Büyük adamların tarihinden çok sıkıldık değil mi? Savaşlar, saray entrikaları, fetihler, krallar ve kraliçeler… İnsanlığın tarihi gerçekten bunlardan mı ibaret? 200.000 yıl önce evrimleştiğimiz zamandan beri Homo Sapiens birçok zorlukla uğraşmak zorunda kaldı. Peki neydi bu zorluklar? Günlük rutinlerimiz nasıl başlamıştı? Sabah uyandığımız andan itibaren binlerce yıllık ritüelleri tekrar ediyoruz. Hayatımızın çoğu bu rutin döngüsünün içinde koşarak geçiyor. Rahat bir yatakta uyumak, duş almak, diş fırçalamak, tuvalete gitmek ve dahası… Günlük rutin ve alışkanlıklarımız zaman ve coğrafyadan tamamen bağımsız. Dünyanın neresine gidersek gidelim insanlar benzer alışkanlara sahip. Sizce de bu tür sıradanlıkların tarihine yolculuk yapmak keyifli değil mi?? Çünkü günlük rutinlerimizin geçmişi tamamen bize ait. Hadi o zaman atalarımızın sabah rutinlerini öğrenirken günümüzle olan farkları neymiş biraz yakından bakalım.
Günlük rutinlerimizin tarihi ilginizi çektiyse; daha fazla tarih içeriği için buraya tıklayabilirsiniz!?
1. Konforlu yatak seçimi
Gününüz nasıl başlıyor? Muhtemelen uykunuzun en tatlı yerinde kaba bir şekilde çalan alarmla uyanıyorsunuz. Peki alarm çaldığı an hemen yataktan fırlar mısınız? Belki de tavana bakıp o günün hangi gün olduğunu hatırlamaya çalışıyorsunuz. Uyku fizyolojik bir gerekliliktir ancak konfor ve sıcak yatak da öyle… Atalarımız da yatağın öneminin farkına varmış olacaklar ki arkeologlar Güney Afrika’da tam 77.000 yıl öncesine ait yapraklardan ve tellerden yapılmış bir yatak buldular. Tarih öncesinde yaşayan mağara sakinleri taştan oyulmuş yüksek yataklarda gecelerin iyi geçmediğini fark etmişti. Bu nedenle sert levhalar, ya hayvan kürkleriyle ya da yapraklarla kapatılmaktaydı. Mısır’ın Bronz Çağı’nda insanlar yerden oldukça yüksek ahşap yataklarda uyudular. İşin garibi fakirler minder yığınlarında uyurken zenginler yataklarını ahşap ya da fildişinden yapıyordu. Üstünden binlerce yıl geçse de günümüzde durum yine benzer!
2. Tuvalete gitmek
İnsanların çoğu yataktan çıktıktan sonra sabah ihtiyaçlarını karşılamak için tuvalete koşma eğiliminde olur. İşte o soğuk klozet, Antik Mısırlıların kullandığı taştan tuvaletlere benziyor. Günümüzdeki klozetlere kıyasla son derece ilkel olan bu klozetlerde haliyle sifon bulunmuyordu. Ne olursa olsun Antik Mısır halkının kullandığı bu klozetler medeniyetin çağ atlamasına yol açacak muhteşem bir çözümdü. Sifonlu klozetlerin dünya sahnesine çıkması için binlerce yıl geçmesi gerekecekti.
Kraliçe Elizabeth’in vaftiz oğlu Sir John Harrington, 1590 yılında sadece kendisi için sifonlu bir klozet tasarladı. Harrington bencil olmasaydı belki sifonlu klozetler çok daha önce yaygınlaşacaktı. Fakat o, bu muhteşem ürünü sadece kendisinin kullanımı için tasarlamıştı. Bu klozetler, 18. yüzyılda Fransız aristokrasisi arasında yaygınlaşmaya başladı. Geri kalan insanlar ise, sıhhi tesisatı bulunan bir tuvalete gitmek yerine her sabah lazımlığa koştu. Bu durum 19. yüzyıla kadar böyle devam etti. Kısacası günlük rutin listemizde yer alan tuvalete gitme eylemi 19. yüzyıla kadar tam bir işkenceydi!
