Dünya siyasetinde demokrasi, cumhuriyet, monarşi gibi yönetim biçimlerine aşinayız, değil mi? Peki ya teokrasi? Yani, bir ülkenin doğrudan dini kurallara göre yönetildiği sistem! Hayal edin: Devlet başkanı yerine dini liderler, anayasa yerine kutsal kitaplar, mahkemelerde kanunlar yerine dini hükümler… İşte bu, teokratik yönetimin özeti! Günümüzde hâlâ bu yönetim biçimini benimseyen ülkeler var ve her biri kendine özgü katı kurallarıyla dikkat çekiyor. İran’dan Suudi Arabistan’a, Afganistan’dan Moritanya’ya kadar birçok ülke, dini esaslara dayalı bir yönetim anlayışını sürdürüyor. Hatta, Vatikan gibi Hristiyanlık merkezli bir teokrasi örneği bile var! Peki, bu ülkelerde yaşam nasıl? Hangi kurallar geçerli? Ve en önemlisi, modern dünyada teokratik yönetimler hâlâ ayakta kalabiliyor mu? Günümüzde teokrasi ile yönetilen ülkeler hangileriymiş birlikte bakalım.
1. Afganistan
Afganistan, Taliban rejimiyle birlikte günümüz dünyasında en katı teokratik yönetim örneklerinden biri. 2021’de Taliban’ın tekrar iktidara gelmesiyle, ülke tam anlamıyla bir İslam Emirliği haline geldi. Ne demek bu? Yani, ülkenin yönetimi dini liderlerin elinde. Burada söz sahibi olanlar, Taliban’ın üst düzey şeriat âlimleri ve emirleri.
Afganistan’da İslam, sadece bir inanç sistemi değil, aynı zamanda ülkenin hukukunun, eğitim sisteminin ve sosyal hayatının temel taşı. Kadınların eğitim haklarının büyük ölçüde kısıtlanması, katı kıyafet kuralları, İslam hukukuna dayalı cezalandırmalar (örneğin, kamuya açık kırbaçlama veya taşlama) gibi uygulamalar ülkenin şeriat çerçevesinde yönetildiğini gösteriyor.
Taliban’ın amacı, Afgan halkını tek bir dini çatı altında birleştirmek ve İslam şeriatına dayalı bir devlet yapısını sürdürmek. Bu nedenle, siyasi güç yalnızca dini liderlerin elinde toplanmış durumda. Afganistan’da demokrasi, kadın hakları, basın özgürlüğü gibi kavramların yeri neredeyse hiç yok.
2. İran
İran, “cumhuriyet” kelimesiyle biraz kafa karıştırsa da aslında katı bir teokratik rejime sahip. 1979’daki devrimden önce İran, Şah Muhammed Rıza Pehlevi tarafından yönetiliyordu ve görece laik bir düzene sahipti. Ama sonra devrim patladı, halk ayaklandı ve İran, Ayetullah Ruhullah Humeyni’nin öncülüğünde bir İslam Cumhuriyeti’ne dönüştü.
Ülkenin en güçlü kişisi Cumhurbaşkanı değil, doğrudan dini lider yani “Rehber” unvanına sahip olan Ayetullah Ali Hamaney. Hamaney, İran’daki tüm siyasi ve dini kararları veren kişi ve kendisinden sonra yerine oğlu Müçteba Hamaney’in geçmesi bekleniyor.
İran Anayasası’na göre Şii İslam devlet dini ve ülkenin yasaları doğrudan İslam hukukçularının vesayeti (Velayet-i Fakih) sistemine dayanıyor. Yani, ülkenin tüm önemli kararları din adamlarının denetimi altında. Kadınlar, başörtüsü takmak zorunda ve İslami kıyafet kurallarına uymayanlar cezalandırılabiliyor.
Basın özgürlüğü çok kısıtlı, muhalif sesler bastırılıyor. Dini liderlerin onayı olmadan hiçbir önemli yasa çıkmıyor. Son yıllarda İran’da gençler ve kadınlar özgürlüklerini kazanmak için büyük protestolar düzenlese de rejim hala oldukça güçlü ve teokratik yönetim sürüyor.
3. Moritanya
Batı Afrika’da yer alan Moritanya, çok fazla gündemde olmayan ama tam anlamıyla bir İslam Cumhuriyeti olarak yönetilen ülkelerden biri. Anayasasında İslam devlet dini olarak geçiyor ve ülkedeki tüm yasal sistem Şeriat hukukuna dayanıyor.
