Eric Arthur Blair, nam-ı diğer George Orwell, elbette herkesin kabul ettiği gibi büyük bir roman ve deneme yazarı; Ve bir gazateci. Süslemelerden uzak, anlaşılır yazım tarzı, sosyal adaletsizliği neredeyse tüm hayatı boyunca ele alışı, totaliteryanizme karşı duruşu ve demokratik sosyalizme bağlılığıyla çağının belki de -birçoklarına göre- en iyisi.
Günümüzde bir yazar, bir sanatçı söyleyin ki haksızlığa uğradığını düşündüğü, kendi ülkesinden dahi olmayan insanlar için, kalkıp yanlarına gitsin ve onların özgürce yaşamaları için çarpışsın? Eminiz verilecek cevap, pek az ya da hiç çıkacaktır.
Evet, birçok insan onu, muazzam başarı yakalamış romanları Hayvan Çiftliği ve Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ten tanımıştır. Ancak, bilinmelidir ki aynı zamanda Orwell, büyük bir de deneme yazarıdır.
Ölüm yıldönümü 21 Ocak olan büyük yazarın hayatını birlikte inceliyoruz.
“Amuda kalkarsan daha fazla dikkat çekersin…”
Hindistan’daki Bihar eyaletine bağlı Motihari kentinde, 25 Haziran 1903 tarihinde doğan Eric Arthur Blair, ailesini ‘alt-üst-orta sınıf’ olarak tanımlamıştır. Yani, toplumun her katmanından bazı değerlere sahip olduğunu görmüştür. Babası Fransız, Richard Walmesley Blair ve annesi Ida Mabel Blair’dir. Marjorie ve Avril adlarında, sırasıyla kendisinden beş yaş büyük ablası ve beş yaş küçük kız kardeşi vardır.
1 yaşındayken annesi, ablasını da yanına alarak, İngiltere’ye dönmesiyle orada Buddicom ailesiyle kaynaşmaştır; özellikle de kızları Jacintha ile. İlk kez tanıştıklarında amuda kalkmış vaziyette duran Eric’e neden böyle yaptığını sorduğunda: “Dümdüz duracağına, amuda kalkarsan daha fazla dikkat çekersin,” demiştir.
Küçüklüğünden başlayan yazar olma hevesi, Jacintha’yla birlikte şiirler yazıp okumalarıyla devam etmiştir. Genç yaşına rağmen, H. G. Wells’in Modern Ütopya adlı kitabına benzer bir kitap yazacağını söylemiştir.
Hiçbir zaman parlak bir öğrenci olamadı.
8 yaşında dayısının golf klubünden tanıdığı St. Cyprian okul müdürü sayesinde annesi normal ücretin yarısına kayıt yaptırmayı başarmıştır. Okuldan nefret ediyor oluşu, ileride çocukluk yıllarını yazacağı ve ölümünden sonra basılan Such, Such Were the Joys adlı uzun denemesinin ilham kaynağı burası olmuştur.
İleride dikkat çekecek bir yazar ve bir döneme damgasını vuracak Horizon adlı derginin editörü olacak Cyril Connolly ile tanışması bu yıllara denk gelir. Connolly, dergide kurmaca yazarı olmak yolunda neden başarısız olduğu yönünde otobiyografik eleştiri yazıları yayınlar. Bu mütevazılığı gösterebilecek ülkemizde kaç insan var? Oldukça az olduğu kesin.
Mayıs 1917’de ise Eton Koleji’ne geçmiş ve burada Aldous Huxley’den kısa bir süreliğine Fransızca dersi görmüştür.
Hiçbir zaman parlak bir öğrenci olamadı. Ve akademik başarısı bir üniversiteye burs kazanmasına yetecek değerde olmadığından ve ailesi de karşılayamadığından bir karara varıldı. Tüm sonuçlar üzerine aile, Blair’in Hindistan’daki İmparatorluk Polis Birliği’ne girmesine karar verdi. Eric, İngilizce ve tarih üzerine genel konuların kapsandığı sınava girdi ve yirmi altı kişinin yeterlilik derecesi kazandığı sınavda yedinci oldu.
“Burma’daki tecrübeleri üzerine yaptığı çizimleri, 1934 yılında yayınlanan Burma Günleri’nde kullandı.”