3. Tuvalet kağıdı meselesi
Hijyen kuralları gereği, günlük tuvalet ihtiyacı karşılandıktan sonra tuvalet kağıdına doğru bir hamle yapılır. Bu evrensel bir sabah rutinidir. Peki bu rutinimiz ne zaman başladı? Taş devrinde yaşayan insanlar, tuvalet kağıdı olarak ağaç yaprakları kullanmaktaydı. Benzer şekilde Vikingler de ağaç yapraklarını tuvalet kağıdı olarak değerlendiriyordu. Romalıların ise hijyen takıntısı olanlar için sinir bozucu bir alışkanlığı vardı. Roma’daki kamu tuvaletlerinin özel odaları yoktu. Bu nedenle “ksilospongion” olarak isimlendirilen tek bir süngeri tüm tuvalet ziyaretçileri kullanılırdı. Evet, yüzlerce kişi tuvalet kağıdı olarak aynı süngerle temizlenirdi! Orta Çağ Japonya’sında insanlar süngere gerek duymuyordu. Bunun yerine bambu çubuklarını kullanmayı tercih ediyordu. Neyse ki 1857 yılında Joseph Gayetty, seri olarak modern tuvalet kağıdı üretmeye başladı. Ancak kağıt kalitesi oldukça kötüydü. 1930’lu yıllara kadar insanlar tuvalet kağıdı kullanırken kıymıklarla mücadele etmek durumundaydı!
4. Duş almak
Artık işe ya da okula gitmek için hazırlanma vakti! Sabah evden çıkmadan ılık bir duş muhteşem olur değil mi? Günlük rutin dediğimizde zaten ilk aklımıza gelen şey duş almak! Antik Yunan halkı, sabah duşu için halka açık banyoları kullanıyordu. Orta Çağ döneminde insanlar bir kova yardımıyla evde yıkanmaya başlamıştı. Fakat bu çok nadir bir durumdu. Çünkü insanlar yıkanmaktan pek hoşlanmıyordu. Modern döneme kadar duş almak günlük rutinlerden biri değildi. 17. yüzyılda yaşayan tıpçılar, yıkanmanın zararlı olduğu ilan etmişti. Çünkü kir, gözenekleri tıkadığı için salgın hastalıkların vücuda girmesini önlüyordu! Kraliyet mensupları ve aristokrasi neredeyse hiç duş almadı. Bunun yerine sık sık keten atletlerini değiştirdiler.
Modern duş başlığı 1767 yılında William Feetham tarafından icat edildi. Ancak bu başlıkla duş almak pek hijyenik değildi. Çünkü mekanizmadan akan su tahliye edilmiyordu. Bu nedenle insanlar her duşta biraz daha kirli suyla yıkanıyordu. Bir yüz yıl sonra yeni bir teknoloji tanıtıldı. Velo-Douche ismi verilen bu ürün, pedal çevirerek çalışıyordu. İnsanlar kafasından aşağı su dökmek için çok fazla efor sarf ediyordu. Ne yazık ki bu da tutmadı.
5. İç çamaşırı giymek
Duştan çıktıktan sonra bornoz ya da havluya sarınarak odanıza geçer ve kuruduktan sonra muhtemelen iç çamaşırınızı giyersiniz. Tıpkı modern dönem insanlarının yaptığı gibi Bronz Çağı’nın Mısır firavunları da aynı rutini izliyordu. 1922 yılında Tutankhamun’un mezarı keşfedildiğinde görkemli altın hazinelerin dışında öbür dünyada kullanılmak üzere 145 çift külot bulundu. Shenti adı verilen bu keten külotlar, o dönemin standart iç çamaşırıydı. Hem köylüler hem de firavunlar aynı iç çamaşırını giyerdi. Orta Çağ dönemi her alanda olduğu gibi iç çamaşırı giyme kültüründe de karanlık bir dönemdi. İnsanlar sütyen ve külot gibi iç giyim ürünleri kullanmıyordu. Hatta Avrupa kıtasında yaşayan çoğu insan 19. yüzyıla kadar iç çamaşırı giymeden gezdi. Kadınlar elbiselerinin altına uzun önlükler giyiyorlardı. Erkekler ise sadece uzun gömleklerini bacaklarının arasına sıkıştırıyordu.
