Sadece Kuzey Kore ve dünyanın en karikatürize lideri Kim Young’la düşman komşular olması bile Güney Kore’yi farklı bir ülke yapmaya yetebilir. Düşünsenize tüm dünya kuzeyin lideriyle dalga geçiyor ama kimse adamın ülkesinde tam olarak neler olup bittiğinden emin değil. Sınır komşunuz dışa kapalı bir ülke, lideri diktatör ve bu dalga geçilen adamın nükleer gücü var!
Güney Kore’nin değil de ülkemizin böyle bi adamla komşu olduğunu var sayalım. Her gün televizyonda haykıran birileri var: Eaay Kim Jong! Sen kimsin? Bak kendi ismin bile seni tanımıyoooğr!
Konu Güney Kore (aslında resmi diliyle artık Kore Cumhuriyeti) olsa da iş politikaya gelince kaçarı yok bir şekilde “değerli yalnızlıklı” ülkemiz Türkiye’mize bağlanıyoruz. Ülkemizin sınır hattında olup bitenler çok daha saçma ama olsun, en azından ülkesini karıştırdıkları turistleri çevirip dövmüyorlar.
Siyasete girdik çıkamayız, mevzuyu daha fazla dağıtmadan Güney Kore hakkında çok bilinmeyenlere ve bu şirine ülkeyi hayli ilginç hale getiren mevzulara bir göz atalım. Doğu Türkistan’la falan alakaları yok, rahat bırakın adamları.
Dünyaya yön veren markalar
Güney Kore demek Samsung demek, Lg demek, Kia demek, Hyundai demek. Dünyanın dört bir yanına ihraç ettikleri bu devler, ülkenin 80’li yıllar sonundaki devasa kalkınmasına da öncelik ediyorlar.
Bizdeki gibi sadece otomobil, cep telefonu yapıyorlar sanmayınız. Nasıl desek… Ülke neredeyse bu markalardan oluşuyor. Şöyle bir örnek verelim, Lg marka pimapenler var; hatta çoğu pimapen Lg demek daha doğru. Samsung, Lg, Kia, Hyundai haricinde kalanlar için de Lotte markasını atamışlar. Gofretten otele kadar kalan şeyleri de Lotte denilen firma yapıyor. Shinhan ise bankaları.
İletişim, dil, fonetik
Markalardan bahsetmişken örneği de oradan verelim. Koreli kardeşlerimiz ülkemizde de çok satan Hyundai markasına “Hunday” değil “Hüyoende” diyorlar. Evet dilleri çok garip, biraz kaba gibi de. Tatliş tatliş minyoncuk kızlar, heyecanlandıklarında falan kara kuvvetleri komutanı gibi konuşuyorlar. Erkekler desen vurguları komple orgenaral – korgenaral. Hepi topu koreliyim demek için okunuşuyla “Hann guk saraam inni daaa” gibi bi cümle kuruyorlar, hesab edin artık.
Güney Kore demek internet ve hız demek
Güney Kore geniş bant bağlantıda dünya liderleri arasında ve 100 mb standart indirme hızıyla dünyanın en hızlı internet erişiminde zirvede. Geniş bant, en hızlı ve en önce Güney Kore’de yayıldı. Teknolojinin kalbinin attığı ülkede metroda bile kesintisiz kablosuz bağlantıya sahipsiniz.
Siz leb demeden leblebinin dokunmatik ekranlısını yaparlar
Gerçekten yapabilirler. Ana haber bültenlerimizin en sevdiği örgüt olan (aynı zamanda bildikleri yasa dışı olmayan tek örgüt) Uluslararası Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü “OECD” verilene göre Güney Kore toplumlar ortalamasına göre en yüksek IQ oranına sahip ülke. Adamın aklını alır kendilerine takarlar, amanın diyim.