Eric Blair, ayakta üçüncü sırada
Büyük-büyükannesi Burma’da Mawlamyine (önceki adıyla Moulmein) şehrinde olduğundan polislik görevi için o bölgeyi seçti. Ancak, 1924 yılında Myaungmya’da görevlendirildi. Yaşıtları üniversiteyle uğraşırken Blair’in çok daha büyük sorumlulukları vardı: 200.000 nüfuslu bölge halkının güvenliği gibi…
1924 yılında görev yeri Thanlyin (eski adıyla Syriam) olarak değiştirildi. Polis hayatının rutin ve sıkıcılığından kurtulmak adına yakınlardaki Rangoon şehrine sıkça gitti ve buradaki kitabevlerini gezmek ve iyi pişmiş yemekler yemek için şehri turladı.
Nisan 1926’da Moulmein’e büyük-büyükannesinin yanına taşındı. 1927’de yakalandığı Dang humması yüzünden İngiltere’ye dönmesine izin verildi. Aynı yılın eylül ayında hayatını gözden geçirdi ve Burma’ya dönmekten vazgeçip bir yazar olmaya karar verdi.
Burma’daki tecrübeleri üzerine yaptığı çizimleri, 1934 yılında yayınlanan Burma Günleri’nde kullandı.
Burada, aynı zamanda, ’Yabancı’ lakabını kazandı. Çünkü yerel halkın geleneksel yaşantısını benimsemedi ve kiliseye giden güruha katılmadı. Burmaca dilinde mükemmel bir seviyeye çok kısa sürede geldi ve bölgedeki insanlarla akıcı şekilde sohbet edebiliyordu. Hayatının sonuna kadar değiştirmeyeceği görünüşüne de burada karar verdi ve Britanyalı polis memurlarının bıraktığı ince bıyığa geçiş yaptı. Daha sonra, kendi ülkesini yakından ele alıp sorgulamaya başlamış ve İngiltere’de de ezilen insanların varlığından haberdar olmuştur.
“Jack London’dan özenerek, Londra’nın fakir kesimlerinde gezintiye çıkmaya başladı.”
Limehouse Causeway
Eton’dan tanıdığı hocası A. S. F. Gow’un yanına giderek yazar olmak konusunda tavsiyeler aldı. 1927’de bir aile dostu Londra’daki Portobello Road’da ona ev ayarladı.
Jack London’dan özenerek, Londra’nın fakir kesimlerinde gezintiye çıkmaya başladı; ilk çıkışında Limehouse Causeway’deki bir pansiyonda bile kaldı. Sonrasında ise bölge halkı gibi giyindi ve fakir bir görünüme sahip oldu. İlk basılan denemesi ‘The Spike’ı konaklamasında yaşadığı deneyimler üzerineydi. P. S. Burton mahlasını kullanarak.
Paris’e taşındı ve yazı konuları takıntılı denebilecek şekilde fakirlik üzerineydi.
Hôpital Cochin
1928’de Paris’e taşındı. Bu aralar roman yazmaya başladı ancak gazetecilikte daha başarılıydı. Çeşitli gazetelere yazılar yazdı ve konuları takıntılı denebilecek şekilde fakirlik üzerineydi.
1929’da ciddi bir hastalığa yakalandığındaa Hôpital Cochin isimli ücretsiz hizmet veren bir hastaneye götürüldü. İki hafta kaldığı hastanede edindiği izlenimler üzerine How the Poor Die isimli denemesini kaleme aldı.
Southwold’da Blair’in evlilik teklifini reddetti.
Aralık 1929’da İngiltere’ye döner dönmez beş yıl daha kalmak üzere Southwold’a, ailesinin yanına gitti. O dönemki kız arkadaşı Brenda Salkeld, Blair’in evlilik teklifini reddetti, ancak arkadaş kalmayı başardılar ve bu uzun bir süre devam etti.
