Küçük İskender’in yazın dünyası, şiirden ve yaşamdan bağımsız düşünülemeyecek bir yoğunlukla kendi yaşam alanını yaratmıştır. Değişen ve dönüşen dünya içerisindeki bu yaratım; doğal süreç içerisinde edebiyatı da sanatın diğer tüm dallarını da doğrudan ya da dolaylı olarak etkilemiştir.
İskender, bu etkileşimin şiirde yaşayan en belirgin özelliği olarak üretimlerine devam etmektedir. “Her Şey Ayrı Yazılır” adlı kitabında, bu durumu daha net ortaya koymaktadır. Zaman zaman anılarının neticesinde ortaya koyduğu bir cümle, zaman zamansa bütün olarak bir düşüncenin ifadelendirilmesi, İskender’in şiirin de ötesinde bir yerde yaşadığını kanıtlamaktadır.
Listelediğimiz bu kısa alıntılar, aslında bir şairin düşüncesine çarpıp geçen altı çizilesi noktaların göstergeleridir.
“Babamı tanıdığımda 30 yaşındaydım. Çünkü ölmüştü…”
“…Yahut otuzlarımdaydım, o da hayattaydı. Fikir yürütmek üzerine araştırmalar yapıyordum. Türkçenin güzel söz öbeklerinden biriydi ‘fikir yürütmek’: Emekleyen bir fikri ellerinden tutup ayağa kaldırıyor ve sanki ilk adımlarını atmaya başlayan bir bebekmiş gibi kendi başına ilerlemesi için çabalıyordum. Ancak, iş bu kadarla kalmıyordu. Büyük adamların, ‘Bu konuda bir fikir yürütüyorum,’ sözü araklamak tadı da taşıyordu. Başkasından çalınan bir düşünce de ‘fikir yürütmek’ kapsamına alınabilirdi kolayca. Babamın her iki anlamda da bir fikir yürüttüğüne şahit olmadım…”
“Özgürlük sanat için yalan alanı açmaktır. Yaratıcılık kışkırtıcı bir yalan alanıdır…”
“…Yalanın suça dönüşmemesi ya da suçun üstünü örtmek için yapıt vardır. Shakespeare’in sözü bu. Tabii ki değil. Yalan. Benim sözüm. Veya ben çocukken biri söylemiştir. Veya birinin bana söylediğini iddia ederek birazdan diyeceklerimi temize çıkartacağım. Ya da aslında bu söz Olağan Şüpheliler filminden bir repliktir. Yahut ilk aklıma gelendir. Kurtulmam için…”
“Fedakârlık bazen kendini değil, hayatı feda etmek anlamındadır. Hepsi âşıktır…”
“…Yolculuktur sevilen. Bir yere ulaşma sevdasını bırakıp, kinetik enerjiyi reddedip sadece ve sadece hareket halinde olmayı tercih ederler. Bedenen, ruhen, sanatsal olarak hareket halinde olmak. Tüm bunlar onları bir kuşak, dahası bir ekol haline getirir…”
“Geceler aşk hakkında konuşmaya başladığında sevgililerin susmaya karar vermesi kaçınılmazdır…”
“…Geceler aşk hakkında her şeyi bilir ve sır tutmazlar. Sevgililer konuşurken gecelerin saklanması ondandır. Kabahat işlemiş çocuk gibi evin içinde bir yerlerde kaybolurlar. Kaybolan çocuk aşkı da yanında götürür; onun hayalindeki gerçek kahramanlar aşka dair büyük maceralar yaşamış, büyük tehlikeler atlatmış, büyük acılar/büyük mutluluklar arasında arafta kalmışlardır…”
“Merhamet merhemse, onu içine sür. Ama namluya kurşun sürer gibi sür…”
“…Ama boş bir şehirlerarası otobanda süratle araba sürer gibi sür. Yol kenarındaki belli belirsiz otostopçuların, orospuların ve olası sapıkların paralelinden sür. Sürtünerek, sürtündükçe kıvılcım çıkartarak sür. Merhamet işte o zaman anlamlanır, haddini bilir…”
“Mağdur olanın çaresizliğinin korkuya dönüşme olasılığı sıfırdır…”
“…Çünkü korku bir koruma/korunma içgüdüsünün sonucudur. Mağdur kişinin koruyacağı bir şey kalmadığı için artık korkmaz, tam tersine pervasız bir cesaretle yok olma karşısında diren. gösterir. Ancak taşıdığı hale hâkim şey, stres yani gerilimdir. Endişe ve tereddüt kuşatması altındadır. Güvensizlik, kafa karışıklığı, ani gelişen olaylar, kötü sürprizlerden oluşan çember daralmaktadır…”
“Apartman denilen şekilsiz kayaların içinde yaşamaya başladığımızdan beri dikey bir gürültünün merkezine yerleştik…”
“…Altı yönden kuşatılan uygar mağarada sessizliğe muhtaç ve sesten ihraç edilerek hayatını sürdürebilmek modern insanın hak ettiği bir ceza. Bununla uzlaşması da olanaksız görünüyor. Ses ile gürültü arasındaki farkı tüm ayrıntılarına kadar listelemek ömrü uzatmayacak. Çünkü komşu denen şey sizi her zaman tehdit ve ispiyonla şekillendirirken özlemeye mecbur bırakıldıklarımız, aslında reddederken bir an bile düşünmediğimiz, kolayca vazgeçtiğimiz gerçeğimiz/gerçeklerimiz değil miydi? Şimdi bu neyin isyanı?…”
“Aranızda ölüm hakkında konuşmak isteyen var mı?…”
“…Dışımızdaki ölüm: Tanımadığımız, yakınlık hissetmediğimiz ya da hiçbir bağımızın olmadığı uzak bir akraba, kim bilir bir komşu, arada bir sokağımızdan geçen, göz aşinalığı ile yetindiğimiz bir varlık, onun ölümü. Ortak bir inançla, ortak bir ideolojiyle aynı hayata taraftarlığımızı ilan ettiğimiz bir insan da dışımızdaki ölümün temsilcilerinden sayılmaz mı? Acımız, ağıdımız dışımızdaki ölümlerde sınırımızı belirleyebilir.”