Aşağıda #direngeziparkı’nı özetleyen 140 karakterlik tweetler yok. Aşağıda #occupytaksim’i anlatan yaratıcı duvar yazıları da yok. Aşağıda polisin olaylar sırasında yaptıklarının videoları, medyanın yazamadıkları ya da iç burkan fotoğraflar da yok.
Aşağıda artık fikir var, yorum var, analiz var. Hem geleneksel medyadan hem de yeni medyadan köşe yazıları.
Günlerdir sokakta yaşananların üzerine artık böyle bir boyuta geçilmesi gerekiyor çünkü. Konuşulması, anlatılması, düşünülmesi gerekiyor.
Biraz okuyalım, sonra isteyen tekrar sokağa çıkmakta özgür 🙂
not: Liste güncellenmeye açık. Yorum olarak eklediğiniz yazıları listeye ekleyebiliriz.
Geleneksel Medya
Ahmet Hakan (Hürriyet) – Kimse anlatamıyor bari ben anlatayım
Parkta nasıl oturacağımla, metroda nasıl davranacağımla, nasıl yaşayacağımla, nasıl konuşacağımla, nasıl giyineceğimle, nasıl düşüneceğimle, nasıl yiyip içeceğimle ilgili saygılı ya da saygısız fikir beyan etme. Beni azarlama… Üst perdeden konuşma…[Devamı]
Sevan Nişanyan (Taraf) – Her başbakan istifayı tadacaktır
Başbakanın son kullanım tarihi geçmiştir. Son iki üç yıldır sergilediği tavırlar, gerçekle bağını koparmış bir iktidar hastası tablosunu çizmektedir. Herkes için tehlikelidir. Düzelme ihtimali yoktur. Sanırım bir çare bulma zamanı gelmiştir. [Devamı]
Hasan Bülent Kahraman (Sabah) – Bahar isyancıdır
Taksim meydanı protestosunu kısa bir süre izledikten, biraz içine girip çıktıktan sonra anladım ki, evet CHP işi sahiplenmek istemektedir, ulusalcılar malum sembolleriyle ortadadır, İşçi Partisi kendi maksadının peşindedir ama oradaki kitlenin büyük bir bölümü bunları aşmıştır. Hareketi partilere, siyasi şahsiyetlere teslim etmek niyetinde değildir. [Devamı]
Cengiz Çandar (Radikal) – Postmodern bir direniş
Olay budur. İstanbul halkı, gençlerinin öncülüğünde, Tayyip Erdoğan’a “one minute” demiştir. Başbakan, 10 yılı aşkın iktidarı süresince, ilk kez ve üstelik ken-di şehrinde yenilgiye uğramıştır.[Devamı]
Ezgi Başaran (Radikal) – Başbakan bu ‘gezi’den ne anladı?
Başbakan, bu şekil çünkü. Ziyadesiyle pragmatik olmanın ötesinde kendisine bir anda bir sağduyu huzmesi inmiyor, bir anda merhamet ve şefkat yumağına dönmüyor, bir anda demokrasilerin gereğini anımsamıyor. Sadece hesap ediyor, artısını eksisini. [Devamı]
İhsan Dağı (Zaman) – Erdoğan’ı seviyorsanız ona gerçekleri söyleyin
Muhaliflere karşı ‘onun yüz bintopladığı yerde ben 1 milyon insan toplarım’ veya ‘biz yüzde elliyi evlerinde zorla tutuyoruz’ sözleri bir ‘merkez partisi’ liderinin söyleyeceği sözler değildir. [Devamı]
İsmet Berkan (Hürriyet) – Başbakan sokağı anladı; yaptığı da bilinçli
Bana soracak olursanız, Başbakan Erdoğan olası bir anayasa referandumunun, yerel seçimin ve cumhurbaşkanlığı seçiminin ortak seçim kampanyasını 31 Mayıs 2013 itibarıyla İstanbul’da başlattı. [Devamı]
Yeni Medya
Bekir Ağırdır (T24) – Gezi Parkı direnişinden çıkan beş ders
Taksim’de ne oldu? Gezi Parkını koruma amaçlı, Taksim Platformu etrafında uzun zamandır çok az sayıdaki kararlı ve dirençli insanın yürüttüğü eylem, nasıl oldu da bir kitle hareketine dönüştü? Geçtiğimiz beş günlük süreç birçok şehir efsanesini de yerle bir etti. [Devamı]
Mehmet Tez (Hafif Müzik) – Gezi Direnişine Dair: Ayyaş Değil Halkız!