Çift kişilikli Eric
1930’ların başlarında Leeds’te ablası Marjorie ve kocasının yanında kısa süreliğine kaldı. Çocukluk arkadaşı olan eniştesi, onu takdir etmez, sevmezdi. Bu dönemde Blair’in çift kişilikli oluşu göze çarpar: Ailesiyle macerasız bir hayat süren ve yazarlık yaptığı, saygın denebilecek bir yaşam; ve aksine, halkın fakir kesimiyle yakınlaştığı ve onlar gibi giyindiği, ucuz pansiyonlarda konakladığı haliyle P. S. Burton.
“O yılın sonlarındaysa bilerek kendini tutuklattırıyor ve Noel’i hapishanede geçirmeye çalışıyordu.”
1931’de fakirlik üzerine olan takıntısını sürdürdü ve yazılarını bastırmakta zorlandığı bir dönem geçirdi. Aralarında T. S. Elliot’ın da bulunduğu birkaç editör tarafından yazdıkları beklediği değeri görmedi. O yılın sonlarındaysa bilerek kendini tutuklattırıyor ve Noel’i hapisanede geçirmeye çalışıyordu. Böylece hapisane ortamını görebilecek ve deneyimlerini yazılarına aktarma şansı yakalayacaktı. Kasıtlı bir biçimde sarhoş olup huysuzluk çıkarsa da iki günlük bir nezaret deneyiminin ardından Blair salıverildi.
Ailesine herhangi bir utanç getirmemek adına: George Orwell
Nisan ’32’de Hawthorns Lisesi’nde hocalık yapmaya başladı. Bu sırada kilise faaliyetlerine de katılıyordu ve edindiği bağlantılar sayesinde Paris ve Londra’da Beş Parasız kitabını basmayı kabul edecek kişiye ulaşabildi.
Blair, yaşadığı berduş hayatından ötürü ailesine herhangi bir utanç getirmemek adına mahlas kullanmak istedi. 15 Kasım 1932 tarihli yazdığı bir mektupta edebi temsilcisi Moore’a dört isim üzerinde düşündüğünü yazdı: P. S. Burton, Kenneth Miles, George Orwell ve H. Lewis Allways.
dönemdeki sevgilisi Eleanor Jacques’e “yuvarlayarak telaffuz edilen güzel bir İngilizce ismi” olarak tanımladığı mahlası George Orwell’di.
“…Julia ve Winston’ın buluştukları yerler için bir ilham kaynağı olmuştur.”
1932 yılında sevgilisi Eleanor Jacques’le yaptığı gizli buluşmaların gerçekleştiği mekan, sonrasında kaleme alacağı Bin Dokuz Yüz Seksen Dört kitabındaki Julia ve Winston’ın buluştukları yerler için bir ilham kaynağı olmuştur.
Eleanor’un Dennis Collings’e olan bağlılığı ilişkinin devamı zorlamış ve sonunda ayrılmışlardır.
Zatürre, Burma Günleri ve Yalnızlık
Blair, 1933’ün ortalarında Frays Koleji’nde öğretmenlik yapmaya başladı. Aldığı bir motorla İngiltere’nin kıyı şehirlerine gezintiler düzenledi. Bunların bir tanesinde ıslanması sonucu zatürre oldu ve ölüm korkusuyla hastaneye yattı. İyileşti ve 1934’te Southwold’a, ailesinin yanına, geri döndü. Bir daha öğretmenlik yapmadı.
İçinde karalamalara yer verdiğinden ve bunun başına iş açmasından çekinen kitabevi sahibi, Burma Günleri’ni basmak istemedi. Ancak ABD’deki yayıncı Harper, kitabı basmaya karar verdi.
Evlenip Singapur’a taşınan Eleanor Jacques ve İrlanda’ya yerleşen Brenda Salkeld’in gidişiyle Eric, tam anlamıyla yalnız kaldı. Tek başına yaptığı uzun yürüyüşler, babasıyla geçirdiği vakitlerin ardından nihayet hayatında bir değişiklik yaşadı ve halasının bulduğu bir iş sayesinde tekrar Londra’ya taşındı.
Kitapseverler Köşesi
1934 yılında, ikinci el kitaplar satan Booklovers’ Corner isimli bir kitapçıda asistan olarak çalışmaya başladı. Gündüzleri yaşadığı boşluklardan dolayı yazıyor ve öğleden akşama kadar çalışıp akşamları da sosyalleşiyordu. Bu çalışmaları sayesinde Aspidistra kitabını yazdı.