6. Kıyafet seçmek
Külotunuzu giydiniz ve artık daha güvenli hissediyorsunuz! Şimdi her sabah çileye dönüşen kıyafet seçme eylemine başlayabilirsiniz. Kıyafet seçimi, günlük rutin dahilinde yaptığımız belki de en uğraştırıcı aktivitelerden. Atalarımızın en az 70.000 yıl önce kıyafet giydiğiniz biliyoruz. Popüler kültür, genellikle mağarada yaşayan insanları hayvan kürklerine sarılmış bir şekilde tasvir eder. Ancak ilkel kıyafetler arasında doğal keten dokumalar gibi farklı kıyafetler de vardı.
Evet, insanların fazla bir tercihinin olmadığı doğru. Fakat kürk dışındaki kıyafet kültürü çabuk gelişti. Özellikle dondurucu Buz Devri’nde sıcak tutan peruklar çok modaydı. Modern dönemin moda anlayışı ise oldukça dinamik. Renkler, tasarımlar, kumaşlar daima değişiyor. Günümüzde kıyafet seçme konusunda görece özgür olsak da modern öncesi dönemde kıyafet seçimi çoğunlukla yasalara tabiydi. Örneğin Kral III. Edward; mor, altın ve gümüş rengi kumaşların sadece kraliyet ailesi üyelerinin giymesini istiyordu. Bu nedenle halk bu renk kıyafetler giymekten men edildi. Benzer şekilde Osmanlı İmparatorluğu döneminde kadınların giydiği ferace renkleri padişahların fermanlarına bağlı olarak değişiyordu.
7. Diş Fırçalamak
Diş fırçalamak bize çok modern bir alışkanlıkmış gibi gelebilir. Ancak insanlar on binlerce yıldır ağız hijyenine önem veriyor. Tarihçiler en erken diş cerrahisinin 9.000 yıl önce uzandığını belirtiyor. Fakat diş cerrahisi oldukça ıstıraplı bir süreçti. Bu nedenle insanlar diş bakımına her zaman özen gösterdi. Antik Roma, Orta Çağ dönemi Hindistan’ı ya da Tudor dönemi İngiltere’si gibi her dönem ve coğrafyada diş fırçalamak çok yaygındı.
Romalı aristokratların dişlerini köleler fırçalıyordu. Köleler sahiplerinin diş minesini parlatmak için pudra kullanıyor ve ağaç dalı yardımıyla dişleri fırçalıyordu. Ardından aristokrat kişisi idrarla gargara yaparak ağız bakımını tamamlıyordu. İdrar, amonyak içerdiği için Romalılar, idrarın dişleri beyazlattığını ve çürüklerden koruduğunu düşünüyordu. Hatta idrarla ağız çalkalamak o kadar yaygındı ki M.S. 1. yüzyılda Roma imparatoru Nero, idrarı vergilendirmeye başladı. Ağzı idrarla çalkalama eylemi iyi ki günlük rutin listesinden kalkmış!
İngiltere’de ise insanlar sirke ya da şarapla gargara yapardı. Neyse ki 1879 yılında doktor Joseph Lawrence yeni bir formül geliştirdi. Listerine ismi verilen bu yeni solüsyon ağız bakımı için kullanılan en popüler ürün oldu. Modern diş fırçası ise ilk defa Çin’de üretildi. Fakat bu ürün Avrupa’ya uzun yıllar ulaşmadı. Avrupa’da insanlar yemekten sonra dişlerini sert bir kuş tüyüyle temizliyordu. Amerika’da ise 1857 yılında ilk diş fırçasının patenti alıntı. 1885 yılından sonra pek çok şirket bu yeni ürünün seri üretimine başladı. Diş fırçasının Avrupa ve diğer coğrafyalara yayılması 20. yüzyılı bulacaktı.
Kaynak: 1