“Hayvanlardan Tanrılara” kitabının yazarı, Yuval Noah Harari, insan bilimleri ve tarih konusunda uzmanlığa sahip bir akademisyen. Türkçeye çevrilen ilk kitabı “Homo Sapiens: İnsan Türünün Kısa Bir Tarihi”nin her cümlesi çarpıcı, nihai sorulara birer cevap. Aslında biraz da rahatsız edici. Ama diğer yandan da hislerin kelimelere dönüşmüş hali diyebiliriz. Jared Diamond, James Gleick, Matt Ridley ve Robert Wright’ın eserlerine aşina, evrimin ve modern hayatın sorularını merak edenler için buluştuğumuz nokta tam da burası.
Ama bahsettiğimiz konu sadece bir ‘kaynak’ değil. Mesela, sizin şaşkın gözlerinizle göz göze gelip, cevapların tatminliğini yaşadığınızı görebiliyor. Cümlelerinin her biri birer tirada dönüşürken, geçmişi günümüze uyarlayıp örneklendirme yaparak her şeyi açıklamak istiyor. Homo Sapiens’i biz insanların ataları olarak tanımlamış 76 doğumlu, Filistinli yazar. İnsanların hayvanlardan farkını, nasıl dünyaya hükmedebildiğimizi, paranın değeri gibi kurgusal boyuta getirdiğimiz inançlarımızı basit bir dilde anlatmak istemiş.
İnanışlar, izm’ler, millet, yasa ve yazarın söylemleri bir filozofun sözünü anımsatır: “Keder ile hiçlik arasında bir seçim yapacak olsam, ben kederi seçerdim.” Yani, siz arzu ettiğiniz tüm deneyimlere sunacak bir makineye bağlı olsanız ve bunu bilmiyor olsaydınız, gerçek hayatta yaşayacağınız deneyimlere tercih eder miydiniz?
İyi okumalar…
1. “Aramızdaki fark bireysel seviyede değil, toplumsal seviyededir, Homo sapiens’in yani bizim dünyaya hükmedebilme sebebimiz uyumlu şekilde ortaklık kurabilmemizdendir.”
“Bunu insan türü dışında açıklayalım; arıların tek düze işbirliğinde bahsederken herhangi bir olay karşısında savunma olarak, kraliçe arıyı idam edip komünist işçi sınıfı arılar ve sosyal bir toplum oluşturmasını bekleyebilir miyiz?”
2. “Evrende hiçbir tanrı, millet, para, insan hakkı, yasa ve adalet insanların ortak hayal gücü dışında var olmaz. Ne demek bu? Uyduruyoruz! Her şey tamamen bizim hayal gücümüzle var oluyor.”
Yani, nesnel olmayan, gerçekliğin dışında hatta ‘uydurduğumuz hikayeler’ olarak yaklaştığı bu kavramları öylesine benimsediğimiz, bağlandığımız ve en önemlisi inandığımız için yazarın kışkırtıcı açıklamaları yerinizde oturmayı zorlaştırıyor. Yine nesnel gerçekliği bulunmayan para için yaptığı çıkarımları/tanımlamaları günümüze uyarlıyor.
3. “İnsanlar neden paraya inandı? Cevabı çok basit. Çünkü komşum inanıyordu. En önemlisi kralım da buna inanıyordu.”
İnsanların ortak hayal gücüne dayanan zihinsel devrimden biriydi. Kurgusallaştırılan bu değerin ortak paydada birleşip, birbirini tanımayan insanların bile güveneceği tek sistem para sayesinde olduğudur.
4. “Biyolojik açıdan her şeyi yapabiliyorken kurgusal kültürün oluşumuyla bu durum kısıtlanır.”
“Hindu inanışının temelinde -günümüzdeki bir çok inanış gibi- temizlik ve kirlilik yatar. Öyle ki bu inanış, kirli olan her şey kötü temiz olan her şey güzel anlatımıyla basitçe açıklanır. Siyahileri beyazlardan ayıran tek şey dış görünüşü olmasına rağmen ‘kirli’ temsilini onlar üstlenir, beyazlar ise ‘temiz’i temsil ederken sadece bu tesadüfi çıkarım sayesinde hiyerarşinin üst kademesinde yerini alır.” Yazar buna kısır döngü demiş. Bu farklılıklar erkek-kadın ilişkisinde de bir geçiş olarak görüyor.