Eileen O’Shaughnessy
Blair, Rosalind Obermeyer’in evinde kaldığı sırada Rosalind, bir parti düzenledi ve bu partiye ileri düzeyde psikoloji dersleri aldığı University College London’daki sınıf arkadaşlarını ve tanıdıklarını davet etti. 1935’in baharında, Eric ve müstakbel eşi Eileen bu parti sırasında tanıştı. Eric, arkadaşıyla öylesine ‘dibi düşecek’ gibi Eileen’e bakmışlardı ki Rosalind anılarında Orwell için şöyle söylemiştir: “güve yemiş ve zamanından önce olgunlaşmış gibi.”
9 Haziran 1936 tarihinde Eric ve Eileen evlendi.
İspanya İç Savaşı
Başlı başına bir liste olabilecek bu konu elbette Eric Blair’in yer aldığı kısımları kapsayacak şekilde aşağıda birkaç maddeyle anlatıldı. Bilmeyenler için, hangi taraflar arasında geçen bir savaş olduğuna bakacak olursak: Demokratik İspanya Cumhuriyeti’ne sadık Cumhuriyetçiler ile General Francisco Franco liderliğindeki isyancı grup Milliyetçiler arasında 1936-1939 yıllarında yaşanmış bir iç savaştır.
Orwell üzerinde etkisi öyle büyüktür ki bu savaş, politik görüşünü tam anlamıyla şekillendirmiştir.
Henry Miller’ın tepkisine rağmen, İspanya’ya gitti ve Marksist Birleşim İşçi Partisi bünyesinde savaşa katıldı.
23 Aralık 1936’da İspanya’ya gitmek üzere yola çıkan Eric Blair, Paris’te yemek yediği Henry Miller tarafından engellenmeye çalışıldı. Miller, ona, “bu savaş hakkında bir yükümlülük hissetmek ‘tam anlamıyla aptallıktır.’” demiş ve İngilizlerin, faşizme karşı direnmek ve demokrasiyi savunmak gibi düşüncelerinin zırvalık olduğunu söylemiştir.
Tüm bu eleştiriye rağmen Blair, İspanya’ya gitti ve Cumhuriyetçiler’i destekleyen Marksist Birleşim İşçi Partisi (MBİP, İngilizce kısaltmasıyla: POUM) bünyesinde savaşa katıldı.
“…süngüyle bir asker kovalayıp, düşmanın tüfek mevzisini bombalamayı başarmıştır.”
Eric, savaşın nispeten daha sakin geçtiği bir cephe olan Aragon’a gönderildi. Polis eğitiminin getirdiği üstünlük sayesinde onbaşı rütbesine yükselmesi pek zor olmadı.
İngiltere’de bıraktığı eşi, Eleanor, Cumhuriyetçiler safındaki ve aynı zamana Blair’in komutanı da olan Georges Kopp’a ulaştı ve İspanya’ya yanına geldi. Ona İngiliz çayı, çikolata ve puro getirdi.
İltihap kapan eli nedeniyle revirde bulunan Eric de, sağlığına kavuştuğunda, sonunda kendini askeri çatışma içinde bulundu ve süngüyle bir asker kovalayıp, düşmanın tüfek mevzisini bombalamayı başarmıştır.
Ernest Hemingway ve George Orwell arasında gerçekleş(me)miş gizemli buluşma
Birçok insan bu iki büyük yazarın savaş sırasında tanıştığını sanır. Fakat bu savı kanıtlayacak somut bir belge elde yoktur.
Savaş, birçok konuda iki yazara da ilham vermiştir. Savaştan sonra, Orwell, Katalonya’ya Saygı ve son kitabı olan Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ü (1949); Hemingway ise, onun da son kitabı olan Çanlar Kimin İçin Çalıyor’u (1940) yazmıştır.
Fotoğraftaki yavru köpeği tutan kişinin Orwell; en arkada görünen uzun boylu, gözlüklü ve bıyıklı şahsın da Hemingway olduğu söylenmekte. Lakin, Orwell’in boyunun 1.88 m oluşu köpeği tutan kişinin o olmadığını açıkça ortaya koyarken, fotoğrafın çekildiği sırada Orwell, sakin Aragon cephesinde konuşlanmıştı. Burada Hemingway’in gerçekten kendisinin olabilme ihtimali ise yüksek.