Bu saatten sonra Türkiye’de hiçbir şey aynı olmayacak. Birşeyler değişecek, düzelmeye doğru ilerleyecek. Belki iddialı laflar bunlar bilmiyorum. Ama emin olduğum bir şey var. Bundan sonra birileri “ben yaptım, karar verdim yapacağım size ne” türünden laflar etmeden önce 10 kere düşünecek. [Devamı]
ziguriku – Tophane’deki eli bıçaklı kardeşime bir mesaj…
Hatırlıyorsundur: Sen, demokratik talebini sokağa yansıtmaya çalışırken polisin orantısız güç ve gaz kullanımına maruz kalan insanları bir gece vakti Tophane’de elindeki bıçakla bekleyen kişisin. Ben sana ‘kardeşim’ diyorum, çünkü inan bana öyle olduğunu düşünüyorum: İktidarın zulmüne, baskısına ve ‘dediğim dedikçi’ tavrına karşı, bizler kardeşiz. [Devamı]
Serdar Kuzuloğlu – Gezi Parkı ve #direngeziparki meselesi
Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin gördüğü en büyük toplumsal ayaklanmalardan birine sahne olanTaksim Gezi Parkı’nın aklımızın bir kenarında bulunması gereken ilginç bir öyküsü var. Belki bu karışık dönemde faydası dokunur düşüncesiyle özetlemeye çalışacağım. [Devamı]
Kıvılcım Hindistan – Gezi Parkı / Bölüm Sonu Canavarı
Aklı bir karış havada, “Ne olursa olsun CEO olacam” dışında hiçbir isteği olmadığını düşündüğümüz, hislerini yapay, ilişkilerini yüzeysel, kendisini düşüncesiz bulduğumuz Y nesli; Türkiye tarihindeki belki de en barışçıl eylemde, dört gün boyunca su,gaz ve dayak yedikten sonra Pazar sabahı, eline çöp torbalarını alıp alandaki çöpleri topladı. [Devamı]
Bülent Peker – Ak Parti’li Direnişçiden Başbakana Mektup…
Biz, hayatımızın baharında yerleşik düzenle mücadele etmeyi, yapılan tüm haksızlıklara ve taşkınlıklara rağmen sabırla direnmeyi, her ırktan, görüşten, milliyetten insanı dinlemeyi öğrendik. “Kefeni giyip çıktım” dediğiniz yolda gencecik bedenlerimizi, akıllarımızı ve ruhlarımızı size emanet ettik. [Devamı]
Bülent Saraloğlu – Ordaydım!
Sizi temin ederim ki bu aşırı uçların, marjinallerin direnişi isyanı değildi. Dünya’da sosyal medya üzerinden birlerşen en büyük halk hareketiydi. Ne Mısır’daki gibi gaspçılar vardı sokakta, Ne libya’daki gibi paralı askerler. Anneler, babalar, gençler, vardı. [Devamı]
11 Haziran 2013
Haftasonu elim hiç klavyeye gitmedi. Yazılacak çok şey vardı ama canım hiç yazmak istemedi. Günlerimi Gezi Park’ında geçirmeye devam ediyorum, parktaki gergin bekleyiş de aynen devam ediyor. Cumartesi gecesi biraz kafa dağıtalım dedik çok bu olayları da konuşmadık gitarımızı çaldık sabaha kadar şarkı söyledik. Tabi biz parkta otururken AKPliler de boş durmadı. Melih Gökçek Twitter aracılığı ile saçmalamaya devam etti. Recep Tayyip Erdoğan göz göre göre bütün Türkiye’ye kuyruklu yalanlar söyledi. Ve tabi ki Twitter’ın yeni yıldızı Vali Mutlu da adeta LSD etkisinde mesajlar yolladı gençlere. Tüm bu komedi devam ederken Pazartesi de geldi geçti. İnsanlar da artık bir müdahele beklemiyorlardı. Vali Mutlu da söylentilere inanmamamız gerektiğini her hangi bir müdahelenin olmayacağını söylemişti. Meğersem o da yalancıymış… Bense sadece kafası güzel sanmıştım.
