Taş Devri çizgifilminde fotoğrafların nasıl çekildiğini hatırlıyor musunuz? Fotoğraf kutusunun içinde bir ağaçkakan, poz verenleri anında bir tablete yontar, fotoğrafçıya teslim ederdi. Heh, işte Hiperrealizm akımı öyle bir akım. 60’lardan beri varolan bu akımda sanatçı ultra gerçekçiliği yakalar, kişilerin, nesnelerin fotoğrafı çekilmişçesine detaylarını, gölgelerini resmeder.
Ve afedersiniz, hipper güzellolur.
Mesela, lorke değil! Paul Cadden’ın grafit ve tebeşirden acımasızca doğan siyah-beyaz gerçeği.
Ya da, Taner Ceylan’ın yağlı boyadan detay detay akan gerçeği.
Jacques Bodin’in renkli,ışıklı şakalarla mükemmeli yakaladığı detayların gerçeği.
Pedro Campos’un ‘Hadi oradan o fotoğraf bee!’ dedirten nesne tutkusunun gerçeği.
Jason de Graaf’ın yansımalar, ışıklar, hileler, çeşili hınzırlıklar ile dolu akıl almaz gerçeği.
Robert Bechtle’ın büyükanne fotoğraf albümünden çıkan nostaljik gerçeği.
Lee Price’ın bizi tepe taklak eden, kuşbakışı takıntılı bir rontçu gibi hissettiren gerçeği.
Ray Hare’in bizi alıp safariye çıkarıp bir hayvan arkadaşın göz bebeğine baktıran, o arkadaşla burun buruna getiren gerçeği.
Gregory Thielker’in ‘Ama şu yağmur da bi durmadı ya’ dedirten gerçeği.
Gottfried Helnwein’ın ‘Çocuklardan ne istedin be, beni çiz’ diye düşünüp sesli dile getirmediğinizin gerçeği.
Ve Denis Peterson babanın, size ‘Öylesine yaşama güzel kardeşim, bir şeyler yap’ dediği, sizin de ‘Tamam’ dediğiniz gerçeği.