“Ağzı kan dolu ve konuşamaz bir halde Lérida’daki bir hastaneye yetiştirildi.”
Eric Blair, nisan ayında, Barselona’ya döndükten sonra tekrar cepheye indi. Boyunun uzun oluşu siper korkuluğunda ayakta durmaması, aksi takdirde düşmanın hedefi olacağı öğütlense de Blair keskin nişancının hedefi olmaktan kurtulamadı ve boğazından vuruldu. Ağzı kan dolu ve konuşamaz bir halde Lérida’daki bir hastaneye yetiştirildi.
Boğazındaki incelemelere göre kurşunun, ana atardamarı milimetrelik bir farkla sıyırmasıyla hayatta olduğu tespit edilmiştir. Aldığı yara sonucu Blair’a, ‘hizmet için tıbben uygun değildir’ raporu verildi.
Kaçış!
İbrenin Milliyetçiler’den yana iyiden iyiye dönmesiyle, MBİP Troçkizm ile suçlandı ve bu gruba üye olanlar faşist ilan edildi. Blair, İspanya’da casuslukla suçlanarak aranmaya başlandı. Bunun üzerine Blair, karısıyla birlikte gizlenmek zorunda kaldı ve pasaportlarının düzenlenmesi sonrasında bir trenle İspanya’dan kaçmayı başardı. Temmuz 1937’de nihayet İngiltere’ye varmışlardı.
İyileşme süreci ve mesafeler
Kaçış sonrası İngiltere’yi terk ettiği zamanki gibi bulmadı. Öyle ki, eski yayıncıları ve temsilcisi düşüncelerinden ötürü, yazdıklarının yayımlanmasına mesafeli yaklaşıyorlardı. Bu süre zarfında Blair, Daralma isimli bir roman ve Charles Dickens üzerine bir deneme yazdı.
George Orwell Meydanı
1990 yılında, Barselona’da, Eric Blair’in faşizme karşı duruşu ve Cumhuriyetçiler’in yanında uğruna büyük bir yara almasıyla sonlandırdığı ve İspanya İç Savaşı’nda oynadığı rol nedeniyle kendisini onurlandırmak adına George Orwell Meydanı açıldı. Ancak ’96’da, meydanın adı kaldırılmış ve şu an resmi bir adı bulunmamaktadır.
Dünya Savaşı
Tarihin en kanlı savaşının başlangıcıyla Orwell ve ailesi, çokça sorunlarla uğraştı. Lakin, tüm yaşanılanlara karşın Orwell, devlete katkıda bulunmak istedi, ancak çürük raporlu oluşu bunu engelledi. Eşi Eleanor, savaş süresince çeşitli bakanlıklarda çalıştı.
Kayınbiraderi Lawrence, Dunkirk tahliyesi sırasında düşen bir bomba sonucu ölmesi karısını derinden etkiledi. Bu zamandan sonra Blair, savaş günlüğü tutmaya başladı.
Günlüğünde Stalin için şunları yazmıştır: “Zamanımızın ahlaki ve duygusal sığlığı nedeniyle hepimizin az veya çok pro-Stalin olduğu gerçeği daha iyi bir örnek olamaz. Bu iğrenç katil geçici bir süreliğine yanımızdaydı (İspanya İç Savaşı’nı kastediyor.) ve sonrasında tasfiyeler vs., hepsi unutuldu.”
BBC Radio’da göreve başlıyor.
1941 yılında, İngiltere’nin doğu servisi için (Hindistan) sunuculuk yaptı. Yayıncılığı sırasında pek çok isim programına katkıda bulundu. En önemlileri T. S. Elliot ve Dylan Thomas olarak gösterilebilir.
Hayvan Çiftliği geliyor.
Mart 1943 tarihine gelindiğinde, temsilcisi Moore’a, yeni bir kitap üzerinde çalıştığını söyledi. Ve o kitap Hayvan Çiftliği’nden başkası değildi. Eylül ayındaysa, BBC’ye iki yıllık hizmetinin ardından yazar çalışmalarına yoğunlaşabilmek adına istifa etti.
