Kurulduğu 1995 yılından bu yana trip hop’u saykodelik, pop ve orkestral elementlerle sentezleyen Belçikalı grup Hooverphonic, sekiz yıl aradan sonra yeniden İstanbul’da! 27-28 Şubat ve 1 Mart tarihlerinde Zorlu PSM Studio’da sahne alacak olan grup, 10. stüdyo albümü Looking For Stars ve 18 yaşındaki yeni solisti Luka ile uzun bir bekleyişin ardından bir kez daha Türk müzikseverlerle buluşmaya hazırlanıyor. Yıllardır grupla özdeşleşen Mad About You, 2Wicky ve Eden gibi klasiklere bağıra çağıra eşlik etmeden önce grubun kurucularından Alex ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Buyurun, Hooverphonic’in son albümüne, çiçeği burnunda solistine ve grup üyelerinin daha önceki İstanbul deneyimlerine dair merak edilenler…
Son albümü takiben iki yıllık sessizliğin ardından yepyeni bir albüm, nispeten daha sakin sound’lar ve taptaze bir sesle karşımıza çıktınız. Bugüne kadar Looking For Stars albümüne gelen en iyi yorum ve en sert eleştiri ne oldu?
Yorum ve eleştiriyi bir bütün olarak ele alabilirim. Her zaman farklı şeyler denemeyi seven biriyim. Bunu eleştirmenler de biliyor ve bu yüzden albümle ilgili çok güzel yorumlar aldık. Şarkıları seçerken yeni solistimiz Luka da söz sahibi oldu. Daha sakin sound’lar olmasında bunun da etkisi var tabii.
Yeni albümünüzle birlikte gruba dahil olan Luka’yla “O Ses Belçika” yarışmasında tanıştınız. Hatta o koçluk için sizi seçti; siz de onu yarışmada birinciliğe taşıdınız. Luka’yı Hooverphonic sahnesinde hayal ettiğiniz an tam olarak hangisiydi? Sweet Dreams’i söylerken gözlerinizin parladığı an olabilir mi mesela? Çünkü gerçekten parlıyorlardı. 🙂
Aslında hayır, yarışma bittikten sonra buna karar verdim. Yarışmayı kazandıktan sonra Noel’e özel söylemesi için ona 10 şarkılık bir liste verdim. Yeni albümden Romantic adlı parçayı da söyledi ve kesinlikle hayran kaldım. O da bana gelip şakayla karışık bir biçimde “O zaman grubunun solisti ben olayım” dedi. Bu davranışı çok hoşuma gitti. Genç yaşına rağmen kendisine çok güveniyordu ve bunun getirdiği kibir beni etkilemişti. Daha sonra birlikte çalışmaya başladık ve kesinlikle harika bir seçim yaptığıma eminim. Şunu da söyleyebilirim ki, bugüne kadarki tüm solist seçimlerimde içimde beni huzursuz eden, eksik kalan bir şey vardı ama Luka tam anlamıyla kusursuz.
Şarkıları bestelerken ve albümü kaydederken solistin enerjisi müziğinizi de etkiliyor mu? Zira diğer albümlerle kıyaslayınca Looking For Stars daha az kasvetli gibi görünüyor…
Looking For Stars özelinde konuşacak olursak Luka’nın değil, benim enerjimle alakalı olduğunu söyleyebilirim. Çünkü albümü yazdığımda Luka daha gruba katılmamıştı. O yüzden onun enerjisine bağlamak doğru olmaz. Ama şöyle de bir etken var ki, Luka kendi seçtiği şarkıları söylemek istedi ve albüm buna göre şekil aldı.
Raymond ile birlikte yarattığınız 24 yıllık Hooverphonic öyküsünü şimdiye dek 10 stüdyo albümü ve 6 farklı sesle renklendirdiniz. Müzikseverler genelde grup solistleri konusunda tutucudur ancak siz bunca ses değişikliğine rağmen hâlâ aynı hayran kitlesini koruyorsunuz. Bunun sırrını neye bağlıyorsunuz?