Siz leb demeden leblebinin robotunu yapamayacaklarını sanmadınız herhalde
Onu da yaparlar. Eğitime hayli önem veriyorlar. Eğitim anlayışları iki ayda bir sınav sistemi değiştirmek değil, yaratıcılığı ve özgür düşünceyi desteklemek üzerine kurulu. Hurafelere dayalı bir bilgi akışıyla global başarının (ve başka hiç bir başarının) gelmeyeceğinin bilincindeler. Bu bilinçlerini bilişim ve teknolojiyle de destekliyorlar.
Hayır, öğrencilere tablet (en sansürlüsünden internetle) dağıtarak değil, direk robotla işi çözüyorlar. Yukarıdaki fotoğraf Güney Kore robot eğitim sistemi programından sıradan bir kare. “Engkey” adlı İngilizce öğretmeni robotu öğrenciye İngilizce telaffuz çalıştırıyor. Robotlar Koreliler için bilim kurgu filmlerinde değil günlük hayatın ve otomasyonun içindeler.
Tüketimin değil üretimin bilincindeler
Üretim konusunda aşmış bir ahlak ve disipline sahipler; ayrıca OECD’nin de dediği gibi zekiler, son derece çevik ve çalışkanlar da. Şimdi koca topluma kurnaz dersek “Irkçılık Tespit ve Damga Timi”nin hışmına uğrayabiliriz ama buradaki kurnazlığı hinlik olarak almayınız. İş bitiricilik konusunda kurnazlar. Yapılması gereken her iş bir şekilde yapılır, bu uğurda her yol mühabahtır. Bir koreliyi üretim ve pazarlamadan alıkoyamazsınız. Bir şekilde üretir, satar, sattıkları ürünün de arkasında dururlar.
Suç, ceza ve intikam konusunda benzersizler
Uzakdoğu filmlerinde izlediğimiz insanın sınırlarını ve sinirlerini zorlayan o olaylar gerçek. Katil ve intikam ilişkisindeki takipçilik ve acımasızlıkları aklınızı durdurabilir. Kimsenin gözünün yaşına bakmıyorlar. Suçluyu toplum içinde aşağılamak, elini kolunu iplerle bağlayıp olay mahaline getirmek, toplumun huzurunda yaptıklarını canlandırmak ve medyayı canlı yayına davet etmek gibi ritüeller son derece normal karşılanıyor.
Korelilerin bazıları kimi zaman aşırıya kaçıldığını söylese de devlet bireysel sınırların toplum ölçütlerinin önünde olamayacağı konusunda çok net. Bu durum kimi zaman hoş olmayan sonuçlar da ortaya çıkarabiliyor. Örneğin tecavüz suçundan yanlışlıkla hüküm giymiş biri, yukarıda saydığımız süreçlerin hepsinden geçiriliyor. Toplum önünde masum olduğu halde aşağılanmak hoş bir şey olmasa gerek.
Anne yemeği mantığında fast food hizmeti
Aslında bu konuda bize benziyorlar, neredeyse aklınıza gelebilecek her restoran eve servis hizmeti sunuyor. Motorcular siparişi zamanında yetiştirebilmek için aynen bizde olduğu gibi caddelerde şov yapıyorlar. Bizden farklı yanları ise yemeğinizi bitirdiğinizde ambalaj kutularını kapınızın önüne koyuyorsunuz. Eve yemeği getiren motorcu bir süre sonra geri dönüp boşları da alıyor. Kapıya hizmeti abartmış durumdalar.
Kim Le Chun’un fondotenini gördün mü Kim Ki Duk Abi?
Erkekler makyaj yapıyor. Bi dönem ülkemize İlhan Mansız ve Özcan Deniz üzerinden itelenmeye çalışılan metroseksüellik gibi de değil, Kore’nin büyük çoğunluğunda yaygın bir durum bu. Erkek makyaj sektörü yılda 900 Milyon Dolarlık dev bir yapıya dönmüş durumda. Yüz temizleyicisinden göz kremlerine ve kırışık gidericilere kadar cayır cayır bakım ürünü kullanıyorlar.
