Genco Erkal hayatını tiyatroya adamış bir oyuncu. O sahnedeyken zaman adeta geri sarıyor. Nâzım Hikmet’in şiirleri onun sesinde bir başka güzel. Onu sahnede izlemek başka keyifli.
Erkal uzun yıllardır ne muhalif duruşunu bozdu ne iktidarlara eyvallah dedi. Sadece tiyatroyla yatıp tiyatroyla kalktı. Politik tiyatro, belgesel tiyatro denilince ilk akla gelen isimlerden oldu. Tek kişilik oyunlarda sahnedeki performansıyla izleyiciyi büyüledi, hayretler içinde bıraktı, bırakmaya da devam ediyor.
Biz de Türkiye tiyatrosunun bu önemli ismini analım, Erkal’ı ListeList okurları ile buluşturalım istedik.
Kahvedeki Deli Genco’dan geliyor adı
Genco Erkal, 28 Mart 1938’de İstanbul’da doğdu. Annesi Nebahat dönemin modasını yakalamak için Paris’e, Roma’ya, Milano’ya seyahat eden okullu bir terziydi. Babası eski Sadrazam Rüştü Paşa’nın torunu Bahriyeli Reşat’tı.
Minik bebekleri doğduğunda Reşat Bey’in kardeşi nefes nefese ziyarete geldi. Deli Genco diye bıçkın bir delikanlı kahveye girip sağa sola saldırmıştı. Nebahat Hanım bu hikâye üzerine oğluna Genco adını verdi.
Oyuncu olacak çocuk
Nebahat Hanım’ın anlattığına göre Genco’nun tiyatro sevgisi epey eskiydi. Henüz küçük bir çocukken, teyzesinin Çamlıca’daki evinde kazanmıştı bu sevgiyi. Çünkü oradan Kısıklı Kahvesi’nin bahçesindeki geleneksel ortaoyununun son temsilcilerinden İsmail Dümbüllü’yü izleyebiliyordu.
Bu yüzden temsil geceleri uyumaz, hatta gözünü bile kırpmaz, annesi Nebahat Hanım da ısrar etmezdi.
Lisede keşfedilen yetenek
İlkokulu Galatasaray Lisesinde okuyan Erkal, Robert Kolej’de geçen lise yıllarında tiyatroyla ilgilenmeye başladı. Arkadaşlarıyla Genç Oyuncular isminde bir grup kurdu. Muhsin Ertuğrul o yıllarda bu genç adamı sahnede izledi ve çok beğendi.
Kenterler, Devlet Tiyatrosu’ndan ayrılıp İstanbul’a geliyordu ve Muhsin Ertuğrul onlara bir tiyatro açacaktı. Ertuğrul, Erkal’ın da onların sahneleyeceği yeni oyunda rol almasını istedi.
Yıldızlarla aynı sahnede
Erkal’ın içi içine sığmıyordu. Muhsin Ertuğrul’un yöneteceği yeni oyunda Yıldız Kenter, Müşfik Kenter, Sadri Alışık, Şükran Güngör gibi yıldızlarla aynı sahneyi paylaşacaktı. Ama ufak bir sorun vardı; Reşat Bey oğlunun tiyatrocu olmasını istemiyordu.
Annesi Nebahat Hanım ve Yıldız Kenter ikna turlarına başlarken, Erkal da babasına psikoloji okuyacağının garantisini verdi. Babası çok geçmeden yumuşadı ve oğlunun sahneye çıkmasına bir defaya mahsus izin verdi. Onu sahnede izleyince de bir daha tiyatro sevgisine karşı çıkmadı.
Ve Dostlar Tiyatrosu kuruluyor!
Erkal 1959’dan itibaren Kenterler, Arena, Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu, Ankara Sanat Tiyatrosu (AST) ve İstanbul Tiyatrosu’nda sahneye çıktı. Bu arada ailesine verdiği sözü tutmuş ve İstanbul Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nü kazanmıştı.
1969 Erkal için bir milattı. Ustaların yanında on yıllık deneyimden sonra nihayet kafasındakileri hayata geçirebilecekti. Anadolu’da tiyatro yapmak isteyen altı genç; Mehmet Akan, Şevket Altuğ, Ferit Erkal, Arif Erkin, Nurten Tuç ve Genco Erkal bir araya geldi ve Dostlar Tiyatrosu’nu kurdu.