Ve tüm bunların ışığında Salı sabahına girildi. Günün ilk ışıklarıyla, muhtemelen namaz sonrası Vali Mutlu başladı haberleri sunmaya. Polislerin meydana, Cumhuriyet Anıtı ve AKM’nin üzerindeki bayrak ve flamaları indirmek için geleceklerini duyurdu. Başka bir niyetleri yoktu! Ben hemen burada Vali’ye bir soru sormak istiyorum. Neden 10 Toma? Neden bunca polis? Sadece flama indirmek için mi? Bir de neden operasyondan hemen önce haber verdiniz? Neden 1 gün önce haberi olmadı insanların? Sürprizi sevdiğiniz için mi?
Ben de güne 8.30da bir telefonla uyandım. Polis Taksim’e girmişti. Apar topar giyindim dışarı çıktım. Akşam evimde kalmamıştım hemen eve gittim ve televizyondan takip ettim olanları. Haberler değil de polisiye film gibiydi izlediğim ‘şey’.. Hem de büyük bütçeli Hollywood yapımlarına taş çıkartır cinsten. “Sonunda o çok özendiğimiz Amerikan yapımlarına yaklaşmışız” diye düşündüm gururla. Sivil polis kılıklı birkaç adamla polis ortaoyununa başlarken ben de evde popcorn arayışına başladım. Başka türlü izlenecek gibi bir film değildi. En çok dikkatimi çeken şey 1 hafta önce binlerce insanı dağıtan Tomalar şimdi 3-5 ‘çapulcunun’ ayaklarını ıslatmakla meşguldü. Herhalde Tomalar’ın da “halk mode” u ve “provokatör mode” olarak 2 ayarı var diye düşündüm. Birkaç saat içinde de belinde silah ve telsizle görüntülenen adamın SDP üyesi olduğunu ve yakalandığını söylediler(Bugün çıkan fotoğraflar o iki adamın aynı kişi olmadığını net olarak ortaya koysa da bilmiyoruz belki de hiç bilemeyeceğiz). Diyelim ki bunu yedik. Peki tek amacı güzelce Taksim’i eski haline getirmek isteyen ‘dostumuz’ polis kardeşler neden hala ordalar? Ve muhtemelen neden gece orada kalacaklar? Polisin olduğu yerde olay çıktığını anlamadılar mı hala? Biz siz olmadan parkımızda çok mutluyduk, bunu hiç anlayamadınız. Taksim’i siz olmadan daha güzeldi bunu da hiç anlayamadınız. Tam ben bunları yazarken Tayyip de “Bu Recep Tayyip Erdoğan değişmez.” dedi. Eyvallah.. Sen kaybedersin dostum. Kaybettin de zaten. Bu insanlar seni asla affetmez bu saatten sonra. Türlü oyunlarla %100 oy alsan bile bizim başbakanımız olamazsın.
Gündüz Gezi parkındaydım. Birkaç saat parkta kaldım. Sonra meydana çıktım. Ben meydana çıktığımda polisle birkaç kişinin saatlerdir sürdürdüğü savaş devam ediyordu. Çok yakından izleme fırsatı buldum. Sonra sanki izlemeyelim diye üzerimize biber gazı atmaya başladı polis. Biz de tekrar parka çekildik. Bir arkadaşımla gezi parkından tekrar meydana çıktık. Bu sefer Marmara Hotel’in önüne gidip olayları arkadan izledik. Kalbim daha fazla dayanmadı gitmek istedim ve yanımdaki arkadaşımın Gümüşsuyu’ndaki evine dinlenmeye gittik.
