Aniden “Frequenzsprungverfahren” dedi.
İkisi de iyi derecede Almanca biliyor ve iyi piyano çalıyorlardı.
Antheil daha önce “Ballet Mecanique” üzerine çalıştığından, bahsettiği senkronizasyonu anladı. Alıcı ve vericiler arasındaki radyo frekansları belirli bir senkronizasyon içinde değişirse, sinyalin engellenmesi riski oldukça düşecekti. Aynı zamanda sinyallerin bir kısmını belirli bir frekanstan yakalayan düşmanlar, sürekli kayan anlamsız seslerden başka bir şey duyamayacaklardı. Gizli bir haberleşme için kullanılabilirdi.
Frekans Atlamalı Yayılma Spektrumu (FHSS), hem verici hem de alıcı tarafından bilinen bir sekansı kullanarak, frekansları hızla değiştirip, radyo sinyalini bir dizi farklı frekans üzerinden iletme yöntemidir. Hem alıcı hem de vericide, piyanodakine benzer delikli rulolar ile frekanslar eş zamanlı olarak kaydırılabilir. Belirli bir frekanstaki “jamming” ya da gürültüler, bu durumda sinyalin yalnızca küçük bir kısmını etkilemiş olacağından uzun mesafe radyo haberleşmesi için de çok elverişli bir yöntemdir.
* * *
Bir oyuncunun hayatını film yapmak istediğinizde, starın hayranlarından değilseniz, ya da yönetmen çok büyük bir iş çıkarmamışsa, genelde içinde sıradışı pek fazla şey bulamazsınız.
Gösterişli bir yaşamın yanında; içinde çocukluk travmaları, sefillik günleri, talihin değiştiği bir gün ya da tanışılan kilit bir kişi, şöhret baskısı, tükenme, uyuşturucu problemleri, sıradışı çılgınlıklar ve -eğer şanslıysa- tekrar yükseliş gibi şeyler izlemek çok olası.
Ancak bu, dünyanın en güzel kadınlarından biri olan Hedwig Eva Maria Kiesler için pek de geçerli değil. Ya da bilinen adıyla Hedy Lamarr; sinema tarihinin ilk soyunan kadını.
Güzellik, sıradışı bir zeka, gereğinden fazla çekicilik ve üstün düzeyde yaratıcılık dışında, bu hikaye; manyetik tetikler, torpidolar, gizli haberleşme, casusluk, sinema, göğüs büyütme ve endokrinolojiyle ilgili…
“Gözalıcı olmak zor değil, yalnızca durup aptal görünüyorsun”
Hedy Lamarr, 1930’lu yılların ünlü aktristi, yalnızca zamanının en çok alkışlanan ünlülerinden değildi. Aynı zamanda tam anlamıyla tipik bir dehaydı. Her konuda başarılı oluşu, duygularını yoğun olarak yaşayışı, yüksek enerjisi, herkes tarafından kolaylıkla fak edilen çekiciliği ve her konudaki sıradışı bakış açısıyla sinema tarihinin belki de en etkili kadınıdır.
Hedwig Eva Maria Kiesler adıyla 1913’te yahudi bir ailenin çocuğu olarak Viyana’da doğdu. Babası başarılı bir bankacıydı ve durumları iyiydi. Muhteşem bir baba kız ilişkileri vardı ve babası O’na bir şeyin peşinden nasıl gidileceğini iyi öğretmişti.
İlk gençlik yıllarında Berlin’e gitti ve oyunculuk eğitimi aldı. Daha sonrasında rol aldığı “Ecstasy” isimli filmde kendine bir rol bulurken, sinema tarihinin ilk soyunan kadını oldu. Sonunda MGM tarafından işe alındı ve Hollywood’a filmler yapmaya başladı. Oyunculuğu hobilerinden biri gibi yapmadı. Samson ve Delilah gibi başarılı filmlerde rol aldı ve oyunculuk hayatı oldukça uzun bir süre devam etti.
MGM’den Louis D. Mayer ona “dünyanın en güzel kızı” dedi.