Hayranlarımız genel olarak yaptığımız müziği beğeniyor. İyi bir müzik için en önemli faktörlerden biri solist olabilir ama bir diğeri de prodüksiyondur. Örneğin Massive Attack grubu da solist değişikliğine gitti fakat hayran kitlesini korumayı başardı. Veya başka bir örnek olarak Gorillaz’a bakabiliriz. Çok farklı tarzlarda solistlerle çalışmalarına rağmen istikrarlı bir biçimde başarılı oldular. Çünkü prodüksiyon da en az solist kadar önemli. Bir diğer etken de doğru kişiyi bulmak. Beyonce mükemmel bir sanatçı, onu hepimiz severiz. Ama Beyonce ve Hooverphonic birleşimi iyi bir sonuç çıkarmaz. Ben bu konuda çok çok çok seçici bir tavra sahibim. Çok fazla faktörü göz önünde bulundururum. Sadece sesinin güzel olması veya sahneye yakışması değil, Hooverphonic ile arasındaki uyumun ne kadar iyi olduğu da çok önemli. Bizim farklı modlarda şarkılarımız var ve solistimizin bunların hepsiyle kendini bağdaştırabilmesi gerekiyor. Evet, yeni albümde kendi seçtiği şarkıları söylediğinde Luka’ya hayran oldum ama İstanbul’a geldiğimizde konserdeki hayranlar bizden eski şarkıları söylememizi de bekleyecek. O yüzden Luka ile bunların üzerinden çokça geçtik. Olabildiğince ince eleyip sık dokuyarak seçim yapıyorum.
Sekiz yıl aradan sonra şubat ayında yeniden Türkiye’de olacaksınız. Ve peş peşe vereceğiniz üç konserin de şimdiden biletleri tükendi. Daha önceki deneyimlerinizden İstanbul ile ilgili aklınızda kalan şeyler neler?
İstanbul tek kelimeyle muhteşem bir şehir. Kültürüyle, yemekleriyle, doğal ve tarihi güzellikleriyle. Sultanahmet Camii ve Ayasofya’ya çok hayran kaldım. Taksim Meydanı da harika bir yer. Ama İstanbul’la ilgili aklımda kalan en güzel şey şu: Galatasaray Üniversitesi’ndeydik ve olduğumuz yerden Asya’yı görebiliyordum. Büyüleyici bir andı. Sadece İstanbul değil, Ankara’da da bulundum ve genel olarak Türk insanını çok sevdiğimi söyleyebilirim. Ben Kuzey’de yaşıyorum ve Kuzey’de insanlar içine kapanık. Ben arkadaş canlısı insanlardan hoşlanırım ve Türk halkını bu yüzden seviyorum. Ayrıca Türkiye’de konsere gelen hayranlarımız tüm şarkıları bizimle beraber söylüyordu ve bu harika bir duyguydu. Türk halkı tarafından bu denli sevgi görmek onur verici.
Türk müziğine olan ilginiz nasıl? Takip ettiğiniz veya performansından etkilendiğiniz müzisyenler var mı? Gelecek çalışmalarınızda şarkılarınıza Türkiye’den bir ses konuk etme fikri size nasıl görünüyor?
Neden olmasın? Yeni şeylere her zaman açığım. Türk müziğinden bildiğim bir sanatçı yok ama bir Türk sanatçıyla çalışmak çok güzel bir fikir olabilir. Türk hayranlarımızın da hoşuna gider. Bu konuda tavsiyelerini alabilirim.
Türk pop müziği oldukça yükselişte, Türkiye’nin Spotify Top50 listelerine göz gezdirirseniz hoşunuza giden bir şeyler bulabileceğinize eminim.
Harika fikir! Yoldayken limuzindeki ses sisteminde hangi listelerin çalacağını bulmuş oldum böylece. 🙂