uzun mağara oluşumu. Bu oluşum deniz seviyesinden yaklaşık 300 metre yükseklikte bulunuyor. Altlı üstlü, iki kattan oluşan mağara sisteminin alt kısmı, prehistorik dönemlerden beri biliniyor ve kullanılıyormuş fakat 1836’da yeniden keşfedilmiş. Bu kısımdaki kanallar, botla gezilebiliyor ve bir milyondan fazla Lübnanlıya içilebilir su sağlıyor. Alt kısmın 60 metre yukarısındaki tünellerle ve yürüyüş yollarıyla birbirine bağlanan ikinci kat ise; 1958’de Lübnanlı mağarabilimciler tarafından keşfedilmiş.
20. Batu (Malezya)
Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’un 15 km kuzeyinde yer alıyor. Hindular için kutsal bir ibadet yeri ve dünyanın en büyük Hindu mağara tapınağı olarak geçiyor. Günde 5 binden fazla kişinin ziyaret ettiği mağara, Selengor eyaletinde yer alıyor. Yer seviyesinden yaklaşık 100 metre yüksekte, 400 milyon yaşındaki dik kireç taşı kayalıklarının içerisindeki mağara kompleksi, Tapınak mağarası, Karanlık mağara ve Sanat Galerisi olmak üzere üç bölümden oluşuyor.
21. Mutnovsky Volkanı Buz Mağarası (Rusya)
Buz ve ateş nasıl bir araya gelebilir? İster inanın, ister inanmayın ama işte burası öyle büyülü bir yer. Kamçatka Yarımadası’nda buz ve ateş, yerin altında adeta bambaşka bir dünyaya ait gibi duruyorlar. Yarımadanın eğimli yüzü sayesinde, Mutnovsky volkanının lavları, buzul mağarasının yatağı boyunca akarak donmuş. Gün ışığı ise ince bir buzul tabakası tarafından filtreleniyor ve ortaya bu görüntüler çıkıyor.
22. Baatara (Derin Çukur) (Lübnan)
Balaa köyünde yer alan doğa harikası bu şelale, 255 metre derinlikteki bir mağaraya dökülüyor. Bu mağarada oluşan üç katlı doğal yapı, üç doğal köprüyle birbirine bağlanıyor. Şelale sadece karların eridiği nisan ve mayıs aylarında ortaya çıkıyor.
23. (Dev Kristal) Naica (Meksika)
Naica Mine bölgesindeki mağara, 2000’de madenciler tarafından keşfedilmiş. 300 metre yüksekliğe ulaşıyor ve içerisinde dev Selenit kristalleri bulunuyor. Bunlar şimdiye kadar görülmüş en büyük kristaller. En büyük kristalin uzunluğu 12 metre, çapı 4 metre ve ağırlığı 55 ton. Mağarada hava sıcaklıkları yer yer 58 °C’ye çıkabiliyor ve nem oranı %80-90 civarlarında. Bu faktörlerden ötürü, doğal bir korumaya sahip ve turist ziyaretine açık değil. Özel soğutucu elbiseler olmadan içeriye girenler, sıcak çarpmasından ötürü ölebilir ve alçıtaşı çok yumuşak olduğundan, aletlerle, çizmelerle ve hatta tırnaklarla kolayca sıyrık alıp hasar görebilir. Erişimi, “Industrias Peñoles” adlı özel bir madencilik firmasına ait. Bir grup bilim insanı Naica Projesi kapsamında, bu mağarada incelemelerde bulundu. Asırlar boyunca son derece yavaş hızlarda yüksek yer altı sularıyla, serin yeryüzü sularının etkileşimiyle ve doymuş sülfür iyonlarının tepkimesiyle oluşmuş. Mineral içeriği zengin suların yaklaşık 600 bin yıl boyunca mağaranın içine sızmasıyla, kalsiyum sülfat molekülleri tıpkı istif edilmiş tuğlalar gibi dibe çökmüş. Önce derinlerdeki bir magma tabakasının yüzeyi zorlayarak fışkırması suları aşırı derecede ısıtmış. Ardından yaklaşık bir buçuk milyon yıl önce suyun sıcaklığı, aşağı yukarı 58 °C’ye, yani sudaki kalsiyum sülfatın selenit kristalleri oluşturmasına uygun düzeye inmiş. Suyla dolu mağaradaki koşulların yüz binlerce yıl neredeyse hiç değişmeksizin aynı kalması, kristallerin şaşırtıcı boyutlara ulaşmasını sağlamış.
24. Friouato (Fas)
Taza şehrinin 30 km güneyinde. Bugüne kadar yalnızca 272 metrelik kısmı keşfedilebilmiş olsa da sınırları hala gizemini koruyor. Uzmanlar yaklaşık 6 km’lik bir mağara olduğunu ve içinden bir nehir aktığını tahmin ediyorlarsa da henüz bilinmiyor. Yakın civarda yaşayanlar, pek çok kaşifin mağarayı ziyaret ettiğini fakat bir kısmının hiçbir zaman geri dönmediğini söylüyorlar.
25. Uhlovitsa (Bulgaristan)
Ülkenin güneyinde yer alan Rudolf dağlarındaki Somolyan şehrinde. 460 metre uzunluktaki mağaranın 330 metresi keşfedilmiş durumda. Mercan polipi ve etkileyici akmataşı formasyonları bulunan mağaranın, özellikle mavi renkteki doğal havuzu meşhur.
BONUS 1: Summer (İtalya)
Güney İtalya’yanın doğu sahilindeki the Grotta Palazzese Butik Oteli’nin Adriyatik Denizi kıyısındaki restaurantı, doğal kireçtaşından bir mağaranın içinde bulunuyor. Restaurant, her yılın sadece mayıs ve ekim ayları arası açık.
BONUS 2: Kapadokya (Türkiye)
Kapadokya’nın coğrafyasını şekillendiren volkanik tüfün yumuşak kaya yapısı, insanların barınmalarına olanak sağlamış. Tüfün çok kolay kazılabilmesi, gereksinime göre genişletmeyi, yeni koridorlar ve merdivenlerle barınakları birbirine bağlamayı kolaylaştırmış. Kapadokya evleri yamaçlara; ya kayaların oyulmasıyla ya da kesme taştan inşa edilmişler. Göreme’de bu şekilde doğal yollarla veya sonradan oyulmuş mağaralara yapılmış pek çok butik otel bulunuyor.
Yararlanılan Kaynaklar: 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40.