5. “Dünyanın dört bir yanındaki insanlar Fransız Devrimi’nden bu yana eşitlik ve bireysel özgürlüğü temel değerler olarak görmeye başladılar, ki bu değerler aslında birbiriyle çelişir.”
Günümüzde Amerika politikası da bu çelişkiyle işliyor ve örnek şu; fakirlere, yardıma muhtaç insanlara yapılan yardım vergilerimizle ödenirken bunu neden okula gönderdiğimiz çocuklar için harcayamıyoruz? Bu da paramı istediğim gibi harcayamamama neden olur ve çelişkinin doğduğu yer tam da burasıdır.
6. “Para sayesinde birbirini hiç tanımayan ve güvenmeyen insanlar etkin işbirlikleri yapabilirler.”
Para, insanlar tarafından yaratılmış ve neredeyse tüm kültürel farkları aşabilen tek güven sistemidir, ayrıca din, cinsiyet, ırk, yaş ve cinsel yönelim üzerinden ayrımcılık da yapmaz.
7. “Para dışında ayrımcılık, anlaşmazlık ve nifak kaynağı olarak görülen dindir. İnsanlığı para ve imparatorluklarla birlikte en iyi birleştiren üçüncü şey olarak sayılabilir.”
Din, insanüstü düzene olana inanca dayanan bir insani değerler ve normlar sistemi olarak tanımlanabilir. Mesela futbolun bir din olmadığını açıklayacaksak, -istek ya da uzlaşılardan bağımsız bir düzen dediğimiz için- pek çok kuralına, usulüne ve hatta bazen tuhaf ritüellere karşın herkes insanların futbolu icat ettiğini bilir. FIFA isterse kaleyi büyütebileceğini ya da ofsaytı da kaldırabileceğini bilir.
8. “İnsanlar yıllar boyunca aşkı bulmak isterler ama bulduklarında da nadiren hoşnut olurlar. Bazıları partnerlerinin kendilerini bırakacağından endişe eder, bazıları da razı olduklarından daha iyisini bulabileceğini bilirler.”
Bu yüzden de insan hep doyumsuz ve huzursuzdur. Öte yandan bu istenilen şeyleri başaran insanları tanımışızdır.
9. “Gautuma’ya yani ‘aydınlaşmış kişi’ ve Budist geleneğine göre, arzular acı çekmeye sebep olur, acı çekmekten tamamen kurtulmanın tek yolu da arzu duymaktan tamamen kurtulmaktır.”
Siddharta Gautuma, MÖ 500 yılları civarında, Himalaya krallığının tek varisiydi. 29 yaşında evden kaçtığında aradığı ‘acılardan’ kurtulmaktı. Özgürleşmekti. Tatmin olmaktı. Bunu, ‘Acı vardır, acıdan nasıl kaçabilirim.’ ile zihnin eğitilebileceğini bilmiştir.
10. “Ama budizm ve diğer modernite öncesi dinler de tanrıya ibadet etmekten asla tamamen kurtulamadılar. Hatta Nirvanaya ulaşamadıkları gibi büyük bölümü dünyevi başarıların peşinde koşarak geçirdiler.”
Bunlar, acı çekmekten tamamen kurtulma becerisine sahip olmasına rağmen hâlâ bu sefalet döngüsünden çıkamamış sayısız insana yardımcı olmak için bu özgürleşme hamlesinden vazgeçen varlıklardı.
11. “Tarihin altın kurallarından biri, geriye dönüp bakınca bariz olarak görünen şeyin olay esnasında son derece belirsiz olmasıdır.”
Bu, günümüzde de aynıdır. Küresel ekonomik krizden çıktık mı, yoksa daha kötüsü mü gelecek? Çin süper bir güç olana de büyüyecek mi? ABD hegemonyasını kaybedecek mi? Bütün bu durumlar için çok güçlü argümanlar geliştirebilir ama asla emin olamayız.