‘Sovyetler’in olası müttefikler içinde yer alıyor oluşu’ nedeniyle kitabı, bir tanesi kabul edildikten kısa bir süre sonra; diğer ikisi de ilk seferde olmak üzere red yanıt alan Blair, en sonunda kitabını basacak yayıncı bulmayı başardı. Savaşın bitimine yakın 17 Ağustos 1945’te İngiltere’de; bir yılın ardından 26 Ağustos’ta ABD’de basıldı.
Eileen’in ölümü
Eşi Eileen, rahim kanseri olduğu öğrenilmesinden sonra histerektomi ameliyatı sırasında anestezi altındayken 29 Mart 1945’te ne yazık ki öldü. Eşinin ‘çabuk iyileşirim; kafasını meşgul etmeye gerek yok’ düşüncesi nedeniyle sağlığında Eric’e durumun ciddiyetinden bahsetmemesi onun şok geçirmesine yol açmıştır.
Jura Adası ve Bin Dokuz Yüz Seksen Dört
Eric, Hayvan Çiftliği sayesinde büyük başarı yakaladı ve dünyaca konuşulmaya başlandı. Eşinin ölümünün ve savaşın ardından yazılarına hiç ara vermedi ve birçok dergi ve gazeteye yazılar yazmayı sürdürdü.
Gazeteci arkadaşı David Astor’un ayalardığı İskoçya’nın Jura Adası’ndaki Barnhill adlı evde, yıllardır biriktirdiği deneyim ve yaşanmışlık sayesinde, tüm zamanların en iyi kitaplarından biri kabul edilecek Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ü yazdı.
Yıllara yaydığı çalışmasında, ailesiyle çıktığı bir tekne gezisinde faciadan dönülmesi ve bu olayda ıslanmış oluşu sağlığının daha da kötüye gitmesine neden oldu. Tüberküloz teşhisi kondu ve Barnhill’de istirahat ederek çalışmalarını sürdürdü.
Ölüm döşeğinde gerçekleşen bir evlilik
Sonia Bromwell
Londra’daki University College Hastanesi’ne yatan Blair, tüberküloz teşhisi konduğundan beri kötüye giden hastalığına rağmen 1949’un ortalarında Sonia Bromwell ile nişanlandı. Aynı yılda tarihler 13 Ekim’i gösterdiğinde hasta yatağında Sonia’yla evlendi.
Ölüm…
Sonia’yla evlendikten kısa bir süre sonra, 21 Ocak 1950’de, sabahın erken saatlerinde, atardamar patlaması sonucu Eric Arthur Blair: George Orwell, bir daha açmamak üzere bu dünyaya gözlerini kapattı.
Bonus: Tüm gerçek çayseverler sert çay sever!
Blair, ’40’larda BBC Radio’da sunucu olarak çalışmış olmasına rağmen günümüzde hiçbir ses kaydı bulunmamaktadır. İnsan aklından geçiriyor: Sanki Gerçek Bakanlığı tarafından tüm izlerinin silinmesi üzerine büyük bir çalışma yürütülmüş gibi. Sesine olan hasreti bir nebze gidermek adına BBC’nin hazırladığı ve Chris Langham’in George Orwell’i canlandırdığı ‘Resimlerle Bir Yaşam’ belgesel serisinde, çay hazırlanışını bir tipografya eşliğinde dinliyoruz.
Çeviri:
Tüm gerçek çayseverler sert çay sever.
6 çay kaşığı yeterli olacaktır. Çayı hapsetmek için süzgeç veya filtre kullanılmaz. Aslında, önemli miktarda çay yaprağını yutabilir ve hiçbir yan etkiyle karşılaşmazsınız. Fincana ilk olarak çayı koymalısınız. Bu en tartışmalı noktalardan biridir. Ben de ilk olarak çayı koyarak bunu sağlıyorum. Koyacağınız sütü tam olarak ayarlayabilirsiniz, oysa, çok daha fazla süt koymaktan siz sorumlusunuz; eğer bunu diğer yönden yapacak olursanız. Son olarak, çay her zaman şekersiz içilmelidir. Karabiber veya tuz koymak eşit derecede mantıklı bir hareket olacaktır.