Amerika’nın New York şehrinde bir dokuma fabrikasında başlayan ağır çalışma koşulları, beklenenden düşük ücretler sonucu kadın işçilerin greve başlayıp haklarını savunmasıyla başlayan 8 Mart Kadınlar Günü kutlamaları, günümüze gelindiğinde katlanarak devam ediyor.
The Sanat, geleneksel hale getirdiği 8 Mart etkinliklerini, bu yıl tiyatro sanatı ile gündeme taşıyor ve manifesto niteliğinde bir oyun sahneliyor.
KABUL ETME!
8 Mart, Sevgililer Günü değil, ezilen, öldürülen, tecavüz edilen, yok sayılan kadınların günüdür. 8 Mart, tek taş yüzük alıp kutlamak için değil, tek yürek olup “var olmak” içindir. Çünkü Özgecan, Güldünya ve 14 yaşındaki N.Ç., pembe dizilerin balon karakterleri değil, bu toplumun gerçek kurbanlarıdır.
UNUTMA!
Kadın, kendi gücünü unuttu, unutmayan susturuldu. The Sanat’ın derdi de tam bu noktada başlıyor; unutulanın hafızası, susanın sesi, öldürülenin nefesi olmak için: Gelin birlikte uyanalım!
AFFETME!
Dario Fo ve Franca Rame’nin ölümsüz eseri “Kadın Oyunları”, Füsun Demirel’in güzel Türkçesi ile kadıların sesi olmaya devam ediyor! Fiziksel, ruhsal ve toplumsal şiddete maruz kalmış üç kısa oyun, üç büyük kadın sahneye geliyor: “Tecavüz-Medea-Ulrike!”
OYNAMA!
Usta sanatçı Nesli Meriç Sanioğlu’nun yönetiminde hazırlanan oyun, toplumsal cinsiyetin “biyo-psiko-sosyal” yönden dışavurumunu irdeliyor. Kadının gücünden korkan toplumun, kadının gücünü elinden almak için başvurduğu her türlü şiddeti ve bu şiddetin normalleştirme sürecini gündeme getiriyor. Performatif tiyatro kapsamında tasarlanan oyun, sıradışı oyunculuk anlayışıyla tüm ezberleri bozuyor. Oynamaya değil, yaşamaya davet ediyor.
Birinci Hikaye: Tecavüz
Bir tiyatro sanatçısı olan Franca Rame, dönemin faşist Mussolini hükümetinin her anlamda baskı ve işkencesine maruz kalmış ve sonunda ise tecavüze uğramıştır. Fakat Farnca, susmak yerine, bağırmayı tercih etmiş ve uğradığı tecavüzü sahneye taşımaya karar vermiştir.
Gül Şener’in oyunculuğunu üstlendiği “Tecavüz”, fiziksel şiddetin bilinçaltına giriyor
İkinci Hikaye: Medea
Mitolojide anaerkil düzenin simgelerinden olan Medea, zamanla ataerkil düzen içinde, toplumsal kimliğinden saptırılarak, “güçlü kadın” rolünden “kötü kadın” rolüne dönüştürülmüştür. Hatta Yunanlılar, “Medea” trajedisinin yazarı Euripides’e 15 gümüş para rüşvet vererek kendi çocuklarını öldüren kadın olarak canlandırılmasını sağlamıştır.
Özlem Yıldırım’ın oyunculuğunu üstlendiği “Medea” ise toplumsal şiddetin izdüşümünü sunuyor
Üçüncü Hikaye: Ulrike Meinoff
Bir gazeteci olan Ulrike, düşünceleri ve eylemleri nedeniyle sayısız defa fiziksel şiddete maruz kalmış ancak bununla da yetinilmeyip “beyaz oda” adı verilen ve ölümden de beter olan bir hücrede tecrit edilmiştir. Tam dört yıl süren bu psikolojik işkencenin ardından, Alman hükümeti, Ulrike’nin intihar ederek öldüğünü duyurmuştur. Son derece güçlü bir kadın olan Ulrike’nin intihar ettiğine ise Alman hükümetinden başka inanan olmamıştır.
Usta sanatçı Nesli Meriç Sanioğlu’nun oyunculuğunu üstlendiği “Ulrike”, psikolojik şiddetin, ne denli acımasız olabileceğini gösteriyor
Künye
Yazan: Dario Fo, Franca Rame
Çeviren: Füsun Demirel
Yönetmen: Nesli Meriç Sanioğlu
Dramaturg: Dicle Çoban
Oyuncular: Gül Şener, Özlem Yıldırım, Nesli Meriç Sanioğlu
Genel Sanat Yönetmeni: Ali Ömür Ulusoy
The Sanat’ın geçen 8 Mart’ta hazırladığı “Puslu Kadınlar Atlası” projesine buradan, siteye ise buradan ulaşabilirsiniz.
Not: Ücretsiz olarak gerçekleştirilecek olan etkinliğin, maalesef tüm kontenjanları dolmuş durumda.