Orta Çağ boyunca pek çok kadın “cadılık” suçlamasıyla büyük işkencelere maruz bırakıldı. “Cadılık” müessesi, herhangi bir erkek veya toplum tarafından cezalandırılmak istenen kadınlar için kullanılıyordu. Bir kadının “cadı” olduğu iddia edildiğinde, o kadından hayatta kalması mümkün olmayan testlerden geçmesi isteniyordu. Örneğin, cadılık suçlamasıyla mahkemeye çıkarılan bir kadın elleri ve ayakları bağlı bir şekilde ve üzerinde çeşitli ağırlıklarla denize atılıyordu. Eğer kadın denizden çıkmayı başarabilirse, cadı olmadığı anlaşılıyordu! Elbette, böyle bir durumdan sağ olarak kurtulmayı başaran hiçbir “cadı” olmamıştı. Ancak, cadılık sadece Orta Çağ’da var olan bir şey değildi. 20. yüzyıl İngiltere’sinde Helen Duncan isimli bir kadın, cadılıkla suçlandı ve 1735 tarihli Cadılık Yasası gereğince mahkûm edildi. İşte, İngiltere’nin “son cadısı” Helena Duncan hakkında bilmeniz gerekenler…
Helen Duncan, 1897 yılında İskoçya’nın Perthshire şehrinde orta sınıf bir ailenin kızı olarak dünyaya geldi
Henüz ilkokul yıllarında bile, “tuhaf” bir çocuk olarak biliniyordu. Çünkü okulda sürekli farklı ve sıra dışı kehanetlerde bulunuyordu. Ayrıca, sık sık tekrarladığı garip hareketleriyle arkadaşlarının korkmasına neden oluyordu. Öyle ki pek çok veli ve hatta kendi annesi bile Duncan’ın davranışlarından rahatsız oluyordu. Duncan, okul yaşamı bittikten sonra bir süre Dundee Kraliyet Hastanesi’nde çalıştı. Helen Duncan’ın “paranormal yetenekleri” de bu sıralarda giderek gelişiyordu.
1920’li yıllarda spiritüalizm oldukça dikkat çekici bir şeydi
Helen Duncan, 1920’lerin spiritüalizm ortamından oldukça mutluydu. Çocukluğundan beri paranormal olaylara karşı büyük bir ilgi duyuyordu. Bu sebeple Duncan 1920’lerin ortasından itibaren bir medyum haline geldi!
Duncan’ın düzenlediği seanslar, ününün yayılmasına sebep oluyordu
Çünkü Helen Duncan, paranormal seanslar düzenleme işinde oldukça iyiydi! Düzenlediği seanslarda bir çeşit trans haline geçen Duncan, çağırdığı ruhlarla konuşabiliyordu! Hatta, bu ruhlara bir beden bile kazandırabiliyordu. Özenle hazırladığı, “seans şovları” Duncan’ın üstün tiyatro kabiliyeti ile birleşince ortaya hayli ilginç ve sarsıcı gösteriler çıkıyordu. Bu sebeple Helen Duncan, kısa süre sonra sadece spiritüalizm meraklılarının değil, karşıtlarının da dikkatini çekmeye başladı!
Duncan “ektoplazma” ürettikten sonra tüm dikkatleri üzerine topladı
Ektoplazma, trans haline geçmiş medyumların ağız, burun ve kulak gibi organlarından dışarı çıkan bazen de cisimleşebilen doğaüstü varlık veya maddelerin adıydı! Duncan, yaptığı seansları ileri bir boyuta taşımak istiyordu. Beyaz bir hayalet görünümdeki ektoplazmaları, bu amacına ulaşmasını da sağladı. Ancak, kısa süre sonra bu hayaletin yumurta beyazına bulanmış bir çeşit kağıt ve havludan ibaret olduğu ortaya çıktı! Bu sebeple, Duncan’ın bir sahtekar olabileceği şüpheleri kuvvetli şekilde konuşulmaya başladı. Buna rağmen, Duncan’ın medyumluk kariyeri devam etti…
Helen Duncan, beyaz kumaşlar içerisinde etrafta dolaşan bir adam yüzünden suçlu bulundu!
Duncan, oldukça özenle hazırladığı bir seans sırasında bir kez daha bir ruh çağırdı! Onun çağrısına cevap veren ruh, izleyicilerin gözleri önünde odada dolaşmaya başladı. Bütün izleyiciler korku ve heyecanla olup biteni izliyordu. Ta ki, ışıklar yanıncaya kadar! Bir süre sonra odaya gelen ruhun çarşaflar içerisindeki bir adamdan başka bir şey olmadığı ortaya çıktı! Daha sonra, polise ve mahkemeye şikâyet edilen Helen Duncan, sahtecilik yüzünden suçlu bulundu…
Duncan’ın mahkum edilmesine sebep olacak olay ise 1941 yılında gerçekleşti
Helen Duncan, inişli çıkışlı bir kariyere sahipti. Buna rağmen, onun “ayinlerine” katılacak birileri her zaman bulunuyordu. Bu sebeple Duncan 1941 yılına kadar tanınan bir medyum olarak gelmeyi başardı! Fakat eski inandırıcılığını yeniden kazanmalıydı. Bu yüzden oldukça ses getirecek bir ayin düzenlemeye karar verdi!
Duncan, bir denizcinin ruhundan batan gemi hakkında bilgi aldı
1941 yılında II. Dünya Savaşı sırasında HMS Berham isimli İngiliz gemisi, Alman birlikleri tarafından batırıldı. Fakat bu son derece gizli bir bilgiydi ve halka açıklanmamıştı. Sadece, gemi personelinin yakınları olaydan haberdar edilmişti. Bir de, Helen Duncan! Duncan, düzenlediği bir seans sırasında, gemideki askerlerden birinin ruhuyla iletişim kurduğunu ve geminin batırıldığını söyledi! Bu olay, istihbarat servislerinin Duncan’a öfkelenmesine ve onu daha yakından takip etmesine neden oldu.
1944 yılında Helen Duncan bir kez daha hilecilik suçundan tutuklandı!
Sık sık Duncan’ın seanslarına katılan devlet görevlileri nihayet, onun yaptığı sahtekarlıklara dair kanıt bulmayı başardılar. Böylece Duncan, bir kez daha sahtecilikle sebebiyle tutuklandı. Mahkemeye çıkarılan Helen Duncan başlangıçta 1824 tarihli “Serserilik Yasası’na” göre yargılanıyordu. Buna göre falcılık ve sahtecilik gibi ufak şeylerle suçlanacaktı! Ancak, Duncan’ın 1941 yılındaki seansı unutulmamıştı! Bu sebeple, Helen Duncan 1735 tarihli Cadılık Yasası’na göre yargılandı!
İngiltere’nin son cadısı, 9 ay hapis cezasına çarptırıldı
Helen Duncan, 1941 yılında devletin gizli bilgilerini ifşa etmeseydi, muhtemelen hiçbir zaman hapse girmeyecekti. Ancak, Duncan her nasılsa ele geçirdiği gizli bilgileri ifşa etmiş ve devletin güvenliğini tehlikeye atmıştı. Bu sebeple, Duncan bir medyum veya sahtekâr olarak değil bir cadı olarak yargılandı ve İngiltere’nin son cadısı unvanını kazandı…
Kaynak: 1