Gaspar Noe, çağdaş Fransız sinemasının ‘insanı arada bırakan’ yönetmenlerinden. Yaptığı işlere saygı duyup takdir mi etmek gerek yoksa arkamızı dönüp gitmek mi? Elinden geldiğince rahatsızlık veren filmler çekiyor ve tam anlamıyla izleyeni parmağında oynatıyor. Yeni filmi için çalışmalarına başladığını öğrendiğimiz Gaspar Noe’nin bu defa neyle karşımıza çıkacağı konu itibariyle belli olsa da etki olarak tam bir muamma.
Bu sebeple kendisini biraz irdelemek istedik.
Kim bu rahatsız?
Güney Amerika’nın gözde şehri Buenos Aires’te 12 yıl geçirdikten sonra ailesiyle Fransa’ya taşınan Gaspar, liseden sonra Paris’te felsefe ve sinema dersleri aldı. Sinemaya pratik anlamda ilk adımını ise 1985 yılında yardımcı yönetmen olarak görev aldığı Fernando Solanas’ın El exilio de Gardel (Tangos) filmiyle attı. Deli sinemacı kısa, uzun metraj filmler, video klipler derken ödüllerle ve seven-nefret eden kitlesiyle yoluna devam ediyor.
Psyché
Üç yılın ardından yeniden yönetmen koltuğuna oturduğu projesiyle ilgili detaylar hafif hafif dökülmeye başladı. büyük ihtimalle 2018’in son aylarında film festivallerinde gösterilmek üzere hazır olacak film, üç milyon dolarlık bir bütçeye sahip. Yürekleri hoplatan filmin konusu şu şekilde: 90’ların ortasında üç günlük prova için ormandaki yatılı okula kapanan dans grubu, provayı partiye dönüştürmeye karar verir. Grup, içtikleri sangria’ya katılan uyuşturucuyla kendilerini nevrozun içinde bulurlar. Bu karşı konulmaz psikozda kimileri kendini cennette görürken kimileri cehennemi boylayacaktır.
Love
Beklenen onca zamanın sonunda karşılaşacağımız Love’ın hayal kırıklığından öteye geçemeyeceğini gösterildiği Cannes Film Festivali’nde seyircilerin salonu terk etmesinden anlayabiliyorduk. Filmle ilgili en acı olan ise ‘uzun metraj porno’ yorumuydu. Ve bu yoruma katılanların sayısı hiç azımsanacak kadar değildi. Tek elle tutulur yanı müzikleri olan filmin en nadide şarkılarından birini şöyle bırakıvereyim.
7 días en La Habana ‘The Ritual’
Havana’da geçip 7 gün, 7 farklı hikaye içeren filmin tahmin ettiğiniz üzere her günü başka bir yönetmene ait. Gaspar Noe de bu filmde kendi gününü, kendine yakışır şekilde çekiyor. Bu tarz filmlerden hoşlanıyorsanız Paris, je t’aime ve New York, I Love You‘ya bakabilirsiniz.
Enter the Void
Gaspar Noé’nin tabiriyle ‘psikedelik bir melodram’ olan film öznel anlatımın hem teknik hem de his olarak en başarılı örneklerinden. Bu oldukça renkli trans deneyimi, Tokyo’da yaşayan uyuşturucu satıcısı Oscar’ın etrafında, gözlerinde dönüyor. Oscar’ın aldığı uyuşturucu etkisini göstermeye başlayınca siz de bu tribin içine dahil oluyor, neredeyse gerçek bir DMT deneyimi yaşıyor sayıyorsunuz kendinizi.
Irreversible
Gaspar Noe bu filminde ciddi manada sabır ve dayanıklılık testi yapıyor. Monica Belluci’nin canlandırdığı Alex, onun sevgilisi Marcus ve Alex’in eski kocası Pierre temel karakterlerimiz. Ters kurguyla işlenen intikam hikayesi gösterime girdiği yıl salonların terk edilmesiyle son buldu. Bunun başlıca nedeni çoğu kişi tarafından şiddet mastürbasyonu olarak görülen yangın tüpü ve 9 dakikalık dayanılması zor tecavüz sahnesiydi. Tüm bunlar yetmezmiş gibi Gaspar Noe filmin ilk 30 dakikasına gayet bilinçli ve istekli bir şekilde, izleyende bulantı ve baş dönmesi yaratan 28hz’lik düşük frekanslı, neredeyse duyulmayan bir ses eklemiş.
Seul Contre Tous
Noe, evrensel ahlak yasalarını eleştirirken size kasap karakterini iyi ya da kötü olarak değerlendirmeye çalışmak kalıyor.
Carne
Bir sonraki filmi Seul Contre Tous’a giriş mahiyetindeki Carne yönetmenin 40 dakikalık ilk filmi. Noe ilk filmi son filmi dinlemeden birçok kişi ve toplum tarafından tabu sayılan noktaları elinde misket gibi çevirip geleceğin mesajlarını veriyordu.