Gün gün bir tımarhaneyi sayfalara zaptedebilir misiniz? Zor olduğunu biz de biliyoruz. Metin Baltacı’nın İbrahim Metin adıyla çıkan “İbrahim Efendi Tabletleri” isimli kitabı tam da böyle bir şeyi barındırıyor. İşte, İbrahim Efendi Tabletleri’nden beyin yakan 15 tımarhane yazısı.
4. gün
İz alıyorlar. Gitsek de bir iz kalsın istiyorlar. Unutmak istemiyorlar. Hatırlamamak gerektiğinde. Arşivliyorlar. Kalıyorsun.
Anons, devlettir… Saç tıraşı, imha!
17. gün
Doktor Şey Bey, bu sabah yanıma gelerek “Sence var mıyım İbrahim?” dedi. Elleri titriyordu, rengi de.. Üzülmeyin, dedim… İyileşirsiniz, dedim. İnsanın kendini Napolyon sanmasından daha kötüsü de var, dedim.. Napolyon’un kendisini Napolyon sanmaması, dedim.
Şükretti haline. Elleri titriyordu, rengi de. Odadan çıkarken bana döndü: “Teşekkür ederim Napolyon.” dedi. Ben Napolyon değilim, dedim. Eric… Sadece basit bir erik, diye ekledim. Çıktı.
Gözleri kamaştı, belki dişleri de.
35. gün
31 ve 32 Nisan
Hürriyet diye bir arkadaşla tanıştım dün üst katta. Sürekli “Örgütlenelim abiler!” diyor.. “Kafayı sol’dan yemiş!” diyor Hemşire Nimet.
“Kaç kere söyledim Şey Bey’e siyasilerin koğuşuna koyalım bunu diye..Dinlemedi. Ortalıkta böyle dolaşıyor işte.” diyor.
Geçende çok dövmüşler Hürriyet’i.. “Her yerlerim uf oluyor.. Kahrolsun Faşizm!” diye bağırıyormuş.
Bu sabah klinik yönetimi bütün tuvaletleri boyatmış. Söylentiye göre şu yazıyormuş duvarlarda:
‘Yaşasın 31 Nisan ya da 2 Mayıs’
vallahi ben yazmadım / Hürriyet
Korkutmuşlar çocuğu demek..
Burjuvazinin kini bitmiyor!
69. gün
Şefik amca bugün yarın ölecek; ama beklemiyoruz.
78. gün
“Kişisel Bakım” diye bir şey yok; bakacaksan hepimize bakacaksın!
93. gün
Yusuf’un anlattıkları:
35 yıldır bahar-yaz sokağın köşesine sandalyesini atan, hep aynı yerde oturan, gelene geçene boş ama gülümseyen gözlerle bakan bir Hüsnü amca vardı..eski mahallemizde. Geçende ilk bakkallardan Necmi ağbiyi gördüm..sordum. Hüsnü amca, orda o sandalyede bayramdan önce ölüp gitmiş. Eee dedim..sorun yok, dedi.. Oğlu oturuyormuş şimdi aynı köşede farklı bir sandalyede.
Ne sürüyor ama.
98. gün
“Dönüp dolaşıp geleceksin kendine; kendine geleceksin. Bu kadar söz, yazı, yaşantı… Sende kalacak yalnız. Yalnız sende kalacak.” dedi Rıfat Ağbi.
Rıfat, alemin bakkalı… Elalemin! Eskirakı satıyor yeni insanlara. Ve “gün aydın” diyor hala. Eski bir bakkal yeni insanlara baş ağrısı yapıyor karıştırınca.
Rıfat, susuz içiliyor.
100. gün
“Baz ölümler göm göm bitmez”
– Gelin alın ölünüzü, demişler. Sabah 04.22’ydi. Ağzı burnu morarmış cesedini aldık..skoda bir kamyonetin arkasına yatırdık..yara bere içindeydi, simsiyah kan içindeydi Güngör..uzun mosmor bir çiçek. Baha’yla ikimiz öne bindik. Skoda kalktı. Güngör arkadaydı..uzun kapkara bir çiçek..Baha-ların evine geldik..Narlıdere’dde yamaçtaydı..gecekondu. Bahçeye yatırdık Güngör’ü. Üzerini örttük. Baha’nın annesi çok ağladı. Baha çok ağladı. Ben çok ağladım. Köyden annesi babası geldi Güngör’ün. Onlar hep ağladı. Biz Güngör’ü hep gömdük..Dip gömdük..En derin gömdük..