46 yılda 60’a yakın oyun
Genç, idealist ve coşkuluydular. Topluluğun ilk amacı Adana’ya yerleşip yarı ödenekli bir bölge tiyatrosu kurmaktı ama destek bulamadılar. İstanbul’da devrimci bir sendikaya bağlanıp işçiler için tiyatro yapmak istediler ama bu da mümkün olmadı.
Sonunda Harbiye’deki Yapı Endüstri Merkezi’nde açılışı yaptılar. İlerici ve toplumcu sanat doğrultusunda 46 yılda 60’a yakın oyun sahneleyecek Dostlar Tiyatrosu’nun macerası işte böyle başladı.
Uyarlamalardan politik belgesellere
Topluluk 1970’lerin başından itibaren Turhan Selçuk’un Milliyet’te yıllarca süren ünlü çizgi romanı Abdülcanbaz, Aziz Nesin’in ünlü taşlaması Azizname, Nâzım Hikmet’in ünlü şiiri Kerem Gibi uyarlamaları ile sahnedeydi.
Aynı yıllarda belgesel nitelikli politik oyunlar da Dostlar Tiyatrosu’nun gündemindeydi. Alain Decaux’nun Rosenbergler Ölmemeli ve Hans Magnus Enzensberger’in Havana Duruşması bu oyunlardandı.
Erkal’ın dünyadan ve Türkiye’den ünlü yazarları
Erkal, dünyadan Maksim Gorki, Bertolt Brecht, Jean Paul Sartre, Peter Weiss, John Steinbeck, Tankred Dorst gibi yazarların oyunlarını yönetirken, Türkiye’den Aziz Nesin, Haldun Taner, Nâzım Hikmet, Can Yücel, Refik Erduran, Vasıf Öngören, Orhan Asena, Behiç Ak gibi yazarları sahneliyordu.
Usta oyuncu Aslan Asker Şvayk, Bir Delinin Hatıra Defteri, Galileo, Yalınayak Sokrates, Kerem Gibi, Can gibi oyunlarla pek çok ödül kazandı.
26’dan 76’ya Bir Delinin Hatıra Defteri
“Bugün 3 Ekim. Akıl almaz bir olay geçti başımdan…” Gogol’ün Bir Delinin Hatıra Defteri isimli oyununu Erkal ilk olarak 1964’te sahneledi. Henüz 26 yaşındaydı. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları’nda gözlem yaptı, hastalarla, hocalarla görüştü. Hatta Ankara’da psikiyatri kliniğinde bir gece kaldı.
Usta oyuncu, oyunu 1969, 1992 ve 2014’te de sergiledi. Elbette her seferinde farklı bir yorum getirerek. 69’da daha toplumsal, politik, daha Brechtyen yaklaştı oyuna. Diğer sahnelenişlerinde ise -kendi deyimiyle- bir tiyatrocu yorumu getirdi.
“Oyundan sonra doktorlar gelip sahneden indiriyormuş”
Delirerek aslında içinde bulunduğu dünyaya, mahkûm edildiği düzene isyan eden Poprişçin ile özdeşleştiğini saklamayan Erkal’ın bu oyunu, ilk andan itibaren inanılmaz rağbet gördü. Biletler karaborsaya düştü. “Oyundan sonra doktorlar gelip sahneden indiriyormuş” gibi şehir efsaneleri kulaktan kulağa yayıldı.
Erkal 2014-15 sezonunda, 77 yaşında yine aynı oyunla sahnedeyken, 50 sene önceki hallerini hiç aratmadı ve seyirciyi büyülemeye devam etti.
Sivas’ı unutma!
Erkal en tanınmış oyunlarından Sivas’93’ü 2008’de yazdı ve yönetti. 2 Temmuz 1993’te Sivas`ta Madımak Oteli’nde yapılan katliamı konu alan bu belgesel oyun için mahkeme tutanaklarını, arşivleri didik didik etti.
Arka planda Sivas görüntülerinden oluşan bir filmin yer aldığı oyunda, oyuncular tıpkı antik tragedyalardaki koro gibi anlatıcı rolündeydi. Erkal bu politik oyunla, orada yaşananlar hiç unutulmasın istiyor ve seyirciyi yakın tarihimizle yüzleşmeye çağırıyordu.
“Tiyatroda bütün ipler, dizginler benim elimde”
Usta oyuncu beyazperdeye ve TV’ye de kayıtsız değildi. Erkal 1980’lerden itibaren At, Faize Hücum, Hakkâri’de Bir Mevsim, Camdan Kalp, Pazar Bir Ticaret Masalı ve Prensesin Uykusu filmlerinde oynadı. TRT için Haldun Taner’in ünlü eseri Keşanlı Ali Destanı’nı yönetti ve oynadı.
