İnsan, imkansızı başarmak için daima sınırlarını zorlamıştır. Keşifler ve icatlar, belki de insanın sıradanlıktan kaçmasının ya da sadece hayatını değiştirmesinin bir yoludur. Böyle bir çaba Daidalos (Daedalus) ve İkarus efsanesi içinde yer almaktadır. Bu efsane, zorunluluğun, insan için asla amaçlanmayan bir şeyin icadını nasıl kolaylaştırdığına ve bunun onun düşüşüne nasıl yol açtığına dair etkileyici bir hikayedir. Efsanede olsa, Daidalos ve İkarus’un hikayesi bize insan gücünün sınırsız olduğunu ve aynı zamanda bu gücü nasıl kullanacağımız konusunda çok dikkatli olmamız gerektiğini gösteriyor. Bu yazımızda İkarus kimdir ve İkarus efsanesi nedir detaylı bir şekilde anlattık.
Bu içeriğe bakmak isteyebilirsiniz: “7 Maddede Antik Yunan Mitolojisi Hakkında Bilmeniz Gerekenler”
Daidalos kimdir?
Daidalos çok zeki bir insan idi. Keskin ve zeki bir zihinle gelmiş geçmiş en iyi sanatçı olarak kabul edilmekteydi. Daidalos, Atina’da yaşıyor ve çalışıyordu. Ayrıca Talus isimli yeğeni onun çıraklığını yapıyordu. Talus olağanüstü yetenekli bir çocuktu ve amcasının yeteneğinin çok ötesinde bir zanaatkarlığın izlerini göstermeye başlamıştı. İnsanın doğası gereği Daidalos, yeğeninin ustalığını çok kıskanmaktaydı. Bir gün Daidalos, bu kıskançlığa dayanamadı ve yeğeni Talus’u Akropolis’teki uçurumdan iterek öldürdü.
Bazıları, Daidalos’un Akropolis’in kenarından ittiği çocuğun Talus değil, kız kardeşinin ona çıraklık yapan oğlu Perdix olduğunu söylüyor. Yardımsever Tanrıça Athena, Perdix’in yere düşmesini engellemek için onu güvenli bir yere uçan bir kuşa dönüştürdü. Efsaneye göre bu kuş, o zamandan beri “keklik” olarak biliniyor ve trajik geçmişine karşı dikkatli davranıyor. Yüksek yerlerde ve çitlerde yuva yapmamaya çalışıyor. Kurban kim olursa olsun, sanatçı, Atina yüksek mahkemesi Areios Pagus tarafından yargılandıktan sonra cinayetle suçlandı. Cezası, Atina’dan Girit adasına sürülmekti.
Bu içeriğe bakmak isteyebilirsiniz: “Ölülerin Kraliçesi: Hades Tarafından Yeraltına Kaçırılan Persephone Hakkında 5 Gerçek”
Kral Minos ve Minotor
Girit, Kral Minos tarafından yönetilmekteydi. Daidalos, kralın Knossos’taki sarayında bir mimar olarak iş buldu. Aradan yıllar geçti ve kralın metresi-kölesi olan Naucrate’ye aşık olup onunla evlendi. Bu evlilikten İkarus isimli bir çocuk dünyaya geldi. Daidalos’un hayatı, Minos tarafından çağrılana kadar olaysız bir şekilde devam etti. Minos, ünlü mimardan yarı insan yarı boğa olan Minotor (Minotaur) için bir mahfaza tasarlamasını ve inşa etmesini istedi. Bu canavar gerçekte Minos’un karısı Pasiphae’nin oğluydu, ama kraldan değil idi.
Yıllar önce Kral Minos, Girit tahtına çıktıktan sonra kardeşleriyle çekişmeler yaşamıştı. Minos, tahtta hak iddia etmesini sağlayacak bir işaret için hararetle Poseidon’a dua etmişti. Minos’un bağlılığından etkilenen deniz tanrısı, ona en üstün hükümdar olması gerektiğine dair bir alamet olarak kar beyazı bir boğa göndermişti. Çok sevinen Minos, boğayı deniz tanrısına kurban edeceğine yemin etmişti. Ancak kendi hırsının kurbanı oldu ve boğayı kendine sakladı. Minos’un saygısızlığına ve güvenine ihanet etmesine öfkelenen Poseidon, Pasiphae’yi boğaya aşık olması için lanetleyerek Minos’tan intikamını aldı.
