Hayvanlar, 19. yüzyıl dünyasında her türlü kötü muameleye maruz kalıyordu. Onlara eziyet etmek, öldürmek ve dövmek günlük hayatın bir eğlencesi olarak görülüyordu. Sokakta horozlar fırlatılıyor, köpekler dövülüyor, boğalar güreştiriliyor ve maymunlar gladyatör kılığına sokuluyordu. Her kesimden insan bu eğlenceye ortak olmuştu. İngiltere kraliçesi I. Elizabeth köpek dövüşlerinin en büyük hayranlarından biriydi. Hatta bu uğurda köpek yetiştirmeye bile başladı. Hayvanlara zulmetmenin herhangi bir ahlaki kaygısı yoktu. Hal böyle olunca işler çığırından çıkmaya başladı. Ancak hayvan hakları uğruna mücadele eden insanlar da yok değildi. Hatta bu insanların çalışmaları sayesinde mağdur bir eşek mahkemeye dahi çıktı. Gelin bu ilginç hikayeye birlikte bakalım.
Hayvanlara yönelik tutumlar
İngiltere, 19. yüzyılda Sanayi Devrimi’nin etkisiyle büyük bir değişim sürecine girdi. Ülkenin her yerine fabrikalar kurulmuştu. Sadece 50 yıl ince ülke demir ağlarla birbirine bağlandı. Şehir nüfusu inanılmaz derece artıyordu. İşçilerin yaşam standartları kayda değer bir şekilde düşmüştü. Fakat bu sırada toprak aristokrasisinden ayrı yeni bir burjuva sınıfı ortaya çıktı. Toplumsal alanda yaşanan dönüşümler, hayvanların yeri üzerinde de belirgin bir etkiye sahipti. Örneğin hayvan avlamak artık zenginlerin tekelindeydi. Çünkü av için gerekli ekipmanları sadece zenginler temin edebiliyordu. Horoz dövüşü ve boğa güreşi gibi geleneksel “etkinlikler” ise işçi sınıfının eğlence aktivitesi olmuştu.
Hayvan hakları için ilk adım
19. yüzyılda hayvanların sadece “mal” olduğuna inanan çok sayıda insan vardı. Yine de onları korumaya çalışan insanlar da yok değildi. 18 Nisan 1800’de İskoç Milletvekili William Pulteney, boğa güreşlerini yasaklayan bir yasa tasarısı sunduğunda çok büyük bir tepkiyle karşılaştı. Öyle ki geleceğin Başbakanı olacak olan George Canning, bu tasarıyı “Avam Kamarası’na sunulan en saçma tasarı” olarak tanımladı. Canning anlamsız bir şekilde boğa güreşini yasaklamanın ulusu zayıflatacağını düşünüyordu. Milletvekili Pulteney’in başarısız girişiminden 9 sene sonra bu sefer Lordlar Kamarası’nda hayvan haklarına yönelik bir adım atıldı.
Kamaranın üyesi Lord Erskine, “kan sporlarını” seven insanları kışkırtmamak için sadece hayvanlara tarımsal kullanımda zulmedilmesini yasaklamaya çalıştı. Bu tasarıda hayvana zarar veren kişinin yargılanacağına dair bir madde de bulunuyordu. Erskine’in yasa tasarısı Lordlar Kamarası’ndan geçti ancak Avam Kamarası’nda yine tepkiyle karşılandı. Bu yasanın daha geniş reformlara yol açabileceği ve toprak sahiplerinin etkilenebileceği düşünülüyordu. Erskine tam da bu noktada olaya müdahale etti ve tasarının aristokrasiyi ezmek için gerekli olduğunu savundu. Sonuç olarak milletvekillerinin çoğu tasarıyı kabul etti. Ancak uygulamada hiçbir sonuç alınamadı.
Richard Martin
Galway’de koyu bir Katolik ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Richard Martin, yüksek sosyetenin popüler bir figürü, tutkulu bir tiyatro sever, yetenekli bir düellocu ve tanınmış bir hikaye anlatıcısıydı. Martin, dünyadaki tüm canlılara büyük bir şefkat duyuyordu. 1821 yılında sığırlara zulmü yasaklayan bir yasa tasarısını meclisten geçirmeye çalıştı. Fakat başarısız oldu. Ancak o kararlı bir insandı. Ertesi yıl bu sefer eşek, at, inek, koyun gibi tüm çiftlik hayvanlarına zulmü yasaklayan bir tasarı hazırladı. Martin’in tasarısı her zamanki gibi alayla karşılandı. Ancak öyle kararlı bir duruş sergilemişti ki tasarı Avam Kamarası’ndan geçmeyi başardı. Fakat asıl zorluk uygulamadaydı. Çünkü tasarı sadece belirli hayvanları kapsıyordu ve sadece vatandaşlar dava açma hakkına sahipti. Yine de bir süre sonra olumlu sonuçlar alınacaktı.
Mahkemeye çıkarılan ilk hayvan
Martin’in yasa tasarısı geçtikten bir süre sonra, Bill Burns isimli bir tüccar eşeğini döverken yakalandı. Yasaya göre sadece bir vatandaş, dava açma yetkisine sahipti. Ancak Martin bu kuralı yok sayarak derhal Bill Burns’e dava açtı. İşini şansa bırakmamak için eşeği de mahkemeye götürmeye karar verdi. Zavallı hayvanın yaraları o kadar ağırdı ki yargıcın Bill Burns’ü suçlu bulmaktan başka seçeneği kalmamıştı. Böylece ilk kez bir kişi hayvan haklarını ihlal etmekten suçlu bulundu. Sadece belirli hayvanları kapsasa da artık hayvanlar yasaların koruması altındaydı. Bu olaydan iki yıl sonra Martin ve arkadaşları “Hayvanlara Zulmü Önleme Derneği”ni kurdu. Bu sırada hala bazı insanlar alınan kararlara tepki gösteriyordu. Neyse ki birkaç yıl sonra Martin’in çabaları ve halkın desteğiyle Hayvan Hakları Yasası tüm hayvanları kapsayacak şekilde genişletildi.
Bu içeriğimiz de ilginizi çekebilir:
Hayvan Hakları Tarihi: Osmanlı Toplumunun Tüm Dünyayı Kendisine Hayran Bırakan Hayvan Sevgisi
Kaynak: 1