Bu yıl 70’incisi düzenlenen Emmy Ödülleri, Los Angeles’taki Microsoft Tiyatrosu’nda düzenlenen törenle sahiplerini buldu. Gecede Game of Thrones; The Americans, The Handmaid’s Tale, Stranger Things, This Is Us ve Westworld’ü yenerek En İyi Drama Dizisi dalında üçüncü kez ödülün sahibi oldu ve bir kez daha Emmy Ödülleri’nin kralı olmayı başardı. Daha önce 2015 ve 2016 yıllarında aynı ödülün sahibi olan HBO’nun efsane dizisi GoT, zaten 22 dalda adaylık kazanarak pek çok kategoride Emmy’ye göz kırpıyordu. Ancak dizinin son yayınlanan sezonu eleştirmenler tarafından fazla beğenilmediği için En İyi Drama kategorisinde iddialı değildi desek yalan olmaz. Ancak GoT bu zaferiyle altı bölümlük final sezonuyla Emmy’lerde ne kadar iddialı olduğunu bir kez daha kanıtlamış oldu. Peki sekizinci ve son sezonu 2019’da yayınlanacak olan Game of Thrones bu zafere nasıl ulaştı? İşte cevabı…
1.Hikayenin izleyiciyi her zaman ekrana bağlamayı başarması
Game of Thrones’un büyüsü, elbette George R.R Martin’in kaleme aldığı sayfalarda başlıyor. Martin’in dehası ve dizinin yazarları David Benioff ile D.B. Weiss’ın, kitabı muazzam şekilde geliştirmeyi başarması, hikayenin sıradanlaşmasına engel oldu ve her ne kadar eleştirilse de izleyiciyi ekrana bağladı. Benioff ve Weiss, bugün ödüllerini kabul ederken “Bu oyuncular için senaryo yazmak bizim için büyük bir onur. Ama bu karakterleri biz yaratmadık, George’un çılgın zekası olmasa bu dizi de olamazdı” diyerek George R.R Martin’e saygı duruşunda bulundu.
2. Hem iyi hem de kötü karakterlerin cazibesi
Game of Thrones karakterleri arasında favori birini seçmek her zaman güç olmuştur çünkü her karakterin parladığı ve kendine hayran bıraktığı anlar var. Daenerys’çi olsanız kendinizi alemin kralı Jon Snow’a ya da Tyrion’ın keskin zekasına ayıp etmiş gibi hissedebilirsiniz mesela. Hele hele Game of Thrones’taki gibi “klas” kötü karakterlere her zaman rastlanamayacağını söylesek yanlış olmaz herhalde. Bunların da dışında, dizideki karakterlerin ikilemleri ve vermeye çabaladıkları zor kararlar, sizi hem merak içinde bırakıp hem de empati kurmaya iterek, dizinin içine daha girmenizi ustalıkla sağlıyor.
3. İçimize işleyen oyunculuklar
Hem iyi hem de kötü karakterlerin cazibesinden bahsettik… Karakterlerin bu denli etkileyici olmasında hiç kuşkusuz kusursuz oyunculukların büyük payı var. Joffrey’den kaç milyon kişi nefret etti kim bilir! Ya da Ramsay Bolton’dan? Sinsi Littlefinger ya da Cersei rolünde harikalar yaratan Lena Headey’den bahsetmeye bile gerek yok herhalde. Tyrion Lannister olarak izlediğimiz Peter Dinklage’in En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında hem Altın Küre hem de biri bu yıl olmak üzere üç Emmy kazandığını da hatırlatalım. Hiçbiri boşa değil…
4. Dizinin görsel ve teknik açıdan kusursuz olması
Dizinin yapımcıları, yedi bölümden oluşan yedinci sezonun prodüksiyon anlamında dizinin önceki sezonlarından daha detaylı ve etkileyici olacağını söylemişti. Dedikleri gibi de oldu! Özellikle Beyond the Wall ve IMDB’de aldığı 9.8 puanla çok sevildiğini kanıtlayan The Spoils of War bölümlerinde senaryonun yanı sıra görsel olarak da mest eden bir Game of Thrones izledik.
5- Seyircisine hissettirdiği 1001 duygu
Game of Thrones, oldum olası izleyicisini şoke eden, koltuktan ayağa fırlatan, “ağlamıyorum gözüme bir şey kaçtı” klişesini dile getirten, hayatta kazanamadığımız zaferleri dizide kazanınca lotoda büyük ikramiye kazanmış gibi sevindiren dizi oldu. Öyle ki sanki “dizi” deyince bir şeyler eksik kalmış gibi hissettik. Her an her şeyin olabileceğini bildiğimiz için son sezonda da diken üzerinde ve tedirgindik. “Şimdi ne olacak” sorusuyla tırnaklarımızı yedik, emojilerden rol çalarak şaşkınlığımızı gizleyemedik. Şimdi final sezonunu beklerken sabırsız ve heyecanlıyız. Game of Thrones ekibi ise kazandığı ödülle takipçilerini finale en iyi şekilde hazırladığını bilerek mutlu ve gururlu…