Bu içeriğe bakmak isteyebilirsiniz: “Dionysos: İki Kez Doğduğuna İnanılan Çift Kişilikli Şarap Tanrısı Hakkında Bilmeniz Gerekenler”
Labirentin inşası
Boğa arzusuyla çılgına dönen Pasiphae, Daidalos’tan onun için içi boş bir tahta inek yapmasını istedi. Pasiphae, bu garip mekanizma ile birlikte oldu. Onların tuhaf birlikteliği, yarı insan yarı boğa olan Minotor’un doğumuyla sonuçlandı. Karısının yaptıklarından utanan Minos, her geçen gün şiddetlenen ve devasa hale gelen canavarı saklamak istedi. Bu nedenle Daidalos’tan canavar için bir labirent inşa etmesini talep etti. Yapı o kadar karmaşıktı ki, Daidalos bile çıkış yolunu bulmakta zorlanmıştı.
Aslında Ovidius eserlerinde Daidalos’u övmektedir. Ovidius, Dönüşümler’de labirentin öyle bir kurnazlıkla inşa edildiğini söyler ki, usta-zanaatkar bile zar zor çıkış yolunu bulmuştur. Minotor, labirentin merkezinde saklanmaktaydı. Gençlerle beslenmesi gerekiyordu ve Minos’un düşmanlarının ve tebaasının yüreğine büyük bir korku salıyordu.
Bu içeriğe bakmak isteyebilirsiniz: “Türk Mitolojisinde Kötülüğün Efendisi: Yeraltı Tanrısı Erlik Han”
Daidalos labirentin sırlarını ifşa ettikten sonra oğlu ile birlikte bir kuleye hapsedilmiştir
Minotor’un beslenmesi büyük sorunlara yol açar. Bu nedenle çevre şehirlerden toplanan 7 erkek ve 7 kadın bu labirentin içine atılmaya başlar. Halk bir süre sonra bu duruma isyan eder ve Atina’dan Theseus isimli bir adam Minotor’u öldürmek için Girit’e gelir. Aslında Theseus, Atina tarafından Minotor’a yem olması için gönderilen bir haraçtır. Ancak kral Minos’un kızı Ariadne, Theseus’a aşık olur. Ariadne, Theseus’un Minotor’u öldürmesi ve labirentten çıkması için Daidalos’tan yardım ister. Theseus’un, Minotor’un öldürmesine ve Ariadne ile kaçmasına yardım eden Daidalos ve oğlu İkarus, kral Minos tarafından bir kuleye kapatılırlar.
Tam bu andan sonra başlayacak olan İkarus hikayesi, aslında insana ders veren çok önemli noktalara parmak basıyor. Eğer “İkarus hikayesi nedir?” diye merak ediyorsanız, okumaya devam edin…
Daidalos, oğlu ile birlikte kuleden kaçmak için iki çift kanat yaptı
Daidalos ve İkarus, kulenin tepesindeki hapishanelerinde çürüyorlardı. Usta zanaatkar her gün kaçışlarını ve böyle bir mucizeyi nasıl gerçekleştirebileceklerini düşünüyordu. Aniden, Kral Minos’un adadan ayrılan her gemiyi kontrol ettiği için tek kaçış yollarının hava olduğunu fark etti. Üstelik Minos, Girit’ten ayrılan her geminin iyice aranması için kesin emirler vermişti. Daidalos, kaderlerine karşı artan bir kayıtsızlık yerine harika bir plan yaptı. Kulenin etrafında uçan kuşları gözlemlemişti. Onların tavırlarını ayrıntılı bir şekilde inceledi ve nasıl kaçacağına dair bir fikir üretti.
Uzun bir süre ortalıkta bulabildiği tüm tüyleri topladı ve onları balmumuyla birleştirerek biri kendisi, diğeri oğlu için iki çift kanat yaptı. Kaçış planlarını uygulayacakları gün geldiğinde Daidalos oğlu İkarus’u ciddi bir şekilde uyardı. Babası; İkarus’a uçarken zevkten kaçınması gerektiğini, uçmanın coşkusuyla güneşe yaklaşmamasını ve denize yakın uçup kanatların nemlenmesini engellemesi gerektiğini söyledi. Baba ve oğul daha sonra kule korkuluğunun kenarından atladılar. Kanatlarını şiddetle çırparak tıpkı kuşlar gibi uçmayı başardılar ve denizin üzerinde uçarken kısa sürede Girit ile aralarına büyük bir mesafe koydular.