Lamarr uzun hayatına 6 eş sığdırdı. Bunlardan ilki olan, henüz 19 yaşındayken evlendiği Fritz Mandl, Berlin’de bir mühimmat üreticisiydi ve 1930’ların başında uçak kontrol sistemleriyle ilgilenmeye başlamıştı. Lamarr, 1937’ye dek 4 yıl sürecek evlilikleri boyunca; eşiyle birlikte silah tüccarlarının, geliştiricilerin, alıcıların ve inşaatçıların olduğu yüzlerce akşam yemeğine katıldı. Daha sonra 1937 yılında doğal olarak bir Nazi karşıtı olan Lamarr Londra’ya kaçana dek, eski kocasıyla katıldığı çok sayıda toplantıdan bir dizi şey öğrendi.
Bir akşam yemeğinde Hellmuth Walter adlı bir makina mühendisinden “uzaktan kumandalı izsiz torpidolarla” ilgili detayları dinledi. Mühendis ona torpidoların yakıt olarak hidrojen peroksit kullandıklarını ve böylece su altında izsiz olabildiklerini, aynı zamanda her tetik ve torpido arasında alman hava kuvvetlerindeki haberleşme sistemine benzer olarak 100kHz aralıklarla ayırılmış bir dizi kumanda frekansı olduğunu, böylelikle düşmanın sistemi bloke etmesinin zorlaştırıldığını anlattı. Anlatılan hikayeye göre frekans sıçramalı (frequency hoping) haberleşme fikrinin aklına ilk yerleşmesi bu akşam yemeğine dayanır.
Ayrıca Mandl’ı Hollywood için bıraktığı söylense de, O’nun faşist liderlere silah satması ve kirli ilişkileri Hedy’yi zaten doğal olarak O’ndan uzaklaştırmıştır.
Hollywood’da yıldızı parladığı zamanlarda, Viyanalı menajer Max Reinhart O’nu Avrupa’nın en güzel kadını ilan etti. Bunun nasıl olduğunu kendisine soran bir muhabire, keskin zekası ve renkli kişiliğinin yanında matematiğe ve müziğe olan ilgisinden bahsedebilirdi.
Ancak O, “Göz alıcı olmak zor değil” dedi. “Yanızca durup, aptal görünüyorsun”.
Hollywood’da bir akşam yemeği
40’lara yaklaşırken Hedy, yükselişi boyunca bir dizi yetenekli ve iyi eğitimli insanla dostluklar kurma fırsatı bulmuştu.
1940 yılının yazında, Avusturya’dan gelen ve çıplak olarak kamera karşısına geçmesiyle ün salmış genç Hollywood yıldızının, masada Hitler’in savaş makinaları ve yüksek teknoloji silahlar üzerine konuşması, bir süre önce dadaist, postkübist bir filmdeki başarısıyla tanınmış olan “müziğin kötü çocuğunun” dikkatini çekti.
George Antheil, müzisyen olmasının yanında boş zamanlarında Esquire’a endokrinoloji yazıları gönderiyordu. Hedy ise çok daha gençken zaten suya atılınca soda olan bir tablet icat etmişti bile. Nazi karşıtlığının ısıttığı sohbette, birinin hormonlar ve bezeler üzerine olan ilgisi, diğerinin göğüs büyütme konusundaki merakıyla birleşti ve ikili o günden sonra iyi birer arkadaş oldu.
Antheil ailesinin tüm itirazlarına rağmen besteci olmayı kafaya koymuştu. Onlardan kaçmak için 1918 yılında henüz 16 yaşındayken ABD Havacılık Birliği’ne katıldı. Cephanelik topçu mühimmatı müfettişi oldu, ancak uçamadı. Yeterli olgunluğa gelmeden savaş sona ermişti. Sonraları ailesi Antheil’in müzik konusundaki ciddiyetini anladı ve o andan itibaren oğullarının kariyerini desteklediler. Yıllar süren çalışmalardan sonra Antheil Avrupa’ya taşındı.
Igor Stravinsky’den ve bir dizi yetenekli insandan eğitim aldı. Modern tarzı ve içeriğiyle izleyicileri kışkırtan konserleri resmen olay oldu. Böski Markus’la evlendi ve efsanevi kitapçı Shakespeare & Co’un bulunduğu apartmanda bir daire tuttular. Bu süre boyunca James Joyce, Ernest Hemingway, Man Ray, Pablo Picasso, Ezra Pound ve T.S. Eliot gibi elit artistlerin dar çevresine dahil oldular.
Hedy yeni kurulan Ticaret Departmanı’na bağlı Ulusal Mucitler Konseyi’nin, eski eşi Mandl ve partileri hakkındaki bildikleri konusunda bilgi almaları gerektiğini düşünüdü. Ve henüz arkadaşlıklarının başındaydılar ki, ikisini de daha proaktif olmaya iten bir olay yaşandı.