Akşam 8 gibi tekrar dışarıdaydık. Gümüşsuyu’nda bir polisin yanından geçerken selam verdik, selamı almayan polisin bakışlarında kötü bir şeyler sezmiştim. Sonra meydana çıktık. Tomalar ve polisin büyük bir kısmı AKM’nin önünde bekliyordu. Biz de Tomalar’ın yanına kadar ilerledik. İnsanlar polisin önünde “Taksim bizim İstanbul bizim” diyerek halay çekiyorlardı. Ve bunlardan tahrik(?) olan polis bir anda ana baba günü gibi olan Taksim Meydanı’na sayısız biber gazı, ses bombası yolladı. Vali Mutlu’nun müdahele yok sözüne inanan yüzlerce insan çocuklarıyla anneanneleriyle gelmişti ve bu bombardıman başladı. Öyle bir kaos oldu ki ben ilk başta etrafımdaki insanlara koşmayın diyordum ama üzerime gelen yüzlerce insandan kaçmaktan başka çarem kalmamıştı. Ve tam kaçarken de başımın üzerinden bir gaz kapsülü geçti. Kalabalıkla birlikte hemen soldan aşağıya inen bir sokağa daldım ama artık çok geçti. Yanımıza düşen biber gazının dumanının ortasında kalmıştık. Maskemi takmakta da geç kalmıştım. Tıkandım koşamamaya başladım. Tam bu anda insanların solda bir binaya sığındığını gördüm. Ben de girdim nefes alacak imkan bulmuş oldum. Ama midem feci bulanmaya başladı. Gördüklerimden mi yoksa gazdan mı anlayamadım. Ama sabah konuştuğum bir arkadaşım da kusmuştu bu gaz yüzünden. Bu başka bir gazdı emindim bir yandan da. İnsanlara yardım etmeye çalıştım ve yardımları kabul ettim. Bu arada yanımdaki arkadaşlarımı da bu kargaşada kaybetmiştim. Biraz soluklandım ve telefon açmaya başladım oraya buraya. Duyduklarım korkunçtu. Polis plastik mermi kullanmaya başladı gibi… Taksime çıkmak yerine biraz eve gidip dinlenmeye karar verdim. Midem gittikçe kötü oluyordu. 10 dakika sonra evdeydim. Üstümü başımı değiştirdim elimi yüzümü yıkadım. Su değen her yerim yanıyordu. Sonra Cnn International’dan ağzım açık bir şekilde Taksim Meydan Muharebesi’ni izledim.
Bundan sonrası için söylenecek çok şey yok. Halkına polisi kullanarak saldıran bir devlet ve yalancı devlet kurmayları var ortada. Başbakan hala saldırıya uğrayan baş örtülü kardeşlerinden, ve camide içki içen eylemcilerden bahsediyor. Hepsi yalanlandı bunların… ama şimdiden herkesi uyarıyorum. Birkaç güne Tayyip’in dediği şeyleri doğrulayan görüntüler çıkarsa şaşırmasınlar ama tabi ki inanmasınlar. Ben de sinemacıyım ve bu oyunları bilirim.
Sonuç olarak Taksim’e geri dönemedim. Kendimi çok yorgun hissediyordum. Savaş gece yarısı bitti Vali geldi yedikleri halt için polise teşekkür etti. Ve ‘Gezi Parkında can güvenliği yoktur’ diyerek insanları ölümle tehdit etti. Peki Vali o kadar meydana geldiniz neden parka girmediniz? Korktunuz mu? Ayaklarınız götürmedi değil mi? Midem tekrar bulanmaya başladı. AKPli milletvekilleri biber gazından bile daha etkililer. Neyse ki henüz farkında değiller yoksa hiç susmazlar.
Not: Bu yazıyı yazarken aldığımız üçüncü ölüm haberi beni biraz sarstı. Kaç gündür de parkta insanları duyuyorum internetten okuyorum, bu direnişin mizah ortamından rahatsız olmuşlar. Ben inadına mizah inadına kahkaha diyorum. Bütün tepkilere göğüs gererek… Karşımızdakiyle dalga geçmeden bu mücadeleyi kazanamayız çünkü bizde silah yok. Ve az önce Yıldırım Türker’in Penguen’deki yazısının bir bölümünü sizinle paylaşmak istiyorum.
“Tanrı güldüğünde, dünyaya hükmedecek yedi tanrı dünyaya geldi… ikinci kez kahkahaya boğulduğunda sular oluştu, yedinci kahkahasında ruh doğdu.)”
GEZİ PARKI DİRENİŞİNİN ANALİZİ
“ SİYASİLERE UYARI”
Bir süredir gezi parkında yapılmakta olan protesto/direnişin başlangıç sebebi bu alanda yeşili yok eden ve rant amaçlı alınan kararların olduğu görülse de gösterilerin şiddeti ve kapsamı göz önüne alındığında toplumsal beklentilerin/amacın/hedefin daha derin olduğu anlaşılmaktadır. Bu tepkiler göstermektedir ki tüm siyasilerin popülist söylemler yerine artık özeleştiri yapmalarının zamanı gelmiştir.