İkarus’un düşüşü
Ne yazık ki, İkarus çok geçmeden babasının uyarılarını unuttu. Uçmanın coşkusu ile dolup taştı ve güneşe çok yakın uçtu. Yoğun ısı kanatlardaki balmumunun erimesine neden oldu ve tüyler gevşedi. Birkaç dakika sonra zavallı İkarus denize düştü ve boğularak öldü. Daidalos, bu olay karşısında içten içe kahroldu ama oğlunu kurtarmak için yapabileceği hiçbir şey yoktu. Daha sonra oğlunun boğulduğu deniz noktasına ve adanın yakınına oğlunun adını verdi. Denize ve adaya İkaria adı verildi. Bazı kaynaklar, İkarus’un denize düştüğü sırada, güçlü Herkül’ün yanından geçmekte olduğunu ve düşen İkarus’a yakışır bir cenaze töreni düzenlediğinden bahsetmektedir. Daidalos, Sicilya’ya doğru uçmaya devam etti ve burada Camicus Kralı Cocalus’un yanına sığındı.
Peki İkarus neden düştü? Gerçekte bu hikayenin anlatmak istediği şey ne? İkarus, babasının sözünü dinlemiş olsaydı ve çok yükseğe uçmasaydı düşüp ölmeyecekti. Aslında bu hikayeden çıkarılacak olan birçok farklı sonuç vardır. Bazıları İkarus’un hikayesinin aile bireylerinin sözlerine önem gösterilmesi gerektiğini, bazıları ise aşırı özgüven ve kibrin insana zarar vereceğini söylemektedir.
Kral Minos, Daidalos’u bulup yakalamak için bir plan yaptı
Kral Minos, Daidalos’un olağanüstü kaçışı üzerine sinirden deliye döndü. Aklındaki tek düşünce, yetenekli zanaatkarı yeniden yakalayıp Knossos’a geri getirmekti. Minos, Daidalos’un tanınmamak için kılık değiştireceğini farkındaydı ve bu nedenle onu bulup yakalamak kolay bir iş olmayacaktı. Ancak, zanaatkarın zorlu bir bilmeceyi veya şaşırtıcı bir görevi reddedemeyeceğinin de bilincindeydi. Minos, Daidalos’u aramak için Girit’ten yola çıktı ve nereye giderse gitsin, spiral bir deniz kabuğundan iplik geçirebilen herkese güzel bir ödül teklif etti. Bunun çok karmaşık bir bilmece olduğunu ve Daidalos’un bunu çözmeye geleceğini biliyordu. Bir gün Minos, Camicus’a vardı ve aynı görevi ve ödülü ilan etti. Birçok kişi gelip bulmacayı çözmeye çalıştı ama kimse çözemedi.
Haber Kral Cocalus’a ulaştı ve hemen Daidalos’u çağırdı. Çünkü bulmacayı çözecek zekaya sahip bir kişi varsa o Daidalos idi. Daidalos, deniz kabuğunun bir ucuna bir damla bal koydu ve sonra bir karıncaya ip bağladı. Karıncayı kabuğun bal olmayan ucundan içeri soktu ve kabuğun sayısız sarmalları arasında dolaşmasına izin verdi. Balın tatlı kokusu tarafından çekilen karınca, kabuğun içinden geçerek diğer uçtan ortaya çıktı. Minos, Daidalos’u bulduğunu anladı. Derhal kurnaz yaşlı tilkinin teslim edilmesini istedi ama Cocalus’un başka planları vardı. Çok uzun bir yolculuk yapan kral Minos’u dinlenmek için Camicus’ta bir süre kalmaya ikna etti. Bunda bir sakınca görmeyen Minos razı oldu ve oda hizmetçileri banyosunu hazırlarken bekledi. Bu arada, Cocalus’un yıllarca Daidalos’un icatları ve hikayeleriyle büyülenen ve onun götürülmesini istemeyen kızları, Minos’u öldürmek için komplo kurdular. Banyo vakti gelince üzerine kaynar su döktüler.
Daidalos, özel yeteneği nedeniyle acı çekmekle lanetlenen parlak bir insanı temsil ediyor
Daidalos, kral ve kızlarının ısrarlarına rağmen Camicus’tan ayrılmaya karar verdi. En son Sardunya’da Herkül’ün yeğeni Iolaus ile birlikte görüldü. O zamandan beri kimse bu büyük mühendisin başına ne geldiğini, nereleri gördüğünü, ne icatlar yarattığını, hangi mucizelerin aklını çeldiğini bilmiyor. Bugün Daidalos bizim için özel yeteneği nedeniyle acı çekmekle lanetlenen parlak bir insanı temsil ediyor. Onun en büyük laneti ise, oğlunun ölümüne neden olduğu için suçluluk duygusuyla yaşamaktır.