Bağımsızlığını kazandıktan sonraki ilk yıllarında Moritanya, biraz daha Batı tarzı bir yönetim anlayışına sahipti. Ancak, 1980’lerde işler değişti. Albay Mohammed Khouna Ould Heydallah, ülkeyi daha katı İslami kurallarla yönetmeye başladı. Sonuç? Şeriat hukuku resmi olarak anayasal sistemin temeli haline geldi. Ülkede İslam dışındaki dinlere hoşgörü pek yok.
Kadın hakları konusunda ciddi kısıtlamalar var. Bayrağı bile İslami sembollerle dolu olan Moritanya, Batı Afrika’nın en sert dini yönetimlerinden birine sahip.
Suudi Arabistan, teokrasi denince akla ilk gelen ülkelerden biri. Burada demokrasi, seçimler ya da farklı politik görüşler yok. Kral kimse, ülkeyi o yönetiyor. Ama kralın bile üzerinde bir şey var: Şeriat hukuku.
Suudi Arabistan’ın yönetim yapısı nasıl?
Ülke Suud Hanedanı tarafından yönetiliyor. 1932’den beri hep aynı aileden bir kral tahta çıkıyor.
Anayasa diye bir şey yok! Kur’an ve Sünnet, ülkenin anayasası olarak kabul ediliyor.
İslam dışındaki dinlerin kamusal alanda yaşanması yasak. Kiliseler, sinagoglar ya da tapınaklar bulunmuyor.
Kadınlar 2018’e kadar araba bile kullanamıyordu.
İslam’a hakaret etmek ağır suç sayılıyor, cezası bazen idama kadar gidebiliyor.
Alkol, sinema, eğlence sektörü gibi şeyler uzun yıllar yasaktı. Son zamanlarda yavaş yavaş gevşetiliyor
Ayrıca, Mekke ve Medine gibi İslam’ın en kutsal şehirlerine ev sahipliği yaptığı için Suudi Arabistan, dini liderlik açısından da çok güçlü bir konumda.
5. Vatikan
Dünyanın en küçük devleti ama etkisi tartışmasız devasa: Vatikan! Bu minik ülke, sıradan bir monarşi değil, teokratik mutlak seçimli monarşi ile yönetiliyor. Yani, buranın hükümdarı ne bir kral ne de bir başbakan… Papa!
Vatikan’ın siyasi yapısı, dünya üzerindeki diğer yönetim biçimlerinden çok farklı. Çünkü burada güç tamamen Katolik Kilisesi’nin lideri olan Papa’nın elinde. Hem yasama, hem yürütme hem de yargı yetkisini elinde bulunduran Papa, Kutsal Makam (Holy See) aracılığıyla Vatikan’ı yönetiyor. Yani, bir devlet başkanı olmasının yanı sıra dini bir lider de!
En ilginç noktalardan biri de şu: Bu monarşi kalıtsal değil! Yani taht babadan oğula geçmiyor. Yeni Papa, Katolik Kilisesi’ndeki Kardinaller Meclisi tarafından seçiliyor. Bu durum, Vatikan’ı diğer monarşilerden tamamen ayırıyor ve onu dünyanın tek “seçimli teokratik monarşisi” yapıyor.
Dünyada teokratik yönetimler genellikle İslam hukukuna dayalı sistemler olurken, Vatikan, Hristiyanlığa dayalı bir teokrasinin hüküm sürdüğü tek ülke. Yani, hem tarihsel olarak hem de siyasi açıdan bambaşka bir kategoriye giriyor!
6. Yemen
Günümüzde teokrasi ile yönetilen ülkeler yazımızın sonuna geldik. Orta Doğu’nun en kadim topraklarından biri olan Yemen, yüzyıllardır siyasi çalkantılarla boğuşan bir ülke. Tarihine baktığımızda, 7. yüzyılda bölgeyi İslam halifelerinin kontrol etmeye başladığını görüyoruz. Ancak halifelik parçalandıktan sonra işler değişti.
Özellikle kuzey Yemen, uzun yıllar boyunca Zeydi mezhebine bağlı imamlar tarafından yönetildi. Bu imamlar, teokratik bir siyasi yapı kurarak, modern döneme kadar bu sistemin devam etmesini sağladı.
Ancak bugün Yemen bambaşka bir mücadele içinde: Kanlı bir iç savaş! Ülke, yaklaşık dokuz yıldır süren bir savaşın içinde ve geleceği tam anlamıyla belirsiz bir yol ayrımında.