Bu tepkiler ne başbakanın söylediği gibi ideolojik bir başkaldırı, ne muhalefet partilerinin söylediği gibi iktidar partisi ve başbakanın toplumun bir kısmının yaşamına yaptığı müdahale (büyük oranda gerçek olsa da) ile açıklanabilecek sığlıkta görülmemelidir. Toplumun bir kesimi tüm siyasetçilerin (iktidar/muhalefet) yaptıkları ve söylediklerini biat kültürü algılaması ile kabullense de artık hak ve özgürlüklerinin bilincinde olan bir kitlenin kendini ve çevresini ilgilendiren tüm kararlara demokratik yöntemler kanalı ile (referandum/anket/stk görüşleri gibi) katılmak istemektedirler. Artık siyasetçilerin aldıkları oyların oranlarını göstererek düşünce, karar ve uygulamalarını meşru göstermeye çalışmaktan vazgeçmelidirler. Verilen oyların milletin egemenliğinin temsilinin bir süreliğine milletvekillerine verilmiş olmasının sınırsız yetki ile her türlü karar ve uygulamaları yapabilecekleri anlamına gelmediği ve politikacı egemenliğine dönüştüremeyeceklerini artık öğrenmeleri gerekmektedir.
Katılımcıların sayısı ve yüzdesi ne olursa olsun bu direnişe katılan gençler ve dimağı genç kitleler siyasetçilerimizden daha demokrat, hak ve özgürlüklerinin bilincinde olduklarını göstermişlerdir. Bundan sonra gerçekleşmesi gereken tüm siyaset kurumlarının demokratik bir konuma getirilmesi talebidir.
1980 li yıllardan itibaren ve bilhassa son 10 yıldır özerk ve tarafsız olması gereken demokratik kurumlar, meslek odaları ve sivil toplum kuruluşları toplumun menfaatlerini gözetmek yerine iktidar partilerinin görüşünü kollayacak karar ve çalışmalar yapmışlar ve yapmaktadırlar. Bağımsız olması gereken medyanın tarafsız ve özgür olamadığı toplumda şiddetli bir rahatsızlık yaratmıştır. Toplumun büyük bir kesiminin demokratik hak ve özgürlüklerini bilmemesi ve talep etmemesi azınlık da olsa diğer bir kesimin bu durumu kabullenmesi anlamına gelmemektedir. Siyasetçilerin tüm söylemlerinde toplumun demokratik haklarından bahsetmesi kendilerinin demokratik bir görüşe sahip oldukları anlamını taşımamaktadır. Toplumun hak ve özgürlüklerini genişlettikleri ve genişleteceklerini iddia eden her siyasi parti kendi ideolojilerini yansıtacak bir anayasa oluşturmaya çalışmaktadır. Anayasa tek bir vatandaş tipi ve tek bir yaşam biçimi sunan bir yasa değildir. Aslında anayasa bir yasa da değildir. Anayasa farklı inançları, değerleri olan değişik etnik kökenli ve yaşam biçimleri olan insanların birlikte, hoşgörü ile yaşayacakları ortam için anlaşmaları anlamına gelmektedir.
Ülkemizin bugün en önemli ihtiyacı siyasetçilerin gerçek demokrasi ve insan haklarını öğrenmelerinin gerekliliğidir. Ne acı bir gerçektir ki 1980 darbe anayasası ile oluşmuş,
– Demokratik olmayan bir yasa ile örgütlenen siyasi partiler,
– Demokratik olamayan düzenlemeler içeren seçim sistemi ile seçilen milletvekilleri,
– Lider sultası altındaki siyasetçiler ülkemize gerçek demokrasiyi getireceklerini iddia
etmekte ve daha demokratik bir anayasa hazırlayacaklarını söylemektedirler. Gezi parkı ile başlayan direniş bu anti-demokratik yasaların değişmesi amacını gütmelidir. Siyasetçilerin topluma yeni bir anayasa vaat etmelerinin bir anlamı kalmamıştır. Çünkü artık toplum demokratik haklarını meşru bir mücadele ile nasıl alabileceğini öğrendiğini göstermiştir. Artık gerek başbakanın gerekse diğer muhalif siyasetçilerin ne düşündüklerinin, ne söyledikleri ve ne yapmak istediklerinin bir önemi kalmamıştır. Toplum katılımcı bir demokrasinin gerekliliğine inanmıştır ve bunu talep etmektedir. Siyasetçilerin ne vaat edeceklerinin önemi yoktur. Artık toplum hak ve özgürlüklerini “pasif direnişle” de olsa almayı öğrenmiştir. Bugün gelinen nokta budur ve tüm siyasetçilerin konumlarını buna göre almaları gerekmektedir.
SEMİH TÖMEN
SİVİL TOPLUM DİYALOG MERKEZİ
DERNEĞİ GENEL SEKRETERİ