Katilsiz bir cinayet ne yapsan örtülmüyor.
Annesi hiç unutmadı.
Polis Haftası’nda hep Güngör’ü kutluyor.
145. gün
Yusuf’un anlattıkları:
Ağbi sokaktan köpek buldum, iki üç gün besledim. Annem “Sen buna bakamazsın Yusuf..bana kalır, üstüme” dedi..saldım ben de. Kuş alacam sokaktan, o kendine bakar; annem de kendine..hepimiz mutlu oluruz..dedim ama bir hafta sonra sokaktan yine yavru köpek aldım ağbi..çok sevimli. Besledim..iki gün kadar bende kaldı. Annem “Sen buna bakamasın..benim başıma kalır Yusuf!” deyince yeniden sokağa saldım. Annem de köpek de mutlu..bana fark etmez. Kafam karışık. Gemide de bir tane ahtapotum var ağbi. Besliyorum.. ama sevgisiz bir ilişki. Kucağına alamıyorsun, gezdiremiyorsun..biri pişirir yer diye de sürekli bir kaygı, telaş oluyor. Mesela şimdi 3-4gün sonra gideceğim gemiye. Kim bilir ne geldi başına Salih’in. Adı Salih.
150. gün
Rasim Usta anlatıyor:
Allah razı olsun Cankut Bey’den..bize fabrikasında çok ekmek verdi. Islatıp atardı önümüze..kapışırdık;arada yiyemeyen falan olursa jandarma yedirirdi. Sonra..sonra bir arkadaşımız vardı Yılmaz. Yılmaz’ı makineden silmemiz bir hafta sürdü.. hala et kokuyor dişliler falan Bir tek kolu kalmıştı..onu gömdüler. Ama tabut normaldi. Büyük yani.
158. gün
Fotoğraf: Ekşisözlük’den nilufer
Yusuf’un anlattıkları:
– Güverteden aktı.. gitti, diyor aşçı..tutamadık, diyor. Salih için. Bence bu adiler yediler benim Salih’i ağbi. Kızarttılar yediler. Belki haşladılar. Bilmiyorum. Olabilir. Yarın Odessa’ya yolculuk. Bir denizatı bulup besleyeyim diyorum..niyetindeyim. Dur bakalım.. Romanya’ya gitsek ya da gidersek orada görmüştüm denizatı. Denizatı sessiz bir hayvan abi. Sevmeyi sevilmeyi bilir..at sonuçta. Dur bakalım hayırlısı. İki haftadır yoldayım. Yoldayım dedimse deniz yani. Denizin yolu. Musa’ya sormalı. Denizatı diyorum. Bence yediler Salih’i ağbi.
183. gün
Kıl tüy bahane, ağda hep şahane!
Ablamla annem aynı anda yaptığında daha çok yerdik. Şekeri kaynatırlar, macun kıvamına gelince de..hop biz yerdik..
Kıl’la Nefs arasında kıyasıya bir rekabet!
Hazır ağdaların annesi yok..yenmiyor.
198. gün
Siyah kedi diğerinden önce doğuracak..bakışları üremeye daha yakın.
271. gün
Süleyman Efendi’nin anlattıkları:
Sırt üstü yatırdılar. Dönmeye çalışsam da nafile. Başımda dikilmiş iki kişi var. Işık çok güçlü göremiyorum. Konuşuyorlar..duyamıyorum
Ameliyathane hazır buyurun, dediler..buyurdum. İçerisi soğuk. Galiba çıplağım. Altında ya da üstümde bir iğne var. Saplanmış gibi değil, saplanmışım gibi. Dönemiyorum. Ne kadar kaldığımı bilmiyorum. Tek hatırladığım bir ayna tuttular yüzüme..ayıldım. Yüz üstüyüz artık. Derli topluyum ve yüzüm altta. Hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. İlerdeki izlerime yetişmeye çalışıyordum geri geri.
Ne düz bir film.
277. gün
Bugün taburcu oldum.
Dışarısı yok.