Bizdeki damat tıraşının onlardaki karşılığıysa damat makyajı. Allah muhafaza Kore’den kalkıp ülkemiz kızına gönlünü kaptırmış bir Kim Ki Duk’un dramını düşünün nice olurdu? Zavallının İç Anadolumuzun güzide şehirlerinden birindeki düğününe fondotenini, pudrasını sürmüş olarak katılması?! Düğün dernek dinlemez acımasız döverler. Vahşet sineması neymiş tillahını gösterirler: Düğün Evinde Sempati!” Filmin ismi de bu olsun.
Makyaj hadisesinin Güney Kore iş dünyasındaki rekabetçi yaklaşımla da alakası olduğu düşünülüyor. Adaylar iş görüşmelerinde ve iş yerinde iyi bir intiba bırakmak için ellerinde temizleme pamuğu ve pudra süngeriyle dolaşıyorlar 🙂 Yani bu son kısım biraz abartı oldu kabul; ama ülke televizyonlarında erkelere özel makyaj programları olduğu bir gerçek.
Kore erkekleri gitsin Türk erkekleri gelsin kampanyası
İki günde bir sözlüklerde başlığı patlayan “Türk kızları gitsin Rus Kızları gelsin” kampanyalarının haklı bir ayağını Güney Kore’ye uyarlayabiliriz; çünkü Güney Kore’de pozitif ayrımcılığın kralı erkeklere yapılıyor. Öyle iş dünyasında falan da değil, özel hayatta da durum bu. Mesela sevgililer günü denilen mevzuat tümüyle erkekler üzerinden dönüyor. Çiçeği satın alan da erkeğine vererek sevgisini göstermek durumunda olan da kadınlar.
Erkeklerin toplum içinde de kadınlara pek kibar davrandıkları söylenemez, genelde kaba ve talepkârlar. Hizmet sektörü çalışanları da genelde kadınlardan oluşuyor. Aile kavramındaysa ülkemize çok yakınlar. Ebeveynler çocukları için fedakar ve aile yapısına önem veriyorlar.
Bir savaş, acılar ve sonsuzluğa uzanan kardeşlik
Ülkemiz, Güney Kore’yi 1949 yılında tanısa da iki ülkenin bağları Hun İmparatorluğu zamanına kadar uzanıyor. Kore savaşında gönderdiğimiz tugay ise bugün koreliler arasında hâlâ göz yaşartan bir minnet duygusuyla anılıyor. Hali hazırda Kore Savaşı’na katılmış 15 bin Türk gazisinden 5100 kadarı yaşıyor. Yaşları 80’i aştığı için her yıl sayıları azalıyor.
Güney Koreli yetkililer her geldiklerinde gazilerimiz için özel programlar düzenliyor, hatta bağların kopmaması için ikinci ve üçüncü nesil akrabaları ile iletişimde kalmaya devam ediyorlar. Kore savaşıyla ilgili bir kaç görsele ve olaya buradaki listemizden de ulaşabilirsiniz.
2002 Dünya Kupası ve kupa tarihinin en unutulmaz anları
Bugün bile izlerken tüyleri diken diken eden bu sahneler maç sonunda defalarca yaşanmıştı. İki takım da elinden gelen her şeyi yapmış, sonuçta Güney Kore’yi 3-2 yenerek kupada dünya üçüncülüğünü elde etmiştik.
Üçüncülük belki sadece Türkiye için muhteşem bir olaydı; ama kıran kırana bir maç sonunda yaşanan bu görüntüler tüm dünyada büyük bir hayranlıkla izlenmişti. Birlik ve beraberliğin sadece ülke içinde değil, ulusal alanda da şahane bir hadise olduğunu anlamış, insanlığın evrenselliğini sonuna kadar hissetmiştik. Ah o eski güzel günler diyelim.
Kaç yaşındasın sorusunda geleceğe dönüş etkisi
Kaç yaşındaydı ki bizim kız?