Yıllar sonra Ahmet Hakan bir söyleşisinde neden bu kadar az filmde oynadığını sorunca şu yanıtı verecekti: “Tiyatroda bütün ipler, dizginler benim elimde. Oyunu ben seçiyorum, her şeyini ben yapıyorum. Ama sinema öyle değil. Sinemada bir yönetmen olacak, bir yapımcı olacak, rolü onlar belirleyecekler, yönetmeni gözüm tutacak, senaryoyu beğeneceğim… Zor iş yani…”
Hayatını tiyatroya verdi
Erkal’ın filmleri ile çeşitli festivallerden ödüller alsa da onun yeri tiyatro sahnesiydi. Üstelik usta uluslararası bir üne sahipti. 1993-1998 yıllarında Paris’te ve Avignon Festivali’nde Nâzım Hikmet’ten Sevdalı Bulut, Philippe Minyana’dan Ou vas-tu Jérémie? ve Paulo Coelho’dan Simyacı ile izleyicileri büyüledi.
Bu yüzden her fırsatta sahne sevgisini anlatıyor, “Hayatımı tiyatroya verdim. Sadece oyuncu olmak yetmiyor, tiyatro insanı olmak önemli… Tiyatroyla soluk alıp vermek, tutkuyla bağlanmak…” diyordu.
“Çocuk okuyacak”
Erkal, Ali Özgentürk’ün 1981’de yönettiği At isimli filmde, oğlunu okutmak için kente göçüp seyyar satıcılık yapan yoksul baba rolündeydi. Tek dileği oğlunu parasız yatılı okutabilmekti. Onun kendisi gibi cahil, yoksul ve ezilmiş olmamasını istiyordu. Bunun için her şeyi göze almaya hazırdı.
Film, kamerasını bir belgesel titizliğiyle Türkiye’deki köyden kente göç olgusuna çevirirken izleyicilerin aklında kalan en belirgin cümle şu oldu; “Çocuk okuyacak.”
Köşeyi dönemeyen bankerzede
Usta oyuncu bir yıl sonra, 1982’de bu kez Zeki Ökten yönetimindeki Faize Hücum’da başroldeydi. Dönemin bankerzedeleri Yeşilçam’ın vizöründen perdeye yansırken, Erkal emeklilik ikramiyesini ve babadan kalan evini bankere yatıran memur emeklisi Kamil Bey rolündeydi.
1980’lerin köşe dönmeciliği en dürüst, en ahlaklı kişileri bile baştan çıkarırken, herkes kolayca zengin olmak istiyordu. İşte bu furyada Kamil Bey gibilere de bankerzedelik rolü düşecekti.
O kadar gerçek ki: Hakkâri’de Bir Mevsim
Ferit Edgü’nün aynı adlı romanından Erden Kıral’ın 1982’de sinemaya uyarladığı Hakkâri’de Bir Mevsim’de kış boyunca tanımadığı bir coğrafyada boğuşan bir öğretmen rolündeydi Erkal. Hikâye, Edgü’nün hayatından kesitler taşıyordu.
Romanın sinemaya uyarlanması fikri Tezer Özlü’nündü. Özlü senaryo yazılırken Edgü ve Onat Kutlar’a yardım etti. Gala gecesinde yasaklanan film beş yıl boyunca vizyona giremedi. Ama Hakkâri’de Bir Mevsim, Türkiye sinemasının ve Erden Kıral’ın en gerçekçi filmleri arasında yer aldı.
Ali Paşa Hanı’nda perde
Oyunculuk kariyeri boyunca Asiye Nasıl Kurtulur, Şili’de Av, Kafkas Tebeşir Dairesi, Ağrı Dağı Efsanesi, Galileo Galilei, Çöl Faresi, Nalınlar, Midas’ın Kulakları, Sevdalı Bulut, Yalınayak Sokrates, Ezenler Ezilenler, İnsanlarım gibi pek çok yerli yabancı eser sergileyen ünlü usta, muhalif kimliğinden de taviz vermedi.
İstanbul’daki tiyatro sahneleri iktidar eliyle bir bir yok edilirken, usta oyuncu Eminönü’ndeki aile yadigârı Ali Paşa Hanı’nı 2013’te tiyatro sahnesine dönüştürdü ve şehre bir sahne kazandırdı.