CORB, Çocuk Denizaşırı Resepsiyon Kurulu, savaş boyunca çocukları güvende tutmak için onları uzaklaştırmakla görevli İngiliz hükümetinin bir koluydu. 2664 çocuk, bu sırada çoğunlu Kanada olmak üzere, Avusturalya, Güney Afrika ve Yeni Zelanda’ya gönderilmişti.
17 Ekim 1940’da bir U bot içinde Kanada’ya giden 90 çocuğu taşıyan SS City of Benares isimli gemiyi batırdı. İngiliz hükümeti haberi ayın 23’üne kadar veremedi. Kamuoyu tepkisi öyle büyüktü ki tüm programlar iptal edildi. Hedy çocukların ölümüyle derin bir travma yaşadı ve Nazileri durdurma konusunda elinden geleni yapmaya kararlıydı.
Bir gün Hedy, Antheil’in 1924’te bestelediği meşhur eseri “Bale Mekaniği”ini düşünürken, aniden “Frequenzsprungverfahren” dedi.
“Piyanodaki senkronlar ve delikli ruloyu düşünüp frekansları belirli sekanslarla kaydırarak çalışırız ve böylece güvenli bir iletişim sistemi elde ederiz”.
Eğer matematik ve piyano meraklısı bir oyuncu olmasaydı, kendisine silah geliştirmek için partner olarak mühimmatlar konusunda deneyimli bir müzisyeni seçmiş olması da çok garip olabilirdi.
İkili birlikte özellikle 3 buluş üzerinde çalıştılar. Bunlardan ilki bir tür manyetik yakınlık sensörüydü. O yıllarda ABD’nin en büyük sorunlarından biri torpidoların ateşlenmeleri konusuydu.
1. Dünya Savaşı bittikten sonra silah araştırmaları için ayrılan bütçeler azalmıştı ve ABD torpidolar konusunda yardıma ihtiyaç duyuyordu. Buradaki en büyük sorun torpidoların uzaktan kontrol edilmesi ve uygun anda patlatılmasıydı. Hedy ve Antheil manyetik bir sigorta yaptılar. Böylece torpidoların burun kısımlarına yerleştirilen bu sigortayla mühimmat büyük metal bir kütleye yaklaştığında, uygun zamanda kendini patlatacaktı.
Japonlar Pearl Harbor’dan sonra Filipinlere saldırdığında torpidolar ya çok derine girdi, ya zamanında patlamadı, ya da hedefleri bulamadılar. Sonuç olara patent ofisi Hedy ve Antheil’e yalnızca “Gizli İletişim Sistemi” için patent verdi. İkili ticari bir strateji olarak patente önemli detayları eklemediler. Seçilen frekans atlama sekansları 88 olarak belirlendi. Bu sayısı Antheil piyanolardan esinlenmişti.
George Antheil 1959 yılında öldü. Basına sızan teknoloji ise 1962 Domuzlar Körfezi olayına kadar kullanılmadı. Hedy ise 40’ların sonunda sinemayla arasındaki bağı iyice azaltmıştı. 60’larda popüler olmaya devam etti ve artık bir televizyon yüzüydü.
IEEE 802.11 ve 802.15.1
Neyse ki Hedy 2000 yılına kadar yaşadı ve geçirdiğimiz dönüşümün önemli bir kısmına şahit oldu.
Ortaya attıkları Frequency Hoping Spread Spectrum, bugün WiFi olarak bildiğimiz IEEE 802.11 Kablosuz LAN, MAC, PHY ve IEEE 802.15.1 Bluetooth protokollerinin temelini oluşturdu.
Bugün Endüstri 4.0 için ana platform olan ISM bandı haberleşme protokolleri için 1985 yılında lisans verilmeye başlandığında ticari araştırmalar hızlandı ve bu alandaki öncüler Hedy ve Antheil’in buluşlarını yeniden keşfettiler. Antheil ve Lamarr patentlerinin ticarileştirilmesi adına hiçbir telif hakkı ödemesi almadı. 83 yaşında Florida’da bir emekli olarak ölmeden birkaç yıl önce buluşları 1997 yılında Electronic Frontier Foundation (EFF) tarafından kabul edildi ve ödüle layık görüldü.
Hedy’nin 1942 yılındaki patent başvurusu için kullandığı çizime buradan ulaşabilirsiniz: