‘Ben sana yapma demiyorum hobi olarak yine yap’ sözünü bugün için reddediyoruz. Bazı meslekler var ki kesinlikle hobi olarak yapılmaması gerekiyor. İşin kötü yanı bu mesleklerin bize kafayı yedirecek sayıda gönüllüsü bulunuyor.
Yakın çevreniz üstünde yapacağınız yarım saatlik bir gözlemle bize hak vereceksiniz. Bu gözlemin ardından içinizde arkadaş çevrenizdeki bazı insanları terlikle kovalamak, ıslak mendille ensesine vurmak, Zippo gazını eline döküp ateşe vermek gibi hissiyatlar uyanırsa şaşırmayın. Haklısınız.
Kompresör ustalığı: “Şuradan bir Kadıköy uzatır mısınız?”
Hayatında en az bir kere dolmuşa binmiş olanlar ne demek istediğimizi anlamışlardır. Evet, arkamızdaki çivi parmaklı kompresör ustasından bahsediyoruz. Lafta “… uzatır mısınız lütfen?” şeklindeki sunumuyla nezaketten kırılacakmış gibi görünen bu arkadaş, o omzu oyar oyar.
Dedektiflik: “Sen neden kaşar yemiyorsun ya?, Domatesi neden sevmiyorsun?”
Polis Koleji’ni 2 puanla kaçırmış bu arkadaşlar, bazı temel yiyecekleri tüm insanlığın sevdiğini düşünürler ve bunun kökenine inebilmek için Sherlock Holmes kesilirler. Birilerin acilen bu arkadaşlara herkesin domates sevmek zorunda olmadığını, yoğurtun da yenmeyebileceğini ve hatta insan hak ve özgürlüklerini anlatmasını esefle istiyoruz.
Gurme: “Çaya üç şeker atılır mıymış hiç, şerbet yaptın, çayın tadını alamıcan”
Çay üzerine İngiltere’de master yapmış, Karaköy’deki çay kafelerinin (bkz: Dem Karaköy) tüm menülerini denemiş bu arkadaşlar, çayın şekersiz içilecek bir şey olduğuna kanaat getirmiş; en kötü yarım şeker atılabilmesine olanak tanımışlardır. Tamam sakiniz: Arkadaşlar çay şekerli de şekersiz de güzel, bizce çayı paylaşabiliriz.
Web Developer: “Pazar günü Adalar’a gidiyoruz NET”, “Onu bir daha kesinlikle aramam NET”
Bir ‘net’ furyasıdır aldı başını gidiyor. Saygıdeğer bazı arkadaşlarımız web developer’mış da sürekli internetle uğraşıyormuş gibi kurdukları her cümlenin sonuna ‘net’ getirerek işi sağlama alıyor. “hede hödö NET, bada budu NET”. Tabii her seferinde çok da anlamlı olmuyor. En naif halimizle “Hani dur desek” diyoruz.
Cazgır: -spoiler “Olum dayanamıcam sölicem: Bu hafta Robb Stark ölüyor” spoiler-
Cazgır, Kırkpınar Güreşleri’nde pehlivanların adlarını, kazananı ve kaybedeni izleyenlere duyuran kişidir. Bazı arkadaşlar da izledikleri dizi ve filmler adına fahri cazgırlığa soyunmuştur. Diziyi önce izlemiştir ve illaki olanı biteni anlatacaktır. Hafazanallah anlatmasa ‘hık’ der gider.
PR Uzmanlığı: Profil resmi, kapak fotoğrafı, masaüstü fotoğrafı dahil her yere kendi fotoğrafını koymak
Aslında bu arkadaşlar kendine PR uzmanıdır. Ofisteki masamız, odamızdaki duvar dışında fotoğraf koymadıkları pek fazla yer kalmamıştır. Kendilerinden birkaç fotoğraf rica ederek, bu eksikliği de giderebiliriz.
Ev hanımlığı: “Abi ye şunu bak çok seveceksin, vallahi hatırım için”
Bu arkadaşlar altın gününe ev sahipliği yapan ev hanımı gibi “Vallahi olmaz” anlayışını düstur edinmişlerdir. Aslında çok güzel adamlardır, paylaşımcılardır. Ancak sizin o yiyeceği ya da içeceği gerçekten denemek istemiyor oluşunuzu biraz göz ardı ederler.
Ordinaryüs profesör: “Bak o bir kere öle yapılmaz, ver göstereyim”
Bilgisayar kitlenmiştir, alt tarafı reset atacaksınızdır; bu arkadaşlar daha düğmeye basmadan “O öle yapılmaz” deyip atlarlar. Kumandaya pil takacaksınızdır size şans tanımazlar. Kendilerine “İzafiyet teorisini açıklamıyorum, bir deneyeyim en azından” demekte yarar vardır.
Kişisel gelişim koçluğu: “Kendine çok iyi bakıyosun, beni arıyosun, geç kalmıosun…”
Karmalarından mıdır, enerjilerinden midir bilinmez bu arkadaşlar, etrafına sürekli iyi niyetli direktifler verirler ve emir kipini hayali bir soru işaretiyle kullanmaya bayılırlar. Fahri bir kişisel gelişim koçluğu söz konusudur. Aşırı dozda maruz kalınmadığı sürece derin yaralar bırakmazlar.
Yardımcı yönetmen asistanlığı: “Kanka gel bak gel ne izleticem”
Ofiste, üniversitede, yurtta kısacası her yerde bu arkadaşlardan en az bir tane bulunur. O izlediği komikli videoyu illa size de izletecektir. Hani anlatınca komik olmayan karikatürler vardır ya işte bu videolar da izlenince aynı muameleye maruz kalır. İzninizle küçük bir duyuru yapalım: Arkadaşlar siz izleyin ve gülün biz mutlu oluyoruz öyle olunca. Bizi çağırmasanız da olur.
Kantar: “Ya gel senin canın cinin ne, kaç kilosun zaten ötmez asansör”
Ya da “Arkaya 4 kişi sığarsınız Sedef yer kaplamaz zaten” gibi öldürücü tespitleriyle hayatımızda yer alan bu arkadaşlar, bir kişinin karakteristik özelliklerini tekrar tekrar sunmayı çok severler. Dolayısıyla arada sırada patavat problemi yaşayıp, vurucu bir sessizliğe neden olan gaflarda bulunabilirler.
Sabah programı sunuculuğu: “Hoşgeldin prenses”, “Naber güzellik”, “Tatlıııım nasıl gidiyor?”
Sabah programına koysan prime time reyting’i getirecek bu arkadaşlar, sürekli bir iltifat arayışıyla, sürekli bir benzetme iç güdüsüyle hareket eder. ‘Prenses, güzellik, bal, canısı’ gibi sözcükler de ağızlarından eksik olmaz. Çoğunlukla samimi durmayan bu kelimeleri yakıştıranlara selam söylüyor, kulakta kekremsi bir tını bırakanlara da “Demeseniz daha güzel” selamını yolluyoruz.
Gezelim Gömelim bonusu: Ana yemek gelmeden salatayı, mezeyi gömmek
Lokantaya gidilir, ana yemek gelmeden salata ve meze gelir. Buraya kadar her şey güzeldir. Ancak karşımızdaki arkadaşta bir hızlanma başlar. Çünkü o arkadaştır ki daha ana yemek gelmeden salatayı, mezeyi gömecektir. Ona afiyet bize geçmişler olsundur.