Bir millet yaş hadisesini ancak bu kadar karıştırabilir. Güney Kore’de yaş hesabı diğer kültürlerden farklı yapılıyor. Doğduğunuz anda 1 yaşındasınız. Hani bizde bebek 0 yaşında doğar, aylarını alır ve 12 ayını doldurunca 1 yaşında olur ya, Kore’de tam tersi. Doğdukları anda direkt 1 yaşında sayılıyorlar.
Bu kadar mı? Asla. Yeni yılda da bir yaş aldıklarına inanıyorlar. Yani doğum günlerine zaman olsun olmasın, yılbaşı gecesi 12’den sonra sayaç bir yaş daha ekliyor. Örneğin bir bebek 31 Aralık gecesi doğdu ve 1 yaşına girdi. Bu talihsiz yavrucak sonraki gün olan 1 Ocak’ta 2 yaşında sayılıyor. Yani gücenmesinler ama bu kadar zeki insanların bu kadar saçma bir yaş sistemi uygulamaları? İnsan acaba biz mi yanlış hesaplıyoruz diye şüpheye düşmeden edemiyor.
Futbolun politikaya alet olduğunu bilirdik de beyzbol?
Beyzbol ülkenin popüler sporlarından. Güney Kore ve beyzbol ne alaka demekte haklısınız. 70’lerde ülkesini diktatörlükle yöneten Chun Doo Hwan isimli ibiş, yapılan protestoları kanla bastırıyor ve ülkeyi keyfince idare ediyormuş. İşler çığrından çıkmaya başlayınca gençlerin enerjisini farklı alanlara yönlendirmek için beyzbol ligi kurulmuş.
Ülke büyük markalardan oluşuyor demiştik ya, aynısı beyzbol ligi için de geçerli. Takımların isimleri şöyle (ciddiyiz): Samsung Aslanları, Kia Kaplanları, Hyundai Tek Boynuzlu Atları.
Demek ki dünyanın tüm diktatörleri yaklaşık olarak aynı zeka seviyesine sahip, sıkıştıklarında ilk akıllarına gelen sürekli spor oluyor. Chun Doo Hwan’ıysa ne aslanları ne kaplanları ne de tek boynuzu atları kurtarabilmiş ve sonunda hapsi boylamış. Darısı dünyanın tüm diktatörlerinin başına.
Dünyanın en büyük kilisesi
Yoido Full Gospel Kilisesi bir milyon üyesiyle dünyanın en büyük kilisesi konumunda. Kilise pazar günleri dev bir organizasyona sahne oluyor. 12 koro, yüzlerce asistan ve 67 ülkeye yayılan misyonerler aracılığıyla tam 16 ayrı dilde yayın yapılıyor. Hristiyanlık ve Budizm ülkenin en yaygın dinleri olsa da bir çok uzak doğu ülkesinde olduğu gibi halkın çoğunluğu kendini her hangi bir dini inanışa bağlı hissetmiyor.
Biz bi tek Karakan’ı biliriz
Koreli kardeşlerimiz kan grubuyla da kafayı bozmuş durumdalar. Kan grubu takıntısı esasen Japon kültürünün bir ürünü olsa da (bkz. “derdinizi yiyelim” listemiz), Güney Kore’de de hayli etkisini bulmuş. İnsanlar birbirleriyle olan ilişkilerinde en çok kan grubuna dikkat ediyorlar.
A grubu tutucu ve agresif olarak kabul görmüş ve ilişkilerinde sadıkmış. B grubu ise yaratıcı, eğlenceliymiş ama bu kıpır kıpır arkadaşlar yerlerinde duramaz ve aldatmaya meyilli olurlarmış. Kan grubu takıntısının toplumdaki yansımasını anlamak için filmlere bakmak yeterli. 2005 yapımı bu romantik komedinin ismi “Erkek Arkadışımın Grubu B” 🙂