1938 yılında, Orson Welles tarafından radyoya uyarlanan Dünyalar Savaşı (H.G. Wells) oyununda, Marslılar dünyayı istila ediyordu. Bunu gerçek sanan Amerikalılar panik yaşamıştı. Medyanın her kanalı (tv, radyo, gazeteler), insanlar üzerinde bu kadar etkiliydi. Sonra bu etkiyi politikacılar keşfetti. Sonra ne mi oldu? Sonrasında olanların, beyaz perdedeki yansımasına birkaç örnek bulduk.
Kings Speech
Filmin başlangıç aşamasında, dünyanın habercilik ve yayıncılık devlerinden birisi olan BBC’nin, işi ne kadar ciddiye aldığı ve sıkı tuttuğunu, mikrofon başına geçmek üzere olan bir spikerin hazırlanma sürecinin her anında görüyoruz. İngiltere halkı ne düşünür bilemeyiz, bugün bizim ülkemizden bakınca hayli yandaş(!) bi’ dış basın olsalar da hala dünyaya ders vermeye devam ettikleri konusunda herkes aynı fikirde sanırsak.
Good Bye Lenin
Efendim, malum Duvar yıkılmış, Almanya bir olmuş, komünizm filan bitmiş, dengeler artık değişmeye başlamıştır. Kahramanımız Alex, annesini inandırabilmek için bir arkadaşını haber spikeri yaparak, sanki gerçekmiş gibi haber bültenleri hazırlamaya başlar. Haberlerin insanları bir şeye inandırmak konusundaki etkisini bu filmde damarlarımıza kadar hissederiz. Habercilik tarihi bu kadar yönlendirici haberleri bir daha göremez herhalde. (N’olmuş Kabataş’ta? Kabataş’ta bir şey mi olmuş?)
Good Night and Good Luck
George Clooney abimizin, David Strathairn’e yardımcı oyunculuk yaptığı, Newsroom gibi şahane bir dizide yine haber temalı bir konuyla karşımıza çıkan Jeff Daniels’ın da içinde bulunduğu, medyanın içinden bir grup muhalif habercinin, dönemin ABD yönetimiyle yaşadığı fikir çatışmalarını anlatıyor film. Habercilerin yaptığı işle kendi kişisel görüşlerinin arasında kalmaları, haberin etik anlayışı ve politikanın medyaya etkisi üzerine şahane bir film. Siyah-Beyaz olması sebebiyle, sizi bambaşka bir döneme götürmesine rağmen, filmdeki tartışmalar size çok tanıdık gelecek.
V for Vendetta
Öyle bir ülke anlatılıyor ki, artık iş işten geçmiş, atı alan Üsküdar’ı geçmiş, adamın teki tek başına iktidara geçmiş. Pek tabi bütün iktidarı elinde tutmaya çalışanlar gibi, bu da medyayı eline almış, istediğini istediği gibi söyletiyor. Filmin hemen başında; “…. homosexuals, muslims, terrorists, ….” diye sayarak, ayıra ayıra gidiyordu Prothero. Bütün bir toplumu “ikna etmek” için saygın(!) bir televizyon yorumcusu nasıl konuşmalar yapmalıysa, Prothero da onun gibi konuşuyordu. En sonunda tv’yi kapatan Evey’nin tavrı içimize biraz su serpmişti de yalnız olmadığımızı anlamıştık. Hani gerçekler yeterince üstümüze geliyor, bari film üstümüze gelemeyecekti. Öte yandan Deitrich’in, politik mizah içeren parodisinden sonra başına gelenler de neden muhalif mizahın yaşayamadığını, hatta mizahın kendisinin bile yaşayamadığını gayet iyi anlatıyor. Sahi neydi filmin en bilinen repliği; “Remember, remember, the first of november…”
Devrim Arabaları
“Cemal G. – Ne yazacaksın bakalım bugün?
Gazeteci – Bir emiriniz var mı paşam?
– Estağfurullah. ‘Cemal Aga yerli otomobil yaptırıyor!’, nasıl?”
Demokrasinin ne olduğunu anlamaya çalışan yeni kurulmuş bir ülkede medyanın özgür olması daha şaşırtıcı olabilirdi belki. Yine de bu koşullarda, üstelik askeri darbenin etkileri henüz atlatılmamışken yerli otomobilini yapmaya çalışan bu ülke, bir yandan da habercilerin yaratmaya çalıştığı algıyla uğraşıyor. Yapılamaz denilen, her türlü engellemeye rağmen ve %100 yerli olarak yapılıyor. Yaklaşık 50 yıl sonra aynı ülkede bu kez medyanın yapılmalı nidalarıyla kendisine ait olmayan bir otomobili yerli diye sahiplenmesi ülkenin ne kadar geliştiğinin kanıtı.